Atatürk’te Okuma Tutkusu

Atatürk’te Okuma Tutkusu

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 14, 2013 10:04

ATATÜRK’TE OKUMA TUTKUSU

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluğunda başlayan kitap tutkusu, savaş zamanı cephede bile sürmüştür. Öyle ki Atatürk’ün, okuduğu kitap sayısının 3 bin 997 olduğu tespit edilmiştir. Bu okuma öyle sıradan bir okuma değildir. Her bir kitap satır satır okunmuş ve önemli görülen yerlerine notlar düşülmüştür. Bu yazı dizimizde çeşitli kaynaklardan ve Leman Şenalp’in Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayımlanan Atatürk’ün okuma tutkusu, nasıl ve ne tür kitaplar okuduğu; kendisinin yazmış olduğu kitaplar hakkında yaptığımız bir derlemeyi aktaracağız.

Parasının yarısını kitaba verirdi

Sırtından üniformayı çıkarıp sivil hayata geçince okumaya ayırdığı zamanı daha da artırmıştır. Atatürk’ün hizmetinde bulunanlardan Cemal Granada, Atatürk’le Vasıf Çınar arasında geçen bir konuşmayı anlatırken; O’ndaki okuma alışkanlığının çocukluk yaşlarında oluştuğunu belirler ve şöyle der: “Atatürk’ün elinden boş zamanlarında tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım. Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken devlet başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olmalı ki, Atatürk’e şöyle dediğini duydum;

- Paşam!.. Tarihle uğraşıp kafanı yorma... 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?

Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:

-Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım.”

Kitap okumayı sokakta oynamaya tercih ederdi

Atatürk’ün yüzyılımızın önde gelen kişileri arasında yer almasında, kuşkusuz O’nun askerî dehası, devlet adamlığı yanında bir düşün adamı olmasının da büyük payı vardır. Atatürk’ün hayatı boyunca neler okuduğunu, nasıl okuduğunu ancak, yakın çevresindekilerden ve kendi anılarından öğrenebiliyoruz. 1881 yılında Selanik’te dünyaya gelen Mustafa Kemal, okuma çağına gelince, babası Ali Rıza Bey, “Adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çaresi yoktur.” sözleriyle, O’nu okumaya özendirmiştir. Belki de bu sözler, küçük Mustafa’da okuma ve öğrenme merakının uyanmasında önemli bir etken olmuştur. Daha ilkokul öğrencisi iken, kitap okumayı, sokakta oynamaya yeğlediğini mahalle arkadaşı Âsaf İlbay’ın anılarından öğreniyoruz.

Yabancı dil bilmenin gereğine inanıyordu

Askerî ortaokulda öğrenimini sürdürürken, sadece ders kitaplarıyla yetinmediği, yerel dergi ve gazeteleri de izlediği, o günlerde Selanik’te çıkan “Çocuklara Rehber” adlı haftalık bir derginin fen ve matematik konularında açtığı yarışmaları kazananların başında Mustafa Kemal adının görülmesinden anlaşılıyor. Mustafa Kemal, Manastır Askerî Lisesi’ne devam ederken, dersleri dışında, vatan ve özgürlük kavramlarını işleyen Namık Kemal’in eserlerini Mehmet Emin Yurdakul’un ve Tevfık Fikret’in şiirlerini durmadan okuyor, hatta ezberliyordu.

Atatürk’ün tükenmez enerjisinin ilk aşaması, yetişme tarzında görülür

Öte yandan, çok iyi Fransızca bilen arkadaşı Fethi Okyar’ın yardımıyla, Voltaire, Rousseau, Montesqiue gibi Fransız İhtilâlini hazırlayan düşünürlerin eserlerini okuyor ve fikirleri üzerinde tartışıyorlardı. Mustafa Kemal, yabancı dil bilmenin gereğini ve değerini daha o zaman anlamış olduğundan, okulda öğretilen Fransızca ile yetinmeyip, yaz tatillerinde Selânik’e gittiğinde, “College des Freres de la Salle”in özel kurlarına devam etmiştir. Askerî Lise’deki öğrenimi sırasında, tarih öğretmeni, Mehmet Tevfık Bilge’nin derslerinde, Fransız İhtilâlinden, dünyadaki başka olaylardan ve düşün hareketlerinden söz etmesi, O’nda tarihe karşı ilgi ve sevgi uyandırmıştı. Bu ilgi, artarak ömrünün sonuna kadar sürmüştür.

Yabancı gazeteleri saatlerce okurdu

Atatürk’ün Harp Okulu’ndaki öğrenim yılları, yurtseverlik duygularını besleyen edebiyat ve kültür birikimini hazırlayan tarih kitapları başta olmak üzere, öğrendiği yabancı dillerin de yardımıyla, ilgi alanındaki başka yayınları da yakından izlediği yıllardır. Hafta sonlarında, arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’la birlikte, Beyoğlu’nda Galatasaray Lisesi’nin hemen yanında bulunan Zeuve birahanesine gider, buraya sürekli olarak gelen yabancı gazeteleri saatlerce okur ve bu suretle, dünyadaki olaylar ve dış basında Osmanlı İmparatorluğu hakkında yayınlanan yazıları okurdu. O’nun, Harp Okulu ve Harp Akademisi’nden sınıf arkadaşları olan, Ali Fuat Cebesoy ve Asım Gündüz anılarında; öğrenciliklerinde, yönetimin yasaklamalarına karşın, özellikle, Namık Kemal, Tevfık Fikret ve Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini, geceleri yatakhanede nasıl gizli gizli okuduklarını yazmaktadırlar. Tanınmış tarihçi Prof. Enver Ziya Karal’ın konuya ilişkin belirlemeleri de şöyledir: “Atatürk’ün tükenmez enerjisinin ilk aşaması, yetişme tarzında görülür. Kendi çabası ile Fransızca öğrenmiş ve bu dilde yazılmış, askerlik eğitimi ile ilgili olduğu kadar, siyaset, hukuk ve edebiyat üzerine yazılmış eserleri de okumuştur. Atatürk’te okuma, öğrenme merakı hayatı boyunca sürecektir.”

