AVRASYACILIK NEDİR NE DEĞİLDİR (VI)

Genel & Güncel Konular

AVRASYACILIK NEDİR NE DEĞİLDİR (VI)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Prş Oca 26, 2017 4:11

AVRASYACILIK NEDİR NE DEĞİLDİR (VI)
Dilbilim ve Avrasyacılık
Avrasyacılığın belirgin özelliklerinden birinin ‘Büyük Bölge’ler olduğunu söyledik.
Bu büyük bölgeler, geçen yüzyılın hemen başında, genetik ilişkilerden doğan ‘dil bağı’ ile haklların karşılaşmasından doğan ‘dil benzerliği’ ayırımı üzerinde durulmuş (Jan Baudouin de Courtenay-1904), yirmili yıllara gelindiğinde ise Nikolaï Sergueïevitch Troubetzkoï (1890-1938) tarafından, ‘Dil Birliği’ anlamında, Almanca Sprachbund, Rusça yazykovoy soyuz ve Fransızca union de la langue terimi ileri sürülmüştür.
‘Dil Birliği’ne zamanla ‘Diller Federasyonu’, ‘Dil alanı’ (zone linguistique), ‘Dil Yöneşim Alanı’ (zone de convergence linguistique), ‘Dil Yayılım Alanı’ (Zone de diffusion) ya da ‘Dil Kavşağı’ (carrefour des langues) gibi adlandırmalar verilmiştir.
Zaten Kuzey Kafkasya dilleri üzerinde çalışan Troubetzkoy’un bir ‘Kavşak’ bulmasından doğal bir şey olamazdı.
Ancak Avrasyacılık açısından önemli olan, farklı kökenden gelmiş olsalar da, diller arasındaki yöneşimden ortak bir ‘mantalite’nin de çıkmış olmasıdır.
İşte 1920 ve 30’lu yıllarda, Batı’nın ‘Modernleşme’sine karşılık, o günün Avrasyacıları, Doğulu halklarda bir ‘İdeal Devlet’ ya da daha doğru bir biçimde Kutsal Devlet (état idéocratique) anlayışının olduğunu ileri süreceklerdir (*).
Troubetzkoy ve kendisi gibi sığınmacı bir Rus olan Roman Jakobson ve Sergei Karcevski ile René Wellek ve Jan Mukarovsky ile birlikte Prag Dilbilim Çevresi (Cercle linguistique de Prague)’ni oluşturacak ve 1929’da ilk kez ‘Dilde Yapısalcılık’ okulunu da kuracaklardır.
Ancak, Toubetzkoy’un dilbilimden hareketle asıl aradığı, ‘biz kimiz?’ sorusuna yanıttır.
Bir yandan Bizans’ın kalıtçıları öte yanda Romano-cermenler yeralacaktır (1).
Torubetzkoy’a göre; Bizans’ın kalıtı, organik bir bütünlük oluşturmakta ve ulusal psikolojinin gerekirliklerine uygun bir model oluşturmaya yetmekte olup, Doğu’nun Batı’dan birşey almasına gerek kalmamaktadır.
Bizans denilince, belki de dar anlamda değil, daha genel olarak Doğu anlaşılabilir.
Nitekim çalışmalarından birinin başlığı, “Cengiz Han’ın Kalıtı: Batı’dan değil Doğu’dan Rus Tarihine Bakış”tır. ( Héritage de Gengis Khan. Un regard sur l’histoire russe non depuis l’Occident, mais depuis l’Orient)
Burada, Troubetzkoy, Rus Devleti’nin tarihini, Batılıların öne sürdükleri gibi “Kievli Rusya” ve ‘Tatar Boyunduruğu’ (Altın Ordu) biçiminde olmadığını ve hatta Korkunç İvan (1530-1584)’ın ‘Ruslaştırılmış’ ve ‘Bizanslılaştırılmış’ bir Altın Ordu’lu olduğunu ileri sürecektir (2).
Yazar burada, Karl Marx’ın “Moğol boyunduruğunun kanlı çökeltisi, ezici değil ama aynı zamanda kurban halkın ruhunu da kurutmaktaydı” saptamasına doğrudan karşı çıkacaktır.
