AMAN NE SEVGİLİ!

AMAN NE SEVGİLİ!

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Eyl 21, 2017 0:09

AMAN NE SEVGİLİ!


Yaz başında, gazetenin birinde magazin ekinde gördüm İnci Aral’ın ünlü bölücünün yaşamını anlatan bir roman yazdığını, “Sevgili”nin yakında çıkacağını.

Gazetedeki söyleşiyi kaç kez evirip çevirip okudum, sonra söyleşinin üstünde düşündüm.

Romanı ilk duyduğumda, bunun, bir döneme ışık tutan, bölücülerin nasıl desteklendiğini, onların dış güçlerce nasıl parlatıldığını, ünlendiğini anlatan, bir yergi romanı sandım.

Başka türlüsü olamaz dedim. Bu derece sevilen, kitapları çok okunan, roman kahramanlarını, ruh tahlilleriyle sanki yaşatan, anlatımı akıcı, kitaplarında anlaşılır, kolay okunur, etkileyici bir dil kullanan yazar, durduk yerde böyle bir kişiyi neden överek, destanlaştırarak anlatsın ki?

Vardır bunda bir iş, bakmayayım Hürriyet yazarı Ayşe Arman’ın, “Müthiş bir yaratıcılık müthiş bir hayat müthiş bir aşk!” yazmasına, söyleşide söylenenlere, kitabı bir okumalı, dedim.

Yanılmışım. Basbayağı bir roman kahramanı, benimsenilsin, sevilsin, yüceltilsin diye kirli, çirkin bir yaşam allanıp pullanıyor. Yazara göre,“bir aşk” anlatılıyor. Dönemine ışık tutuyormuş bu arada, Sevgili romanı. “Yılmaz Güney’” takma adlı, Yılmaz Pütün’ün, yargıç katili, eli tabancalı artist ile son eşinin aşkıymış burada anlatılan. Bir zamanlar magazin haberlerinden inmeyen, iç bayıltan, haber kahramanları... Her çirkinlikten fırlayan, sevimsiz, itici bir tipin şımarık kabadayı tavırları... Gençken, hiçbir filmini izlemediğim, ünlendiği yıllarda da hiç sevmediğim bir oyuncu. Yol ve Sürü’yü, bu iki filmini, nedir ne oluyor, Batı bu filmlerde ne buluyor, neden parlatıyorlar bunu diye çok sonraları kendimi zorlayarak izlemiştim.

Romanın iki kahramanı, bu artistle, son karısı. Yazar adlarını değiştirmiş. Biri Yavuz Günay adını almış romanda, diğeri Nilüfer. Kaç kaynaktan yararlanılmış, kitabın arkasında yazılı. Bakıyorsun, yedi kaynak kitaptan dördü, Güney filmcilikten, Yılmaz Güney’in doğrudan kendisinden. Bölücü gözünden, aynı kaynaktan. Biri Turhan Feyizoğlundan (basım yılı, 2011), diğer ikisi, Nihat Behram(basımı 1998), Hasan Dönmez (basımı 2007) kitabı. “Körler sağırlar, birbirini ağırlar” tarzı kaynaklar...

Kitap, bir çirkin hayatı, tam bir temize çekme kitabı. Hele roman kahramanının yargıcı öldürme sahnesi. Gülünç bir eski Türk filmi sahnesi. Akla ziyan bir anlatım. Yargıç içkiliymiş, önce lokantadan söylenerek çıkıyor. Sonra bu, o gece lokantada yargıç çıkınca dışarı, arkasından havaya kurşun yağdırıyor. Kurşun sesini duyan yargıç geri dönüyor, bu şahsın elinde tetiği çekik, karşıya doğrultulmuş tabanca, yargıç saldırıyor, bu tetiği çekmeden onu itekliyor, sonra yargıcın elindeki sandalye bunun tabancasına çarpıyor, bum!” Vay canına ne öykü ne öykü... Yargıç yere düşüyor, bu büyük kahraman, büyük filmci, büyük entel, büyük kabadayı, dışarı çıkıyor, sonra yeniden lokantaya geliyor ki aman Tanrım, yargıç ölmüşmüş...

Böyle bir romanı neden yazar ünlü bir kadın yazar? Bir adi katilden bugünün Türkiye’sine, yeni yetişenlere, o günleri bilmeyenlere zorlamayla bir sahte kahraman yaratır ve bağışlar...

