ANADOLU’DA TÜRKLER (XXII)
Ekonomik Çevrimler
Daha önce ‘Ekonomik çevrimler’den sözedip, o arada Teoman Akgür’ün çalışmasına gönderme yapmıştık (*).
Çevrim yaklaşımları, çevrimlerin süresine ve niteliğine göre değişik adlar alabiliyorlar. Elimizde yeteri kadar ‘nicel veri’lerin olmadığı Osmanlı Dönemini de, genel olarak Batı ile birlikte değerlendiren kapitalizmin ticaret aşaması (1495-1789) boyunca aşağıdaki grafikle göstermiştik.
Bundan böyle, ortalama 4 yıllık (3-7) ‘iş çevrimi’, ortalama 10 yıllık (7-15) Juglar ya da ‘yatırım çevrimi’, ortalama 20 (16-25) yıllık Kuznets ya da ‘büyük yarıtırım çevrimi’ ve ortalama 50 yıllık (47-60) Kontratief ya da ‘uzun dönem çevrimi’ni birarada gösteren ilişikteki grafiğe yoğunlaşacağız.
Bu sonuncu ‘çevrim’e ‘ekonomi politik çevrimi’ demek belki çok daha uyugun olacaktır. Çünkü grafiğin gerisindeki değişken ‘fiyat hareketi’ olup, ‘üretim çevrimleri’ grafikte sunulan çevrimlerin 5-20 yıl önünde ve ‘savaş çevrimleri’ üretim ve fiyat çevrimleri arasında bulunmaktadır.
Şöyle de denilebilir; “savaş para gerektirmektedir, o halde savaşa üretim yükselirken girilebilir”. O nedenle ‘üretim çevrimleri’nin ‘doruk’ları, ‘savaş çevrimleri’nin ‘doruk’larından öncedir. Savaş ve ertesinde üretim aksar, ardından fiyatlar yükselir; o nedenle de ‘fiyat çevrimleri’ ‘savaş çevrimleri’ni izler.
Savaşların ‘aşırı üretim bunalımları’ndan çıktığı tezini doğrular nitelikteki bu açıklamanın, kapitalizmin ‘sanayi aşaması’na uygun bir açıklama olduğu ortadadır. Ne var ki, ileride, 2000 yılların ‘tarih’ine geldiğimizde, kapitalizmin ‘nitelik’ değiştirdiğine tanık olacağız.
O nedenle de, bu tartışmayı uzatmadan, 1990 yılına kadar, ‘nicel veri’lerle kanıtlanmış aşağıdaki grafiğin incelenmesine dönebiliriz.
1789-1989 aralığındaki son ikiyüz yıllık dönemde, dünya genelinde gözlemlenen ‘uzun dönemli çevrimler’.
Birinci uzun çevrim:1789-1854; Çıkış (1789-1815), İniş (1816-1854)
İkinci uzun çevrim: 1855-1893; Çıkış (1855-1872), İniş (1873-1893)
Üçüncü uzun çevrim: 1894-1945; Çıkış (1894-1929), İniş (1930-1945)
Dördüncü uzun çevrim: 1946-1990; Çıkış (1946-1973), İniş (1974-1990)
Beşinci uzun çevrim: (1990- [2023?]); Çıkış (1990-2008), İniş (2008-[2023?])
Çevrimlerin politik yansımaları
Kaba çizgileriyle, son ikiyüzyıldaki çevrimlerin Türkiye’deki politik yansımaları aşağıda sunulduğu gibidir:
Liberal Çağ 1820-1913
Birinci yarı 1820-1870 Tanzimat (1839-1875)
İkinci yarı 1871-1913 I. Meşrutiyet (1876-1877)
İstibdat (1878-1907)
İkinci Meşrutiyet (1908-1918)
Büyük Bunalım 1914-1945
TBMM (1920-1924)
1924 Anayasası
Demokrasi 1946-1973 1961 Anayasası
Yeni Bunalım 1974 - ? 1982 Anayasası
Bir bakıma ‘kronolojik’ olarak sunmaya çalıştığımız Türk tarihi’nin, henüz Osmanlı dönminde ve kapitalizmin ‘sanayi evresi’ndeyiz.
Grafiğe döndüğümüz zaman, uzun dönemli çevrimin birinci çıkışında III. Selim ve II. Mahmut’un ‘ıslahat’ çabalarını görüyoruz.
İkinci çıkışın başında Osmanlı’nın Avrupalı sayıldığı ve dışarıya borçlanıldırıldığını görülecektir.
Üçüncü çıkışta İttihat ve Terakki hareketiyle ‘uluslaşma’nın başladığını, ve
Dördüncü çıkışta ‘Demokrasi’ye geçiş çabaları gözlemlenmektedir.
Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları (1789-1815) döneminde Türkiye’de III. Selim’in Batı’yı tanıma çabalarına tanıklık ediyoruz. Ancak ‘Merkez’, ayan ve yeniçeriler karşısında güçlü olmayıp, Fransa ve yandaşları Merkez’e egemendirler.
Napolyon Savaşları dolayısıyla Rumeli’de esnaf ve ayanın zenginleştiğini görüyoruz. Merkez’den çok ayanı temsil eden Alemdar Mustafa Paşa’nın katkılarıyla ‘Sened-i İttifak’ın imzalandığını anımsayalım (1808).
Yeniçeri ocağının kapatılmasıyla birlikte (Vaka-i Hayriye 1826), Merkez’in güçlenmeye yöneldiği söylenebilir. Ancak asıl güçlenme ‘Tanzimat’ ile olacak ve Mustafa Reşit Paşa’nın temsilciliğiyle Merkez’de İngiliz egemenliği başlayacaktır.
Değil mi ki, İngiltere dönemin ‘sanayi ülkesi’ olup, baskın güç olma yolunda ‘tam yol’ ilerlemektedir.
Sunumumuza, yani II. Mahmut’tan sonra gelen Abdülmecid (1839-1861) dönemine dönmeden önce, Akgür’ün Mümtaz Soysal’dan aldığı şu alıntıyla bu bölümü sonlandıralım:
“.. Türkiye’deki anayasa gelişmelerinde neredeyse 1920’den beri süregelen bir sarkaç hareketi seziliyor: önce meclis üstünlüğüne dayalı iktidarların tutumlarıyla en yüksek noktaya yükselen otoriterlik eğilimi 27 Mayıs döneminin ardından 1961 Anayasası’yla öbür uçtaki bir özgürlük zirvesine fırlıyor ve sonra oradan da, 12 Mart ve 12 Eylül dönemelrinden geçerek, yürütme üstünlüğüne dayalı bir başka otorite anlayışına geri geliyor” [Mümtaz Soysal, Anayasa’nın Anlamı, Gerçek Yayınevi, 1986, s.23]
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(*) Teoman Akgür, Türkiye ve Batı (1789-1989), Varlık Yayınları, Ankara, 1990