Alev Alatlı-Kurtlar Vadisi

Kültür ve Sanat Etkinlikleri hakkında herşey bu bölümde

Alev Alatlı-Kurtlar Vadisi

İletigönderen Hasta » Cum Şub 23, 2007 18:16

KURTLAR VADİSİ



Amerikan Deniz Piyadelerinin ("Marine"lerinin) şehadetnamelerini duymamışınızdır. "Mezuniyet" töreni, gencecik erin, "Bir Deniz Piyadesi Nedir?" haykırışı ile başlar ve şöyle devam eder: "Birleşik Devletler Deniz Piyadeleri, iki yüz yılı aşkın titremesidir yerin! Cehennemdir! Ölümdür! Yıkımdır! Dünyanın gördüğü en iyi savaş makinasıdır! Bombaların açtığı bir çukurda doğduk biz! Anamız bir M-16, babamız ta kendisidir İblis'in!



Denk al ayağını! Senin hayatına yönelik yeni bir tehdittir, yaşadığım her an benim! Ben, kaba görünüşlü, gezginci bir deniz piyadesiyim! Ben, kibirli, benmerkezci ve küstahım! Korku nedir bilmem; çünkü korkunun ta kendisiyim ben! Kan ve barsaktan oluşan yeşil bir canavarım! Suda da, karada da yaşayabilirim! Ama sudan çıktım ve cerahatimi dünyada mukim Amerikan-karşıtlarının üstüne boşaltıyorum! Ne zaman gerekir, ne zaman olursa, muharebe alanında görkemli bir ölümle ölecek, hayatımı Annem, Deniz Piyadeleri ve Amerikan Bayrağı uğruna feda edeceğim!



Kartalı Hava Kuvvetleri'nden, çıpayı Deniz Kuvvetleri'nden, halatı Kara Kuvvetleri'nden çaldık biz! /forslarından bahsediyor. Amerikan Deniz Piyadelerinin forsları halat sarılı çıpanın üstüne konmuş kartaldır/ Allah dinlenirken Yedinci Gün'de, O'nun sınırlarını aştık, dünyayı çaldık! O gün, bu gün, gösteriyi biz yürütüyoruz!



Biz, piyadeler gibi yaşar, denizciler gibi konuşur, her ikisinin de ayaklarını yerden keseriz şamarlarımızla! Gündüz asker, gece hovarda, dilediğimizde sarhoş ve Allah'ın izniyle, Deniz Piyadeleri'yiz, biz!"



Gel, kardeşim, gel! Gel de, yasakla bütün şehadetnameleri ekranlardan! Yasakla ki, muhtelif Samast zanlıları, dinleyip, dinleyip de büsbütün kudurmasınlar!



Ey, ihtiyatlı resmi/sivil aydınları ülkemin! Ey, hayatı göğüslemeye gelince, sıradanlaşan sıradışı entellektüelleri ülkemin! Sakın, duymasın bizim yeniyetmeler kötülüğün amansız bir gerçek olduğunu! Biri diğerinin gırtlağına çökmüş, boğazlamaya çalışan, aynı kalbi paylaştıkları için bir ömür boyu başaramayan, ak saçlı siyam ikizlerinin varlığını. Çıplak memelerine yapıştırdıkları çıplak bebelerini, açlıkla kudurtulmuş bekçi köpeklerine teslim etmeyen, karınları burunlarında, çırılçıplak gebeleri. Dağıtılan beyinleri. Akıtılan beyinleri. Boşaltılan beyinleri. Çocuk çığlıklarını. Dev ... paraladığı ufacık çocukların cesetlerinden arda kalanları. Bir an önce ölmek için çırpınan gaz odası kurbanlarının haykırışlarını. Boşalan barsaklarının paniğini. Birkaç asılan, boynu kırık bedenleri! İşgalcilerin bir deri bir kemik bıraktığı bedenlerin dağlar gibi yığıldığı münbit toprakları. Çarpılan ağızları, dökülen dişleri. Oyulan gözleri. Kanı, dışkıyı, karanlığı. Eksi altmış derece soğuğu, artı altmış derece sıcağı. Karbonmonoksit, amonyak, metan püsküren taşlaşmış gezegeni. Tamahı, ihaneti, zulmü, iftirayı, tuzağı, dalavereyi. Soykırımın varlığını duymasınlar.



