Basını hiç sevmediler -3- / Macit SOYDAN

Basını hiç sevmediler -3- / Macit SOYDAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Şub 02, 2010 0:46

Basını hiç sevmediler -3-

Türk basınının ‘İspat hakkı’ savaşı

1955 yılında Meclis’te ‘ispat hakkı’ görüşülürken DP’li Adalet Komisyonu Başkanı Halil Özyörük, ‘baldırı çıplaklar’ dediği yazı işleri müdürlerine bu hakkın tanınmamasını istemişti.

Azınlaklara ait işyeri ve binaların 6-7 Eylül’de tahrip edilmesinin ardından sıkıyönetim ilan edilmişti, Korgeneral Nurettin Aknaz imzasıyla yayınlanan bildiriyle de basına bir dizi yasak getirildiği duyurulmuştu.

DP iktidara geldiği süreçte Türkiye’nin sosyal ve siyasal durumu analiz edildiğinde DP’nin çok partili hayata geçiş sürecinde, diğer bir ifadeyle parlamenter demokrasinin siyasal hayata oturmasında hem ilk sistemli ürün, hem de ilk kurban olduğunu söyleyebiliriz. Genç Türkiye Cumhuriyeti o zamana kadar Kurtuluş savaşı’ndan çıkmış, cumhuriyetin her alanda yapısal dönüşümlerini sağlayan CHP’nin tercihlerinden daha farklı bir zemine kaymaya başlamıştı. Yani dönemin tarihsel gelişmelerine bakıldığında DP’nin önünde de bir takım tercihler söz konusuydu. Bu tercihler yapıldığında elbette sosyal ve siyasal yapının içindeki Cumhuriyet rejiminin savunucularından tepkiler geliyordu. Aslında yasakların tanımı bu kapsam içerisinde daha bir anlam kazanacaktı. DP hem demokratik yöntemler konusunda yeterli doğruları ortaya koyamadı, hem de yaptığı tercihler içerisinde kendisini kaybetti. Örneğin tek parti CHP’si İzmir İktisat Kongresi’nin ardından karma ekonomiyi tercih etmiş, bunun sonucunda kalkınma planlarını ekonomik tercih olarak ortaya koymuştu.


Devrim otomobilinin yakıtı

DP bunun dışında ne yapabilir? Esas DP açısından sorulması gereken, topluma anlatılması gereken bu sorunun cevabıydı. Bu temel sorunun cevabı toplumsal katmanları derinden etkileyecekti. DP ne yapacaktı? Liberal ekonominin, serbest piyasanın temel paradigmalarını kabul ederek, sosyo-ekonomik gelişmelere yön mü verecekti, yoksa karma ve planlı ekonomiden yumuşak bir geçiş mi yapılacaktı? DP açıkçası kendi içerisinde bu ideolojik tercihi tam olarak yapamadığı için, politik tercihlere bağlı uygulamalar her geçen gün tartışma konusu oldu. Bu tercihler dönemin dış politika tercihlerini de yakından etkileyecek nitelikteydi. DP buna hazır mıydı? Zaman daralıyor, devrim otomobili bu tercihe bağlı politikalardan yakıt bekliyordu. Yakıt bulunamayınca dış ve iç politikada yalpalamalar başladı ve başta gençler olmak üzere, devletin kurumlarından, toplumdan çatlak sesler gelmeye başladı. Bu çatlak sesleri sansürlemenin tek yolu olarak adres tercihi yapıldı: basın yayın kuruluşları. Basın bu ortamda bir kavram ile tanışıyordu, “yazdıklarınızı ispat edin”.


Parlamentoya önerge verildi

Basın özgürlüğünü büyük ölçüde ortadan kaldıran “ispat hakkı” kavramı, gazetecilere yayımladıkları haberler nedeniyle haklarında dava açılması halinde haber konusu iddiayı ispat etmeyi öngörüyordu. Söz konusu hüküm 1955 yılında parlamentoda görüşülürken, DP’nin Adalet Komisyonu Başkanı Halil Özyörük, hakaret davalarında Bakanlar ve bürokratlar için “ispat hakkına cevaz olamayacağını” savunmuş ve “baldırı çıplaklar” dediği yazı işleri müdürlerine bu hakkın tanınmamasını talep etmişti. 1955 yılının Mayıs ayında, 11 DP’li vekil parlamentoya “İspat Hakkı” önergesini sundu. Buna göre, gazetecilere “ispat hakkı” tanınmazsa, vekiller ve bürokratlar kuşku altında kalacaktı. Önerge reddedildi. Bu konu basını çok uzun bir süre meşgul etti. Bu arada 1955 tarihinde Menderes’in Basından Sorumlu Devlet Bakanı Mükerrem Sarol görevinden istifa etti. Sarol, daha sonra “ispat hakkı”nı savunduğu için Menderes tarafından azarlandığını anlatacaktı. “ispat hakkı” hususu, DP’nin içinden ilk muhalefetin de doğmasına neden olmuştu. Partiden ayrılan 11 milletvekili daha sonra Hürriyet Partisi’ni kurarak DP karşıtlığında CHP’yi bile geride bıraktı. Demokrat Parti, 1954 yılında Seçim Kanunu’nda değişiklik yaparken, o dönemin en etkili kitle iletişim aracı olan “radyo”yu siyasi partilere kapatmayı kararlaştırdı. Bu girişim, radyonun tam anlamıyla iktidar denetimine girmesi anlamına geliyordu.


