Basını hiç sevmediler -16- / Macit SOYDAN

Basını hiç sevmediler -16- / Macit SOYDAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Şub 14, 2010 2:40

Basını hiç sevmediler -16-

Turgut Özal, yemekhanede bekletilmenin intikamını aldı

1983’te ANAP’ı kuran Özal, Tercüman’ın sahibi Kemal Ilıcak ile görüşmek için 1 saat bekletilmesi ve destek sözü alamaması üzerine çok sinirlendi.

Başbakan Turgut Özal, partisini kurduktan sonra ilk olarak Tercüman’a gitti. Kemal Ilıcak tarafından bir süre kafeteryada bekletilen ve kendisinden konuşması sırasında ummadığı bir cevap alan Özal, bunu hiç unutmadı ve yıllar sonra acısını çıkardı. O dönemde Bizim Ocak Dergisi yazarı ve halen gazetemiz köşe yazarı olan Yavuz Selim Demirağ da, Özal ile ilgili köşesinde yazdıklarını şöyle anlatıyor: Turgut Özal, parti kurmaya karar verdiğinde 1983’te Tercüman Gazetesi’ni yani dönemin basının imparatoru olarak bilinen Kemal Ilıcak’ı ziyaret etmek ister.


Muhabir istedi

Bugün yerinde Akşam gazetesi bulunan binaya geldiğinde o dönem giriş katında bulunan yemekhanede eşi Semra Özal ve kurmaylarıyla bir saatten fazla bekletilir. Daha sonra Kemal Ilıcak’ın 3. kattaki odasına kabul edilir. Kısa bir sohbetten sonra Özal parti kuracağını ve başbakan olacağını ifade ettiğinde Kemal Ilıcak kahkahalar atarak “senden başbakan olursa benden de cumhurbaşkanı olur” der. Buna rağmen Özal, “Sizden Demirel’e verdiğiniz destek kadar büyük destek istemiyorum ama partimizin faaliyetleri ve benim yurt gezilerime bir muhabir tahsis edip haberlerimizi yayınlarsanız seviniriz” diye istekte bulunur. Ilıcak tebessümle “bakarız” cevabını verir ve Özal’ı gönderir. Özal’ın bu cevaba çok sinirlendiğini anlatan Yavuz Selim Demirağ, sözlerini şöyle sürdürür: Özal bu hırsla o yıllarda tirajı 8 bin olan ve otobüs duraklarında elden dağıtılmakta olan Türkiye Gazetesi’nin sahibi Enver Ören’in kapısını çalar.


Bir sayfa yer istedi

Türkiye Gazetesi ki o dönem Pazar günleri yayınlanmamaktadır. Enver Ören personeli ile beraber okullara tebeşir pazarlaması yapmaktadır. Ören ile görüşen Özal, Türkiye Gazetesi’nin halen devam etmekte olan din sayfasını örnek göstererek “Manşette ve birinci sayfa haberine gerek yok. Bize ve partimize bu din sayfası gibi içeride bir sayfa ayırırsanız çok memnun oluruz” der.


Türkiye Gazetesi’ne baksın

Enver Ören, Özal’ın parti faaliyetlerini rutin haberler şeklinde gazetesine yansıtır. Seçim sonucunda iktidara gelen Özal, Enver Ören’in bu desteğine karşılık ne gerekirse yapar. O sırada Tercüman Gazetesi maddi sıkıntıya girmiştir. Özal’ın talimatıyla reklam ve ilanlar kesilmiş, köşeye sıkıştırılmıştır. Kemal Ilıcak vaktinde yaptığı hatanın farkında olmasına rağmen gurur meselesi yapıp Özal’ın yanına gitmez ancak dolaylı kişilerle kredi ve destek için talepte bulunulur. Turgut Özal, yemekhanede bekletilmenin acısıyla “Ben ona zamanında söylemiştim. Türkiye Gazetesi ve Enver Ören’i iyi takip etsin” diye haber gönderir.