Sansür mide bulandırır...



Yaşayakalabilmek için kötülüğün gözünün içine bakmak zorunda olduklarını bilmesinler! Neyle karşı karşıya olduklarının ayırdına varmasınlar! Gerçeklerle silâhlanmasınlar, sakın! Sakın, bilmesinler aslında amansız bir savaşın ortasında doğduklarını! İhtiyatlı abilerinin sesine, 'doğru' bellediklerine ters düşmesinler! Sakın farklılaşmasınlar! Yüreklerindeki savaşçıyı uyandırmaya kalkmasınlar! Umutsuzluğu ve korkuyu ilkesel olarak bile reddetmesinler! Sayısız hasımla tek başlarına halleşebilecekleri bilgisini güçlendirmeye kalkışmasınlar!



Monşer, ama herkes bilir, "yiğitlik" iştiyakının çağdaş bir toplum yaratmak yolunda ne denli tehlikeli bir ruh hali olduğunu! Herkes bilir, "yiğitlik" denilen ruh halinin güvenlik içinde olmaya, rahat yaşamaya duyulan akıldışı husumet olduğunu! Gençlerimize rahat batmasın! Giyim kuşam, gastronomi, seyahat, eğlence, modalar, küsmeler barışmalar, nazlar niyazlar - aman çağdaş 'trend'lerin dışına düşmesinler! Gerçeklik yolunda entelektüel toz dumandan korkmadan yürümeye kalkmasınlar! Don Kişotluğa soyunmasınlar sakın! İnançlarını, güncel hal ve şeraitten, dost ve müttfefiklerimizden, genelde kabul gören değerlerden, sağlıklarından, ailelerinden, kınanmak hatta nefret edilmekten üstün tutmasınlar! Küçük bir övgü ya da söylem ile mutlu olabilenleri, "sıradan adamdan yiğit olmaz, yiğit sıradan değildir" tafrasıyla küçümsemesinler. Kendilerinde var olduğunu keşfettikleri gücü, itiraf, teslim, ikrar, kabul ve ilân ederek, incelikli düşünürleri, ihtiyat sahibi insanları gücendirmesinler! Felsefi olmayan, kutsal olmayan bir tarafları olduğunu anlasınlar!



Aşırı bireysel ve gururlu olduklarının farkına varsınlar. "Öteki"lerle aynı dokuyu paylaştıklarının çoğu zaman ayırdında bile olmadıklarını görsün, utansınlar! Her şeye rağmen, derin saygı gördüklerini hissediyorlarsa şayet, "yüce davranışlar" denilen eylemlerin, akıl işi olmadığının idrakinde olsunlar! Günümüz Türkiye'sinde eylemlerini usa vurmayanlara kuşku ile bakıldığını unutmasınlar. Usa vurmaz, hisseder, ve eyleme geçer olmak; kısıtlamaya, sansüre gelmezlik yerleşiklerin huzurunu kaçırır, ince ruhlu olanlarımızın midelerini bulandırır, bilsinler.



Entelektüel kırtasiyeye değil, varlıklarındaki o gizli dürtüye, yaşayakalma güdüsüne itaat ettikleri gerçeğiyle avunmasınlar. Yaşayakalma güdüsü, zaman zaman en sıradan olanımızda da vardır varolmasına da, onlarınki süreklilik arzettiği, ısrarcı, atak olduğu, yorulmak bilmediği için tehditkârdır, unutmasınlar! Zorlukları tebessümle karşılayan, tehlike sirenlerine kulaklarını tıkayıp kendi müziğini yapan, kendi davulunun ritmine yürüyebilen, az rastlanır ruhlar kendi hallerine bırakılmazlar, "dengesizlik" karşı karşıya kaldıkları en hafif itham olacaktır.