Meslekî küçük kitapçıkları çevirdi

“Atatürk, Harp Akademisi’nde okuduğu yıllarda, yeni boyutlar kazandırdığı, siyasal fikir ve düşüncelerini arkadaşlarına da aktarmak amacıyla, okulda elyazısı ile bir gazete çıkarmaya başlar. Bu girişimleri kısa sürede okul yönetimince anlaşılır ve bu yüzden cezalandırılırlar. Atatürk’ün ilerdeki yıllarda da kısa sürelerle bir gazetecilik hayatı olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, 1905 yılında kurmay yüzbaşı olarak önce, Şam’a kısa bir süre sonra, Selanik’teki 3. Ordu’ya atanır. Burada bulunduğu sırada, General Litzmann’dan çeviriler yapmış, askerlikle ilgili kitaplarını yazmıştır.” 1913 Ekim’inde Sofya’ya ataşemiliter olarak atanan Mustafa Kemal, resmî görevleri dışında kalan zamanını, çeşitli konularda kitaplar okuyarak değerlendiriyordu. Bu görevde bulunduğu sırada, arkadaşı M.Nuri Conker’in “Zabit ve Kumandan” adlı eserini okuyup, bir sohbet şeklinde, kendi fikirlerini, verdiği örneklerle zenginleştirerek “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal”i yazmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1908-1918 yılları arasında yayınlanan meslekî küçük kitapçıkları ve çevirileri, O’nun kendi fikirlerinden başkalarının da yararlanmasını istemiş olduğunu göstermektedir.


Kurtuluş savaşı yıllarında İslâm tarihi ile ilgili kitap okumaktadır

Masasının üstü kitap doluydu

1914 Mart’ında yarbaylığa yükseltilen, daha sonra, Anafartalar Komutanı olarak Çanakkale Savaşlarına katılan Mustafa Kemal, cephede ateş altında bile okumaktan vazgeçmemiştir. Savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü günlerde, kendisi ile, bir gazeteci olarak görüşmeye giden Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal’in Karargâhtaki odasını anlatırken, “Masasının üzerinde, Balzac’ın Colonel Chabert’i, Maupassant’ın “Boule de Suif”i, Lavedan’ın “Cervir”i duruyordu. Şüphe yok ki, Paşa, durgun dakikalarının boşluğunu edebiyatla dolduruyor” diyordu. Mustafa Kemal’in yine bu günlerde, yakın arkadaşı Yzb. Ömer Lütfü Bey’in eşine yazdığı bir mektupta, kendisine uğrayacak olan Karargâh Kâtibi’ne, satın alıp getirebilmesi için kitaplar önermesini rica etmektedir. Bu belge de, O’nun en güç koşullarda dahi okuduğunun bir başka kanıtıdır.

Felsefe kitaplarına önem veriyordu

Mustafa Kemal’in 16. Kolordu Komutanı olarak Doğu Anadolu’da bulunduğu sırada tuttuğu anı defteri (7 Kasım-25 Aralık 1916) O’nun okuduğu kitapları ve okuma tutkusunu gösteren temel kaynaklardan biridir. Buradaki kayıtlardan, o günlerde felsefe ve Doğu sorunu konularında, örneğin, Ahmet Naim’in, Georges Fonsgrive’den dilimize çevirdiği “Meba-di-i Felsefe”sini, Şehbenderzade Ahmet Hilmi’nin “Allah’ı İnkâr Mümkün Müdür?” adlı eserlerini okuduğunu görüyoruz. Öte yandan, Namık Kemal’in, “Şark Meselesi”, “Tarih-i Osmanî”, “Makalat-ı Siyasiyye ve Edebiyye”sini ve başka eserlerini okuduğu anlaşılıyor. Daha önce okuduğunu bildiğimiz bazı eserleri de okumuş olması onları daima yanında taşıdığını göstermektedir. O’nun okumakla ilgisini doğrudan belgeleyen bir başka kaynak da, sağlığının bozulması nedeniyle, gittiği Karlsbad’da tuttuğu anı defterleridir. Prof. Âfet İnan tarafından yayımlanan bu defterlerdeki kayıtlardan, 30 Haziran-27 Temmuz 1918 tarihleri arasında geçen kısa süre içinde, o dönemin sosyal cereyanlarını anlatan eserleri, Fransızca asıllarından okuduğunu, bazı pasajlar ve notlar aldığını öğreniyoruz.

