Amerikan Mandasi Isteyenler

Tarih olan olayları burda paylaşabilir, yorumlayabilir ve öğrenebilirsiniz

Amerikan Mandasi Isteyenler

İletigönderen Türk-Kan » Pzr May 20, 2007 13:20

Amerikan Mandasi Isteyenler

"Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasina, Ingiliz himayesine terk etmekle kurtulacak saniyorlar. Kendi rahatlarini temin etmek için bir vatani ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar ."
Mustafa Kemâl Atatürk


NUTUK (Sadelestiren), Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ

Ya ISTIKLÂL Ya ÖLÜM!

Mustafa Kemal Pasa yalnizca Istanbul Hükümeti ve Ingilizler'in hazirladiklari tehlikelerle mücadele etmeyecek, Erzurum Kongresi sonrasi gittikçe artan "Amerikan Mandasi" taraftarlarina karsi koymak zorunda kalacaktir. En yakin arkadasi ve aydinlarin büyük bir kismi bu düsünceye kapilmislar ve O'na, mandayi kabul edelim diye baski yapiyorlardi.

Istanbul'dan Halide Edip ve Kara Vasif'dan gelen mektup (Mektubun tam metni asagida verilmistir) Ali Fuat Pasa tarafindan özetlenerek 28 Agustos'ta Erzurum'a yollanmisti. Mektuplarin asillari telgrafla yollanamadigi için postayla yolda idiler. Üç mektupta da Amerikan Mandasi'ndan söz ediliyordu. Amerikan mandasinin ekonomik ve medeni destekten ibaret oldugu sözleri ile dolu telgraflari alan Mustafa Kemal Pasa çok sinirlenmisti. Manda isteyenlerin telgraflari okunduktan sonra, yanindakilere söyle diyordu:

"Biz basarili olacagiz. Buna süphem yok. Acaba zafere kavustugumuz ve memleketi kurtardigimiz zaman Osmanli ricalinin ileri gelenleri utanmak hissini duyabilecekler mi?.. Öyle bir manda istenecek veya verilecekmis ki, hakimiyet hakkina, disarda temsil hakkimiza, kültürel bagimsizligimiza, vatan bütünlügümüze dokunulmayacakmis. Buna ve böylesine, Amerikalilar degil, çocuklar bile güler. Her seyin basinda Amerikalilar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeden böyle bir mandayi niçin kabul etsinler? Amerikalilar bizim kara gözlerimize mi asik olacaklar. Bune hayal ve ne gaflettir? Hayir Pasalar hayir, hayir, beyefendiler hayir, hayir, hayir hanimefendiler hayir, manda yok, Ya istiklal ya ölüm var...

Amerikan mandasi diye çirpinanlar, düsman isgali altinda bulunan sinirleri ve zaaflari ile bu millete ve bize inanmayanlardir. Bizim hayal ve macera pesinde kostugumuzu sananlardir. Eger, bunlar Anadolu'nun ve Türk milletinin gerçek duygularini bilseler, bizim çalismalarimizin hedefini kavrayabilseler, Erzurum Kongresi kararlarinin nasil bir millî vicdan ürünü oldugunu takdir edebilseler, bu sakim (hastalikli) fikirlerinden dolayi utanç duyarlar. Bunlar, ümitsizlik ve bozgunluk içinde realitelerden uzak olarak yasayan ve ne yapacaklarini, ne yapilmakta oldugunu bilmeyen insanlardir.

Kongre hissiyatini açiklikla belirtmistir. Heyet-i Temsiliye (Temsil Kurulu) kararini vermistir. Millî irade suur ve istikametini bulmustur. Davamiz yürümektedir ve yürüyecektir. Basarili olmamak için hiçbir sebep yoktur. Hiçbir olumsuz karari tanimayacagiz. Tek ve degismez parola sudur: Tek tepe, tek kursun kalincaya kadar mücadele, yahut da: Ya Istiklal, Ya Ölüm!"


Erzurum'da, Sivas'a gelme hazirliklari yapildigi bir sirada kendisine sorulan: "Pasam, Sivas'ta galiba manda meselesi bizi çok üzecek ve yoracak" sorusuna heyecanla su cevabi verir: "Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasina, Ingiliz himayesine terk etmekle kurtulacak saniyorlar. Kendi rahatlarini temin etmek için bir vatani ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar ."

Kongre için Sivas'a erken gelen Istanbul delegeleri diger delegeleri de etkileyerek, Amerikan mandasini isteyen bir muhtira (rapor) hazirladilar. Bu rapor Sivas Kongresi gündemine alindi.

8 Eylül 1919 günü Kongre mandayi tartismaya basladi. Özellikle Istanbul'dan gelen Kara Vasif Bey, Ismail Fazil(Cebesoy) Pasa, Ismail Hami (Danisment) Bey ve Refet (Bele) Bey, Kongre salonunu etkileyecek uzun konusmalar yaparak, Amerikan mandasini savundular. Kara Vasif Beyin konusmasi sirasinda delegelerden biri : "Istanbul'dan mandayi mi bize hediye getirdiniz?" diye bagirdi.

Refet Beyin konusmasinin delegeler üzerinde o kadar etkili olmustu ki, oylamaya geçilmesi durumunda manda karari çikacagindan korkan Mustafa Kemal Pasa, toplantiya on dakika ara verir.