Yiğitliğin, "yiğitler"in kendilerinden başka kimseye erdem olarak görünmediğini de bilsinler. Hangi kitap kurdu demiş, öğretilmiş çaresizlik bu topraklarda yaşayakalmamızın önündeki en büyük müşküldür diye? Kim demiş, en büyük müşkül, yitirdiğimiz özgüvenin yeniden tesisidir diye? Hangi aklı evvel tespit etmiş, fena halde ürkütülmüş, savunmaya itilmiş olduğumuzu? Kavrukluğuna bakmayıp, durumu hamasi böbürlenmelerle idare eden bizim gibi ilkel kalabaların, "yiğit" tipolojilerine ihtiyaçları olamaz! "Yiğit" tipolojilerine, ne gerçekte, ne ekranda, ne sanalda, ne lâfta, ne perdede, ne temennide, ne de duada ihtiyaçları olamaz!



"Polat" tipolojisi de kim oluyormuş?!. Bırakın, yiğitlik, John'lara, Johnny'lere, marinlere, rambolara, dört köşe çeneli Marlboro erkeklerine kalsın. Biz, delikanlılarımızın başına çuval yerine kadın içliği geçirerek, "insancıl"laştığımızı sanalım! Bu gezegende obez bir efendinin sofrasına sığınmış bir garip besleme kadar bile şansımız olmadığını unutalım. Aklımızı, iz'anımızı, RTÜK'e ve sivil avenesine teslim edelim! Gerçeklik gibi, umut gibi, sanatsal üretim gibi, başarı gibi utanç verici düşüncelerden uzaklaşalım. Avrupa Yakası'na, olmazsa Gümüş'e takılalım, kimseyi incitmeyelim, kimseyi kırmayalım, medeni abilerimizin izinden ayrılmayalım! Müstehaktır. Dünyayı bilmeyen, dünyanın maskarası olur. Kötülüğü bilmeyen, yaşamın.



Kavminin kaderini eline almaktan kaçınan...



Hangi koalisyon güçlerininkidir bilinmez; ama bu gezegenin bir yerinde, kalabalık omuzlu bir "psikolojik savaş uzmanı"nın, koltuğunun arkasına rahatça yaslanıp, gülümsediğini görebiliyorum.



"Kurtlar Vadisi"nin emekçilerine gelince: Diziyi saatler süren reklamlara dayanamadığım için izlemedim. Yakınlarda, DVD'sini gördüm. Sinemanın Türkiye'de belki de ilk kez, marjinal olmayan kaygılara seslenebildiğini düşündüm. Akıl vermek haddim değil; ama kadim bir Uygur diskuru vardır. "Kendinize güvenin!" der, "Kendinize güvenin! Akranlarınızın, çağınızın, Gerçeklik'in payınıza düşen kadarıyla da olsa, hakkını verin. Dil, din, ırk, cinsiyet ayırımının tuzağına düşmeden, zamanınızın en yetkin bilginleriyle, sanatçı ve filozoflarıyla dostluk kurun. Mahrem düşüncelerinizi aşkın zekâlarla paylaşın. Sizler, anneleri tarafından sakınılmak durumunda olan özürlüler ya da çocuklar değilsiniz. Kavminizin kaderini eline almaktan kaçınan korkaklar değilsiniz. Sizler, mağdurların kefaretini ödeyecek, kâbustan uyandıracak yetişkin erkeklersiniz."



ALEV ALATLI

17/02/2007

Zaman Gazetesi
Kullanıcı küçük betizi
Hasta
Satılmıştır
 
İletiler: 1
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 14:52

İletigönderen Hasta » Cum Şub 23, 2007 18:18

İthamlar, hakaretler, övgüler, dersler


İsmail, Erkin, Hilâl, Barış, Çağrı, Rengin...

'Emre Aköz, bu 'palavra' hakaretiyle, tazminata mahkûm olmayı hak ediyor." diyorsunuz. Hadi, diyelim, kendisi araştırmaya üşendi, "sizi arayıp, kaynak doğrulaması yapabilirdi," Birinci yanılgınız bu.

