ABD'nin Ortadoğu Politikası ve Türkiye / Metin AYDOĞAN

ABD'nin Ortadoğu Politikası ve Türkiye / Metin AYDOĞAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş May 12, 2016 14:19

ABD'nin Ortadoğu Politikası ve Türkiye

Büyük Ortadoğu Projesi’ne destek vermenin Türkiye’nin karşısına çıkaracağı sorunlar, sorumluluğunu hiçbir kişi ya da kurumun yüklenemeyeceği kadar ağırdır. Türkiye’nin gücünü, hangi gerekçeyle olursa olsun, ABD ve İsrail politikalarına alet edenler, Türk halkının olduğu kadar bölge halklarının da nefretini kazanacaktır. Türkiye, Ortadoğu’nun yoksul Müslüman halklarına yönelen emperyalist saldırıya katılır ya da destek olmayı sürdürürse, yalnızca toplumsal değerlerini değil, onunla birlikte, emperyalizme karşı savaşımla elde ettiği ulusal varlığını da yitirecektir.

Söylenenler

Amerikalılar, Ortadoğu’ya nasıl baktıklarını ve ne yapacaklarını yirmi yıldır açıklayıp duruyor. 1997’de hazırladıkları ve gelecekteki yüz yılı kapsayan, “Yeni Bir Yüzyıl İçin ABD Ulusal Stratejisi” (azgelişmiş ülkelere ulusçuluğu yasaklayanlar kendilerine yüz yıllık ulusal strateji hazırlıyor), Ortadoğu ve Pasifik’e yaşamsal düzeyde önem veriyorlar. ABD’nin (ve AB’nin) Ortadoğu’ya yönelik tutumu, yüzyıllık emperyalist politikanın günümüzdeki versiyonunu oluşturuyor. Şimdi, sözlerin içi dolduruluyor ve tasarımlar uygulamaya dönüştürülüyor.

ABD yöneticileri, Ortadoğu’ya yönelik görüşlerini, özellikle 2003’ten sonra ard arda açıkladılar. Ulusal Güvenlik Danışmanı Condolezza Rice’ın 7 Ağustos 2003’te, Washington Post’ta yayımlanan yazısı, Dışişleri Bakanı Colin Powel’in 3 Kasım 2003’te yaptığı açıklama, Başkan George W.Bush’un 6 Kasım 2003’te yaptığı, “Ortadoğu’yu Özgürleştirme Stratejisi” adlı konuşma ve Dick Cheney’in Davos konuşması; uygulamalarına başlanmış olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (2004'ten sonra Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) dünyaya duyurulmasıydı.

Yeni Devletler, Yeni Sınırlar

Cheney’in söylemine göre; Ortadoğu’da etnik kökenli yeni bölge ve devletler oluşturulacak, “Suudi Arabistan, Suriye, Irak’ın bir bölümü ve Lübnan’ı” içine alan ve “Haşimi Krallığı” adı verilen yeni bir “krallık” kurulacaktı. Sünni Ortadoğu Arapları bu devlet içinde toplanacaktı. “Birinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenen yapay sınırları” ortadan kaldıran ve nüfusunun tümü Sünni olan bu türdeş (homojen) devlet aynı zamanda “etnik sorunların çözme yeteneğinde” olacaktı.

“Irak Kürdistanı”’nda (Kuzey Irak) ilk aşamada etnik türdeşliğe sahip bir “Kürt devleti yaratılacak”, bu devletin sınırları daha sonra “Suriye ve İran’ın içlerine dek” uzanacaktır. İsrail, “olması gereken sınırlara dek genişleyecek” yeni sınırlar içinde kalan Araplar, kurallara uymak koşuluyla yerlerinde kalabilecek ya da “Haşimi Krallığı’na giderek onun vatandaşı olacaktır”. 1 

Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin Ortadoğu politikası, özellikle Suriye’ye yönelik tutumları, Cheney’in sözünü ettiği Sunni Krallık ereğiyle anlam bulmaktadır. BOP Eşbaşkanlığı, Sunni terör kümelerine yardım, bunları eğitme, Esad’ı devirme türünden girişimler; ABD’nin bölge için çizdiği etnik haritanın gerçekleştirilmesinde görev almanın göstergeleridir.

