ATATÜRK İlkeleri Nerede?

ATATÜRK İlkeleri Nerede?

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Kas 09, 2011 14:49

ATATÜRK İLKELERİ NEREDE?


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Atatürk kurmuştur. Kurduğu bu devletin gelişmesi, yükselmesi, dünya durdukça var olabilmesi için de devletin idaresine, ekonomisine, ülküsüne dair bazı ilkeler koymuştur. Bunlar altı tanedir.

Bu ilkeler:

Cumhuriyetçilik, millîyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik, inkılâpçılık(devrimcilik).

Cumhuriyetçilik, halkın kendisini yönetmesi.

Millîyetçilik, kişinin hangi ırktan, dinden olursa olsun kendini Türk hissetmesidir. Millî birlikten, bütünlükten yana olmasıdır. Buradaki millîyetçilik ırkçılık anlamında değildir, Atatürk millîyetçiliğidir.

Halkçılık, devletin gelirlerinin bir sınıf, bir zümre, bir grup için değil halk için harcanmasıdır. Devlet sultan için değil halk için vardır.

Laiklik, vicdanlar üzerinde hiçbir din adına baskı yapmamak, din ile devlet işlerini birbirinden ayırmaktır. Hukuk kurallarına göre davranmaktır.

Devletçilik, düzeni korumanın adıdır. Devletimizin temelinde Atatürk millîyetçiliği, ilke ve inkılâplarının yattığı Anayasa’daki ilk üç madde ile belirtilmiştir.Türk varlığının ülkesi ve milletiyle (bütünüyle) bölünmez bir bütün olduğu açıklanmıştır.Ayrıca Türklüğün manevi değerlerinin, Türk tarihinin korunması gerekliliği belirtilmiştir.

İnkılâpçılık çağdaşlık demektir. Atatürk ilke ve inkılâplarının korunması ve geliştirilmesidir.

*
“Evet ben devletçiyim, milliyetçiyim.”

Dün bütün gün Hürriyet bilgiağı gazetesinde bu başlık gazetenin anasayfasında durdu kaldı. Bu başlığa bir resim koymuşlar.

Bir toplu fotoğraf çekimi. Başbakan ortada, herkesin neredeyse baş hizasında bir yükseklikte, ayakta. Her iki yanında devlet zevatı var. Hemen yanındaki iki kişi namaza durur gibi ellerini göbek hizasında kavuşturmuş. İki kişi de elleri yanda hazırol duruyor. Hemen yan tarafta aynı hizada bir rütbeli asker görünüyor. Görünüyor diyorum ama askerin kasketi öne düşmüş, başı eğik, yüzü görülmüyor.

Niye devletçiymişler? KCK denilen terörün idari yapılanmasına karşıymışlar, devlet içinde devlet olmazmış…

Niye milliyetçiymişler? Milleti ayırmıyorlarmış. Türk de aynıymış…Kürt de, Roman da, Lâz da, Gürcü de, Çerkez de…

Demek ki biz yanlış biliyormuşuz, devletçiliği ve milliyetçiliği… Yıllar yılı devlet kitapları bize yalanı yanlışı öğretmiş. Aslında neymiş?

Yönettiğin devlete devletini böldüm diyene, dur biraz bakalım, bunun yeri Meclis’tir, Meclis’te siyasi mücadelenizi verin, orada istediğinizi alın demek…Yönettiğin millete Türk dememek…

Cumhurbaşkanlığının taşıdığı 16 yıldızlı yani tarihteki 16 Türk devletini simgeleyen bayrak da yalan söylüyormuş. Adıyla sanıyla simgelenen 16 Türk devleti ve Türklerin tarih boyunca kurdukları onlarca Türk devleti aslında yokmuş…

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk yanlış biliyormuş, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denmezmiş… Bizim bir milletimiz yokmuş… Alman’ın, Fransız’ın, Yunan’ın, Amerikan’ın, Rus’un, Çin’in, İran’ın… 72 çeşitin milleti var, bizim yokmuş…

*
Temel eğitim okulları için yazılmış, 1981 basımı Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi kitabını açıyorum. Liselerde ve yüksek okullarda okutulurdu bu kitap. Devletçilik ve millîyetçilik bölümlerini özetleyerek toparlıyorum. İşte kısaca millîyetçiliğin ne olduğu:

Dünya milletleri 18’inci yüzyılda özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine başladılar. Her millet, kendi topraklarında, kendinden olan yöneticilerle yönetilmek, insanca yaşamak istiyordu. Bu isteğe millîyetçilik dendi. Bu akım önce Batı Avrupa’da ortaya çıktı. Türkler arasında çok geç başladı. Buna sebep,Türklerin islâmiyeti korumayı kendilerine ödev bilmeleri ve Osmanlı’nın saltanatını sürdürebilmesi için bu görüşe karşı durmasıydı. Osmanlı devletini ve saltanatını savunmak hangi dinden veya ırktan olunursa olunsun baş görevdi.

Bütün bu dayatmalara rağmen Osmanlı devletini oluşturan ırklar, yani Sırplar, Bulgarlar, Ermeniler, Araplar, Arnavutlar, Yunanlar Osmanlıya karşı ayaklandılar ve kendi, bağımsız, millî, özgür devletlerini kurdular. Bu arada Türkler Osmanlıyı, hanedanı korumak ve yaşatmak için tek başlarına savaşıp durdular…Köylerinin, yurtlarının, evleri barklarının yakılıp yıkılması pahasına Osmanlı devletini savunan tek güç olarak kaldılar.