Yapmazdı, yapamazdı; çünkü "Marine Corps" vurgusuyla İngilizceye hakimiyetini hatırlatan bir adam, "şehadetname" sözcüğünü es geçip, makalesini, metnin hiçbir yerinde geçmeyen "yemin" kelimesi üzerine inşa etmeye durmuşsa şayet, bileceksiniz ki, amacı, üzüm yemek değil, Batılılaştırmacı liberal aydınlarımızın "politically correct" (1) telkinlerine çomak sokmaya kalkışan bağcının "güvenilirliğini" sarsmaktır.

Hiç sanmayın ki, şehadetnamenin sayısız kaynaklarından birini akabinde yayınlamış olmamız, beni "uydurduğu palavraları" internette dolaşıma sokan "üç-beş fırlamadan" ya da "o karanlık tiplerden" biri çamurundan kurtarırken, Kürşat Bumin ve/veya Emre Aköz tipolojilerinin yüzleri kızaracak, af dilemenin bir yolunu bulmaya çalışacaklardır. Bu da olmayacak; zira, "şu anda dünyanın en büyük ordusunun askerleri"nin hamuruna ilişkin sarsıcı bir bilgiyi Türkçeleştirerek sunmak, her ne pahasına olursa olsun durdurulması gereken bir ezber bozmak girişimi faslındandır. Nitekim, "artık çok geç," diye hayıflanmaktadır, Bumin olanı, "'şehadetname' yapacağı kötülüğü fazlasıyla yapmış durumda şimdiden." Yani? Yani, "Zaman okurları (bu gazetenin Kurtlar Vadisi ilgisini irdelemek gerekir) 'şehadetname'yi bildikleri gibi anlayıp 'Ben de 'marine' olmak istiyorum' diye çoktan ayağa kalkmış bile..." Tercümesi: Zaman okurları, anneleri tarafından sakınılması gereken özürlüler olup, en ufak bir tahrikte kalkınabilecek nitelikte insanlardır. Bundan daha vahimi, "kötülük akan 'şehadetname'"nin sahiciliğinin kanıtlanması, bu ülkede yeni bir farkındalığın yaratılması anlamına gelebilir. Neresinden baksanız, 21. yüzyılın en güçlü silâhıdır bilgi ve er ya da geç, gerçeklerle silâhlanabilir, yüreklerindeki savaşçıyı uyandırmaya soyunabilirler insanlar. O halde, Erkin'in demesiyle "yüzünü çağının gerçeklerine dönüp, kötülüğün gözlerinin içine bakabilen" birilerinin serpilmelerine izin verilmemeli, öğretilmiş çaresizliğin bu topraklarda hüküm sürmeye devam etmesi sağlanmalı, yitirdiğimiz özgüvenin yeniden tesis edilmesine engel olunmalıdır.


Ülkemin Bumin'leri, Aköz'leri..!


Bu konuda fevkalâde başarılı olunduğu yadsınamaz. "İnsanlar 'Mega Machine'i yıkmayı hayal etmeyi bıraktı," diyor, Erkin, "Onu 'default' (hatta de facto) olarak kabul ediyor herkes, ucundan bir parça kopartmayı veya zarar vermeyi bile denemiyor kimse. Herkes sistemin içinde doğuyor ve sistem için çalışmayı hayal ediyor -onsuz bir yaşamı hayal eden ütopyalar bile son yıllarda hiç yazılmıyor neredeyse. İnsanların para ve iktidar hırsıyla davranmadıkları her ütopya 'çocukca' kabul ediliyor ve üzerinde konuşmaya değer bulunmuyor. Bu durumda hayal etme gücü ve isteği elimizden alınmış durumda. Bırak, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın lâfını,' artık insanlar 'biz, yılanın midesindeki asalaklarız, yılan ölürse biz de ölürüz' diyorlar." Ey, hayatı göğüslemeye gelince, sıradanlaşan Aköz'leri, Bumin'leri ülkemin! Ne zaman ayacaksınız tek kutuplu dünyanın genç dimağlardaki yıkıcı etkilerine? De ki, aydınız, yüreğinizde savaşçıyı uyandırmaya gücünüz yetecek mi?