Ahmet Nuri Bey (Bursa) ve Raif(Dinç) Efendi mandayi savunanlari elestirdiler. Bagimsizliktan yana tavir koydular. Mandayi savunanlari Bagimsizliga karsi olmakla suçladilar. Bunun üzerine Ismail Fazil Pasa "Yanlis anlasildigi için raporumuzu geri çekiyoruz. Hiç verilmemis saydik" dedi.

8 Eylül gecesi evlerde ve Kongre binasinda manda üzerine konusmalar ve tartismalar sürdü. Ertesi gün Kongre manda tartismalarina devam etti. Rauf(Orbay) Beyin teklifi ile : "Amerika'da yillardan beri aleyhimizde yapilmakta olan olumsuz propagandalarin dogurdugu yanlis anlasilmalarin önüne geçmek için Amerika'dan bir kurul istenmesine ve inceleme sonucunda gerçeklerin gösterilmesi" kararina varildi.
Böylece hem manda istekleri gömüldü, hem de mandayi savunanlar küstürülmeyerek bu sorun çözüme kavusturuldu.

Manda konusundaki görüsmelerin sonucu Sivas Kongresi kararlarina söyle yansidi : "... Devlet ve milletimizin iç ve dis bagimsizligi ve vatanimizin bütünlügü sakli kalmak sartiyla, altinci maddede yazili sinirlar içinde, milli ilkelere saygili olan ve vatanimiza karsi saldiri ve yayilma amaci gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sanayi, ekonomik yardimini memnuniyetle karsilariz ...."

Mustafa Kemal Pasa, mandayi savunanlari karsisina almadan Sivas Kongresi'ni basari ile yönetmis ve mandanin reddedilerek, bagimsizlik kararinin çikmasini basariyla saglamistir. Gösterdigi liderlik sabriyla, Kongrenin birlik ve beraberlik içinde çalistigini ve sonuçlandigini dost, düsman herkese göstermistir.

Manda Isteklerine karsi Bir Türk Gencinin Haykirisi

Manda tartismalarinin yogun olarak yasandigi 8 Eylül gününün gecesi Mustafa Kemal'in odasi her zamankinden daha kalabalikti. Özellikle Denizli delegeleri olan Necip Ali, Yusuf Beylerle, Seyh Fevzi Efendi, Hikmet, Osman Nuri, Ahmet Nuri Beyler lise binasinda delegelere ayrilan kogusta kaldiklarindan, onlarin da katilimiyla Pasanin odasinda toplananlarin sayisi çogalmisti.

Mustafa Kemal Pasa etrafindakilere hitaben:

"Istanbul'dakiler ve buradakiler nevmid (ümitsiz ) ve hasta insanlardir. Ecnebi isgal etkisi altinda cesaret ve ümitlerini kaybetmis olmanin verdigi teessürle ( keder, üzüntü) ve marazi (hastalikli) bir halet-i ruhiye (ruh hali - psikoloji) içinde hareket ediyorlar. Bunun baska türlü izahi yoktur."

"Bir milletin istiklâl hakkini aramasindan ve bu yolda gerekiyorsa son damla kanini akitmasindan daha tabiî ne tasavvur edilebilir? Serefsiz, istiklâlsiz, esir bir millet çocuklari olarak yasamak yerine, efendice ve kahramanca ölmek elbette ki sayani tercihtir (seçilmeye degerdir). Bunu anlayamamak ne garip mantiktir?"
dedi. Delegeler de konusuyor, manda aleyhinde söz ediyorlardi.

Hikmet ismindeki Askeri Tibbiye ögrencisi, Sivas Kongresi'nde ögrenci arkadaslarinin temsilcisi olarak bulunuyordu. Aralarinda topladiklari para ile onu Sivas'a göndermislerdi. Heyecanli, atak bir vatanseverdi.

Gece, Pasanin odasinda Hikmet Bey de vardi. Gündüz yasanan tartismalarin etkisiyle olsa gerek titriyordu. Sanki birdenbire ates ve heyecan kesilmis olarak, yüksek sesle:

"- Pasam, delegesi bulundugum tibbiyeliler beni buraya istiklâl davamizi basarmak yolundaki mesaiye katilmak üzere gönderdiler. Mandayi kabul edemem.. Eger kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun siddetle red ve takbih ederiz (çirkin görürüz) . Farzi Muhal (var sayalim) , manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i "vatan kurtaricisi degil, vatan batiricisi" olarak adlandirir ve tel'in (lanet okuma, protesto etme ) ederiz ." diye bagirdi.

Bu gencin yürekten kopup gelen bu sözleri karsisinda orada bulunanlarin gözleri yasarmisti. Mustafa Kemal Pasa da duygulanmisti. Heyecanli bir sesle:

"Arkadaslar gençlige bakin, Türk millî bünyesindeki asil kanin ifadesine dikkat edin." dedi , sonra Hikmet Beye dönerek:

"Evlat, müsterih ol (rahat ol). Gençlikle iftihar ediyorum ve gençlige güveniyorum. Biz, ekalliyette (azinlikta) kalsak dahi mandayi kabul etmeyecegiz. Parolamiz tektir ve degismez: Ya istiklâl, ya ölüm."