“Ortadoğu'ya Hızlı Müdahale”

ABD Savunma Bakanlığı Müsteşarı Douglas Feith, 2 Temmuz 2004’te yaptığı açıklamada, Ortadoğu’ya daha çok askeri güç ayıracaklarını söyleyerek, yalnızca İran ya da Suriye’ye değil, başta Türkiye olmak üzere yardımını istediği bölge ülkelerinin tümüne gözdağı verdi. Feith, Asya’ya yeni hava ve deniz birlikleri getirileceğini, var olan birliklerin Avrupa’dakilerle birlikte özel olarak eğitileceğini ve bunların tümünün Ortadoğu’ya yönlendirileceğini açıklıyor, şunları söylüyordu: “Asya’ya ek deniz ve hava yetenekleri getirmeyi planlıyoruz. Japonya ve Kore’deki karargah ve üslerimizi, etkinliklerini arttırarak, bölgesel ve küresel hareketlere katılacak biçimde sürelerini uzatmayı tasarlıyoruz. Avrupa’daki konumlanmamız; daha hafif ve kolay konuşlanabilir kara yeteneklerini, öncü hava ve deniz güçlerini, gelişmiş eğitim yeteneklerini ve güçlendirilmiş özel operasyon güçlerini kapsamaktadır. Bunların tümü, Ortadoğu ve diğer sıcak noktalara hızla ulaştırılabilecek biçimde konumlandırılacaktır”. 2 

“Türkiye Merkez Üs”

Türkiye’nin BOP için giderek artan önemi, birçok ABD yetkilisi tarafından kerelerce dile getirilmiştir. Bunlara 2004’te, NATO Genel Sekreter Yardımcısı Jamie Shea da katıldı. Shea, 29 Haziran 2004’te Türk askeri yetkililerinin Büyük Ortadoğu Projesi’ne yönelttiği; “Türkiye hedef ülkelerle değil, Avrupa ülkeleriyle birlikte değerlendirilmelidir” 3  eleştirisine yanıt niteliğinde bir açıklama yaptı. Şöyle diyordu: “Türkiye’ye ‘cephe ülkesi’ demek, bölünmüş bir dünyanın ucunda olduğunu söylemektir. Bunun doğru bir benzetme olduğunu düşünmüyorum. Türkiye için merkez üssü kavramını tercih ederim. Türkiye, bölünmüşlük ifade eden duvarların sınırında bir ülke değil, köprülerin inşa edildiği yerde bulunuyor. NATO’nun (ABD’nin diye okuyunuz y.n.), dünyanın gerisiyle kurmak istediği köprüleri, Türkiye’siz kurması mümkün değildir”. 4 

Emperyalizmin Ereği

ABD’nin amacı, Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının denetimini ele geçirmekle sınırlı değildir. Doğu’yla Batı’nın kavşak noktası olan bölgeye egemen olmak, bağlı olarak da dünyaya egemen olmak peşindedir. Sözcüklerle gizlenmeye artık gerek duyulmayan bu amaç, yarattığı sonuçlarla yaşanan gerçeklik durumuna gelmiştir. Washington’un “nükleer füzyon ve elektrikle işleyen arabalar petrolü tahtından indirene kadar stratejik önemini koruyacak” dediği Ortadoğu’ya, ABD’nin kesin olarak gereksinimi vardır. Bu nedenle, Ortadoğu’ya egemen olmak için her yolu deneyecek, şiddetin her türünü kullanacaktır.

ABD, Ortadoğu’ya olan gereksinimin 2050 yılına dek süreceğinin açıklamıştır. Yeniden çizilen haritalar, savaşlar ve kitlesel kırımlar bölge ülkelerini nelerin beklediğini göstermektedir. Ortadoğu’da tek belirleyici olmak için; “diplomatik ilişkileri, olmazsa “askeri yöntemleri” ve “işbirlikçi yöneticileri ya da terör gruplarını” kullanmaktadır/kullanacaktır.

“Demokrasi ve insan haklarını geliştirme”, geri kalmış Müslüman ülkelere “eğitim ve uygarlık götürme” söylemleriyle yapılacak yıkıcı girişim, yüzlerce yılda oluşan toplumsal dengeleri bozacak, yeraltı yerüstü varsıllığına elkonulan ülkelere, yoksulluk ve acıdan başka birşey getirmeyecektir. Tasarlanan egemenlik gerçekleştirilirse, bu ülkeleri işbirlikçiler aracılığıyla yönetmek, onlar göre Amerika’yı yönetmekten daha kolay olacaktır.

İşbirlikçi olmayan ve ekonomik bağımsızlığı amaçlayan ülke yöneticileri, ABD’ye göre, etkisizleştirilmesi gereken “istikrarsızlık unsurları” ya da “terör destekçileridir.” İstihbarat örgütlerince el altından desteklenip beslenen ve gerektiği zaman kullanılan “terör”, büyük devlet politikalarındaki önemli yerini korumakta ve azgelişmiş ülkelere saldırı gerekçesi olarak geliştirilmektedir.