Simavi’den Başbakan Özal’a sitem

Turgut Özal’ın Erol Simavi ile de arası zamanla bozuldu. Bunu Simavi’nin Özal’a yazdığı yazısında görebiliyoruz. Hürriyet’in 19 Nisan’daki sürmanşeti Erol Simavi’nin ”Sayın başbakan...“ başlığını taşıyan açık mektubuydu. İşte bazı satırlar: ”Sevdiğimiz, beğendiğimiz, umut bağladığımız kişiydiniz. Şimdi; bugünlerden o günlere uzanıp bakıyorum. İtiraf edeyim, sizi artık tanıyamıyorum. Başımı ellerimin arasına alıp sebebini düşündüğüm çok oldu ama bulamadım, bulamadım, bulamadım. Sonra, döndü... beynimde bir kıvılcım çaktı. Acaba mı?’ dedim. (Erol Simavi bundan sonra Özal’ın 1987 şubatında geçirdiği by-pass’a atıfta bulunur, ameliyattan sonra çok değişen bazı tanıdıklarından örnekler verir). ‘By-pass’ dedikleri cerrahi işlemin, kişilik üzerinde mutlaka bir iz bıraktığı.. Ama şöyle, ama böyle... Ama şuraya, ama buraya. Gelelim sizin şahsınıza. Sizde uyandırdığı etkiyi iki kelime ile özetleyebilirim ‘BASINDAN NEFRET’ Sağlık seferinizden dönüş gününden beri bizleri köşeye sıkıştırma çırpınışı içindesiniz. Elhak, başarıyorsunuz da. Yetinmiyorsunuz, daha daha daha sıkıştırmayı düşlüyorsunuz. Siz şu by-pass gerçeğini yayıyorsunuz. Ama bir başka gerçeği unutuyorsunuz. Dev bir çomar olup, mini mini bir tekirin üzerine hamle etseniz bile, onun can havliyle atılıp yüzünüzü, gözünüzü tırmalayacağını... Elbette ki, ne siz o yaratıksınız, ne de bizler öteki. Ama, üzerine basa basa söylüyorum; bizler hancıyız, sizler öyle de böyle de yolcu.”


Bin gazeteci işsiz kalmış fena mı?

Davos’ta beraber oldukları günleri de hatırlatan Simavi şöyle devam ediyordu: “Hatırlarsınız... Davos’taydık. Sizden, başını dertte gördüğüm bir meslek mensubumuz için ricacı olmuştum. Ödeme sorunları vardı. Makul bir erteleme, ona soluk aldırabilecekti. Aracılık görevimi yerine getirirken bir noktayı ayrıca belirtmiştim: ’Ben arkadaşımdan çok, bini aşkın çalışanını düşünüyorum. O, evini, arsasını, olmadı tesisini satar, kendisini kurtarır. Ya ötekiler? Onlar sokakta kalır. Beni asıl kaygılandıran çalışanlardır. Hafiften bir yan tebessümle, bileceksiniz ne demiştiniz? ’Valla Erol Bey, bugün iki buçuk milyon işsiz var. Piyasadan bin küsur gazeteci çekilmiş, hiç de fena olmaz’ Bu sözlerinizi, herhalde hatırlarsınız da, benim de karşınızda ağzımın açık kaldığını, acaba hatırlayabilir misiniz? Donmuştum.”


Muzır Yasası

Özal’lı yıllarda basında tartışmalara neden olan bir başka yasaya daha imza attı Turgut Özal. Uzun adıyla “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu” Kanun Mart 1986’da çıkarıldı. Yasanın oluşturulmasında ANAP’ın “Muhafazakar” kanadıyla, o zaman örgütten sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler başrolü oynamıştı. Adnan Kahveci, Mesut Yılmaz gibi isimler ise yasaya karşı çıkmışlar, hatta Özal’la tartışmışlardı. Ancak ANAP lideri ağırlığını kesin olarak “Muzır Yasası”ndan yana koydu. Dergiler poşet içinde satılmaya başlanmış, içinde müstehcenlik bulunduğu iddiasıyla kitaplar için imha kararları almaya başlanmıştı.