Tibbiyeli genç, hemen yerinden firladi:

"Var ol pasam ..." diyerek Mustafa Kemal'in elini öptü. Mustafa Kemal, kongreye aydin Türk gençliginin ve tibbiyenin temsilcisi olarak üniformasiyla katilan bu yigit delikanlinin alnindan öptü:

"Gençler, vatanin bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayis ve enerjisine baglanmistir." dedi.

Bu günki AB-D güdümlü kafalardan hiç bir farki olmayan Manda'nin kabul edilmesini isteyen Halide Edip'in mektubu...


Mustafa Kemal Pasa Hazretleri'ne
Saygideger Efendim,

Memleketin siyasî durumu en son kertesine geldi. Kendimize bir yön çizebilmek için, Türk milletinin zarini atip olumlu bir durum alma zamani ise geçmek üzere bulunuyor.

Dis durum Istanbul'da söyle görünüyor :
Fransa, Italya, Ingiltere, Türkiye'nin mandaterlik meselesini Amerikan Senatosu'na resmen teklif etmis olmakla birlikte, Senato'nun bu teklifi kabul etmemesi için bütün güçlerini kullaniyorlar. Taksimden pay kaçirmak elbette islerine gelmiyor.

Suriye'de aradigini bulamayan Fransa, zararini Türkiye'den kapatmak istiyor. Italya namuslu bir emperyalist oldugundan, savasa ancak Anadolu'nun bölüsülmesinde pay almak için girdigini açiktan açiga söylüyor. Ingiltere'nin oyunu biraz daha incedir.

Ingiltere, Türk'ün birligini, çagdaslasmasini, gerçek bir bagimsizlik kazanmasini, gelecekte bile istemiyor. Yeni imkân ve görüslerle; tamamen çagdas ve kuvvetli bir Müslüman-Türk hükümeti basinda hilâfet de olursa, Ingiltere'nin elindeki müslüman esirleri için kötü bir örnek olur. Ingiltere Türkiye'yi bütünü ile ele geçirebilse, kafasini kolunu koparir, birkaç yilda sadik bir sömürge durumuna sokar. Buna, memleketimizde en basta ve özellikle dinî siniflar çoktan taraftardirlar. Fakat bunu Fransa ile dövüsmeden yapabilmek mümkün olamayacagindan taraftar olamaz. Fakat, Türkiye'yi bütün olarak korumak geregi duyulursa, yani bölüsmenin büyük askerî fedakârliklarla yapilabilecegini anlarsa Lâtinleri sokmamak için Amerikan görüsünü tutar ve destekler. Nitekim Ingiliz siyasetçileri arasinda zaten bu görüse egilimli olanlar vardir. Morisson (Morison) gibi ünlü kimseler Amerika'nin Türkiye'de manda kurmasini istiyorlar.

Baska bir çözüm yolu da, Türkiye'yi Trakya'dan, Izmir'den, Adana'dan, belki de Trabzon'dan ve hele Istanbul'dan yoksun biraktiktan sonra, eski Kapitülasyonlari ve bogulmaya mahkûm iç sinirlariyla basbasa birakmak.

Biz Istanbul'da, kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sinirlarini içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasini ehven-i ser olarak görüyoruz. Dayandigimiz noktalar sunlardir :

1- Aramizda, hangi sartlar altinda olursa olsun, Hiristiyan azinliklar kalacaktir. Bunlar hem Osmanli vatandasi olma haklarindan yararlanacaklar hem de disarida bir Avrupa devletine dayanarak karisiklik çikaracaklar, sürekli olarak müdahaleye yol açacaklar ve zaten göstermelikten ibaret olan bagimsizligimizdan azinliklar adina her yil bir parça daha kaybedecegiz.

Güçlü bir hükümet ve çagdas bir idare kurulabilmesi için, patrikhanenin siyasî imtiyazla, azinliklarin kuvvetli devletler vasitasiyla yaptiklari sürekli tehditler ortadan kalkmalidir. Küçük ve zayif bir Türkiye bunu basaramayacaktir.

2- Biribirini yok eden, çikar saglama, hirsizlik, macera ve söhret için yasayanlarin hirsini doyuran bu hükümet anlayisi yerine, milletin refah ve kalkinmasini saglayabilecek, halki ve köyleri, sagligi ve zihniyeti ile çagdas bir halk durumuna getirebilecek bir hükümet anlayis ve uygulamasina ihtiyacimiz var. Bunun için gerekli olan paraya uzmanliga ve kudrete sahip degiliz. Siyasî dis borçlar, siyasî esareti artiriyor. Taraf tutma, cahillik ve çok konusmaktan baska olumlu bir sonuç veren yeni bir hayat yaratamiyoruz.

Bugünkü hükümet, adamlarini takdir etmese bile, halki ve halk hükümeti kurulmasini yararli gören Filipin gibi vahsî bir memleketi, bugün kendi kendini idareye muktedir çagdas bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok isimize geliyor. On bes yirmi yil sikinti çektikten sonra yeni bir Türkiye'yi, her ferdi ögrenimi ve zihniyetiyle gerçek bagimsizligi kafasinda ve cebinde tasiyan bir Türkiye'yi, ancak yeni dünyanin kabiliyeti yaratabilir.