Karargahta İslam Tarihini okuyordu

Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı yıllarında, daha çok İslâm tarihi ile ilgili eserler okuduğu dikkati çekmektedir. 1920 yılı ortalarında, İstanbul Hükûmeti’nin, Kurtuluş Savaşı’nın engellenmesi amacıyla, ayaklandırdığı gerici âsi güçlerin Ankara’ya yaklaştığı ve çoğunluğun korku ve heyecan içinde yaşadığı günlerde, O’nun gayet sakin olduğu ve İslâm tarihi okuduğunu, o sırada Karargâhında görevli olarak bulunan Halide Edip Adıvar, Kurtuluş Savaşı günlerini anlatan romanında, şöyle anlatıyordu; “...Önünde İslâm tarihinin ilk sayfaları, yani demokrasiye en yakın olan, yirmi dört seneyi ihtiva eden kısmı okuyordu. Emeviye Hükûmeti’nin kudretli nüfuzunu tetkik ederken, belki Ankara’daki din unsurlarını nasıl elde edeceğini düşünüyordu”. Prof. Âfet İnan da, Kurtuluş Savaşı yıllarında Atatürk’ün bu yöndeki okumalarından bir örneği, Mareşal Fevzi Çakmak’ın tanıklığından vermektedir, “Başkumandan Mustafa Kemal, Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz arasındaki zamanda, İslâm tarihi okumaktadır. Her vesile ile rastladığı hocalara bu tarihten sualler sormakta ve umumi efkârı hazırlamaktadır”.


Yapacağı devrimler üzerinde yeterli bilgi edinmesi gereğine inanıyordu

Atatürk vatanı düşman istilâsından kurtardıktan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra, daha yoğun ve daha rahat bir şekilde okumaya koyulmuştur. Artık O, savaş alanlarında kazandığı zaferlerini, kültürel, sosyal, ekonomik alanlarda yapmayı tasarladığı reformlarla sağlam temellere oturtmak istiyordu. Bunun için de yapacağı devrimler üzerinde, öncelikle kendisinin yeterli bilgi edinmesi gereğine inanıyordu. Bu nedenle de, o güne kadar okuyamadığı bazı kitapları yurt dışından getirtiyordu. Bunlardan önemli bulduklarını veya bilmediği bir dilde yazılmış olanlarını en kısa zamanda Türkçeye çevirtiyordu.

Türk Tarih Kurumu onun eseridir

O’nun, Cumhuriyetin ilânından sonra, hangi konularda, ne gibi eserler okuduğunu gösteren en güvenilir kaynak eser, “Atatürk’ün Özel Kütüphanesinin” katalogudur. Bu katalog, aynı zamanda O’nun eşsiz bir kumandan ve devlet başkanı kişiliği yanında, bir düşün ve kültür hayatının belgelerini göstermesi bakımından da çok önemlidir. Atatürk’ün özel Kütüphanesi’nin koleksiyonları arasında en geniş yeri tarih kitapları almaktadır. O’nda daha askerî lisede iken başlayan bu merak ve ilgi, giderek artmıştır. Özellikle Türk ve İslâm tarihi konularında, Leon Cahun, De Guignes, Leon Caetani, Barthold, Wells vb. gibi tanınmış yabancı yazarların olduğu kadar, Mustafa Celâlettin, Âşıkpaşazade, Peçevi, Hoca Sadeddin, Ahmet Refik, Rıza Nur vb. gibi Türk yazarlarının eserlerini de dikkatle incelemiştir. Kısacası, Atatürk’ün, o güne kadar yazılmış olan tarih kitaplarının hemen hemen tümünü okumuş olduğunu söyleyebiliriz. O, bu engin tarih bilgisinden, siyasal hayatının çeşitli dönemlerinde büyük ölçüde yararlanmıştır. Konuşmalarında, tarihten verdiği örnekler, bazen millî bir heyecan kaynağı, bazen de bilimsel bir tartışma konusu olmuştur. O’nun bu geniş tarih bilgisi, Türk tarihini başlangıcından itibaren ortaya çıkarmayı amaç edinen bir tarih tezine ve tarih çalışmalarına yol açmıştır. Bu çalışmaların bilimsel yöntemlerle, sürekli olarak yapılabilmesi için de, “Türk Tarih Kurumu”nu kurmuştur.

Zamanının düşünce akımlarını izlemiştir

Atatürk’ün yoğun okuma ve çalışma alanlarından bir diğeri de Türk dili üzerinedir. Türk dilini, yabancı dillerden alınmış olan sözcüklerden kurtarıp arı bir Türkçeye kavuşturmak ve dilimiz üzerine ciddi araştırmalar yapılması amacıyla da, “Türk Dil Kurumu”nu kurmuştur. Her iki kurumun çalışmalarıyla, ömrünün sonuna kadar yakından ilgilenmiştir. O’nun önderliğinin özelliğini en iyi belirten Georges Duhamel, “Yeni Türkiye” adlı yapıtında şöyle diyor: “...Bu eser, İngiliz, Fransız, Rus Devrimlerinin başardıklarından büsbütün başkadır. Örneğin, bunlardan hiçbiri dil, yazı gibi konulara el atmamıştır.” Atatürk, zamanının düşünce akımlarını da genel olarak izlemiştir. Örneğin, olguculuğun temsilcisi sayılan Auguste Comte’u daha 1916 yılında, Şehbenderzade A. Hilmi’nin, “Allahı İnkâr Mümkün Müdür?” adlı eserinin bir bölümünden tanımış, daha sonra, yazarın “Cours de Philosophic Positive”ini de okumuştur. Öte yandan, akılcılığın temsilcisi sayılan Descartes’in “Discours sur la Methode”unu da okumuştur. Durkheim’i sadece Türkiye’deki temsilcisi olarak kabul edilen Türk düşünürü Ziya Gökalp yoluyla değil, düşünürün eserlerini asıllarından okuyarak tanımıştır.