Sindirme politikaları

Türkiye’de baskı ve sindirme politikalarına karşı “etkili” bir muhalefet başlamıştı. Demokrat Parti’nin sadece basın üzerinde değil, üniversiteler ve yargı üzerinde de sıkı bir denetim kurmaya çalıştığı öne sürülüyor, gazetelerde bu tür haberler çarşaf çarşaf yayınlanıyordu. Hatta muhalif milletvekilleri, konuşma metinlerini “avukatlara” danışarak hazırlamaya başlamıştı. Örneğin, DP’den ayrıldıktan sonra Hürriyet Partisi’ni kuranlardan biri olan Turan Güneş’in bir konuşması için tahkikat açılmıştı. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ise Samsun’daki bir konuşmasından dolayı bir yıl hapis cezası alırken, dört ay Bursa’da ikamete mahkum oldu. Giresun C.M.P Kongresi’nde konuşan Osman Bölükbaşı’yı alkışlayan dört kişi hakkında soruşturma başlatıldı. 1954 yılında basın davalarının ardı arkası kesilmiyordu. Dünya Gazetesi yazarı Bedii Faik, Yazı İşleri Müdürü Ali İhsan Göğüş tutuklandı. Bazı gazetecilerin bizzat Başbakan’ın talimatıyla sivil polisler tarafından takip altına alındığı iddiaları hızla yayılmaya başlandı. Yeni Sabah Gazetesi’nin sahibi Safa Kılıçlıoğlu bu konuda bir yazı yazarak, “Bir saldırı olursa silahımla yanıt vereceğim” diyordu. Kılıçlıoğlu, bu görüşlerini Adnan Menderes’e çektiği bir telgrafta da yinelediği için 6 ay hapse mahkum oldu. Hüseyin Cahit Yalçın, Başbakana hakaret ettiği için tutuklandı. 26 ay 20 gün hapis cezası aldı. Cezaevinde hastalanan 80 yaşındaki gazeteci, hastaneye kaldırıldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, hapis cezasını kaldırdı. Menderes, Yalçın’ın tutuklanması vesilesiyle “Ne olurdu milli hayatımızın değer çizgisine ulaşmış bu insanlar, yaşamın yeni koşullarına göre gerçeği görerek hareket etseler” açıklamasını yapacaktı. Hükümet, ünlü gazetecinin tutuklanmasını protesto eden gösterilerin haber haline getirilmesini de yasakladı.

Aynı yıllarda Ulus, Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinin yazı işleri müdürü olan Cemal Sağlam hakkında da 69 ayrı dava açılmıştı. 7 Nisan 1955’de İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker, Akis dergisinde yazdığı bir yazıdan dolayı 9 ay 10 gün hapse mahkum edildi.


6-7 Eylül olayları

Hükümeti tenkit etmek yasaktır. Darlık, kıtlık ve yokluk haberleri yazılmayacak. Olayları komünistlerden başkasının yaptığı yolunda yazı ve yorumlar yasaktır. 6 Eylül olayları ile ilgili haber ve resimler yasaktır.

6 Eylül 1955 günü bir grup saldırgan, azınlıklara ait konutları, dükkanları ve işyerlerini yağmaladılar, kiliseleri tahrip ettiler. Olaylardan hemen sonra sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim komutanı Korg. Nurettin Aknoz, yasaklarla ilgili şu bildiriyi yayınladı:

“Halkı heyecanlandıracak haberlerin yayınlanması yasaktır. Hükümeti tenkit etmek yasaktır. Hükümetin çalışmalarını etkileyecek biçimde yazılar yasaktır. Sıkıyönetim çalışmalarıyla ilgili haberler yasaktır. NATO devletleriyle ilgili haberler yasaktır. Darlık, kıtlık ve yokluk haberleri yazılmayacak. 6 Eylül olaylarının komünistlerden başkasının yaptığı yolunda yazı ve yorumlar yasaktır. 6 Eylül olayları ile ilgili haber ve resimler yasaktır.”

Bu arada Ulus Gazetesi süresiz kapatıldı. Hürriyet, Tercüman ve Hergün Gazeteleri de 15’er gün süreyle yayın yapamadı. 1955 yılının ardından, gazetelerde her gün bir başka gazetecinin tutuklandığı, yargılandığı yönünde haberler çıkmaya başladı. Bazı gazeteler, basın davalarını “Bugün Yargılanan Gazeteciler” türünden ironik başlıklarla verirken, özellikle muhalefeti destekleyen gazeteler DP Hükümeti’ni tüm yasak ve ceza tehditlerine rağmen eleştirmekten vazgeçmiyorlardı. Basın özgürlüğünü geri istiyordu.