3- Yabanci devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden uzaklastirabilecek bir yardimciya ihtiyacimiz var. Bunu ancak Avrupa disinda ve Avrupa'dan daha güçlü bir elde bulabiliriz.

4- Bugünkü oldu bittileri ortadan kaldirmak ve davamizi sür'atle dünyaya karsi savunabilmek için, gerekli güce sahip bir devletin yardimini istemek lâzimdir. Yayilma siyaseti güden Avrupa'nin basvurdugu binbir yol ve alçakça siyasetine karsi böyle bir vekil olarak Amerika'yi kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, Dogu Meselesi'ni de Türk Meselesi'ni de gelecek için kendimiz çözümlemis olacagiz.

Bu sebeplerden dolayi, bir an önce istememiz gereken Amerikan mandasi da, elbette sakincasiz degildir. Haysiyetimizden epeyce fedakârlik etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalniz, bazilarinin düsündügü gibi, Amerika'nin resmî sifatinda dinî egilim ve taraf tutma yoktur. Hiristiyanlara para verecek misyoner kadin Amerika'si, Amerika'nin yönetim mekanizmasinda bir yer tutmaz. Amerika'nin yönetim mekanizmasi dinsiz ve milliyetsizdir. O, türlü cins ve mezhepten insanlari çok uyumlu ve kaynasmis olarak bir arada tutmanin yolunu biliyor.

Amerika, Dogu'da mandaterlik yapmak Avrupa'da basina dert açmak niyetinde degildir. Fakat onlarin onur meselesi yaptiklari sey, yöntemleri ve idealleri ile Avrupa'dan daha üstün bir millet olmak iddiasidir. Bir millet içtenlikle Amerikan milletine basvurursa, Avrupa'ya, girdikleri memleket ve milletin yararina nasil bir idare kurduklarini göstermek isterler.

Amerikan resmî mahfillerinin önemli sahsiyetleri arasinda epey lehimize bir hava olustu. Istanbul'a Ermeni dostu olarak gelen birçok hatiri sayili Amerikali, Türk dostu ve Türk propagandacisi olarak döndüler.

Bu akimi temsil eden resmî ve gayrî resmî Amerikan görüsünün altinda yatan gizli düsünce sudur: Türkiye'yi parçalamamak, eski sinirlari içinde bir bütün halinde oldugu gibi korumak sartiyla genel ve tek bir mandaya baglamak. Suriye, Amerikan Komisyonu orada iken, genel bir kongre toplayarak Amerika'yi istemistir. Suriye'nin bu istegi Amerika'da çok iyi karsilanmistir.

Amerika, bizim topraklarimiz üzerinde Ermenistan kurmaya niyetli görünmüyor. Eger mandayi alirlarsa, bütün milletleri esit sartlar altinda bir memleket evlâdi olarak kabul edip alacaklarini önemli çevrelerden haber aldim.

Ne var ki, Avrupa, mutlaka bir Ermenistan meselesi ortaya çikarmak -özellikle Ingiltere- Ermenilere tavizler vermek istiyor. Amerikan kamuoyunda zulüm görmüs Ermeniler adina bir oyun oynamaya çalisiyor. Avrupa korkusu bizim fikir adamlarini düsündürüyor. Resat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, hattâ millî birlige sekil veren diplomatlarimizin, Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiyeleri var. Resmen size yaziliyor.

Çok tehlikeli anlar geçiriyoruz. Anadolu'daki mücadeleyi dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve Ingilizler, bunun Hiristiyanlari öldürmek, Ittihatçilar getirmek için yapilan bir hareket oldugu düsüncesini Amerika'ya elbirligi ile benimsetmeye çalisiyorlar.

Her an bu Millî Mücadele'yi durdurmak için kuvvet gönderilmesi tasarlaniyor; bunun için Ingilizleri kandirmaya çalisiyorlar. Millî Mücadele sür'atle ve olumlu isteklerle kendini ortaya koyarsa ve Hiristiyan düsmanligi gibi bir rengi de olmazsa Amerika'da hemen destek bulacagini yine çok önemli çevreler garanti ediyorlar.

Sivas Kongresi toplanincaya kadar, Amerikan komisyonunu alikoymaya çalisiyoruz. Hattâ, kongreye Amerikali bir gazeteci göndermeyi de belki basarabilecegiz.

Iste bütün bunlar karsisinda, dâvâmizda bize yardimci olabilmesi için, bu firsat dakikalarini kaybetmeden, bölüsülme ve çözülme korkusu karsisinda, kendimizi Amerika'ya basvurmaya mecbur görüyoruz Vasif Bey kardesimizle bu hususta birlestigimiz noktalari kendisi de ayrica yazacaktir.

Türkiye'yi azim ve irade sahibi genis görüslü bir iki kisi belki kurtarabilir. Macera ve bogusma devri artik geçmistir. Gelecek için kalkinma ve birlik savasi açmaya mecburuz. Sinirlarinda bu kadar çok evladi ölen zavalli memleketimizin düsünce ve medeniyet savasinda kaç tane sehidi var. Biz Türkiye'nin hayirli evlâtlarindan, yarinin kuruculari olmalarini istiyoruz. Sizin, Rauf Bey kardesimizle birlikte, temelleri bile çöken zavalli memleketimiz için uzaklari görerek düsünüp çalismanizi bekliyoruz.