1986 Mart’ından 1988 Şubat ayı ortasına kadar geçen iki yılda “Muzır yasa” uyarınca verilen para cezalarının toplamı 7.73 milyar Türk lirasına ulaşmıştı. 1988 Şubat’ında geçerli kura göre, bu ceza 6.53 milyon Amerikan dolarıydı. Aynı tarihte sürmekte olan ’muzır dava “larının sayısı 200 kadardı; bunlardan istenen para cezası da 50 milyar lirayı bulmuştu.”


Gazete yazarlarına ‘amigolar’ yakıştırması

Gazeteci Hasan Cemal de, önce bahar havasıyla başlayan sonra da savaş haline dönüşen Özal - basın ilişkilerinden bir başka örneği şöyle veriyor kitabında, “Turgut Özal başbakan olduktan sonra İstanbul’a gelerek gazeteleri ziyaret ediyor, bu arada Cumhuriyet’e de geliyordu. Başyazarımız Nadir Nadi, 60 yıllık tarihinde gazetesini ilk kez bir başbakanın ziyaret etmesinden dolayı Özal’a teşekkür ediyordu. Ama bu hava süremedi. Başlangıçtaki içtenlikli ve uygar gözüken davranışlar zamanla değişmeye yüz tuttu.


İlişkiler gerginleşti

1986 eylülündeki ara seçim kampanyası sırasında Özal’ın basınla ilişkileri iyice gerginleşmişti. O günlerde diline ’amigo’luğu dolamıştı Özal. Manisa’da, ANAP seçim otobüsü Petek - 1’in üstünde halka hitaben yaptığı ’amigo’tanımlarını ben de dinlemiştim:
“Enişte amigo...” (Metin Toker, SHP Lideri İnönü’nün eniştesi).
“Hercai amigo” (Nazlı Ilıcak’ı kastediyor)
“Sol amigolar”.
“Hangi arabaya binerlerse onun düdüğünü çalan oportünist amigolar”.


Güç odağı

1986 yılının ara seçim kampanyasında Özal’ın basını neredeyse demokrasiye aykırı bir “güç odağı” ilan ettiğine işaret eden Hasan Cemal kitabında anlatmaya devam ediyordu: ”26 Eylül 1986’da ANAP İzmir il örgütünde yaptığı konuşmada şöyle demişti: ’Sadece siyasi mücadele yok karşımızda, basın da var. Türkiye’de güç odaklarını yıktık biz. Yani bir çok eski güç odaklarını yıktık. Bu seçimdeki bir diğer mücadele de basının bir kısmıyla. 1960’tan bu tarafa kimse dokunamadı güç odağı bu basına. Gazete sahiplerinin veya köşe yazarlarının telefonlarını, isteklerini, iş takiplerini hepsini biliyorum. Şimdi bunlar ortadan kalkınca, bunlar bize düşman olacaklardır tabii ki. Yani biz nasıl mafyayı kaldırdık bu da kalktı. Bugün bana hiç birisi telefon etmiyor. Mümkün değil, kimseye bir kolaylık göstermiş değiliz. Ama kimseye de bir kötülük de yapmıyoruz onu söyleyeyim. Erol Simavi ile bir yemek yediğimiz zaman diğer gazete patronları vardı, orada kendi söyledi. “Bunlar” dedi, karşısındaki adamları gösterip, “bunlar desteğe alışmış” dedi. “Bütün hikaye budur” dedi. Özal’ın basına nasıl baktığını en iyi gösteren konuşmalardan biridir bu. Söylediklerinde gerçek payı yoktur denilemez. Ancak öylesine bir bakış ki, demokrasi kültüründen de nasibini pek almış sayılamaz. Gerçekte tek bir kaygısı var; basını tümüyle kendine bağımlı kılabilmek!

YARIN: ANAYASA’YI BİR KERE DELMEK


Macit SOYDAN, YENİÇAĞ, 14 Şubat 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Basını Hiç Sevmediler - Macit SOYDAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x