ABD’ye Şapur-Şupur, Türk Milletine Yarabbi Şükür

ABD’ye Şapur-Şupur, Türk Milletine Yarabbi Şükür

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Eyl 27, 2009 20:49

ABD’ye Şapur-Şupur, Türk Milletine Yarabbi Şükür

“Kürt Açılımı” diye başlatılan bölücü söylemden sonra “demokratik açılım” diye devam edilen açılım-saçılımın içeriğini biz öğrenemedik ama Başvekil ABD’de ki “dostları” ile paylaşacağını söyledi. İlk ziyaret ettiği yer Dünya Siyonist Örgütü ADL..(!)

Önceki yıl AKP bir anayasa değişikliği tasarısı hazırlatmış, Anayasa Mahkemesi tasarıyı iptal etmişti. Tasarının içeriğini Türk Halkına açıklanmadan ABD’ye götürülüp onaya sunulmuştu... Yani AKP herzamanki AKP. Biat kültürü beyni sömürgeleştirir, sömürgeleşen beyin güçlü gördüğüne tapınır.

Egemen Bağış ABD’de Türkiye’yi kötülemiş. Daha önce Başbakan’da başörtüsü nedeni ile Türkiye’yi kötülemişti. Bunlar “Ankara’nın şerrinden Bürüksel’in şefehati iyidir” diye yola çıktıklarından beri dış kucaklarda moral bulmayı adet haline getirdiler.

Bu “Alaca Karanlık Partisi”nden bir hayır geleceğini hala düşünenler varsa aklına şaşayım. AKP geldi geleli Türkiye lehine ne yaptı?

Mirasyedi gibi kazanımlarımızı sattılar. Üretim toplumu olmaktan vazgeçildi. Ülke ithal cenneti(kalite aranmaksızın) oldu. Tarım bitirildi. Küresel Sermayenin isteği doğrultusunda GDO(Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum yasası çıktı. “GDO Yasası ile insanlar kısırlaştırılabilir, Türkiye’nin zengin endemik dokusu yok edilebilir.” Çıkartılan-çıkarttırılan yasayla tarımımız küresel şirketlerin tekeline terk edildi. Bu yasa Türk Milleti’ne değil, Yeni Dünya Düzeni projesini uygulamaya sokan küresel eşkiyaya hizmet ediyor.

Bankalarımız yabancılara satıldı. Krize rağmen %10 kar eden bankalar tefeci haline geldi. Sokaklarda kredi kartı dağıtılmasına göz yumuldu. Türk Halkı bankaların kucağına itildi. İnsanlar borçlandıkça korktu, korktukça uysallaştı.

Sürekli suni gündemler yaratılarak kafalar bulanıklaştırıldı. Muhalefet yaratılan suni gündemlerle oyalandı. Basındaki beslemeler, ajanlar, biatçı yazar ve yayın yönetmenleri yaratılan suni sorunları sürekli gündemde tutarak halkı uyutma görevini başarı ile yerine getirdi. Bu karartma altında tartışılması gereken birçok uygulama ve yasa tartışılamadı, halkın bilgisinden kaçırıldı.

Bir kesimin alım gücü sürekli düşerken düne kadar adı-sanı olmayan insanlar inanılmaz şekilde zenginleşti. Terör azdırıldı. Terör ile mücadele engellendi. Türkiye Esrar-eroin cenneti oldu. Yaygın basın ve medya eroin konusunda haber yapmayarak iç patlamayı halkın gözünden kaçırdı. Oysa okul kapılarında satılan esrar-eroin 5 liraya kadar düşmüştü.

Türk Halkı laik-antilaik, dindar-dinsiz, etnik kimlik vurguları ile ayrıştırıldı. Türk Devleti ve Cumhuriyete küfür eden kim varsa basının, hükümetin gözdesi oldu. Bu kuklalar cumhurbaşkanlığı köşkü dahil her makamda ağırlanıp, fikirlerine değer atfedilerek, Türk Halkına karşı yürütülen psikolojik harbin en önemli elemanı haline getirildi. Maksatlı olarak vitrine konan bu etki ajanları, devletin en üst kademelerinde ağırlanarak halkın şuur altına “muteber adamdır” mesajı yerleştirildi. Muteber adam olunca, söylediklerine inanmak gerekirdi(!)..