Birinci Dünya Savaşı sonunda da Osmanlı yıkılınca acı gerçeği gördüler. Kendilerine ne acıyan, ne kendilerini savunan bir Hanedan vardı ortada. Kendi derdine düşen, vatanı milleti düşünmeyen bir Hanedan , yani “Osmanlı’nın gerçeğini” gördüler atalarımız…

Zaten içten içe gelişen bir Türk milllîyetçiliği vardı o zamanlar. Bu millîyetçilik sonunda bütün yurda yayıldı ve bugünkü yurdumuzu bize armağan eden, düşmanı canı pahasına savaşarak kovan da bu güç oldu…

Türk millîyetçiliği dünyadaki diğer ırkların millîyetçiliğinden ayrıdır:

“Türk millîyetçiliği, kökü, ırkı, dini ne olursa olsun bir kişinin kendini Türk bilmesi, Türk hissetmesidir.”

Kitapta özetle böyle açıklanıyor millîyetçilik konusu. Bu konuyu böyle bir kitaptan anlattım ki ne denildiğini herkes anlasın, anlaşılmayan yön kalmasın…

Atatürk’ün,”Ne mutlu Türküm diyene!” sözüyle de en güzel ifadesini bulmuştur millîyetçilik. Irkın, soyun Türk olması önemli değil, kendini Türk bilme önemlidir Türk millîyetçiliğinde. Bazılarının dediği gibi “Biri de tutup ne mutlu Kürdüm derse ne olacak, safsatasına yer yoktur. Türkiye içinde veya dışında yaşayan, yurdunu, vatanını Türkiye bilen, yurdunun korunması, bütünlüğü için canını vermekten bile çekinmeyen insanların görüşüdür millîyetçilik…

Atatürk’e göre bu düşünce, millî birliğimizin, millî birlik duygusunun en önemli gücüdür. Irkçılık, bölgecilikle de bir ilgisi yoktur bu düşüncenin…

Atatürk bu konuda şunları demiştir:

“Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür.(1933)”

“Başarılarda gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe karşı gelmek lâzımdır.(1930)”

“Türk’ün haysiyeti, gurur ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.”

“… Bizim milletin manevi kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetlerinin üstündedir.”

“Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocuklarıyız.”

“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir.”

“Türklük esastır. Bu mevcudiyeti tarih içinde araştırmak; birbirini izleyen bir tarih zinciri içinde tesbit edilecek Türk medeniyeti ile öğünmek yerinde olur. Fakat bu öğünmeye lâyık olmak için bugün çalışmak lâzımdır. Her sahada, bilhassa medeniyet alemine eser vermek için çalışkan olmayı hedef tutmalıdır.”

“Türk! Öğün, çalış, güven!”

“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”


“Türk tarih tezi olgunlaştı. Onun üzerinde yürümek, durmadan çalışmak lâzımdır. Bazı imansızlar olabilir. Bunlar yol kesenlere benzeyebilir, aldırmayınız.”(1938)

*
Devletçilik, bir ekonomi siyasetidir. Devlet gelirlerinin halk için harcanması, devletin halkın hizmetinde olmasıdır.
Devletin, devlet güvenliği ile ilgili işleri kendisinin yapması, ülkenin yeraltı kaynaklarını, madenlerini, kara, deniz ve hava yollarını işletmesi, özel sermayenin yapamayacağı işleri yapması devletçiliktir. Devletin enerji gücünü elinde bulundurması, yurt savunmasında kimseye muhtaç olmamasıdır.

Şimdi söyleyiniz kim devletçidir?

Özelleştirmede bir numara olanlar, devlet adına bir tek fabrika bile kurmayanlar, devletin kuruluş yıllarında bin bir zorlukla kurulan Cumhuriyet simgesi şeker fabrikalarını özelleştirmek için kolları sıvadılar. Hem de Arap sermayesine teslim edilecek Atatürk’ün bu kurumları. Sosyal, kültürel kurumlarıyla, geniş arazileriyle, sayısız binalarıyla şeker fabrikalarını satışa çıkarmanın adı mı devletçiliktir?

Tekel fabrikalarını apar topar, tepkilere karşı, işçilerinin direnişine karşı ucuza ona buna kapattırmanın adı mıdır devletçilik?
Yüzlerce devlet kurumunu yedi düvele, yedi yılda satıp savmak mıdır devletçilik?

Atatürk devletçilik hakkında şöyle demiştir:

“Türkiye’nin uyguladığı devletçilik sistemi 19’uncu yüzyıldan beri sosyalist görüşlerin ileri sürdükleri düşüncelerden alınıp çevrilmiş bir düzen değildir. Bu, Türkiye’nin gerçeklerinden doğmuş, Türkiye’ye özgü bir düzendir. Devletçiliğin anlamı bizce şudur:

Kişileri, özel sermayeyi ve kişisel girişimleri esas tutmak, ama büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını gözönünde tutarak memleket ekonomisini devletin elinde bulundurmak. (1936)”

Atatürk çok büyük bir devlet adamıydı.

Yorgun, dağılmış, çökmüş bir milleti yeniden diriltmiş, millî birliğini sağlamıştır.

Millî birliğe kavuşturduğu Türk milletinden aldığı güçle de Kurtuluş Savaşı’na başlamış, yurdu işgalci düşmanlardan temizlemiş, milletine özgür ve bağımsız bir vatan bırakmıştır.

Türk devletini kurduktan sanra yaptığı yeniliklerle de Türk toplumunu çağdaş bir toplum durumuna getirmiş, devletin yapısını devleti her türlü tehlikelere karşı savunacak kurumlarla güçlendirmiştir.

Atatürk, vatanı gençliğe emanet etmiştir. Şu sözleri gençleredir:

“Ey yükselen yeni nesil,

Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.”


Feza Tiryaki, 8 Kasım 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x