Bayramlık Ağzımız

Bayramlık Ağzımız

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Kas 06, 2011 11:26

Bayramlık Ağzımız


Bayramlarımız aslında hüzünlü günlerdir. Bayram etmek sevinmek anlamına gelse de çocuklardan başka sevinen pek çıkmaz içimizden… Bayram edemeyiz ne kadar istesek de…

Bir yanımız eksiktir, gurbetteyizdir veya yokluk, yoksulluk çekeriz… Hep bir şeylere yanarız, tam sevinecekken unuttuklarımızın hepsi aklımıza geliverir…

Başka milletlerde böyle bir inanış var mıdır, söyleyiniz: Çok gülenin kulaklarını çeker, parmağı duvara vururlar… Bizi uyarırlar, “Aman çok güldün arkadan ağlamayasın…”

Biraz da milletimizin tarihinden gelir bu özelliğimiz… Ergenekon’la başlayan Türk’ün yaratılış, diriliş destanına bakınız. Destanı özetlersek:

Türk illerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen yer yokmuş. Düşman kavimler birleşerek saldırmışlar, her savaştan Göktürkler üstün çıkmış. Sonunda hile yapmazsak biz Türkleri yenemeyiz demişler, hileyle Göktürkleri kandırmışlar. Savaşta kaçıyormuş gibi yapıp saklanmışlar, kendilerini kovalayan Göktürkleri kılıçtan geçirmişler, büyükleri öldürmüşler, küçükleri kul edinmişler.

Esir edilen Göktürk Hanının küçük oğlu ile yeğeni kadınlarıyla birlikte atlanıp kaçmışlar.

Daracık uçurumdan başka giriş yeri olmayan bir yere varmışlar. Burada her türlü hayvan, yemiş, ot varmış, sular, ırmaklar varmış… O yere Ergenekon adını koymuşlar.

Burada bu ikisinin çocukları çoğalmış. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri buraya sığamaz olmuş. Göçmeye karar vermişler. Eski yurtlarını atalarından işitmişlermiş… Buradan bir yol bulup çıkalım, dostunuz diyenle görüşelim, düşmanla güreşelim demişler…

Demir dağını eriterek bir yol açmışlar ve bütün illere Ergenekon’dan çıktıklarını bildirmişler. Düşmanlarıyla savaşmışlar ve dört yüz yıl sonra öclerini almışlar…


Bu destanın, Göktürklerin soyunun bir bozkurttan geldiğini anlatan şekli de vardır… Göktürkler baskına uğrarlar. Hepsi öldürülür. Eli ayağı kesilmiş bir çocuk sağ kalır. Bozkurt onu korur, kurtarır ve neslini sürdürür…

Binlerce yıllık Türk tarihi hep savaşlarla mücadelelerle doludur. Destanlarımız ibret vericidir. Yol göstericidir… Çok eski çağlardan beri var olan Türk milletinin eski yaşayışlarını destanlarından öğreniriz… Destanlar gerçekten olmasa bile bir milletin eski yaşayışını, gelenek ve göreneklerini, düşüncelerini anlatırlar, tarihine ışık tutarlar… Türk destanlarında aynı zamanda dilimizin güzelliğini, gücünü de görürüz…

Milletimiz sonra Anadolu’da islâm dini uğruna da savaştı. Devletler, beylikler kurdu… Tarihinin başlangıcından bu güne kadar da hep vatan sevgisiyle yaşadı. En bilinen özelliğimiz olan vatan sevgisi tarihimizin başlangıcından beri süre gelir.

Savaşsız, kendine karşı saldırısız gün geçirmeyen milletimiz şimdiki yurdunu da çok büyük bir savaş ve mücadele sonunda kurtarmış, düşmanlardan temizlemiş ve büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasıyla çağdaş bir ülke hâline getirmiştir.

1938 yılında Atamızın sonsuzluğa göçmesinden sonra yeniden yüzü gülmemiştir milletimizin.
Sindirdiğimiz, bizi tarihten silmek isteyen iç ve dış düşmanların hemen hepsi yeniden ufak ufak saldırıya geçmişler, devletimizin kıyısını köşesini kemirmeye başlamışlardır.

Günümüze gelirsek:

Diriliş destanımızın adı olan Ergenekon, Türklüğü karalamak, Türklüğü yoketmenin bir adımı olarak olmayan bir terör örgütü adına uygun görülmüştür.

Yeni yetişen çocuklarımıza Ergenekon nedir diye soran şu cevabı alır: “Terör örgütü. “ Ordumuz bu örgütün üyesiymiş. Yazarlar da üyeymiş, gazeteciler de…

Çocuklarının ve gençlerinin kafasına destanı bu şekilde kazınan millet ne yapar? Türklüğünü unutur. Türklükten utanır öyle değil mi?
Sonra da meydanı boş bulan, ağzı köpüklü bölücü eli kanlılar ve onların yandaşları şöyle böğürürler:

“Anayasadan Türk’ü çıkarın!”

Türkiye, Barzani adlı çöl bedevisini dinleyecekmiş… Askerimize, polisimize, halkımıza alçakça saldıran PKK adlı terör örgütünü dinleyecekmiş… Bu örgütün sözde seçilmiş temsilcilerini dinleyecekmiş… Bunların ardındaki Amerika’yı dinleyecekmiş…

Böyle bir ortamda bayram kutluyoruz.