Atatürk’ün hayatında iyi ve öğretici kitabın yeri daima büyük olmuştur

Atatürk, Büyük Fransız İhtilâli’ni hazırlayan düşünürlerin eserlerini ve özellikle, O’nun özgürlük anlayışı konusunda etkilendiği J.J. Rousseau’nun eserlerinin tümünü okuduğunu, 1 Aralık 1921 de TBMM’de yaptığı bir konuşmasında açıklamıştır. Yazarın, ünlü “Contrat Social”ini 1913’te yapılmış çevirisinden dikkatle incelediği, kitabın birçok sayfalarının işaretlenmiş olmasından anlaşılıyor. Çankaya Köşkü’ndeki sofra sohbetlerinde, bir akşam, Atatürk’ün felsefe konusunda yaptığı konuşmaya tanık olan Yahya Kemal Beyatlı, bunca geniş bilgiyi nereden edindiğini bir türlü anlayamaz. Şairin düşüncesinde oluşan bu düğüm, ancak Ruşen Eşref Ünaydın’la yaptığı bir konuşmadan sonra çözülür, “O’nun engin bilgisinin bir bölümü de, Ahmet Rıza’nın “Meşveret”inden, Murad’ın “Mizan”ından, Abdullah Cevdet’in “İçtihad”ından kaynaklanmaktadır. Çanakkale Savaşlarından sonra, kendisiyle görüşürken, Jön Türklerin Avrupa’da çıkardığı “Osmanlı” mecmuasının hemen tam bir koleksiyonunun elinin altında olduğunu bana söylemişti”.

Hukuk kitapları ilgi alanındaydı

Atatürk’ün ilgi duyduğu konulardan bir diğeri de hukuktu. Kurduğu devletin sosyal yapısını sağlam temellere oturtmak için hukuk kitaplarını da okuyor, ilgililerle bu konuları tartışıyordu. Atatürk, ayrıca, sosyoloji, ekonomi ve başka alanlarda da çok çeşitli kitaplar okumuştur.Atatürk, kendi özel kütüphanesinde bulunan kitaplarla da yetinmeyip, yurt gezilerinde gittiği yerlerdeki kütüphanelerden kitaplar alırdı. Örneğin, “Şapka Devrimi”ini başlatmak üzere, Kastamonu’ya gittiklerinde, çeşitli kurum ve kuruluşları ziyaretleri sırasında kentin kütüphanesini de ziyaret etmişler ve birkaç tane kitap istemişlerdi. Olmadığını söylediklerinde, cebinden 500 lira çıkartıp kütüphane memuruna vermiş, “Bununla faydalı kitaplar alınız, kitap sayısını çoğaltınız” demiştir. İstanbul’a dinlenmeye geldiği yaz aylarında, yine çalışmalarını sürdürür, özellikle, kendi emirleriyle, Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nin koleksiyonlarıyla zenginleştirilen İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nden pek çok kitaplar aldırtır, incelerdi. 1932, 1935, 1937 yıllarında 150’ye yakın kitap aldırtmıştır.

Geceli gündüzlü saatlerce okurdu

Atatürk, İstanbul’a gelirken, çoğu kez, kendi kütüphanesinden de bazı kitapları beraberinde getirirdi. A. Dilâçar, bu konuya ilişkin anılarında şunları yazıyor: “Yaz aylarında Atatürk’le birlikte Ankara’dan İstanbul’a gidilirken, kütüphane memuru ile baş sofracısı, götürülecek kitapları, boş cephane sandıklarına yerleştirir, Muhafız Alayı erleri de bunları arabalara taşırlardı. Kitapların cephane sandıklarına konulması, derin bir heyecan uyandıran görkemli bir semboldü. Askerî savaş kazanılmış, şimdi bilim savaşına girişilmişti. Bu iki savaşın Atatürk’ün kişiliğinde birbirleriyle kaynaşmasının sembolü, işte bu sandıklardı.” Atatürk, çalışma saatlerinin çoğunu kütüphanesinde geçirirdi. Yakınlarının anılarında belirttikleri gibi, bazen kütüphanesine kapanır, geceli gündüzlü saatlerce okurdu. Okumak O’nda tutku haline gelmiş bir gereksinimdir. Atatürk’ün kitap sevgisine ve okuma tutkusuna ilişkin ayrıntılı bilgiyi, O’nun yakınında bulunmanın mutluluğuna erişen Prof. Âfet İnan’ın anılarından öğreniyoruz. O, bu konuda, şöyle diyor; “Atatürk’ün, bildiğime göre, bir entelektüel hayatı daima mevcut olmuştur. Zevk için okumuş, bilgi edinmek için okumuş ve nihayet siyasî nutuklarına ve yazılarına kaynak olması için okumuştur. Velhasıl, kitap, hangi konuda olursa olsun, Atatürk’ün fikir hayatı için değerli bir varlık mahiyetinde idi. Atatürk’ün hayatında iyi ve öğretici kitabın yeri daima büyük olmuştur.”


