Atatürk Anlatıyor: Halifeliği Nasıl Çözüme Bağladık? / Prof. Dr. Cihan DURA

Atatürk Anlatıyor: Halifeliği Nasıl Çözüme Bağladık? / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Oca 19, 2014 11:45

Atatürk Anlatıyor: Halifeliği Nasıl Çözüme Bağladık?

İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemikten, diğeri sizler, ölümsüz olan.
Mustafa Kemal Atatürk


Halifelik Sorununu İki Aşamada Çözdük

1) Biz halifelik sorununu iki aşamada çözüme bağladık: Önce siyasi bakımdan çözümledik, sonra onu bulunması gereken konuma yükselttik.

Halifeliğin Resmi Bir Niteliği Yoktur

2) Halifeliğin iki sebepten dolayı resmi bir niteliği yoktur: Bir, tarihte hiçbir zaman merkezilik niteliği kazanmamıştır; iki, hükümetten ayrı bir kurum değildir. Bu hususu 16/17 Ocak 1923’de İzmit’te gazetecilere verdiğim mülakatta şöyle açıklamıştım.

Halifelik Siyasi Bakımdan Çözümlenmiştir. Bir Türkiye Büyük Millet Meclisi Vardır. Başka Bir Makam Yoktur

3) Biz halifelik sorununu önce siyasi bakımdan hallettik. Dedik ki dünya yüzünde bağımsız ve yeni bir Türkiye devleti vardır ve devleti kuran milletin bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır. Milletin, ülkenin biricik gerçek temsilcisi bu meclistir. Türkiye devletinin başkanı da vardır. Bu şekil bilimseldir, şeriata da uygundur. Özellikle hem devletin bağımsızlığını en iyi koruyabilecek, hem de millî egemenliği somutlaştırabilecek bir şekildir. Türkiye devleti başka bir makam tanımaz. Aslında başka bir makam da yoktur, yani hilafet makamının resmî durum ve niteliği yoktur.

Bu Husus, İki Yönden Kanıtlanabilir. Biri Tarihtir: Geçmişte İslam Ülkeleri Bir Merkezden Yönetilmemiştir, Bundan Sonra da Yönetilemez

4) Hilafet makamının resmî bir konumu yoktur, olmamıştır da. İki yönden ispat edebilirim bunu. Birincisi, tarihtir. Eğer hilafet demek bütün İslam âlemini kapsayan bir idare noktası demekse, tarihte bu, hiçbir zaman olmamıştır. Bütün İslam âleminin bir noktadan sevk ve idaresi, halife adında bir adam tarafından sevk ve idaresi fiilen olmuş değildir. Bundan sonra da bütün İslam âlemini hilafet makamı adı altında bir noktaya bağlayarak idare etmenin mümkün olabileceğini kabul etmek doğru olmaz. Şimdi Mısır Müslümanları, Hint Müslümanları, Türk Müslümanları, Batı Müslümanları,… Müslümanların hepsi kendi çevresinin koşullarına ve kendi çevresinin geleneklerine bakmayacak ve ümmet adı altında bir noktada birleşebilecek… Bunun mümkün olduğunu düşünmek doğru bir şey değildir.

İkincisi Din Bakımından Hilafet Diye Ayrı Bir Kurum Yoktur, Ortaya Çıkanlar Hükümettir

5) Diğer bir prensip şer’an, din bakımından hilafet denilen şey yoktur. Bilindiği gibi bir defa Peygamber’in kendisi demiştir ki, “Benden otuz yıl sonra krallıklar olacak.” Bu bir hadistir. O halde “hilafet vardır, hilafet olacaktır, hilafet devam edecektir” demek Peygamber hadisine aykırı bir şeyin gerçekleşmesini talep etmek demektir. Diğer bir husus, örneğin, Ömer halife olduğu zamanda kendisine “Halifei Resûlullah” demişler. Kendisi ilk hutbesinde demiştir ki, “Böyle bir sıfat bende yoktur ve olamaz. Böyle bir sıfat yoktur, halife yoktur. Siz müminlersiniz ve ben de sizin emirinizim.” Ve zaten Peygamber’in vefatından sonra halife seçimi için kimsenin aklına bir fikir gelmemiş. Hilafet adı altında ortaya çıkan oluşumlar emirliktir ve bu bir hükümetten ibarettir. Yani hilafet demek hükümet demektir. Hükümet demek olunca, hükümetin nasıl olması gerektiği söz konusu olur. Yani şeriat esaslarında şu veya bu şekilde bir hükümet tespit edilmiş midir? Biliyorsunuz ki, böyle bir şey tespit edilmemiştir. Yalnız dinî esaslarda yönetimin ne gibi noktaları içermesi gerektiğine dair kesin beyanat vardır.