Hatırlarsanız, “Kurtlar Vadisi Terör” diye bir dizi başlamıştı. Terör konusunda halk bilinçlendirilecekti. Sonra ne oldu? ABD Konsolosluğundan tepki geldi. Çünkü ABD’nin teröre verdiği destek de halka anlatılacaktı. Birtakım köşe yazarları ABD ağzıyla kıyamet kopardı. Niye biliyor musunuz? Dizi şiddeti özendiriyormuş(!).. Aynı dizi değiştirildi, şimdi farklı bir çizgide, şiddeti özendiriyor diyenlere hizmet eder hale dönüştü. Dizi kendilerine hizmet verir hale gelince “şiddet içeriyor” olması önemsiz hale geldi(!)..

Küresel oyunlara taş koyan aydınlar, gazeteciler dışlandı. Ya işlerinden atıldı ya da Ergenekon suçlamasıyla etkisiz hale getirildi.

Geldiğimiz noktada basın ve medyanın %90'ı Türk Halkına karşı yürütülen psikolojik harbin en önemli ayağı durumundadır. Peki basını bu hale kim getirdi? AKP ve pek Sayın Başvekili.

Değerli okur, sizlere (M. Şemseddin [Günaltay], Hurafattan Hakikate, Istanbul 1332 (1916), 222-224. s.) eserinden bir bölüm aktarıyorum:

    “Taşnaksiyun veya Hınçakyan cemiyetleri Van'da, Erzurum'da, Sivas ve Bitlis'te mektepler, dârüssınaalar açıyorlar. Hakkâri'de bir Ermeni’nin burnu kanasa Istanbul'daki Ermeni matbuatı kıyametler koparıyor, patrikhane ile Bâbıâli arasında mekik dokuyor. Kayseri’deki bir Rum’un sadası Istanbul'da, İzmir'de aksi tesirler ['aksi sada' olmalı!..] yapıyor. (Etniki Eterya) Makedonya teşkilâtını İzmir vilâyetine nakletmeye çalışıyor. Sorbon'da ikmal-i tahsil eden bir Ermeni genci Türkiye'ye döner dönmez soluğunu (Çölemerik)'de alıyor. Atina mezunları Anadolu içlerinde Türkçeden başka bir lisan bilmeyen Rumlara [mübadelede gafletle Yunanistan'a yolladığımız Hıristiyan Karaman Türkleri; mezar taşlarındaki yazılar Türkçe imiş!..] Elenizm ruhu nefh [üfürmek]etmeye, Yunan lisanı öğretmeye koşuyorlar. Acaba biz ne yapıyoruz?.. Bu suale cevap vermek münevver Anadolu evlâtlarına teveccüh eder, zannederim.

    Anadolu her mânâsıyla vâsi bir hastahane hâlindedir. Hastaların emraz-ı bedeniyeleri ne kadar bariz ve mühlik ise emraz-ı ruhiyeleri de o kadar derin ve o derece müstevlidir.

    Vatandaşlarımız Anadolu’yu yer yer, marifet, ziraat, ticaret ve sınaat mektepleriyle imlâ ederken, bizim Müslüman adlı gafillerimiz Kurûn-ı Vusta hayalât ve hurafatı içine gömülmüş bulunuyorlarsa vilâyat-ı şarkiyye meselesinin âtide alacağı şekli şimdiden tayin etmek için keramet sahibi olmaya lüzum yoktur!..

    Birkaç yerdeki köhne idadilerin ismini değiştirmek veya şehirlere memur çocukları için -her şeyi okutmak, fakat hiç bir şeyi öğretmemek şartıyla- faidesiz birkaç mektep açmakla Anadolu halkı ikaz edilemez. Fikrimce bu mühim işte başlıca rolü -maarif nezaretinin himmetiyle beraber- bilhassa evkaf nezareti deruhte edebilir.”