Barış'ın Erkin'e tümüyle katılmaması refahlatıcı: "Bu 'Mega Machine' konusunu edebiyat alanında çok fazla takip edebildiğim söylenemez. Ama sana son on senede vizyonda olan üç film söyleyebilirim. Fight Club, American Beauty ve Matrix. Fight Club'da finans merkezlerinin bombalanması radikal, American Beauty'de daha naif; ama bence daha etkili ve nihayet Matrix'te çok doğrudan bir biçimde 'Mega Machine'e saldırıldığını düşünüyorum. Bu filmlerin hepsi de kült filmler arasına girmiştir. 'Ama bu filmler sadece saldırmıştır, yıktığının yerine alternatif göstermemiştir diyorsan ona, katılırım."


Hayal etme gücü ve isteği elimizden alınmış durumda, öyle mi? Nasıl alınmasın ki? "Gençlere 'Viril' olmak zorunda olduklarını, bu doğrultuda bir cesaretle donanmaları gerektiğini hatırlatıyor" olmanın estirdiği fırtınaya bakar mısınız? Nasıl bir telkini alkışlardınız, Kürşat Bey? "Viril" değil, "sümsük" ol, ey Türk genci! Gözlerini yerden kaldırma, dünyayı tanıma, bilme ki, maskarası olasın! Bu mudur?


Neyse ki, Barış'ın "ilkel komünizm üzerinde parlayan hayal" ütopyası hâlâ diri. "Aklımdan kesinlikle 'hilâl' geçiyordu; fakat 'hayal' yazmışım," diyor, "Çok hoşuma gitti doğrusu. Bilinçaltımın oynadığı oyun " Buna karşın, Barış değil, Erkin haklıysa, Batılılaştırmacı liberal, çağdaş aydınlarımızın bir sonraki hamleleri sadece Alatlı'yı değil, "kötülük akan 'şehadetname'nin özgün kaynağını da "gözden düşürmek" olmalıydı. Öyle de oldu. İbretlik şehadetnameden "Deniz piyadelerine ilham veren... Gerçekten sevdiğim bir şiir" diye bahseden, internette uzun saatler aradıktan sonra "tonlarca"sını bulmayı başardığı benzeri mesajlarının arasından seçtiğini söyleyen Amerikalı genç tertibin başına patladı kabak. O gece annesiyle birlikte karargâhtaki "Aile Gecesi'ne katılacaklarını" sevinçle bildiren m arine adayını, ne idüğü belirsiz "piyadenin biri" olarak hükümsüzleştirirlerken, delikanlının özel bloğunda "döktürdüğü satırların tanıklığını" marjinalleştirmeye durdular.


Bir psikolojik savaş taktiği...


Kim bilir, belki de "dünyanın en büyük ordusunun askerleri"nin hamurunun yoğrulmasında "ilham veren bir şiirin" yerini hiçbir resmî yeminin tutamayacağını anlamışlardır. Amerikan Deniz Piyadeleri'nin "kötülük akan 'şehadetname'lerinden çok, onu gündeme taşıyan makaleden gocunmaları bundandır. Rengin'in, mesela, "Bence Alev Hanım, siz de özellikle yazdığınız bu son yazıdan sonra bir özeleştri yapmalısınız, bunu sizden rica ediyorum" uyarısına zemin hazırlamaları da cabası. "Siz de" vurgusu bile, "kötülük" üretmekte şehadetnamenin ikinci plâna atıldığının kanıtıyken, "Buradaki okurlarınızın tezahüratlarına kapılmadan, bu özeleştiriyi yapmalısınız..." diyor. Okurların tezahüratına kapılmak, öyle mi? Rengin'i tanımasam, adımı birileriyle karıştırdığını düşüneceğim! Hatırlarsanız, en esprili mektuplardan birisi adını "Marcel Proust" diye imzalamış olan bir okurdan geldi:


"Faşizm böyle bir şey işte!" diyordu. "Ben de 'marine' istiyorum, ben de destan istiyorum, Amerikalılar yerine dünyaya benim ırkım hükmetmeli... Bu hanımefendinin derdi, tasası bu ve kendisi 'gerçek' aydın... Savulun bizim Ernst Jünger'lerimiz geliyor, Alev Alatlı, Nihat Genç ve daha niceleri, savulun geliyorlar!"