Zaten, Sovyet Devrimi karşıtları, şu ya da bu yolla marksizme karşıt görüşler geliştirmekteydiler. Ne ki, bunu günümüzde olduğu gibi desteksiz değil, araştırıp ortaya yeni kanıtlar koyarak, bir anlamda tarihsel araştırmalara katkı olarak sunmaktaydılar.
İşte bu görüşler, daha sonra, yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, yani 1990’larda, yeniden ele alınacak ve geliştirilecektir.
Nitekim önce Dış İşleri Bakanı ve sonra Başbakan olan Evgueni Primakov ve onun Vlamidir Putin’e önerdiği iç ve dış politakalar çerçevesinde, günümüz Rus Avrasyacılığı da gelişecektir.
Sovyetler Sonrası Avrasyacılık
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, günümüz Rus Jeopolitiği’nin kurucusu olarak bilinen Alexandr Dugin, 1992 yılından itibaren “Ögeler- Avrasya Dergisi”ni yayımlayama başlayacaktır.
Birinci sayıda Karl Haushoferin (1869-1946) “Enlem ve Boylam Jeoplitiğinın Dinamiği” başlıklı yazı yeralacak, Dugin de “Kutsallaştırılmış Coğrafyadan Jeopolitiğe” yazısıyla dikkatleri üzerine çekecektir.
Huntington’un tersine Dugin, ‘uygarlık çatışması’nın uygarlıklar arasında değil, uygarlık geleneğini sürdürenler ile onu yadsıyanlar arasında olduğunu ileri sürecektir.
Burada yeniden canlanamayacak olan da Batı uygarlığı olacaktır.
Diğer tüm geleneksel uygarlıklar ise ‘öldürücü yumruğu’ vurmak üzere birleşeceklerdir.
Demek ki, ‘Avrasyacılık’ öyle birkaç yüz soğutuculu TIR’la taşınan domates-hıyar ve salt dışalım-dışsatım hesaplarının ötesinde, bir uygarlıklar savaşı ve hatta büyük olasılıkla bir ‘nükleeer savaş’ın kuramıdır da..
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(*) Etimolojik olarak Yunanca düşünce (idea) ve iktidar (kratos) sözcüklerinden oluşan ideokratik Devlet, belli bir ideoloji adına ve tüm toplumsal yaşamı denetleyip yönetemek üzere ve çoğunlukla tek partili bir ‘Devlet biçimi’ olarak görülebilir. Türkiye’de bugün Anayasa değişikliğiyle kurulması tasarlanan ve zerre kadar aydınlığı olan hiç kimsenin ‘gerektiği gibi’ karşı çıkmadığı ‘devlet tipi’ olarak uygulamaya konulmak yolundadır.
(1) Daha önce sözünü ettiğimiz, Nicolas Danilevski (1822-1885)’nin La Russie et l’Europe başlıklı çalışması bu ayırımın da başlangıcıdır, günümüz Rus Jeopolitiğinin de. Danilevski’ye göre Bizans ve Roma çatışması sürekli bir ‘uygarlık çatışması’dır. Ve yazara göre, Batı, sürekli olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu (Müslüman Dünyası) Rusya’yı zayıflatmak için bir silah olarak kullanmıştır. Daha sonra, 1921 yılında Piotr Savicki, Doğuya Dönüş, (Tournant vers l’Orient) başlıklı çalışmasıyla Devlet-Ulus yerine Kıta-Devlet « États-continents » terimini getirecektir.
(2) Georges Nivat, « Les paradoxes de l’ “affirmation eurasienne” », Esprit, 10/2007, pp. 118-135. Ayrıca bkz. Chantal Lemercier-Quelquejay, La paix mongole, Paris, Flammarion, 1970.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1531
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x