Hükümetin, Uzmanlardan Oluşan, Adaletle İş Yapan Bir Şûrası Olacaktır. Bunları Bizim Hükümetimiz İçerir, Öyleyse Halife Gereksizdir

6)) İslam esaslarında yönetimin şekli değil, hangi hususları içermesi gerektiği belirtilmiştir. Şöyle ki, bir toplumun işlerini idare edecek bir hükümetin “şûra”sı olacaktır. Ve o şûra tam adaletle iş yapmış olursa, dine ve şeriata tam uygun bir hükümet olur. Ulü’l emre itaat esastır. Ulü’l emr’den maksat âmirlerdir. Amirler demek uzmanlar demektir. Dolayısıyla, bu sıfatı taşıyan insanlardan meydana gelen bir şûra, adalet çerçevesinde ve şer’in arzu ettiği derecede hükümet icra eder. Bizim hükümetimiz bu hususları tamamen içerebilir, buna göre başkaca halife söz konusu olamaz.

Buna Rağmen Meclisimiz Bir Halife Seçti. İslam Âlemi Bağımsızlığına Kavuşunca Bu Makamın Emrine Girer Mi? Biz O Makamı Vicdani Bir Kaygıyla Muhafaza Ettik

7) Bu böyle olduğu halde, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendinden başka bir Halifei Müslimin seçti ve bir hilafet makamı oluştu. Bunu açıklamak gerekirse şöyle düşünmek gerekir. Bütün İslam âlemi esaret altındadır. Arzu edilir ki, bunlar ayrı ayrı çalışsınlar ve kendi millî egemenliklerini elde etsinler. İşte bunlara bu hususta teselli vesilesi olmak üzere bir bağlantı noktası göstermek arzu ediliyor. Onlar esaretten kurtulup bağımsız oldukları zaman, birleşip bir makamın idaresi altına girmeyi isteyecekler mi? O da başka… Demek oluyor ki, biz yalnız onların kurtulması için ortak bir bağlantı noktası gösteriyoruz ve bu konuda adeta dinî, yahut tarihî, yahut vicdanî bir görev yapmış oluyoruz, bu makamı muhafaza etmekle…

Biz Bu Makama Yetki Verirsek, İslam Dünyası Bunu Uygulamak Zorundadır. Oysa, Onlar Önce Bağımsızlıklarına Kavuşmalıdır. Bunu Sağlayınca Toplanır Karar Verirler, Bizim Görevimiz Bitmiştir

8 ) Fakat bu makama doğrudan doğruya bir yetki vermeye kalkışacak olursak, yetkinin uygulama alanı bütün İslam âlemini kapsar. Halife bizim vereceğimiz görev ve yetkiyi İslam âleminin üzerinde uygulamak zorundadır. Uygulamazsa zaten anlamı yoktur. Uygulamak için ya onlar buna olur verecekler veya reddedeceklerdir. Olur veya ret iki sebepten çıkacaktır. Birisi bağımsız olan Müslüman devletleri, müdahaleyi kendi bağımsızlıklarına müdahale kabul edecekler ve bunu reddedeceklerdir. Diğer İslam âlemi ise baştanbaşa esaret altındadır. Vicdani özgürlüklerine sahip değillerdir. Bunlara bu geniş yetkiyi uygulayabilmek için önce onların özgürlüklerini elde etmek, yani onları tutsaklık zinciri altında bulunduran devletlere karşı savaş ilan etmek lazımdır. Bu, Türkiye devletinin görevinin üstünde bir şey olur. Ancak İslam âlemi özgür ve bağımsız koşullar altında bir araya gelir, kabul ederlerse, o zaman toplanır ve halifenin durumunu belirler. Dolayısıyla bizce yapılacak bir şey kalmamıştır.