İsrail ve Türkiye

Amerikalı yetkililer, Türkiye’yi o denli dirençsiz, kendilerini o denli egemen görmektedirler ki, Ortadoğu’ya, bağlı olarak Türkiye’ye yönelik düşüncelerini açıklamaktan çekinmemektedirler. Gerçek amaçlarını diplomatik söylemler içinde artık gizlemiyor, olduğu gibi söylüyorlar. ABD Başkanı George W.Bush’un danışmanı, ünlü stratejist James Blackwel bunlardan biridir.

Blackwel, ABD Senatosu’nda Ortadoğu ile ilgili yaptığı konuşmada, buradaki ülkeleri Güliver (büyükler) ve Liluputlar (cüceler) benzetmeleriyle ikiye ayırıyor ve şunları söylüyor: “Baylar, Büyük Ortadoğu Projesi’ni size hepimizin bildiği bir masaldan esinlenerek anlatacağım. Ortadoğu Güliver ve Liluput ülkelerden oluşmaktadır. Liluput ülkeleri; korku ve endişe içindeki Katar, Küveyt, Bahreyn, BAE ile arzu ve ümit sahibi Suudi Arabistan, Libya, Fas, Tunus, Cezayir olarak ikiye ayrılır. Ortadoğu’daki Güliver ülkeler ise; İsrail, Türkiye, Mısır, Suriye, İran ve Irak’tır. Birleşik Devletlerin menfaatı için bölgede tek bir Güliver bırakılmalı, o da İsrail olmalıdır. Mevcut diğer beş Güliver ülkesi etnik ve dini temelde bölünmeli ve ana gövdeleri ikinci gurup ülkeler, parçaları ilk gurup ülkeler haline getirilmelidir”. 5 

“En Amerikan Yanlısı Devlet”: Kürdistan

Kürt devletinin kurulmasına Batının verdiği desteğin amacı ve beklentisi konusunda pek çok açıklama ve uygulama vardır. Bunlardan yalnızca Ralph Peters’ın açıklamalarına bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik Kürt politikasını görmek için yeterlidir.

Ralph Peters, sıradan bir Amerikalı değildir. ABD hükümetlerine danışmanlık yapan, Pentagon’un resmi yayın organı Armed Forces Journal’da araştırmaları yayınlanan, American Enterprise lnstitute üyesi emekli bir subaydır. “Türkler bize ihanet etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır” 6  diyen Ralph Peters, Armed Forces Journal’da Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen ünlü haritayı yayınlıyor ve “Kanlı Sınırlar” başlıklı bir yazı kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır”. 7 

Türkiye ve Gelecek

Türkiye, yalnızca yakın çevresi ve bölgesi için değil “küreselleşen dünya” için de önemli bir ülkedir. Coğrafyası ve sahip olduğu değerleriyle, Doğu-Batı ilişkilerine, geçmişte olduğu gibi bugün de yön verme konumundadır.

Güçlü bir ülkedir ancak gücünü kendisi için kullanamamaktadır. ABD ve AB, bu gücü en ucuz biçimde kullanmanın peşindedir. Batı, son bin yıldır kendisi için “sorun olan ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan” Türklerin Anadolu’daki egemenliğinden kurtulmak istemektedir. Bu istek basında, “Türkiye Türkler’e bırakılmayacak kadar değerli bir ülkedir” diye yer almıştır. 8 

Ülkenin Durumu

Parçalanmanın ön uygulamaları başlamıştır. Türkiye Washington’dan yönetilen bir ülke durumundadır. Dış istekler, sorgulanmadan yerine getirilmektedir. Ulusların kaderlerini tayin hakkı yerine halkların ve toplulukların kaderlerini tayin hakkı yasalaştırılmıştır (İkiz Yasalar). İktidar ve muhalefet AB Özerklik Şartındaki çekincenin kaldırılacağını söylemektedir.

Doğu ve Güneydoğu uzun süre terkedilmiş, ordu kışlasından çıkarılmamıştır. Özgür bırakılan PKK ve onun medyaca desteklenen siyasi kolu HDP, insanların silahlı korkutmayla götürüldüğü sandıktan karlı çıkmış, AKP kazdığı çukura düşerek meclis çoğunluğunu yitirmiştir. Kendileri için tehlike yaratan seçim sonucu kabullenilmemiş ve barış sürecinin uygulayıcıları, bir anda milliyetçi kesilerek PKK’ya savaş açılmıştır. Türkiye’de yükselmekte olan ulusal dalga, terörle mücadele adına iç siyaset malzemesi olarak kullanılmış, bunun sonucu 4 ay sonra yapılan Kasım seçimleriyle alınarak meclis çoğunluğu yeniden sağlanmıştır.