Çok ve çabuk okuyan, okudukları üzerinde düşünen bir insandı

Çocukluğundan, yaşamının sonuna kadar, en güç koşullarda dahi okumayı sürdüren Atatürk’ün kitap okumadaki belirgin özelliklerinden biri, incelediği konuya ilişkin, ya da ilgisini çeken konulardaki kitapları, bitirmeden elinden bırakmamasıdır. Atatürk’ün bu özelliğine değinen Falih Rıfkı Atay; “Bir kitabı merak edince, koskoca bir cilt de olsa bitirmeden uyuyamaz veya pek az uyku aralaması ile okumaya devam ederdi” derken, Âfet İnan, “O, herhangi bir kitaba başladığı zaman hacmi ne olursa olsun, bitirmeden elinden bırakmamıştır. Bir insan için normal addedilen çalışma saatlerini çok aşan bir zamana tahammülü daima olmuştur.” Atatürk’ün, kütüphanesindeki kitaplardan, pek çoğunu gözden geçirdiğini belirten Uluğ İğdemir, “Atatürk, bu kitapları bir süs olsun diye toplamamıştır, çoğunu okumuş ve kenarlarına çeşitli işaretler koymuştur. Atatürk, çok ve çabuk okuyan, okudukları üzerinde düşünen bir insandı.” Bu konuda, Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da, anılarında şöyle yazıyor: “Okumayı çok severdi. Genel bilgisini sürekli olarak artırmaya çalışırdı. Zengin bir kütüphanesi vardı. Okuması da, çalışması gibiydi eline aldığı kitabı, eğer ilginç buldu ise, bitirmeden bırakmazdı. Okuduğu kitaplarda, ileri sürülen temel fikirlerle, güdülen hedefleri açıklık ve isabetle tespit ve gayet iyi özetlerdi. “Bir gezi dönüşü sabahleyin trenden iner inmez, Köşk’e çıktım. Hizmetine bakanlara, ne durumda olduğunu sorduğumda, “İki gün, iki gecedir durmadan kitap okuyor” dediler. İzin alıp yanına girdiğimde: “Elime bir tarih kitabı geçti. Bilmem ne zamandan beri okuyorum?” dedi. Yorulmadınız mı, Paşam? diye sorduğumda, “Hayır, yalnız gözlerim yaşarıyor. Onun da çaresini buldum. Birkaç metre tülbent aldırttım. İşte gördüğün gibi, parça parça kestirdim, ara sıra bunlarla gözlerimi kuruluyorum.”

Kendine özgü işaretler koyardı

Atatürk’ün kitap okumada dikkati çeken bir özelliği de okuduğu kitabın önemli bulduğu yerlerini, kendine özgü işaretlerle belirlemesi, satır altlarını, genellikle kırmızı ve mavi renkli kalemlerle çizmesi ve sayfa kenarlarına notlar almasıdır. Atatürk’ün okuduğu kitapların işaretli olan yerleri incelenerek, O’nun hangi yazarların eserlerini beğendiği veya hangi düşünceleri benimsediği konusunda bir değerlendirme yapılabilir. Fakat, böyle bir değerlendirme yapılırken de, O’nun yaşamı boyunca okuduklarından, gözlemlerinden edindiği bilgilerden, büyük bir seziş yeteneği ve eşsiz dehası ile kendine özgü bir sentez yapabilen bir fikir adamı olduğu gerçeği, gözardı edilmemelidir. Kitaba çok büyük bir değer veren, okumayı ciddî ve sürekli bir uğraş edinen Atatürk’ün neler okuduğunu, maalesef, tam ve kesin olarak bilemiyoruz. O’nun kitap sevgisine ve okuma tutkusuna ilişkin bilgileri, yazımızın başından beri değindiğimiz, kendi anılarından ve yakınlarının anılarından elde edebiliyoruz. Elimizdeki belgelere dayanarak, Atatürk’ün geniş bir kültüre sahip olduğunu söyleyebiliriz. Atatürk, yaşamı boyunca okuduğu kitaplardan edindiği bilgiler ışığında, eşsiz dehası ile yaptığı sentezlerle, yüzyıllarca kara cahil olarak bırakılmış bir halktan, yeni bir Türk toplumu yaratmış, kurduğu Cumhuriyet’in temelini de kültüre dayandırmıştır. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür”. Dünyada bir başka benzeri bulunmayan devrimlerini yaparken de hiç yanılmayışında, kuşkusuz, O’nun geniş kültürünün payı çok büyüktür.


Demokratik memleketlerin hukukî meseleleriyle daima ilgilenmişti

Atatürk’ün kitaplığı

Atatürk’ün kitaplığında hangi yapıtlar vardı, bunlardan nasıl yararlanıyordu, okuma metodu neydi? Bu konuda Profesör Dr. Afet İnan’ın aktardıkları şöyle:

“Hususî kütüphaneler, şahısların ilgi duydukları ve değer verdikleri kitaplar koleksiyonudur. Bunlara hediye edilenlerin muhafazası da eklenebilir. Atatürk’ün kütüphanesi Çankaya’daki eski köşkünde kahverengi ve bir kısmı camlı dolaplı köşe odada idi. Güzel ciltli bu kitaplar askerlik, hukuk, tarih ve edebiyat konularına ait idi. 1929-30 yılından sonra büyük miktarda ve bilhassa Fransızca neşredilmiş tarihe ait kitapların getirilmesi ile bu odadaki yerler kâfi gelmemiş ve ona bitişik kule odası denilen yere siyah-beyaz çizgili meşeden bir ikinci kütüphane ve çalışma masası ilâve edilmişti. Yeni Pembe Köşk yapılacağı zaman Atatürk’ün mimardan istediği bilhassa şu olmuştur: Çok geniş bir kütüphane ve üzerinde haritaların açılıp tetkikler yapılabilmesi mümkün masanın bulunacağı ferah bir yer ve çok miktarda kitap koyma yerleri. Bugünkü Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün üst katında, Ankara’ya doğru bakıldığı zaman köşkün sağ ucunu teşkil eden “L” biçimindeki kütüphanedir. Burası Atatürk’ün zevkine ve isteğine uygun olarak yapılmış ve tavana kadar rafları olan kitaplık kısmı çalışma yerinden kadife perdelerle ayrılmıştır.

Çoğunluğu dil konularıyla ilgiliydi

Atatürk, buraya eski köşkten, daha ziyade yeni kitapları naklettirmişti. Kütüphaneye girilen sofadaki kısma ise albümleri ve geniş mecmua koleksiyonlarının konulacağı raflar yapılmıştı. Diğer eski kitapların bir kısmı eski köşkte bırakılmıştı. Atatürk’ün bu kitaplığında, hediye edilen çeşitli neşriyattan gayrı, kendi satın aldırdığı tarih, sosyoloji, ekonomi ve bilhassa dil konularıyla ilgili olanlar çoğunluğu teşkil ediyordu.