Kavminin "mağdurlar" olduğunu söyleyen (2) birisi için, ne hoş bir temenni değil mi, Amerikalılar yerine ezilmişlerin hükmetmeleri dünyaya? Şimdi bir de bu yorumun Kürşat Bumin tarafından kesilip-biçilmiş haline bakın: "Okur mesajları"ndan birisi özellikle ilgimi çekti. Bu dikkat çekici mesaj, memlekette 'enteresan' arzuların belirdiğine işaret ediyordu. Şu mesaj yani: 'Ben de 'marine' istiyorum, ben de destan istiyorum. Amerikalılar yerine dünyaya benim ırkım hükmetmeli. Bu hanımefendinin derdi, tasası bu ve kendisi 'gerçek' aydın... Savulun bizim Ernst Jünger'lerimiz geliyor, Alev Alatlı, .... ve de niceleri savulun geliyor..."


Koskoca adamın okuduğunu anlamaması mümkün mü? Değil elbet. Ar damarı çatlamayagörsün, yapamayacağı hile yok insanoğlunun! "Mesajın sadece ilk bölümüne değil, Junger'ler isteyen ikinci bölümüne de dikkat!" diye sürdürüyor, "Alev Alatlı'nın Jünger'liğini tartmak, bu konuda laf etmek benim işim değil. Ama demek ki, ilk romanında 'cephe'nin cazibesinden de söz eden, Nazilere yaklaşan ve sonunda bireysel anarşizmde karar kılan Junger'in benzerlerine kavuşmak isteyen okur da var artık memlekette... 'Milli Edebiyat'ın inceltilmesi zamanının gelip geçmekte olduğunu dile getiren okur yani..."


Harcıâlem bir psikolojik savaş taktiği: hasmının önüne tuhaf bir cisim fırlat, o, cismin ne olduğunu anlamaya çalışırken, sen nihai darben için zaman kazan. Şekilde görüldüğü gibi, bu defa Ernst Jünger isimli Birinci Dünya Savaşı kahramanıdır, o "tuhaf cisim."


Mesele, arı kovanına çomak sokmak...


Özeleştiri önermişti ya, Rengin, yapalım bakalım: "Kurtlar Vadisi'ni saatler süren reklamlara dayanamadığım için izlemedim, ama DVD'sini gördüm. Türk sinemasının belki de ilk kez, marjinal olmayan kaygılara seslenebildiğini düşündüm. Bu kaygılar, esas itibarıyla Erkin'in dillendirdiği kaygılar olmakla birlikte, RTÜK'ün suç oluşmadan suç isnat etmeye yani dizi yayınlanmadan yayınlanmamasına karar vermesinin faşizan bir tutum olduğunu düşünüyor, 'Batılılaştırmacı liberal' aydınlar desteğinde, ciddi bir otosansür mekanizmasının kurulma hazırlıklarının yapıldığı endişelerine katılıyorum. Bu otosansür, tek kutuplu dünyanın kaçınılmaz bir veri olduğunu telkin eden "politically correct" değerlerin toplamından oluşacaktır diye düşünüyorum. Barış, dizinin yayından kaldırılmasını "tam da Polat'ın deşifre etmeye çalıştığı oyunun bir parçası olarak değerlendirdiğini" söylüyor. Bunu bilemiyorum. Bildiğim, "Jack Bauer'ın yüksek Amerikan çıkarlarının korunması adına 'Başkan'a bile işkence yapmaya hazırlanırken seyrederken, Polat Alemdar'ın 'sakıncalı' bulunarak yasaklanması"nın en derin korkularımı teyit ettiği. "Evet, Uma Thurman, elinde Hanzo'nun kılıcı, Tokyo'nun yarısını biçtiğinde şiddetin görselliği diye 5 üzerinden 5 yıldız verenlerin," Kurtlar Vadisi'ni şedit bulup "kınamaları"nın ikiyüzlüden öte, hastalıklı bir ruh haline işaret ettiğini düşünüyorum.


