Bir de Kadınlara Sorun / Mehmet UYSAL

Bir de Kadınlara Sorun / Mehmet UYSAL

İletigönderen anter79 » Sal Tem 31, 2012 12:27

BİR DE KADINLARA SORUN
Erkeklerin sözünün geçtiği ve egemen olduğu toplumlarda kadınların söz hakkının olmadığı bilinen bir hakikattir. İnsan hakları hukukunu geliştirememiş, cahil bırakılmış ve kadınları birey olarak görmeyen toplumların ilerlemesi de olmamıştır. Ve tarihler boyunca da bu toplumlar faydacı zihniyetler tarafından kullanılmışlardır. İşte bu toplumlarda, aşağılık bir yaratık olarak görülen kadınların, erkeklerle beraber yürüttüğü ortak yaşamda söz sahibi olamamasının nedenlerinden birisi de, cemiyet hayatında kadın görüşlerinin, kadın varlığı gibi hiç olarak görülmesidir.

Yanlışta olsa erkeklerin sözünün üzerine bir kelime dahi konuşturulmaması, bugün içinden çıkılmaz bir hal alan buhranların çözümünün zorluğunu bizlere göstermektedir. Kadınların da erkekler gibi eşit haklara sahip olduğu bir düzenin, tüm zorlukları alt edebilecek atom bombasından daha güçlü bir zihinsel birlikteliğin oluşmasına yol açar. Suriye’den ülkemize gelen kadın, çocuklar gözümüzün önünden geçiyorlar. Bir şeyler anlatmak, konuşmak ve hatta içerisine düşürüldüğü tuzaklardan dolayı haykırmak istiyorlar. Bizleri bu duruma getirenlerden, bizleri bu tuzağa çekenlerden, gözyaşlarımız ve kanımız üzerinden politik hesaplar ve çıkarlar yürütenlerden hesap sormak istiyorlar. Ama tarihler boyunca, bedenlerinin zayıf görüldüğü gibi, seslerinin de zayıf çıkarttırılması(sesini çıkartırsa ya dövülür ya da öldürülür) yüzünden, en fazla acıyı onlar çekmiştir. Vicdan sahibi her varlık, kadınların ve çocukların yaşadıkları travmaların ve hayallerinin, erkeklerin iki dudağının arasından çıkacak ve tüm bir aileyi ortadan kaldıracak bir zincirleme trafik kazasına benzer bir aile faciası olduğunu görür.

Buraya kadar anlattıklarımızdan ne diyeceğimizi ve yazımızın ana konusunu oluşturan kadınların neler yaşadıklarını erkek ve kadın diyalogları kısa bir şekilde sizlere anlatacağım.

Erkek: “Türkiye’ye kaçacağız, evlerimizi ve topraklarımızı bırakıp, yollara düşeceğiz.”

Kadın: “Neden gidiyoruz, evimizi, yurdumuzu terk ediyoruz. Rezil oluruz, çocuklarımız ve biz perişan bir halde oradan oraya savruluruz.”

Erkek: “Ben ne diyorsam o olacak, kapat çeneni ve hazırlanın, isyan çıkaran aşiretimin ve kabilemin önde gelenlerinden: “Türkiye’ye kaçın sizlere her türlü imkânı verecekler.” Dediklerini duydum. Bu gece Türk topraklarına geçeceğiz. Hele bir geçelim karşı tarafa, aç ve açıkta kalmayız.”

Kadın: “Aşiretin ve kabilen ne zamandan beri bizim geleceğimizle ilgili iyi bir iş yaptı ki, bütün işlerde bizleri hor gördü. Çocuk doğurtmaktan ve aşağılık bir varlık olarak görmekten gayri ne yaptı. Kafası çalışanları da ya yüksek bir fiyata, diğer aşiretin geri zekâlı oğluna yamamaya çalıştı ya da karşı çıktığı için aile meclisinin kararıyla boğarak öldürdünüz. Goncacık fidanları, hayatının baharını yaşayamadan, diri diri toprağa gömdünüz.”