Bu izah ettiklerim dış görünüşe göre Atatürk’ün son on senesindeki şahsî kütüphanesinin durumudur. Bunu ayrıca kütüphane kayıt defterinden incelemek ve ona göre bir netice çıkarmak mümkündür.

Burada hususî kütüphaneden söz açılmakla üzerinde durmak istediğim konu ‘Atatürk ve Kitap’tır.

Meselâ yukarıda izah ettiklerime göre sadece Atatürk’ün hususî kütüphanesinde bulunan kitapların kataloguna göre bu inceleme kâfi değildir. Çünkü zaman zaman, Atatürk diğer resmî ve hususî kütüphanelerden kitaplar getirtmiş ve onları okuduktan sonra iade etmiştir.

Atatürk’ün bildiğime göre bir entelektüel hayatı daima mevcut olmuştur. Zevk için okumuş, bilgi edinmek için okumuş ve yazılarına kaynak olması için okumuştur. Meselâ bazen gece toplantılarında eski şiirlerden okuttuğu gibi şairlerimizin eserlerini kendi seslerinden dinlemiş, güzel yazılmış nesirleri okumaktan haz duymuştur.

Bizzat kendisi de bazı şiirleri ezbere okumasını pek severdi. Hukuk konularını Atatürk bir meseleyi incelemek ve Batı memleketlerindeki yeni nazariyeleri takip etmek için okumuştur.
Meselâ demokratik memleketlerin hukukî meseleleri daima kendisini ilgilendirmiş, bu konuda da pekçok kitap okumuştur.


İyi ve öğretici kitabın hayatında yeri daima büyük olmuştur

Atatürk asıl tarih üzerinde çok ve çeşitli kitaplar okumuştur. Kendi zamanında çıkan ecnebi dillerdeki yeni kitapları, etrafındaki fikir adamlarına tercüme ettirmiş, hülâsalarını çıkarttırmış ve bunlar üzerinde tartışmalı konuşmalar yapmıştır. Bu arada bilhassa İslâm tarihi ile pekçok meşgul olmuş, İslâm medeniyetinde Türklerin hizmet ve değerlerinin bilinmesini, esaslı tetkiklerle meydana çıkarılmasını istemiştir.

Nasıl okur ve çalışırdı

Atatürk kitapları mutlaka masa başında okumuş, elinde kırmızı, mavi uçlu kalemle bazen kitap üzerine çizgi ve işaretler yapmış, bazen da kurşun kalemle kâğıtlara notlar almıştır. Yeni köşkte kütüphanesindeki yazı masasında oturduğu pek nadirdir. Daha ziyade orta yerdeki uzun ve geniş masanın üzerine çeşitli kitap ve lûgatları dizdirir, karşısında saat, yanında sigara kutusu bulundururdu. Sık sık içtiği kahve, uzun çalışmalarına biraz fasıla verdirebilirdi. Çalıştığı yerdeki kitaplarının yeri değişmemeliydi.

Bu çalışmalar yanında meselâ hükümetin iktisadî meseleleri üzerinde titizlikle durduğu, onları okuyarak ilgililerden izahat aldığı ve yazılar üzerinde işaretler yaparak mütalâasını söylediği olmuştur.
Kitap, lügat ve broşürlerin hemen her gece taşındığı bir yer daha vardır: Köşkün yemek salonu. Yemek salonunun demirbaş eşyalarından biri, bilhassa 1935’ten sonra elektrikli döner geniş bir kara tahtadır. Bu gece toplantılarında konuşulan mevzuun mahiyetine göre kütüphaneden kitaplar gelir, pasajlar okunurdu.

Velhasıl kitap hangi konuda olursa olsun Atatürk’ün fikir hayatı için değerli bir varlık mahiyetindeydi. Atatürk’ün hayatında iyi ve öğretici kitabın yeri daima büyük olmuştur”.

Kitaplara koyduğu özel işaretler

Atatürk’ün okuduğu kitaplarda dikkatini çeken cümleler altına özel işaretler koyardı. Şimdi bu işaretlerin anlamını açıklayalım:

“xx”: Önemli.

“xxx”: Çok önemli.

“müh.”: Mühim.

“ç. müh.”: Çok mühim.

“D.”: Dikkat.

“?”: Belirtilen fikri kabul etmiyor, ya da şüpheli görüyor.

Cümlelerin altını bazen kırmızı, bazen da mavi kalemle çizmiştir. Kırmızı kalemle çizdikleri fikri kuvvetli bulduğu ve kendisinin de katıldığı mavi kalemle çizdikleri ise o fikri beğenmediği anlamına gelir.


Yaşamının farklı dönemlerinde farklı konularda kitaplar yazdı

Son okuduğu kitap

Profesör Dr. Afet İnan’ın verdiği bilgiye göre Atatürk’ün okuduğu son kitapla ilgili olay şudur:

Tarih 15 Ekim 1938... Günlerden cumartesi... Atatürk o gün kendisini iyi hissetmektedir. Profesör Afet İnan’ı çağırıp Tarih Kurumu çalışmaları hakkında bilgi istiyor. Kendisine sunulan bilgileri dinledikten sonra Tarih Kurumu’nca çıkarılmakta olan “Belleten”i görmeyi arzu ediyor. İşte Atatürk’ün en son gördüğü ve okuduğu yapıt Belleten’in 5/6 sayılı nüshasıdır.