Saygilarimi gönderir, basariniza dua ederim. Millî dâvâda caniyla basiyla çalisanlar arasinda, sade bir Türk askerinin alçak gönüllülügü ile, sizinle birlikte oldugumu ifade ederim.

10.8.1919
Halide Edip

Bu mandaci görüsü savunanlar, ABD Baskani Wilson'un ünlü 14 ilkesinden 12.'sinin Türklerin çogunlukta bulundugu topraklarda bagimsiz bir Türk devletinin kurulmasina uygun oldugunu savunarak "Türk-Wilson Cemiyeti" kurdular. Bu dernek, 5 Aralik 1918 tarihinde, Halide Edip Adivar, Yunus Nadi Abalioglu, Ahmet Emin Yalman gibi kisilerin imzalariyla ABD Baskani Wilson'a Amerikan mandasi istemiyle basvurdu. Mektupta, azinliklarin haklarinin güvence altinda olacagi, önemli bakanliklara birer Amerikali Bas Müstesar atanacagi, yine Amerikali Bas Müstesar Baskanligi'nda toplanacak bu Müstesarlar Kurulu'nun ülkeyi gelistirecek reformlari saptayip, uygulamaya koyacagi, reformlarin yürütülmesi hakkinda milletçe güvence verilecegi, polis ve jandarmanin bir Amerikali genel müfettise baglanacagi belirtiliyordu.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Veled » Pzr May 20, 2007 13:27

Türk-Kan, abla paylaşım için teşekkür ederim :D

ne hazin ki şu an itibariyle bizler amerikan mandası içerisindeyiz hükümetin yaptığıda daha önceki hükümetlerin yaptığıda budur bugün piskolejik savaş ile adamlar paraları ile geldiler ve ülkemizi ele geçirdiler bir anda derin müttefikimiz oldular gerçekten çok yazık o günlerde atamız bunların hepsini düşünmüş olacak ki ileri görüşlülüğü ve ülkesi insanlarını çok iyi tanıması bu fikirlere karşı çıkmasına neden olmuştur ya istiklal ya ölüm diyen insanlar bu vatanı kurtardılar ama bugün biz her anlamda amerikaya bağlıyız malesef gerçek budur işte bunu anlayan buna karşı çıkan itraz eden insanlar bugün çağlayanda tandoğanda izmirde samsunda meydanları dolduruyor herşeye rağmen umut var arkadaşlar ben inanıyorum :D
Kullanıcı küçük betizi
Veled
Satılmıştır
 
İletiler: 3
Kayıt: Çrş Mar 07, 2007 20:46

İletigönderen MedceziR » Pzr May 20, 2007 15:00

O gün ABD mandasını kabul etmemişiz ama bugün yeterince AB-D mandası olduk.

Abla paylaşım için sağol. . .
Resim

"Vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal varki ecnebilerin nasihatlarıyla ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin!
Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir..."


Söylesem tesiri yok
Sussam gönül razı değil...
Kullanıcı küçük betizi
MedceziR
Üye
Üye
 
İletiler: 1763
Kayıt: Pzr Nis 08, 2007 15:54
Konum: Yiğidin Harman Olduğu Yerden...

İletigönderen Naima » Pzr May 20, 2007 15:15

Mustafa Armağan; Mustafa Kemal’in mandacılık konusunda ki tavır ve görüşlerine atıfta bulunan bir yazı kaleme aldı. Mustafa Armağan'a göre Atatürk ABD mandasına pek de soğuk bakmıyordu. Hem de bu sonucu nutuktan çıkarıyor. İşte o yazı:

Nutuk tartışılamaz mı? Galiba öyle… İş gelip oraya dayanıyor çünkü ve Cumhuriyet tarihinin hangi muhataralı konusuna el atılsa Gazi Mustafa Kemal’in (1927’de Arap elifbasıyla yapılan ilk neşrinde henüz soyadı kanunu çıkmadığı için Atatürk’ün ismi bu şekilde geçiyordu) Nutuk metni bir tür “ön alıcı kalkan” yahut “koruyucu ikon” gibi çıkartılıyor savaş meydanına. Daha doğrusu, ondan işlerine gelen kısımlarını makaslayıp seçme kanıtlar devşirerek hasım cepheye mancınıkla yolluyor malum çevreler. Bunu Deniz Baykal da yaptı, Süleyman Demirel de. Demirel üstelik Temmuz 2005’te yaptığı açıklamada Türkiye’nin en az 100 yıl daha “Atatürk referansı”na ihtiyacı olduğunu eklemişti sözlerine.

Varsayalım ki, üniversitede doktora yapıyorsunuz. Dersinizin adı, “Türk Dış Politikası Analizi”. Analiz, yani bir meseleyi unsurlarına ayırıyor, tahlil ediyorsunuz. Diyelim ki, Atatürk dönemi dış politikasını inceliyorsunuz ve konu, yabancı sermayeye geliyor. Şimdi Atatürk’ün hem yabancı sermayeye karşı, hem de taraftar olduğu konuşmalar var. Avrupa’dan bize fayda gelmez de diyor, 1927’de “ecnebi sermâyedârânının muâvenetlerini ma’al-memnûniye (yabancı sermaye sahiplerinin yardımlarını memnuniyetle) kabûl ederiz” (Nutuk, I, s. 27) de. Peki nasıl çıkacaksınız bunun içinden?

