AB Niçin Yunanistan Seçmenini Tehdit Ediyor?
Yunanistan’da gelen son kamuoyu yoklamalarına göre “Yeni Demokrasi Partisi” kıl payı farkla önde. Bu parti, Avro Para Birliğinde kalalım ve AB’nin dayattığı “Ortodoks” fakirleştirme programını aynen uygulayalım diyen parti. Hemen akla gelen soru; madem halkı fakirleştiren politikaları savunuyorlar, halk neden bu partiye oy veriyor? Cevap basit; halk tehdit ediliyor. AB yetkilileri ardı ardına açıklamalarla Yunanistan’ı Ortodoks politikaları uygulamaya davet ediyor. Yoksa diyerek sopayı sallıyor: “Sizi para birliğinden çıkartırız, perişan olursunuz.” Açıkça seçmeni tehdit ediyor. Ne demokrasi ama!..
Para birliğinden çıkarsak ne olur sorusuna yanıt bulamayan kitleler, son üç yıldır müthiş bir refah kaybı yaşamış olmalarına rağmen, yine de mevcut düzenin devamına oy verebiliyor.
Peki AB niçin Yunanistan seçmenini tehdit ediyor?.. Çünkü AB durgunluktayken ve lokomotif Almanya’da da ekonomik veriler bozulmaya başlamışken, Yunanistan’ın Para Birliğinden çıkışının yaratacağı maliyeti öngöremiyorlar. Bunun yerine miktarını tespit ettikleri kurtarma paketleri ile Yunanistan’ı Birlik içinde tutmayı tercih ediyorlar. Özellikle İspanya ve İtalya’nın durumu can sıkıcı.
İspanya’da krizinin maliyeti
İspanyol bankalarının hesap edilen sermaye ihtiyacı 150 milyar Avroyu geçiyor. Milli gelirinin yüzde 20’sine yaklaşan bir oran. Bu miktar bankalara enjekte edilince ekonomi düzelmeye başlayacak mı? Cevap arayan uzmanlar ümitsiz! Avrupa Merkez Bankası bütün Avrupa’daki bankalara 1 trilyon Avro enjekte etti ama; 1) 2012 ilk çeyrek büyümesi yüzde sıfır. 2) Bankaların sermaye ihtiyacı bitmiyor. Hafta içinde İspanyol Bankia 20 milyar Avro sermaye ihtiyacı açıkladı. 3) Kamunun borçluluk oranı ve bütçe açığı azalmıyor. 4) İşsizlik rekor seviyelerde.
Almanya, Para Birliğini kurtarmakla dağıtmak arasında kendi kar/zarar hesabını yapıyor. Ortodoks politikalar ile herkes kendi borcunu üstlensin, ben birazını üstlenirim diyor. Birlikten sağladığı ekonomik çıkar sebebiyle de dağılmasına izin vermiyor. Ortodoks politikaların özü; faiz ödemelerine dokunma ama bunun dışında işçi çıkar, maaşları düşür, yatırımları durdur yani çalışan kesim için bütün harcamaları kes olarak özetlenebilir. Geniş halk kitlelerine yoksulluk getiren ama başta bankalar bütün finansal sistemi koruyan bir ekonomi politik. Yüksek miktarlara ulaşmış borcun temizlenebilmesi için uygulanan bir yol.
Ama sonuç vermiyor. Borç krizi Avrupa’da çok siyasetçiyi tasfiye etti. Kriz üstüne yeni bir kriz patlıyor... Peki çıkış nasıl olacak? Türkiye yeni bir dalgaya hazır mı? Pazar günü tartışacağız...
19 Mayıs’ın bize gösterdiği
Halk sadece 19 Mayısı kutlamadı, Atatürk devrimleri ile şekillenen çağdaş ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin bitirilme operasyonlarına izin vermeyeceğiz mesajını ortaya koydu demiştim. Ülkenin her yerinde meydana inen kitle bir ortak noktada buluştu; Mustafa Kemal Atatürk. Bu kitlenin içinde 1 Mayıs var, öğrenci var, beyaz yakalı var, sermayedar var. Ülkenin genel gidişatından rahatsız olan sadece bir sınıf değil, bütün sınıflardan vatandaşlardır. Ateş Atatürk’ten fitillenerek tutuştu. Tıpkı Cumhuriyet mitinglerinde olduğu gibi. Bu yüzden 19 Mayıs her yerde coşkuyla, büyük katılımla, fırtına gibi kutlandı. Birleşilen nokta yeni bir siyasi oluşumun temelidir. Halk yeni bir siyasi parti istemekte, yeni bir umut aramaktadır. Mevcut durumdan her sınıf rahatsızdır; büyük sermaye de, emekçi de. İnançlar ve istekler Atatürk’te buluşan, Atatürk gibi bir devrimci, toplumu ileriye taşıyacak, kalkınmayı, zenginliği, refahı ve en önemlisi toplumsal barışı sağlayacak yeni bir oluşumdur. Birleşilen nokta tam doğrudur, yeterlidir.
Dikkat buyurunuz, Mustafa Kemal 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığında bütün ulusu sadece “vatan ve namus” üstünde birleştirmişti. Pragmatikti; önündeki ilk hedefin “gelenlerin, geldiği gibi geri gönderilmesi” olduğunu biliyordu. Hilafet sonra kaldırılacak, Cumhuriyet ardından kurulacaktı...
Bartu SORAL, 31 Mayıs 2012
bartu@bartusoral.com.tr