ATATÜRK’ÜN YAZDIĞI KİTAPLAR

Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının her döneminde kitapla bütünleşmiştir. Bu okuma sevgisinin kendisine sağladığı bilgi birikimini zaman zaman yazmaya dönüştüren Atatürk, yaşamının farklı dönemlerinde farklı konularda kitaplar yazmıştır. Yazdıkları gerek güncelliği, gerekse yol göstericiliği açısından bu gün dahi tartışmasız gerçekleri içermektedir. O’nun günümüzde hala geçerliliğini koruması ileri görüşlülüğünün ve akılcılığının göstergelerinden biridir. Mustafa Kemal, özellikle II. Meşrutiyet’in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırılmıştır. O,mesleki bilgileri artıracak yayınların yapılmasını gerekli görüyordu. Bu amaçla mesleğinin ilk yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini aşağıda isimleri belirtilen kitaplarda toparlanmıştır.

a) Takımın Muharebe Talimi b) Cumalı Ordugahı c) Tabiye Tatbikat ve Seyahati d) Bölüğün Muharebe Talimi e) Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (Subay ve Komutan ile Konuşmalar) f) Tabiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih

NUTUK

Yurdumuzun parçalanıp, işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını anlatan Nutuk, siyasi ve milli tarihimizin birinci elden, değerli bir kaynak eseridir.

Atatürk’ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da toplanan İkinci Kurultayı’nda 36,5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır.
Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikayesi olarak dünümüzü anlatmakla kalmayıp, yakın tarihimizden alınan ibret dolu tecrübelerle, milli varlığımızın bugününe de yarınına da ışık tutabilen bir değer taşımaktadır.

Nutuk, milleti ülkenin geleceğini belirleyecek olan milli birlik ilkesi etrafında bilinçlendirip, kenetlendirerek, milli irade ve milli hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar uzanan başarılı bir tarihi akışın hikayesidir.

Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra, bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı’nca üç cilt olarak yeniden basılmıştır. Nutuk, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi’nce yeniden basılmıştır.


Bir kurmay subay olarak teorik bilgilere önem veriyordu

GEOMETRİ

Atatürk bu kitabı ölümünden birbuçuk yıl önce III. Türk Dil Kurultayı’ndan hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’nda kendi eliyle yazmıştır. Atatürk, Arapça ve Farsça terimlerle dolu ders kitaplarının öğrenciler açısından öğrenimi geciktireceğini düşünmüştü.

MEDENİ BİLGİLER

“Medeni Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları” adlı kitap Prof. Dr. Afet İnan tarafından ilk kez 1930’da “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adıyla yayımlanmıştır. Ardı ardına baskıları yapılan ve uzun yıllar ortaokullarda ders kitabı olarak okutulan “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler”in büyük çoğunluğu Atatürk’ün doğrudan doğruya kendisinin kaleme aldığı belgelere dayanmaktadır

BÖLÜĞÜN MUHAREBE EĞİTİMİ

“Bölük Muharebe Eğitimi” olarak yayınlanan eser, meskun yerlerde muharebe, savunma ve taarruz konularını kapsamaktadır. Meskun yerlerin sınırlayıcı durumlarının muharebeye etkisi, savunma mevziinin seçimi, savunma mevziinin hazırlanması, ateş sahalarının temizlenmesi, ateş taksimi, ateş tutmayan ölü bölgelerin kapatılması ve mevziin işgali gibi savunmanın esasını oluşturan konular işlenmiştir. Ayrıca taarruzda birliğin aldığı tertip ve düzen, ilerleme, ateş üstünlüğü, ihtiyatların kullanılması gibi taarruz harekatında her zaman karşılaşılacak konular ele alınmıştır.

Genç Kurmay Önyüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından, Almanca aslından tercüme edilen ve bağlı olduğu ordunun eğitimine katkısı olan bu eserden yeni nesillerin de faydalanabilmeleri için bugünkü Türkçeye çevrilmiştir.

CUMALI ORDUGAHI

Cumalı Ordugahı; Makedonya bölgesinde, Köprülü-İştip yolu üzerinde bulunmaktadır. Bu ordugahta, 3. Süvari Tümen Komutanı Tuğgeneral Suphi Paşa’nın komutası altında kurulan bir süvari tugayına eğitim ve manevra yaptırılmıştır. Bu manevraya katılan Mustafa Kemal, “Cumalı Ordugahı” adlı eserini yazmış; süvari, bölük, alay, tugay eğitim ve manevralarını anlatmıştır.

Mustafa Kemal bir kurmay subay olarak teorik bilgilere önem vermekte, ancak askeri tatbikat ve manevralardan sadece katılanların yararlanmasını yeterli görmemektedir. Bu yüzden, 10 gün süren bu tatbikat sırasında tuttuğu gözlem notlarını, hazırlanan meseleleri ve komutanların yaptıkları eleştirileri yazmış, bol kroki ile küçük bir broşür haline dönüştürmüştür. 12 Eylül 1909’da tamamladığı bu eseri, Selanik’te 1909 yılında matbaa harfleriyle basılmıştır. Eser; 39 sayfa metin ve 7 adet krokiden oluşmaktadır.

TAKIMIN MUHAREBE EĞİTİMİ

Bu kitap; Berlin Askeri Üniversitesi eski müdürlerinden General Litzmann’ın “Seferber Mevcudunda Takım, Bölük ve Taburun Muharebe Talimleri” adlı eserinin ilk bölümünü oluşturmakta olup, Selanik’te 3. Ordu Karargahı’nda görevli, Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Mustafa Kemal tarafından Almanca’dan Osmanlıca diline çevrilmiş ve 1908 yılında Selanik Asır Matbaasında basılmıştır.