Yukarıda yazılanlar içinde bulunduğumuz durum ile ne kadar örtüşüyor değil mi? Yıl 1916, yıl 2009… Sözde soykırım yalanını destekleyen Ermeniciler, PKK’yı mazlumlaştırma görevini üstlenen siyasiler ve sözde aydınlar… PKK, Ermeni, Rum, küresel eşkıya kuklaları "bizim sandığımız sözde matbuat da" muteber adam vasfı ile kıyamet koparıyor(!)..

Bir Ermeni vatandaşımız olan Tarihçi Dabağyan tehciri anlatan bir kitap yazdı. Bu kitap soykırımı yalanlıyor. Peki, yaygın basın Dabağyan’ı değil de PKK’ya “silah bırakmayın” deme cüretini gösteren ve sözde soykırıma destek veren Etyen Mahçupyan’ın görüşlerini neden öne çıkarıyor? Niyet ortada… Onlar görevini yapıyor.

Başvekil ne yapacakmış? Türk Halkını alıştıracakmış(!).. Ne için? Türkiye’nin bölünme planını kabul ettirmek için mi? Kürt açılımı diye başlayıp Ermeni açılımıyla zirve yapan “teslimiyetin destanı”nı yazabilmek için mi(!)?

Neyi nereye kadar açacağını Türk Halkından saklayanlar ABD’ye gidince “bülbül” kesiliyor. ABD’ye şapur-şupur, Türk Halkına Yarabbi Şükür.

RTE ve ekibinin bu ülke umurunda mı? Suni gündemlerle halk uyutuluyor, devlet borçlandıkça borçlanıyor. Türk Hükümeti’nin milli olan hiçbir hedefi yok! Bu hedefsizlik, “Yeni Dünya Düzeni hedefleyen küresel eşkıyanın dikte ettirdiği projeleri" kendi projeleriymiş gibi ileri sürerek örtülmek isteniyor.

Bu hükümetin yaptığı tek şey yol. O yollardan ne zaman geçsem mutlaka bakım-onarım geçiriyor. Senede mutlaka birkaç defa bakım-onarım geçirecek yol yaptıranlar acaba “kimleri zengin etti” diye düşünüyoruz.

Üretim hedefimiz yok, tüketime zorlanıyoruz. Milli hedefimiz yok, başkalarının kompartımanına takılıyoruz.

ABD Başkanı Obama TBMM’de dört konuda Türkiye’ye ödev vermişti.

Ödev konusu: “Azınlıklar, Ermenistan ile ilişkiler, Kıbrıs meselesi ve sözde Kürt açılımı.” :arrow: http://www.guncelmeydan.com/pano/barack-obama-tbmm-de-kursuden-direktiflerini-verdi-t20067.html

İktidar vekilleri Obama’yı utanmadan ayakta alkışlamıştı. Şimdi bir “ast” gibi “üstlerine” çalışmalarını sunuyorlar. Ve Başbakan diyor ki; “alıştırarak yapacağız(!)..”


Yukarıda saydığım kepazeliklere alışanların bu sürece de alışacağını düşünmesi bence çok normal.

Yabancı konsoloslar, Rum, Yunan, Ermeni, AB komiserleri, Barzani, Talabani… Daha doğrusu, önüne gelen Türk Devleti’nin duvarına pisliyor. Bu durum da bana, acı da olsa bir fıkrayı hatırlatıyor:


    “Adam yolda karşılaştığı komşusuna çemkirir:
    – Senin oğlan bizim duvara işemiş!
    Komşusu onu sakinleştirmeye çalışır:
    – Canım çocukluk işte! Affedin!
    Adam sakinleşeceğine ses tonunu giderek artırıp bağırmış:
    – İyi ama, çişiyle benim kızın adını yazmış!
    Bıyık altından gülen komşu:
    – Vay çapkın vay!. Desene, senin kızı seviyor!
    Kız babası homurdanır:
    – Üstelik yazı, bizim kızın el yazısı!"

Evet sevgili okurlar; önüne gelen Türk Devletinin duvarını pisliyor, bu doğru. Neylersin ki, pisletilerek yazılan yazı, bizim kızın el yazısı.

Boşuna dememişler: ”Kızını dövmeyen dizini döver(!)”


Z_eucar@yahoo.com.tr


Zahide UÇAR - 27 Eylül 2009, İnternetajans
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Şu dizine dön: Zahide UÇAR

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x