72 Yıllık İhanet

Çözücü: Mustafa YILDIRIM

72 Yıllık İhanet

İletigönderen Güncel Meydan » Cmt Kas 26, 2011 22:57

“Şırnak’ta gri taşlardan yapılmış, duvarlarında pek çok mazgal bırakılmış ve garip bir şekilde dağ keçisi boynuzlarıyla süslenmiş iki güzel kale gördük. Kalelerden daha büyük olanının ağası kendini beğenmiş biriydi. Onu aşiret reisi sanarak takdim mektubumuzu verdik. Mektubu elimden kaba bir şekilde kaptı ve yarım saat süren bir konuşmanın sonunda mektubun kendisine değil (de) otuz (30) metre ötedeki kalede oturan amcasına ait olduğunu söyledi. Mektubu amcasına kendisinin vermesini teklif ettiğimizde bir sürü sebeplerle karşı çıktı. Sonunda anlaşıldı ki amca ve yeğen aşiret reisliği meselesi (çekişmesi) yüzünden anlaşmazlığa düşmüşler ve karşılıklı iki kale arasında son on gündür ateş teatisi sürüyormuş.”


Birkaç yüz yıl öncesinden söz etmiyor Mark Sykes  , bu satırlarla. Birinci dünya savaşı öncesinde ve sonrasında Anadolu’nun doğusunda, bugün Kuzey Irak dediğimiz yörelerde ağalık düzeni aşağı yukarı Sykes’ın anlattığı gibiydi:

Devlet yasalarının geçmiyor; tüm insanların geleceği aşiret reislerinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlıydı. Sorgulanamayan törelerle insanların cezalandırıldığı, klanlardan oluşan bir düzen vardı. Babadan oğula, amcadan yeğene geçen reislikten daha güçlüsü, ağalık ve şıhlık yetkesinin bir kişinin kutsal bedeninde birleşmesiydi.

Yasalarla, kurallarla oluşturulmuş yönetim düzeni kurulamazdı. Böyle bir düzende eğitim kurumları işleyemez; çocuklar cahil, mahkemeler çaresiz kalırdı. Osmanlı hanedanları uğraşıp durmak yerine yetkeyi ağalara, reislere, şıhlara bırakmıştı. Törelere kurban edilen halk çaresizdi, cahildi.

Aslında çözüm, Türkler de dâhil tüm toplumun % 95’inin okuma yazması yoksun olduğu ülkede yepyeni bir düzen kurmaktı. Cumhuriyet devleti, 1923’ten sonra tüm yurtta olduğu gibi, doğuda da yurttaşlara eşit haklar tanımaya, yasalarla ve kurallarla örülü düzeni yerleştirmeye başlayınca işler karıştı.

Kolay değildi böylesine çağlar öncesi ilişkilerle halka eşit yurttaşlığı kabul ettirmek. Reisler, ağalar, şıhlar ve dahi birtakım dedeler, saltanatlarından olmak istemiyorlardı. Nerede yasalara, kurallara dayalı düzen yerleştirilmek istenirse orada ağalar, reisler, şıhlar, dedelerin bazıları ayaklandı.

Reislerin ve ağaların iyi yetişmiş oğulları da şeyhlerle birlikte ayaklandılar.

İngiliz ve Amerikan güdümlü tarih yazıcılarının ve Batılı devlet yönetimlerinin Bağımsız Cumhuriyet devletini dağıtmak amacıyla yaygınlaştırdıkları isyanlar, milliyetçi bir kalkışma değil, düpedüz reislerin, ağaların, şıhların kendi çıkarlarını korumak için silaha başvurmalarıydı.

Ağaların, şıhların, seyyidlerin, melayelerin emrinden çıkamayan halk (tebaa-mürit karışımı), dinci kışkırtmaların da güdüsüyle yeni kurumlara saldırdılar; Cumhuriyet Devleti’nin asker Memetlerine kıydılar; yeni yapılan ne varsa yakıp yıkmaya başladılar.

Ağalar, reisler, şıhlar, seyyidler, melayeler, silahsız insanlarını çatışma bölgelerinden uzakta tutmadılar, çoluk-çocuk, yaşlıları da ateşin içinde tuttular (şimdilerin sivil kalkanı gibi, silahsıların ardına saklanmaları gibi). Bu nedenle çatışma yörelerinde ölenler çok oldu. Genç Cumhuriyet devleti emperyalistlerinde desteğiyle süren ve 1924’ten-1937’ye dek ayrı ayrı yörelerde, birbiri ardına başlatılan bu isyanları bastırdı. Ağaların, reislerin, şıhların, seyyidlerin gücü kırıldı.