Anlayamadığım, başta Caner, çoğu okurun, Polat'ın "benim 'yiğit' tanımımla çakıştığı bilgisini makalenin neresinden çıkardıkları? "Kendi adıma ben Polat karakterini 'yiğit' bulsam da, bunun bile 'fuzzy'/kırçıl olduğunu biliyorum," diyen Erkin'e katılıyorum. Sorumluluk alıp bir şeyleri düzeltmek için yanlış yapma, kınanma olasılığını göze alan adamı severim. "Ama işleri 'Polat Alemdar'a havale etmeyen, onun hayaliyle avunmayan, yüzünü çağının gerçeklerine dönüp, kötülüğün gözlerinin içine bakabilenleri daha çok severim." Kurtlar Vadisi emekçilerine duyduğum sevgi de bundandır. Siz bakmayın Bumin'in "Türk Milleti'ne Söylev" diye çarpıtmış olmasına -dediğim gibi ar damarı çatlamayagörsün, yapmayacakları hile yoktur.


"Türk Milleti'ne Söylev" değil, arı kovanına çomak sokmayı göze alan yürekli sanatçılara, gönül borcu: "... Akranlarınızın, çağınızın, Gerçeklik'in payınıza düşen kadarıyla da olsa, hakkını verin. Dil, din, ırk, cinsiyet ayırımının tuzağına düşmeden, zamanınızın en yetkin bilginleriyle, sanatçı ve filozoflarıyla dostluk kurun. Mahrem düşüncelerinizi aşkın zekâlarla paylaşın..." ve gerisi.



(1) Siyasî konjonktüre uygun, genelde kabul gören


(2) bkz. 17 Şubat 2007, Zaman




Alev Alatlı

Zaman Gazetesi

23/02/2007
En son Hasta tarafından Pzr Şub 25, 2007 7:59 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
Hasta
Satılmıştır
 
İletiler: 1
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 14:52

İletigönderen asnec7178 » Cum Şub 23, 2007 23:04

nurdi, bu güzel makaleyi buraya taşıdığın için çok teşekkürler..
Alev Alatlı'nın ilk yazısını netten okumuştum..karşıt zihniyetin yardakçı yaltaylı zihniyetinin cevapları gecikmez diye düşünmüştüm ama Alev hanım bu polemikçilikten öteye gidemeyen güruha güzel döşemiş eline diline kalemine sağlık objektif aydınların da olduğunu bilmek sevindiriyor beni..
zira Serdar Turgut sansür le ilgili yazısında tek taraflı aydın olunmaz diye posta koymuştu köşesinden..ben bu aydınları tanımıyorum beni bunların adlarıyla zikretmeyin diyede seslenmişti..

iyiki Alev Alatlı var iyiki Nihat Genç var onlarda olmasa...yaşasın gerçekten demokrat olup kılıcın ucu banda girsin diyebilen Türk aydını
güzel günler göreceğiz güneşli günlerResim
Kullanıcı küçük betizi
asnec7178
Üye
Üye
 
İletiler: 33
Kayıt: Cum Şub 23, 2007 22:32
Konum: dünyadan çık,sola dön,merkürden sonraki ilk sağ

İletigönderen Hasta » Cmt Şub 24, 2007 6:34

asnec7178, ben teşekkür ederim,yorumun için...Alev Alatlı,sevdiğim ve benimsediğim bir aydın portresidir.Ne mutlu ki,halâ böyle aydınlarımız var,yoksa,ikiyüzlülük,çifte standartlar dizboyu...


Alev hanım bize,onurlu olmayı,büyük düşünebilmeyi,toplumsal aşağılık kompleksimizden sıyrılmayı ve gerçekten üretebilmeyi öneriyor,ne güzel...Bunlar,insan olmanın da,aydın olmanın da,ulus olmanın da,''de facto'',olmazsa olmazı...Olacak,eminim
Kullanıcı küçük betizi
Hasta
Satılmıştır
 
İletiler: 1
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 14:52


Şu dizine dön: Kültür & Sanat Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x