Üstelik başka kaynaklar ve hatıratlar o günleri farklı açılardan anlatıyor ama hocanız “Arkadaşlar, bunların cemi cümlesi Nutuk’a aykırı” dedi miydi, akan sular duruyor. Çaresiz, kolunuz kanadınız yanınıza düşüyor. Hocanıza, “Biz tarihte geçen olayları mı analiz edeceğiz, yoksa Nutuk’u mu doğrulayacağız?” diye soramıyorsunuz. Neden? Çünkü viran olası okulda diplomanın ucu var.

Özgürce tartışılıp bilgi üretilmesi gereken aydınlanma ocaklarımız okullarda böylece bir kitabın dogma gibi kabul ettirilmeye çalışılması karşısında bütün öğrenme hevesleriniz kursağınızda, not defterinize dönüyor ve hocanız ne buyurursa hafızanızın geçiçi cebine aktarıp ezber hafakanlarına gömülüyorsunuz ister istemez.

Bütün bu gelişmeleri sanki önceden sezmiş olan Kâzım Karabekir Paşa üşenmemiş ve Nutuk’a bir reddiye kaleme almış. Tabii evine yapılan baskında diğer 40 kitabının başına geldiği gibi orijinali alınıp bilinmeyen bir yere götürülmüş. Kaçın kurası olduğunu bildiğimiz Paşa’nın, birkaç nüsha çoğaltıp sağa sola dağıtması sayesinde diğerleri gibi bu eserine de sahibiz bugün. (Emre Yayınları tarafından 12 cilt halinde neşredilmiştir: Nutuk ve Karabekir’den Cevaplar, İstanbul 1997.) Bu tür eserler ortaya çıktıkça Nutuk’a alternatif bir tarihin yazılması da mümkün hale gelmiştir.

Nutuk’un tarihçilerin elini kolunu bağladığı ve belgeleri belli bir görüş doğrultusunda kullandığı için işlerini zorlaştırdığı itirafınıda bulunan bir başka yazar ise sanıldığı gibi Kemalizme karşı cepheden biri değil, bizzat Kemalist çevrenin en yılmaz müdafilerindendir: Adı: Falih Rıfkı Atay. Bugün daha çok Çankaya adlı kitabından tanıdığımız Atay’ın 22 Haziran 1957 günü Dünya gazetesinde yazdığı bir yazıda, “Keşke Atatürk Nutuk’u yazmasaydı” dediğini biliyor muydunuz? (Geniş bilgi için Küller Altında Yakın Tarih (Timaş) adlı kitabıma bakılabilir.)

Pek çok başka örnek verilebilirdi ama biri İstiklal Harbi’nin içinde bulunmuş ve Cumhuriyet’e giden çizgiye destek vermiş, öbürü de Cumhuriyet yıllarında Mustafa Kemal’in en yakın çevresinde yer almış bu iki önemli ismin görüşü, Nutuk’un Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihleri için neden “master yorum” olamayacağını, tarihçiler için farklı yönelişlerin önüne bir engel gibi konulamayacağını, daha doğrusu konulmasının bilimsel ve tarihsel olarak uygun olmayacağını yeterince göstermiş olmalıdır.

Ancak ben burada durmayacak ve bir adım daha atacağım izninizle. Artık Nutuk’un kendi içerisindeki çelişkileri de konuşma zamanı gelmiştir. Bunları konuşmazsak, yine Nutuk metni etrafında örülen, o günler için belki anlamlı ama bugün için epeyce dar kalan tarih bakışını aradan geçen 80 yıla rağmen aşamayız. Nutuk aşılamaz mı peki? Bunu söyleyenler onu bir tarih metni olarak görmüyor, kutsal bir metin katına çıkarıyorlar bana kalırsa.

Düşüncemi şöyle özetleyeyim: Nutuk kutsal bir metinse tarih metni değildir, bir tarih metniyse kutsal metin değildir. Ya ona inanacaksınız ya da tartışacaksınız. Ben ikincisini yapmaya çalışıyorum. Tabii aynı zamanda yazarına hakaret etmeden de bir metnin eleştirilebileceğini göstermek istiyorum. Yazdıklarımızdan kendilerince “ganimetler devşirmek” isteyen zevata da şunu hatırlatalım ki, burada bir tarih metnini “analiz” ediyoruz sadece. Tutarlılığını sorguluyoruz. En çok sözü edilen ama en az okunan bir temel kitabın satır aralarına girmemizin tek gerekçesi, anlamak. Hap gibi yutmak veya okumadan küfretmek bizim kârımız olmamalı.

SİVAS KONGRESİ’NDE AMERİKAN MANDASI İSTENDİ Mİ?