Peygamber Diğer Milletlerden Yalnızca İslamiyet’in Kabulünü İstemiştir. Bütün Müslümanları Tek Bir Yönetim Altına Almak Mümkün Değildir

9) Halifelikle ilgili görüşlerimi bir vesile ile şöyle tamamladım: Peygamberimiz tilmizlerine dünya milletlerine İslâmiyet’i kabul ettirmelerini emretti, bu milletlerin hükümeti başına geçmelerini emretmedi. Peygamberin zihninden asla böyle bir düşünce geçmemiştir. Hilafet demek, yönetim, hükümet demektir. Görevini gerçekten yapmak isteyen, bütün Müslüman milletlerini yönetmek isteyen bir halife, bunda nasıl başarılı olur? İtiraf ederim ki, bu koşullar içinde beni halife atasalar, derhal istifamı verirdim.

Diğer İslam Ülkeleri Osmanlı Halifeyi Tanımadılar. Dünya Çapında Tek Halife Bir Hayaldir

10) Fakat tarihe gelelim, gerçekleri inceleyelim. Araplar Bağdat’ta bir hilafet kurdular, fakat Kurtuba’da bir hilafet daha vücuda getirdiler. Ne İranlılar, ne Afganlılar, ne Afrika Müslümanları, İstanbul halifesini asla tanımadılar. Bütün İslam milletleri üzerinde yüce ruhanî görevlerini yerine getiren tek halife düşüncesi, hakikatten değil, kitaplardan çıkmış bir düşüncedir. Halife hiçbir zaman Roma’daki Papa’nın Katolikler üzerindeki kuvvet ve iktidarını gösterememiştir.

Biz Geleneğe Saygımızdan Halifeyi Yerinde Bıraktık, İhtiyaçlarını Karşıladık. Yükü Yalnız Türklere Yıkmak Haksızlıktır

11) Son ıslahatımızın neden olduğu eleştiriler; gerçek dışı, kuruntu olan bir düşünceden, İslam birliği düşüncesinden esinlenmektedir. Bu fikir asla hakikat olmamıştır. Biz halifeyi eski ve muhterem bir geleneğe saygımızdan, önce yerinde bıraktık. Halifeye saygımızdan, gerek kendisinin, gerek ailesinin ihtiyaçlarını karşıladık. Ekleyeyim ki, İslam dünyasında Türkler halifenin maddî ihtiyaçlarını fiilen karşılayan tek millet oldu. Dünya çapında bir hilafeti destekleyenler her türlü katkıdan kaçındılar. O halde, ne iddia ediyorlardı? Yalnız Türkler bu kurumun yüküne katlansınlar ve yalnız onlar halifenin hükmedici nüfuzuna riayet etsinler… bu iddia aşırıydı.

Halife Hal’edilmiştir. Ayrı Bir Hilafet Makamı Siyasi Birliğimizi Bozar. Dünyada Tek Bir İslam Devleti Gerçekleştirilememiştir.

12) Son olarak Mart 1924’de ise Halife’yi hal’ ettik. Hilafet hükümet ve cumhuriyet anlam ve kavramında esasen mevcut olduğundan hilafet makamını kaldırdık. Gerçekten hilafetten kast edilen hükümettir, devlettir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yanında ayrıca bir hilafet makamının varlığı, Türkiye’nin iç ve dış siyasi birliğini ihlal eder. Öte yandan, yüzyıllardan beri dünyada tek bir İslam hükümeti esasını tahakkuk ettirmek için muhafaza edilmiş olan hilafet makamı maksadı hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir. Tersine Müslümanlar arasında daima nifak ve anlaşmazlık vesilesi olmuştur. Halbuki gerçek menfaatler toplumların bağımsız hükümet oluşturmalarını esas olarak kabul etmektedir. Müslüman milletler arasındaki manevi ve gerçek bağ, “Müminler ancak kardeştirler” ayeti celilesinin içerdiği anlamdır.

Hilafet Bir Hayaldir

13) Hilafet günümüzde hiçbir varlık sebebi olmayan geçmişten kalma bir hayaldir.