Buna neden gerek duymuştur? Cumhuriyetin çağdaş bir kadın yazarı, bölünmeye beş kala, hainlerin bitinin kanlandığı, Amerika’nın, İsrail’in desteğindeki bir çıbanbaşı yönetimin, askerlerimizin katili Barzani adlı çapulcubaşının bağımsızlığını duyuracağı bu günlere denk gelecek şekilde yayınladığı kitabıyla ünlü bir bölücüyü neden balon gibi şişirir? Günümüzdeki bölücü harekette, kötülüklerde imzası olan, ülkemizde ilk bölücülüğü başlatan, dış ülkeler tarafından da, kara gözü için değil, Türkiye’nin kötülüğü, bölünmesi için desteklenen, adi suçtan (katillikten) yattığı hapisten kaçırılan, kendisini kullanmak için Fransa’nın kucak açtığı birini; filmci, edebiyatçı, yok şöyle büyük, böyle büyük senarist diye üfürülen yargıç katilini, sahte devrimciyi, küreselcilerce kullanılan birini, neden roman kahramanı yapar, yaşamını, süsleyerek püsleyerek anlatır?

Sorularıma yanıtı inanın bulamadım.

Kitabı aylar önce almıştım ama ancak dün gece okumaya zaman bulabildim.

Bende bıraktığı etki, yalnızca düş kırıklığı, içimde de bir buruk acı.

Nasıl zorlamayla, itelemeyle, ıkına sıkına yazılmış bu roman... Yazık...

Yazara yazık, okuyana yazık...

Bölücülük, gericilik Cumhuriyetimizin iki değişmez düşmanı. Gericiliğe dur diyen, parmağını oynatan yok romancılarımızın arasında. (Yeni Türkiye’nin aşk romanları da başka artık. Bölücülüğü kaşıyan, kadını küçümseyen, Atatürk devrimlerini kötüleyen romanlar, kitapçılarda sürüyle) Okuduklarımdan bazılarını başka bir yazımda tanıtacağım. Bölücülük, aydın geçinenlerce hep destekleniyor. Burada yaşamı anlatılan kişi, nasıl bölücü sözleriyle tanıtılmıyorsa, bu gibiler, ünlü edilen hainler, bir şekilde gözden kaçırılıyor, dedikleri, yaptıkları sinsice saklanıyor. Bir virüs olmalı aydınlarımızdaki bu “Kürtçülük” sevdası. Bulaşmayan, bu virüsten hastalık kapmayan neredeyse yok gibi.

Aşk, sevda romanları yazarı ünlü bir yazar bile buna alet olmuş. Ne olur romanın bir yerinde bu kabadayının Fransa’da söylediği şu sözlerini de anlatsaydı. Bölücülüğünden söz etseydi:

“Bugün Türkiye “Kürdistanı”nda, özellikle ondan bahsetmek istiyorum...
Sorun sadece “Kürt” sorunu değil, sınıfsal bir sorun. “Kürt” sorununun esas çözümü, sınıfsal açıdan bakıldığında çözülebilir. Yine, bütün ülkelerin “Kürtleri” birleşin sloğanı milli kurtuluş açısından, evet; özellikle Suriye, Türkiye, İran ve Irak’taki “Kürtler”in ulusal kurtuluş mücadelesinde dayanışmaları gereklidir, bu yapılmalıdır da..
Ancak ben “Kürt” orjinli bir insan olarak, “Kürt”, Türk ve diğer halkların özellikle Türkiye’de, ilk başta önümüzdeki görev olarak, ortak mücadele vermelerinden yanayım. Ancak bu ortak mücadelenin zaferi, izlenecek siyasetin doğruluğuna bağlı, yanlış siyaset izlenirse hiç kimse seninle gel birleşelim, birlikte örgütlenelim diye yola çıkmaz.
Yani pratikte, “Kürt” halkının gerek ulusal gerek kültürel haklarını korumak onun “siyasi bağımsızlığı”nın garantisini, bizzat kendi pratik faaliyetinin içinde vermek.
Bir parti kuruldu diyelim, devrime yürüyecek bir parti, “Kürt”,Türk, Ermeni, Rum ne kadar azınlıktan halk varsa sınıf temeline bağlı olarak onların kurtuluşunu örgütleyen bir şey olmalıdır ki, halk seninle beraber yürüsün. Sadece “Kürt” halkının bağımsızlığı sorunu değil, ezilen sınıfların kendi siyasi iktidarlarını kurmaları sorunu çözülmeden...”


Böyle gidiyor söyleşisi çirkin oyuncunun. Ümit Özdağ bir yazısında ne demişti:

“Sahte bir efsane. Söylediklerinin PKK’nın söylediklerinden hiçbir farkı yok.”

Solcu olmayı, paradan değil, insandan yana olmayı bölücülükle karıştırmış bizim aydıncıklarımız. Atatürk devrimlerinden kopmuş, ilkelerinden uzaklaşmış, yayılmacıların güdümüne girmişti o yıllarda, kendilerine “solcu” diyenler. “Devrimci”liğe soyunanlar. Küresel çete onları devşirmiş, ünlü etmiş, bir güzel de kullanmış... Bunun en son örneklerinden biri O. Pamuk. Kitapları okunmayan, okunamayan, yazdıkları sevilmeyen biri, bir anda çok okunan, beğenilen büyük yazar sayıldı, dış ülkelerde ünlendi, kitapları bastırıldı, bölücü sözler dedi, ulusumuzu aşağıladı, ülkemizde emelleri olanları savundu diye Nobel bile verildi.