Kitabın özü; seferi tam mevcutlu bir takımın, değişik hava şartları ve çeşitli arazide, basit bir mesele içinde muharebe yöntemlerinin uygulaması, avcı hattı teşkiliyle bir avcı hattının ateş muharebesi üzerinde toplanmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, subayların arazide yetiştirilmesini amaçlayan tatbikatın, önemini vurgulayan bu eserini, 1911 yılında 5. Kolordu Harekat Şube Müdürü iken yazmıştır. Bu eserde, karşılıklı olarak kırmızı ve mavi muharebe birliklerinin Selanik-Kılkış arasında yaptıkları savunma ve taarruz uygulamalarının değerlendirilmesi yapılmıştır.


Gafil, hangi üç asır, hangi on asır Tuna ezelden Türk diyarıdır


TAKTİK VE TATBİKAT GEZİSİ

Bu eserinde, bir muharebeyi sevk ve idarede belirli kuralların olamadığını vurgulaması yanında, komutan olan kişinin nitelikleri üzerinde de durmuştur. Bunlar ise; birliğini barışta ve savaşta eğitmek, yönetmek ve gözetmekteki üstün başarı, elindeki kuvvetin eksikliğini giderecek düşünce gücü ve astlarından her konuda üstünlüğü sağlamaktır. Bunun yanında, kişisel cesaret, başkalarının hareketini önceden seziş ve harekatını en uygun zamanda yapabilme yeteneği olmalıdır. Ortak amacın gerçekleştirilebilmesi için birliklerini başarılı bir şekilde yönetmeli, astları üzerinde etkili olmalı ve otoritesini kurabilmelidir.

Bu eserde ayrıca bir komutanın başarılı olabilmesi için bu kuralları sadece okumuş ve öğrenmiş olmanın yeterli olamadığı, bunların tatbikatının da önemi belirtilmiştir

SUBAY VE KOMUTAN İLE KONUŞMALAR

“Subay ve Komutan ile Konuşmalar” Atatürk’ün askerliğe ilişkin eserlerinin en önemlilerinden birisidir. Bu eser, Atatürk, 1914 yılında Kurmay Yarbay rütbesiyle Sofya askeri Ataşesi olarak bulunduğu sırada, Nuri Conker’in “Zabit ve Kumandan (Subay ve Komutan)” adlı kitabına karşılık olarak yazılmıştır. Genç subayın, içinde bulunduğu ordudaki aksaklıkları, hataları nasıl sezdiğini; bunlara karşı tepkisiz kalmayarak üst makamlara hatalar ve çözüm yollarını nasıl sunduğunu; ülkenin içinde bulunduğu askeri ve siyasal durumdan duyduğu acıları kitabın birinci bölümünde bulmaktayız. Atatürk, bir subayın taşıması gereken özveri, ölümü göze alma, emri altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, inisiyatif özellikleri hakkında, Nuri Conker’in görüşlerine katılmış ve kendi düşüncelerini de çeşitli örneklerle destekleyerek açıklamıştır.

Bunların yanı sıra, Türk kadınının, aslında toplumu yaratmada çok etkili olabilecekken, suskunluğu seçtiğini bütün açıklığıyla ortaya koymaktan kendini alamamıştır. Türk ulusu hakkında ise “kuşkusuz bizim ulusumuzun karakteri de bütün karakterler gibi yükselmeye ve istenen şekle girmeye elverişlidir. Fakat kendi kendisine olmak koşuluyla...” dedikten sonra, dışardan ulusumuzun karakterine yapılmak istenen etkilerin amacına ulaşamayacağını vurgulamıştır.

Subaylarda ve erlerdeki inisiyatif özelliğine eserinde geniş bir bölüm ayıran Atatürk, kendi dönemindeki ile daha önceki dönemlerde Osmanlı ordusunu kıyaslamıştır. Özellikle Trablusgarp Savaşı’nda edindiği deneyimler ile kendiliğinden hareket ve iş görme özelliğinin, olması gereken sınırını göstermiştir.

Atatürk, eserin son bölümünde, Kuzey Afrika’da birlikte çarpıştığı korkusuz ve yiğit silah arkadaşlarını anmış ve onları “yüksek askerlik niteliklerine” sahip insanlar olarak tanımlamıştır. Bu davranışı O’nun diğer bütün üstünlüklerinin yanı sıra insancıl yönüne de tanıklık eder.

Atatürk’ün yazdığı şiirler

Atatürk, yazdığı bu kitapların dışında 5 adet de şiir yazmıştır.

Atatürk büyük devlet adamlığının yanında, sanata ve sanatçıya verdiği değer ile de bilinmektedir. Sanatın her türlüsü ile yakından ilgilenmiş, resim, şiir ve güzel sanatlarla uğraşan insanları takdir etmiştir. Harbiye’de askeri öğrenci iken yazmaya başladığı şiirlerinden “Bir Askerin Mezarına” adlı şiiri vatan uğruna şehit düşmüş bir askeri anlatmaktadır. Yazdığı şiirlerde ağırlıklı olarak vatan ve millet duygularını ön plana çıkarmış, milli duygularını ve özlemlerini kağıda dökmüştür. Atatürk’ün yazmış olduğu “Hakikat nerede” adlı şiiri hatırlamakta fayda görüyoruz.


Hakikat nerede?(Oğuz oğulları)

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.

* * *

Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

* * *

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz, Batıdan yine biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk, bütün adamların birliğidir.

* * *

Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek hakikat nerede,
Hakikat nerede?


Mustafa Kemal


Yeniçağ, 3 - 13 Kasım 2013
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Mustafa Kemâl ATATÜRK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x