Sivas Kongresi tutanakları incelendiğinde 11 Eylül'deki kapanışa doğru “manda” tartışmasının kızıştığı görülür. Eski Sadrazam İzzet Paşa’nın “Amerikan mandası” önerisi İstanbul'dan Sivas’a da sıçramış ve yoğun müzakereler yaşanmıştı. Özellikle Kara Vasıf, Rauf (Orbay) ve Refet (Bele) beyler tarafından ciddi ciddi gündeme getirilen Amerikan mandacılığının o günlerde pek bir taraftar bulduğunu gözlemliyoruz. İster taktik gereği, isterse samimi olarak istensin, Amerika gibi güçlü ve tarafsız bir devletin yardımının arzulandığı açıktır. Nitekim Sivas Kongresi kararlarından 7. madde, manda konusundaki tartışmaların net bir yansıması olarak karşımıza çıkar:

“Madde 7. Milletimiz asrî gayeleri tebcil ve fenni, sınai ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklali ve vatanımızın tamamiyeti mahfuz kalmak şartıyla altıncı maddede musarrah hudud dahilinde milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen her hangi devletin, fenni, sınai, iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılarız...” (Nutuk, I, s. 67)

Şimdi bu maddede masumane bir edayla bize bakan “her hangi devlet” hangisidir veya hangisi olabilir? Uluğ İğdemir’in yayına hazırladığı ve Türk Tarih Kurumu’nun yayınladığı Sivas Kongresi tutanaklarını inceleyince görüyoruz ki, bu devlet, kesinlikle Amerika Birleşik Devletleri’dir. Ancak Gazi, Nutuk’da bunu sert bir dille inkâr etmiş ve hatta “manda”nın söz konusu olmadığını söylemiştir (yumuşatılmış ifade ‘müzâheret’tir). Ona göre bu madde, ecnebi sermayeye yönelik bir davetten ibarettir.

Ancak gerek Rauf Orbay’ın hatıralarına, gerekse Kâzım Karabekir’in yukarıdaki eserine bakıldığında bu “her hangi devlet”in ABD olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Peki Gazi Mustafa Kemal, 1927’de, 8 yıl önceki bu önemli ayrıntıyı neden unutturmak çabası içine girmiştir? İnkılap tarihçilerimizin zahmet edip cevaplandırması gereken çetin bir sorudur bu.

Kendi payıma, bu sorunun cevabını, yine onunla alakalı bir başka ayrıntı üzerinden vereceğim. Yani 9 Eylül 1919 tarihli o meşhur mektup üzerinden.

Sivas Kongresi sırasında Amerikan mandası fikri o kadar taraftar toplamıştır ki, başlarda mandaya taraftar olan Rauf Bey son anda fren koyup da, önce bir mektup yazılarak bir ABD heyeti davet etme fikri kabul görmese belki de tamamen mandacı bir karar çıkacaktır. Doğrusu Sina Akşin’in hayret ettiği kadar var: Mandacılığa karşı olduğunu bildiğimiz Başkan Mustafa Kemal, kürsüye çıkıp bu gidişe dur dememiş, işi oluruna bırakmayı tercih etmiştir. Nitekim kongre kararıyla Amerika’ya bir telgraf çekilmiş ve “ABD Kongresi üyelerinden oluşan bir kurul”un Anadolu’ya gelerek incelemelerde bulunması istenmiştir. Amaçlardan biri de, yaklaşan Sevr barış görüşmelerinde Amerika’nın tarafsız bir ülke olarak yakınlığını sağlamaktır. Mektupta ABD Senatosuna “Üyelerinizden oluşan bir komiteyi Osmanlı imparatorluğunun her köşesine göndermenizi diliyoruz” denilmektedir.

Ve telgraf haline getirilerek çekilen mektubun altında 5 imza birden vardır. Kimler mi imzalamıştır bu mektubu? Bakalım beraberce:

Sivas Milli Kongresi adına Mustafa Kemal Paşa, Başkan Vekili Rauf Bey, İkinci Başkan Vekili İsmail Fazıl Paşa (Ali Fuad Cebesoy’un babası), ve iki divan kâtibi...

Bu mektup ABD Senatosu tarafından yayınlanmış olup gerek Rauf Orbay, gerekse Kâzım Karabekir oradan alarak hatıratlarında kullanmışlardır.

Şimdi sıra geldi meselenin bam teline dokunmaya.

Nutuk’taki ifade aynen şöyledir. 1927 baskısını kullanıyorum:

“Efendiler, pek uzun ve münakaşalı devam eden bu manda müzakeresi, taraftarlarını iskât edecek [susturacak] mutavassıt [orta yolcu] bir çare ile hitam buldu [sona erdi]; hem de bu çareyi teklif eden yine Rauf Bey oldu… Bu teklif ittifâk-ı ârâ [oybirliği] ile kabul olundu. Kongre divan riyasetinin [başkanlığının] imzalarıyla bu yolda bir mektup tesvid olunduğunu [müsveddesinin hazırlandığını] hatırlıyorsam da, bu mektubun gönderilebilip gönderilmediğini pek iyi hatırlamıyorum. Esasen bu mektuba suret-i mahsusada [özel olarak] ehemmiyet atf etmiş değildim.” ( s. 68 )