Bir Padişah Bir Rastlantı Eseri Halifeliği Getirmiştir

14) Tarihimizin en mutlu dönemi, hükümdarlarımızın halife olmadıkları dönemdir. Bir Türk padişahı halifeliği her nasılsa kendisine mal etmek için nüfuzunu, itibarını, servetini kullandı. Bu sırf bir rastlantı eseridir.

Hilafet Bize Hiçbir Şey Kazandırmamıştır. İslam Ülkeleri Hep Bize Karşı Savaşmıştır

15) (İzmit’te gazetecilerle mülakat: ) -Hilafet milletimize bir baş belasıdır. Osmanlı padişahlığı hilafeti almadan önce Osmanlı devletinin en parlak dönemini yaşamıştır. Fakat bu hilafet mevkiini aldıktan birkaç yıl sonra düşmeye başlamıştır. Osmanlı serdarları, hükümdarları, padişahları; hilafetten uzak bulundukları zaman en büyük görkemi ve kuvveti göstermiştir. Yani hilafet hiçbir şey kazandırmamıştır. Tersine birçok musibetler getirmiştir. Şöyle bir hayal vardır ki, hilafet sıfatını takındığımız zaman bütün İslam âlemi yardımcı ve destekçidir. Nedir yani? En felaketli anları geçirdiğimiz zaman ne yaptılar? Bizim aleyhimize gelip savaştılar.

Hilafet, Kökeninde Yanlıştır, Osmanlı Devleti’nin Çöküşü Bu Unvandan Sonra Hızlanmıştır

16) Hilafet Türkiye’yi yüceltmemiştir, hatta itibarını da yükselttiği söylenemez. Bu kurum kökeninde ve ilkelerinde yanlıştır. Millet onun sayesinde kandırılmaktaydı. Halifelik geçmişten gelen bir masaldı, halkın acısının dindirildiği bir efsaneydi. Ülkenin talepleri onun sayesinde susturulmaktaydı. Hayır, hilafet hiçbir zaman halkın gerçek ihtiyaçlarına yanıt vermemiştir. Sultanların Arap hükümdarlıklarından aldıkları halife unvanına sahip oldukları günden sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü hızlanmıştır.

Halifeliği Geçmişte Bırakalım. İslam Birliği Bir Hayaldir. Zaman Milliyetçilik Zamanıdır

17) Hilafet ve halifeleri geçmişin gölgesinde uyumaya bırakalım. İslam birliği akımı sadece bir ütopyadır. Müslüman ülkeler kendi varlıklarını sağlamakta yeterince zorlanmaktadır. Artık Haçlı seferleri yoktur. Her kuvvetin özel çıkarlarını dikkate alamayacak kadar teorik, etkin olmayacak kadar kapsamlı bir siyasi-dinî koalisyondan sadece yoksulluk ve sıkıntı elde edeceklerini anladıkları gün, Avrupalılar için geçmişte olduğu gibi, bizim için de milliyetçilik zamanı gelmiştir.

Ne Var Ki Batı da Hilafet İster

18) İngilizler hilafetin varlığını ve korunmasını sürekli istemiştir, bugün de ister; yalnız onlar mı, ABD de ister!... Bütün Batı emperyalistleri ister bunu. Neden? Çünkü tek bir kişiyi, halifelik makamına oturtacakları kişiyi kontrol etmek kolaydır; İslam âlemine karşı baskılarını kolayca sürdürebilecekler, bütün İslam dünyasını elleri altında tutacaklar! Ben, Atatürk, hilafeti, getireceği kötülüğün, hayrından çok olacağını gördüğüm için kaldırdım.

Hilafetin Kaldırılması Kur’an’a da Uygundur

19) Cumhuriyet devrimi, halifeliği kaldırmakla, Kur’an’ın yolu üstünden de büyük bir şirk kalıntısını temizlemiş oldu. Allah’a vekâlet olmaz, Peygamber’e de vekâlet yoktur. Böyle bir iddia şirktir. Bu şirk yolundan da Müslümanları Müdafaai Hukuk devrimleri ile ben kurtardım.


Kaynak: Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, İst., Cilt 14, 16, 17; Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an Penceresinden Kurtuluş Savaşı’na Bir Bakış, Yeni Boyut Yayınları, İst., 2012.


Prof. Dr. Cihan DURA, 18 Ocak 2014
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x