Suriye’yi kana bulayan terör kümelerinin eğitilmesi ve silahlandırılması sürmektedir. Türkiye’nin, bölge ülkelerinin hemen tümüyle ilişkileri bozuktur. Rusya’yla çatışmanın eşiğine gelinmiştir. AB’yle anlaşarak ülke göçmen deposu haline getirilmiştir. Ekonomik bunalımın ayak sesleri duyulmaktadır. Dış borç giderek ödenemez hale gelmektedir. Yabancıların toprak satınalması sürmektedir. Türkiye, bağlaşığı (müttefiği) olmayan tecrit edilmiş bir ülke durumuna getirilmiştir.

Ayrılıkçı devinim, siyasileşmiş ve kalıcı bir güce ulaşmıştır. Doğuda mahkemeler kurulup vergi toplama denemeleri yapılmıştır. Ülkenin geleceğine yön verenler, anti-emperyalist bilinçten yoksun işbirlikçiler konumundadır. Terörle mücadelenin, başta ABD olmak üzere emperyalizmle mücadele olduğu bilinmemekte, PKK’yla çatışılırken, İncirlik ABD’nin kullanımına verilmektedir. ABD yönetimindeki PYD, Kürt koridorunu adım adım gerçekleştirmektedir. Hükümet, “buzdolabına koyduğunu” söylediği barış sürecini yeniden başlatmanın hazırlıklarını yapmaktadır.

Ordunun küçültülmesi, yerel yönetimcilik, eğitimin dinselleştirilmesi, “Ilımlı İslam”, devlet biçiminin değiştirilmesi, ekonomik açmaz, hukuksuzluk, kamu mallarındaki talan ve kişi egemenliği gelinen yeri ortaya koymaktadır. Türkiye, eğer önlem alınmazsa, kısa bir süre sonra ulusal direncini tümüyle yitirecektir. Washington ve Brüksel, bu koşulları bilmektedir. Kendiliğinden dağılmayı beklemelerinin nedeni budur. Çünkü, koşulları onlar hazırlanmıştır.

Sorunu Yaratan Sorun Çözemez

Son dönemde dile getirilen; “Türkiye’nin Güneyinde devlet kurulmasına bedeli ne olursa olsun izin vermeyiz” türünden sözlerin bir değeri yoktur. Hükümet çevrelerinde ve yandaş medyadaki söylem değişikliği, halkı kandırmaya ve iç politikaya yönelik göstermelik girişimlerdir.

Gelinen noktanın sorumlusu AKP’dir. Bitirilmiş olan ayrılıkçı terörü canlandıran politikalar yürütmüş, askeri kışlasına kapatmış, çözüm süreci adını verdiği uygulamalarla bugünü hazırlamıştır. Sorunu yaratan, sorun çözücü, üstelik tek çözücü olarak ortaya çıkmaktadır. Güven duyulan bir muhalefetin olmadığı, karmaşık ve karışık bir siyasi ortamda halkın önemli bir bölümünü, ne yazık ki yanıltılabilmektedir. Bu durum, çözümü güçleştiren tehlikeli bir gidiştir.

Türkiye, varlığıyla ilgili ağır bir tehdit altındadır. Batının, özellikle ABD’nin Ortadoğu’dan uzak durması mümkün değil. Bu bölgede bağımsız ülke olarak politika yürütmek, güçlü olmayı ve ödünsüz yurtsever olmayı gerektirir. Bölge ülkeleriyle birlikte davranmayı zorunlu kılar. "Ülkeyi satmakla mükellefim" diyenlerin, iç politika unsuru olarak ABD denetiminde girişeceği eylemler, üniter devlet yapısı için sonun başlangıcı olacaktır. Ulusal eylem, özellikle askeri girişim, niteliğine uygun önderlik gerektirir. Emperyalizme direnmek ve politikasını geçersiz kılmak, yüksek yurt sevgisi, kararlılık ve anti-emperyalist bilinç ister. İşbirlikçinin, işbirlikçiliğini yaptığı güce karşı direnmesi, şimdiye dek görülmedi. Türkiye’yi içinde bulunduğu tehlikeden, günümüz koşullarını bilen Atatürk'ü kavramış kadrolar kurtarabilir. Sorun çözecek eylemi ancak onlar başarabilir.


 1  a.g.e. sf. 116
 2  “Washington Dünyayı Kontrol Edecek” a.g.g. 03.07.2004
 3  Cumhuriyet, 07.04.2004
 4  “Türkiye Merkez Üs” Nilgün Cerrahoğlu, a.g.g. 30.06.2004
 5  httb://www.internetajans.com/default.asp NİD
 6  “Parçalama Planı”, Cumhuriyet 07.07.2006
 7  a.g.g. 07.07.2006
 8  Posta Gazetesi, 13.01.2000


Metin AYDOĞAN, 10 Mayıs 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Metin AYDOĞAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x