Kongre başkanı ve başkan vekillerinin imzaladıkları ve bir yabancı devletin senatosuna çekilen telgrafın gönderilip gönderilmediğini pek iyi hatırlamayan Gazi’nin, aynı Nutuk’un 92-94. sayfalarına aldığı Kâzım Karabekir’e yazdığı bir cevapta bu mektubun yazıldığını ve kendisinin imzaladığını gayet güzel hatırladığını görmekteyiz. Mektupta geçen ifadeleri şöyledir Mustafa Kemal’in:

“Yalnız Amerika senatosuna yazılan ve malumunuz olan bir mektuba kongre kararıyla 5 kişi vaz’-ı imza etmiştir [imza atmıştır] ki, bu meyanda bendenizin de imzam vardır.” ( s. 92 )

Kaldı ki, gönderilip gönderilmediğini pek iyi hatırlayamadığı mektubun hemen arkasından, yani sadece 10 gün sonra, ABD Kongresi’nin Sivas’a inceleme yapmak ve rapor tutmak maksadıyla gönderdiği General Harbord’la görüşen de Mustafa Kemal’den başkası değildir (bu görüşmede Rauf Bey de tercümanlık yapmıştır.) Dolayısıyla mektubun gönderilip gönderilmediğini en azından onun doğurduğu bu ziyaretten hatırlayabilirdi. Ancak ben Gazi’nin, bu biraz kafa karıştıracak ayrıntıyı Nutuk’un resmi tarih oluşturma amacını göz önünde tutarak hatırlamak ve hatırlatmak istemediğini düşünüyorum.

Nereden mi çıkartıyorum bunu? Şaşıracaksınız belki ama yine gerçek bir hazine olan Nutuk’tan.

Zamanın Matbuat Cemiyeti Başkanı olan Velid Ebuzziya, bir söyleşi yapacaktır Mustafa Kemal’le. Mustafa Kemal Paşa’nın Tasvir-i Efkâr gazetesi adına 13 Ekim 1919′da yollanan 21 sorudan sadece 12 numaralı soruya cevap vermediği dikkatlerden kaçmaz. Bu soru ise tahmin edebileceğiniz gibi, General Harbord’la görüşmesinde ne konuştukları üzerinedir. (”General Harbord ile ne mülakat ettiniz?”) ( Nutuk, 1927 baskısı, cilt II, s. 145-146. )

Epeyce şaşırtıcı değil mi? Bütün sorular içinden sadece Amerikalı General ile yaptığı görüşme hakkındakini cevapsız bırakan Mustafa Kemal, aynı kitapta Harbord’u gönderen ABD Senatosu’na yazdığı ve altında imzası bulunan mektubun gönderilip gönderilmediğini pek iyi hatırlayamadığını söylemekteydi.

Neydi işin sırrı acaba? Nutuk’ta Kurtuluş Savaşı tarihi yeniden yazılırken bazı ayrıntılar neden atlanmıştı?

Ben yoruldum gayrı. Varsa kudretiniz siz verin cevabını

Mustafa Armağan

Ayrıntılı bilgi için: http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=136444
Kullanıcı küçük betizi
Naima
Üye
Üye
 
İletiler: 28
Kayıt: Pzr Nis 29, 2007 13:27

İletigönderen Veled » Pzr May 20, 2007 16:14

Naima, arkadaşım sen buraya yazdığın yayınladığın haberin farkındamısın sana tarih kitaplarını okumanı şu çılgın türkler kitabını okumanı tavsiye edebilirim ancak ömrü boyunca türk milletinin esaretini değiştirmeye çalışan amerikan ya da avrupa mandasını red eden bir adamı sen amerikan yanlısı olmak ile suçluyorsun asıl amerikan mandası içerisine girmemizi isteyenler müritlerini buraya yollayıp laikliği bitirmeye çalışan ama kendileri cesaretlerinden amerikadan çıkamayan korkaklardır
Kullanıcı küçük betizi
Veled
Satılmıştır
 
İletiler: 3
Kayıt: Çrş Mar 07, 2007 20:46

İletigönderen Türk-Kan » Pzr May 20, 2007 16:26

Erzurum'da, Sivas'a gelme hazirliklari yapildigi bir sirada kendisine sorulan: "Pasam, Sivas'ta galiba manda meselesi bizi çok üzecek ve yoracak" sorusuna heyecanla su cevabi verir: "Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasina, Ingiliz himayesine terk etmekle kurtulacak saniyorlar. Kendi rahatlarini temin etmek için bir vatani ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar ."


Mustafa Kemal Pasa, mandayi savunanlari karsisina almadan Sivas Kongresi'ni basari ile yönetmis ve mandanin reddedilerek, bagimsizlik kararinin çikmasini basariyla saglamistir. Gösterdigi liderlik sabriyla, Kongrenin birlik ve beraberlik içinde çalistigini ve sonuçlandigini dost, düsman herkese göstermistir.


ama "manda, manda" diye yirtilanlar ne yazik ki basarili olmus, Mustafa Kemal'in ölümünden hemen sonra ülkeyi yavas yavas AB-D mandasina sokmustur. ve maalesef günümüz Türkiye'sini "derin AB-D"nin atadigi usaklar yönetir. ve üstelik bunu yaparken de o pis agizlarina Atatürk'ü almaktan da cekinmezler!
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56


Şu dizine dön: Türk Tarihi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x