Erkek: “Sen neler diyorsun aşiretim hakkında, onlar olmazsa bizim hayat hakkımız olmaz. Karnımızı nasıl doyururuz, diğer aşiretlere karşı bizi kim korur. Kapat çeneni, biraz daha konuşursan dayağımı yiyeceksin birazdan.”

Kadın: “ Niçin direnmiyorsun?”

Erkek: “ Hepimizi öldürürler, yanımızdaki komşumuz olan 12 kişilik aileyi kim öldürdü bilmiyor musun? Onları hükümet güçleri öldürdü süsü vererek bizim kabilenin katilleri cinayeti sessizce gerçekleştirdiler. Gitmeyi reddettikleri için hepsinin boğazını kestiler. Diğer ailelere ibret olması için böyle yaptılar.”

Kadın: “ İyi o zaman bizleri de öldürsünler. Kanımız ve gözyaşlarımız direniş göstermeyenlere ibret olur. Aşiretin ileri gelenlerinden, “daha çok zengin olacağız, daha çok topraklarımız olacak, krallar gibi yaşayacağız. Batılı dostlarımız bizlere devlet ve toprak vaat ettiler.” Diye işittim. Bizleri düşünen bu aşağılık aşiret ve kabileleriniz, bizlerin köle olarak her daim kendilerine hizmet etmemizi istiyorlar. Benden önce annemin, benden sonra kızımın, onun kızının ve tüm çocuklarımın geleceği hep sizin dudaklarınız arasında oldu. Ben topraklarımı terk etmiyorum. Çocuklarım da benimle beraber ölecekler. Allah’ın huzurunda, kimsenin zerre kadar hakkının zayi edilmeyeceği o günde hakkımızı misliyle alacağız inşallah.”

Erkek: “ Benim yapacağım bir şey kalmadı ben tek olarak kaçacağım. Ne haliniz varsa görün. Aşiretim ve kabilem bana hayat hakkını veriyor. Ben canımı sokakta bulmadım.”

Kadın: “ ZİLLET, senin ve aşiretinin diğer adı olsun. Yaşamınız, her daim KARANLIK olsun. Varacağınız yer, her iki cihanda da ATEŞLİ CEHENNEM olsun.

Bu diyalogların ardından komşu Lübnan’a kaçan kadının diğer komşusu kadın gazetecilerin sorduğu: “kendinizi nasıl hissediyorsunuz.” Sorusuna karşılık şunları söylüyordu:

“Kendimi nasıl hissedeyim? Hiçbir şey hissetmiyorum. Evimi kaybettim. Oğullarımı kaybettim. Hiçbir şeyim yok. Sabretmekten başka çarem yok.”

17 yaşındaki Suriyeli Betül, hayali kendi işi muhasebeci olmak isterken şimdi, 18 kişilik ailesi için ekmek topluyor.

Betül: “Annem çalışmama izin vermiyor. Ancak kardeşlerime bakabilmem için çalışmam gerekiyor. Aileme para getirmek zorundayım.” Diyordu.

Anneleri, kızları ve çocuklarını bir konuşturun bakalım. Ne yanardağlar var içlerinde, ama aşiretleri ve kabileleri izin vermiyorlar konuşmalarına öldürülürler diye bir kenardan, politik çıkar oyunlarında meze olmayı beklemekte ve o masum korku dolu gözlerin içindeki âlemlerde başka bir ateş yanmakta, doğru yolu gösteren tecrübelerle örülmüş, acılar daha da sağlamlaştırıyor kendilerini, gelecek nesillere ayakta kalmanın bin bir yolunu gösteriyor bu dik duruş ve direnişleri. Yıkılacak bir gün bu aşiretçilik ve kabilecilik anlayışı, yine anneler ayakta kalacak, kalmaya devam edeceğiz. Dövülsek de, Sürülsek de, Öldürülsek de HEP AYAKTA OLACAĞIZ.


Mehmet UYSAL, 31 Temmuz 2012
Kullanıcı küçük betizi
anter79
Üye
Üye
 
İletiler: 20
Kayıt: Çrş May 09, 2012 12:42

Şu dizine dön: Mehmet UYSAL

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x