Bu romandaki kişi de, sahte kahraman, aslı yargıç katili, pkk’nın diliyle konuşan Cumhuriyet düşmanı bir bölücü. Yazar, Ayşe Arman’la söyleşisinde:

“O, inançlı bir devrimciydi.” diyor.

Bu sözü ise insana en çok koyanı:

“Sevgili’yi, kahramanlarımın hak ettikleri bir sevgiyle yazdım.”

Bu alıntılar da romandan:

“... evden “Kürtçe” kavga sesleri gelmeye başladı.”*1

Yazarımız bilmiyor mu “Kürtçe” diye bir dil olmadığını. Birbirini anlamayan bir sürü yerel ağza bölücülük adına yabancılarca böyle bir uyduruk ad (“Kürtçe”) katıldığını.

“Babama göre adam olmak okuyup devlet kapısında memur olmaktı. Bense bunun gerçek çözüm olmayacağını düşünüyordum. Çünkü boyun eğmenin bir başka biçimiydi.”*2

Roman kahramanının bu içsel sözleri bile romanda neyin nasıl bir kişiliğin anlatıldığına örnektir. Aşağıda yerli kovboyun bir iki olayı:

“... Birkaç arkadaşıyla bir gazinoda gecenin geç saatlerine kadar içki içip eğlendikten sonra tabancasını çekip sağa sola ateş etmeye başlamış ve gazinoda paniğe neden olmuştu. “ “İstanbul’a giden Yavuz, içkili halde trafik kazası yapmış ve götürüldüğü hastanedeki bir doktora hakaretten karakola sevk edilmişti.”*3

Kitapta bunu yücelten abartılı yerler pek çok:

“Anadolu’da bir sinema tanrısıydı sanki. Nereye girse, herkes ayağa kalkıp tapınır gibi çevresini sarıyordu. Hapisliğinden sonra kral imgesine bir de somut siyasi muhalefet eklenmişti ve insanlar onu bir kurtarıcı gibi görüyorlardı.”*4

Aynı dönemi yaşamış biri olarak bu abartıya ne diyebilirim? Hem ne zamandır bölücülüğe, ırkçı bölücülüğe “Siyasi muhalefet” deniyor?

Yargıcı tabancayla öldürme sahnesi de bir ayrı alem:

“... yönetmen Ömür Yavuz’un yolunu kesti:
”Abi, çok kötü. Adam öldü!”
Yavuz sarsıldı. Denize doğru, olup biten her şey kötü bir rüyaymış gibi yarı bilinçsiz baktı. Cesede doğru yürürken,
“Yok canım, ne ölmesi, kaldırın adamı, hastaneye götürelim...” dedi.*5

En bayağı bir öldürme sahnesi böyle ustaca süslenmiş. Konuyu, o günleri bilmeyenler bunları okuyunca bir an sarsılacaklar, içleri acıma duygusuyla dolacak, hakkı yenmiş bir kahraman diyecekler... Böyle densin diye bu roman yazılmamış mı zaten?

Öldürülen yargıcın sicili (!) bu da:

"Kasaba yargıcı," dedi başkan. "Eskiden komando, milliyetçi militanmış. Ajanlık da yapmış önceden. Uğursuz bir adam, aman bulaşma."*6

Yazarı, söyleşide kitabının adı üzerine ne diyordu:

“- Çünkü yürekli karısıyla birbirlerine adlarından çok “Sevgili” diye hitap ediyorlar. Bir de tabii her ikisi de halkının biricik sevgilisi...”

Tamam, inandık İnci Aral, inandırdın bunu, kitabı okuyana. Öyle sıkıcı öyle sıradan, öyle zorlama bir romanki yazdığın, her dediğine inandık.

Yoksa günümüzde hâlâ “Yılmaz Güney” gerçeği nasıl bilinmez, yurdumuz üstüne dönen dümenlerin nasıl ayırdında olunmaz!

Su uyur düşman uyumazmış...

Bakınız bugünün haberi:

“Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP’den Mesud Barzani’ye “tüm gücümüzle yanınızdayız” mesajı geldi.”(Sözcü)
*
Aman ne aydınlık aydınlarımız var, ne yüce gönüllü bölücülerimiz! Aman roman kahramanı adı gibi ne sevgili biri! Ne sevgili!

Feza Tiryaki, 20 Eylül 2017

https://www.youtube.com/watch?v=E2gOCbZkWyk
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/sahte ... e-yilmaz-g
Sevgili, roman, 1- s. 39, 2- s. 42, 3 -s. 49, 4- s.177, -5 s.182, 6 - s.179
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x