Bir hafta önce Türk Milleti’nin en büyük bayramı vardı. Yedi düveli dize getirip, Sevr paçavrasını yırtıp atarak yepyeni bir devlet kurduğumuz tarih, bu devletin ilân edilme tarihi: 29 Ekim 1923. “Cumhuriyet Bayramı.” Türk’ün öcünün alındığı gün. Türk’ün en büyük bayram günü.
Bu bayram kutlanmadı. AKP vekili Elitaş bu durumu şöyle açıkladı:

“Van depremi dolayısıyla yüreği yanmış, ciğeri yanmış 74 milyon insan varken, birlik ve beraberliğimize, kardeşliğimize çok büyük katkı sağlayan bu süreç içerisinde Cumhuriyet Bayramı’nda etkinlik düzenlemek, herhalde milletin gönlünde biraz burukluk ortaya çıkarabilirdi. Milletin hassasiyetlerine uygun bir davranış.”

Kardeşliğimize katkı sağlayan bu süreçte yani Van’a yardım edildiği süreçte, bayram etkinliği düzenlemek yani okullarda şiir okumak, istiklal marşı söylemek, okulların tören geçişi yapması, kahramanlık marşları çalınıp söylenmesi, askerlerimizin tören geçişleri yapması burukluk ortaya çıkarırımış. Bölücüler Türk bayrağından, Atatürk’ten, Türk millî marşlarından rahatsız mı olurlarmış? Niye? Bakın siz şuna…

Bunlara burulanlar her kimse, düğünlerin yapılmasına karşı değiller… Bir gün sonra Van için pop konserleri düzenlenmesinden de gocunmuyorlar… Eğlence yerleri açık… Televizyonlar vıcık vıcık… Kimse burulmuyor…

Bu Pazar günü Kurban Bayramımız başlıyor, dört gün bayram.

Herkes birbirininin bayramını kutluyor, dostlar birbirini arıyor, dargınlar barışıyor. Anne baba eli öpülüyor, küçükler büyüklerini ziyaret ediyorlar…
En beğendiğim bayram tebriği Atatürkçü Düşünce Derneğinin geçmiş yıllardaki şu kutlama yazısıdır:

“Bize “Dinî ve Millî Bayramlarımızı” bayrağımız altında özgürce kutlama onurunu veren ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını bir kez daha minnetle anar, bayramınızı kutlar, esenlikler dileriz…"

Bugün bayram .

Bayramlar biraz hüznü de içinde barındırır içinde, sevinci de, umudu da...

Bayramlarda hüzünleniriz! Şehitlerimizin acısı içimizi yakar… Felâketler belimizi büker…

Yakınlarından ayrı olanlar özlem çekerler…

Ülkemizin kuşatılmışlığı içimizi yakar… Ordumuzun tutsaklığına üzülürüz… Yargımızın geldiği duruma inanamayız… Dışardan doktor hemşire bile getirtilmeye kalkılmasına, Türk hekimi adının değiştirilip, Türk adının bir kararnameyle yasadan aniden kaldırılmasına şaşkın şaşkın bakakalırız…
Bedelliyle zengin, yoksul arasında ikilik yaratılmasına, sözleşmeli askerle milletin ordusu kavramının yok edileceğine yanarız…

Gelecek günlerin pek hayrımıza olmayacağını biliriz… Sevinemeyiz…

Bayramlarda seviniriz! Sevdiklerimizle haberleşmişizdir, sayılmış aranmışızdır... Eşle dostla buluşmuşuzdur… Hasret gidermişizdir…

Bir de kendi üreticimizden kurban aldıysak, hele bunu Türk Mehmetçik Vakfı adına yapmışsak ordumuzla bütünleşmenin hazzını duyarız…
Bazı tarikatların, özellikle Cumhuriyet düşmanı tarikatların kurban derileriyle şimdiki güçlerine eriştiklerini, her yıl bu gidişle bunların daha da güçleneceğini biliyoruz… Özal’ın açtığı bu yolda tam hızla ilerliyorlar!

Yunus Emre’den dizelerle biraz da duygulanalım:

Sana ibret gerek ise
Gel göresin bu sinleri (mezarları)
Ger taş isen eriyesin
Bakıp göricek bunları
*
Şunlar ki çoktur malları
Gör nice oldu halleri
Sonucu bir gömlek giymiş
Anın da yoktur yenleri
*
Bunlar bir vakt beyler idi
Kapıcılar korlar idi
Gel şimdi gör bilmeyesin
Bey kangıdır (hangisi) ya kulları
*
Ne kapı vardır giresi
Ne nimet vardır yiyesi
Ne ışık vardır göresi
Dün olmuştur gündüzleri

*
Bugün bayram:

İyi dileklerimizi ileterek birbirimizin elini tutalım…

Yüreğinizdeki umut, gönlünüzdeki vatan millet sevgisi hiç eksilmesin... Gelecek günler ülkemizi lâyık olduğu en güzel yere götürsün...Bize özgür bir vatan veren başta büyük önder Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizin ruhları şâd olsun...

İyi bayramlar…



Feza Tiryaki, 6 Kasım 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x