Sonunda halk görmeye başladı yeniliklerin yararlarını. Cumhuriyet devleti iktisadi kalkınmasını yükselttikçe, eğitimi yaygınlaştırdıkça yasalar önünde eşitlik de yaygınlaşıyor[du], dede-ağa töre mahkemelerinin yerini adalet düzeni aldı. İşte bu yüzdendir ki aşiret ağalarının çıkardığı isyanlardan çok çekmiş olan Tunceliler, seçimlerde isyanları bastıran ve cumhuriyeti kuran partiye oy verdiler. Dinsel inançları, şıhların egemenliğini kullanarak oy avına çıkan partilere yüz vermediler.

Devletin yönetim kademelerinde Osmanlı döneminden kalma alışkanlıkları da düşünürsek kolay değildi ilerleme. Yeni eğitimli kuşaklar yönetime geldikçe düzelebilirdi yanlış uygulamalar; ama olmadı, olamadı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından devrimci anlayış bir yana bırakıldı. Özellikle ABD ile yapılan iktisadi-askeri-polisiye anlaşmalarla geriye dönüldü: İsyancı ağaların, reislerin kendileri ya da çocukları Meclise taşındılar. Töresel güçleri yetmezmiş gibi onlara bir de siyasal güç verildi. Devlet artık halkın devleti olmaktan çıkıyordu.

O yörelerde halk, kısa süren bir soluklanma dönemimin ardından ağaların, reislerin, şıhların devleti ele geçirenlerle birleştiklerini gördü. Yasalar eşitlik diyordu; ama haklarını istemek için başvurdukları her yönetim kademesi, reislerle, ağalarla işbirliği içindeydi. Eski reisler, ağalar, şıhlar, devlet gücüyle donanınca haksızlıklar da çok eski günleri bile aratır olmuştu.

İlerleme, kalkınma, eşitlik, özgürlük yürüyüşü durunca kargaşa büyüdü ve kargaşaya “sorun” adı verildi. “Sorun” ne kültürel ne de dinseldi; amaç Cumhuriyet devletini kökten yıkmak, birliği dağıtmaktı.

Onlarca yıl geçti. Reisler, ağalar, şıhlar, seyyidler, kefiyelerini, agellerini attılar, fotörlerini geçirdiler başlarına ve örtülü soygundan paylarına almaya başladılar. Oğulları, çağdaş soygunculuğun yöntemlerini kavradılar; kimi de en kolay ve en karlı kaynağa, uyuşturucu ticaretine yöneldi.

Diyarbakır’ın hemen ötesindeki Şırnak’ta artık birbirine silah atıp duran ağalar yok; ticareti elinde tutan, siyasal gücü ele geçirmek için Batılılarla işbirliği içinde cumhuriyet devletinin son kurumsal yapısını yıkmaya çabalayanlar var!

Şimdi söyler misiniz: Gerçekten bir mahkeme kurulsa; yalnızca yıkıcılar mı yargılanır; yoksa 1938’den sonra ilerlemeyi tersine çevirenler, ağalarla, şıhlarla, reislerle işbirliği eden, yabancı devletlerin aklına uyan devlet yöneticileri, şıhların, seyyidlerin topraklarını geri isteyenler ve hükümetler de onlara yoldaş mı edilir?

Bu konuyu 2009’da yazmıştım. Başlık da bu yüzden “70 Yıllık İhanet” idi. Şimdiyse “72 Yıllık İhanet”tir.

Dersim Eyaletçisi ve Dersimli Başbakan (Eyalete Devlet Başkanı da olabilir) olacağını ilan eden “3KKemal Bey’in CHP’de “Turuncu Devirme”sinden sonra yazı başlıklarında da devrim gerekiyor:

Yeni CHP ve Yeni İhanet!” ya da “Yeni Ağaların Yeni İhaneti!

Türklere “Yılanlar, çakallar soyu” diyen “Dersim Asisi” Nuri’yi ve 3K ile CHP’yi huzura kavuşturacak önerilerimi bir sonraki yazıya bırakıyorum.
Mustafa YILDIRIM / 25 Kasım 2011
  Mark Sykes, 1904’te genç bir subayken verilen görevle bir ekip kurdu ve İstanbul’dan Beyrut’a geçti; Halep-Mardin-Maraş-Bitlis-Siirt- Van-Hakkari-Diyarbakır-Erbil-Kerkük yolculuğunda köyleri, kasabaları, obaları adım adım gezdi; toplumsal yapıları usta bir sosyolog, bir antropolog gibi inceledi; ayrıntılı doğal haritalar çizdi. Bu geziyi bir kitap olarak yayınladı (Türkçesi: Mark Sykes, Dar’ül İslam, 21. Yüzyıl Yayınları, 2000)

Mark Sykes, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Fransız temsilcisi George Piccot ile birlikte Osmanlı’nın Ortadoğu, Doğu ve Güney Anadolu topraklarının paylaşım anlaşmasını (Sykes-Picot Anlaşması) hazırladı.
Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan
Üye
Üye
 
İletiler: 584
Kayıt: Pzr Eki 12, 2008 23:12

Şu dizine dön: Mustafa YILDIRIM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x