Bu dönem, Yusuf Ziya Ademhan, Selami Akpınar, Cüneyt Arcayürek, Metin Toker, Cemil Sait Barlas, Beyhan Cenkci, Bedii Faik, Hüseyin Cahit Yalçın, Naim Tirali Cemalettin Ünlü, Oktay Verel, Ahmet Emin Yalman gibi tanınmış gazeteciler tutuklandı. Vatan Gazetesi’nin sahibi ve başyazarı Ahmet Emin Yalman da 72 yaşındayken iktidarı eleştiren bir yazısından dolayı 15 ay 16 gün hapis cezası aldı.


Hapisteki Türk gazetecisi

DP iktidarının son dönemlerine doğru siyasal ortam demokrasi anlayışının tam oturmaması nedeniyle mevcut durumu gerginlikler kapsamında algılamaya başlamıştı. Eleştirinin de kurumsal çerçevede algılanamadığı bir ortamda muhalif söylemler iktidar tarafından kişisel ve kurumsal saldırı olarak nitelendiriliyordu. DP iktidarının bu algılayışı toplumsal tabanda, kişisel kavgaları beraberinde getirdi. Elbette bu durum toplumun bütün katman ve kurumlarına yansıdı. Burada en büyük aslan payı yine basın kuruluşlarına düştü. Basın kuruluşları takındıkları tutumla günümüz ifadesiyle söylersek, yandaş-karşıt ayrımının kurbanı oldu. Bu anlayışın beraberinde basın kuruluşlarına ve mensuplarına yaptırımlar beraberinde geldi. DP basının rüzgârına arkasına alarak adeta bir demokrasi fatihiyle iktidara gelerek, halk devrimini yaptığını savunmuştu. İktidarda rüzgârlar sert esmeye başlayınca, devrim çocuklarını yemekten kaçınmadı.


Eleştirilerle birlikte davalar da artıyordu

1959 - 60 yılları arasında basın davalarının sayısı artmıştı. DP’nin eleştirilere karşı hırçınlığı arttıkça basına olan tavır da sertleşiyordu. Demokrasinin vazgeçilmez gücü olan yargı, demokrasinin bir diğer gücü üzerinde Demokles kılıcının gölgesi olmuştu. 16 Mayıs 1959 tarihinde Ulus gazetesiyle, Akis dergisinin yayını yasaklandı. CHP’nin yayın organı durumundaki Ulus gazetesinin kapatılması büyük tepkiyle karşılandı. Yurt gezisinde bulunan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Uşak’ta saldırıya uğrayarak atılan bir taşla başından yaralandı. Olay gazetelerde manşet olurken, İsmet İnönü’nün söyledikleri son anda yasaklandığı için gazetelerin birinci sayfaları beyaz boşluklarla baskı yaptı. Mayıs ayı artık iktidar-muhalefet kavgasının doruğa çıktığı bir ay oldu. İzmir’de büyük olaylar meydana gelmişti. İstanbul’a gelen İsmet İnönü Topkapı’da saldırıya uğramış, olayın basına yansıması son anda getirilen yasakla engellenmişti.


Vatan gazetesine kapatma

Siyasal ortam iyice gerginleşmişken, aynı zamanda toplum arasında muhalefet-iktidar çatışması siyasal liderlere saldırı boyutuna gelmişken, iktidar bu olayların basın tarafından yönlendirildiğini savunmaktaydı. 3 Temmuz’da İsmet İnönü’nün İstanbul İl Merkezi’nde yaptığı basın toplantısının metninin yayımlanması hükümet tarafından engellendi. 1959 yıllarının sonuna doğru DP iktidarının muhalefet yapılmasına tahammülü kalmamıştı. Önce siyasiler yasaklara takılmaya başladı, hatta hapse mahkûm oldu. Ardından Vatan gazetesi kapatıldı. İktidarın gazeteler üzerinde uyguladığı sansür baskısı alabildiğine arttı. DP iktidarı bununla da yetinmedi. Baskılar zincirleme tutuklamalara dönüştü. Milliyet dünyada yılın adamı olarak Fransa Devlet Başkanı Charles De Gaulle’ü seçerken, DP’nin gazetelere ve gazetecilere karşı olan sert tutumuna bir tepki olarak da Türkiye’deki Yılın Adamı’nı “Hapisteki Türk Gazetecisi” olarak belirtilmişti. Hapisteki Türk Gazetecisi belki de yaşanacakların ayak sesleriydi.

YARIN: BASKICI İCRAATLARA TEPKİ


Macit SOYDAN - YENİÇAĞ, 1 Şubat 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Basını Hiç Sevmediler - Macit SOYDAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x