BİR ZAMANLAR YENİ YIL

BİR ZAMANLAR YENİ YIL

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Ara 28, 2016 9:14

BİR ZAMANLAR YENİ YIL

Bir zamanlar diye başlayan tümceleri eskiden çok sık duyardık. Gençtik, ileriye bakardık, denilenlere, “Eskiye rağbet olsaydı, bitpazarına nur yağardı” der, güler geçerdik...

On dört yıldır hiçbir şeye gülemiyoruz, eskiyi ananlara biz de katıldık, dünün çocukları bile “Bir zamanlar...” diyorlar artık, her geçen günü arıyoruz, nasıl değer bilmemişiz, nasıl o günlerden gelip bu duruma düşmüşüz şaşıp kalıyoruz...

Yahudi züğürtledikçe eski defterleri açarmış. O hesap, kaç gündür eski defterleri karıştırıyorum. Nereden nereye gelindiğini kendi kişisel belgelerimde bile görebiliyorum. Anı defterleri, şiirler, eski resimler, resim albümleri, mektuplar, tebrik kartları, telgraflar... Sandıklar dolusu, saklanmış, korunmuş, eski kağıtlar, geçmişin belgeleri yazılar...

Günümüz gençliği telgrafı bilmez. Postaneye gider, elindeki birkaç satırla anlatılan derdinin yazısını verir, alıcıya gönderirdin. Bu bir kutlama, bir haber iletme, bir acıyı bildirme olabilirdi... Bir kağıt üzerine büyük harflerle yazısı yapıştırılan telgraflar katlanarak alıcısına gider, ucu postanede kapatılır, açana heyecan yaşatırdı... Bir telgraf insanın hayatını değiştirirdi... Telgraf yazma hüner isterdi. Kısa, öz yazabilme... Derdini bir kaç sözcükle anlatabilme...

Resimlerimize, ışıklı ekranlardan, bir görünen bir kaybolan görüntüler olarak değil, sayfa araları saydam kağıtlarla korunan kocaman albümlerden, onlara dokunarak, üstlerini sıvazlayarak bakardık. Sonraları, içlerindeki zarf gibi yuvacıklara resim konulan, daha çok resmi bir arada gösteren dosya biçimi albümler çıkmıştı. Fotoğraf makinemize film koyar, resim çekerdik. Film dolunca da filmi çıkarır fotoğrafçıya veya bu işleri de yapan dükkanlara, alışveriş yerlerine kağıda bassın diye bırakırdık. İstediğimiz resmi büyütür, çerçeveletirdik. Çoğalttığımız resimleri de eşe dosta mektupla gönderirdik...

Bir de tebrik kartları vardı. Önemli günlere göre resimlenen, resimlerinin üstü yazılı da olabilen. Kentlerin, yörelerin tanıtım kartları da kullanılırdı tebrik yazarken. En çok, yeni yıl tebriği olarak kart yazardık. Tüm kutlamaların hepsini içine alırdı, yeni yıl kutlaması.

Mektupların, kartların yazım kuralları vardı, okullarda öğretilen, toplumun kendiliğinden benimsediği...

En önemli özelliğimiz güzel Türkçemizdi. Yanlış yapmamak, kartı bir tablo gibi doldurabilmek, göze hoş göstermek için önce taslağını yazardık yazacağımızın. Sonra temize geçerdik. Kartları Avrupa usulü, olduğu gibi göndermez, mutlaka bir zarfa koyardık.

Cumhuriyetin ilk kuşağının, ikinci kuşağının çocuklarıydık. Annelerimiz eski yazıyı hiç görmeden, bilmeden, Atatürk’ün sesleriyle, Atatürk yazısıyla okuma yazma öğrendiler. Aynı hafif eğik elyazısıyla yazarlardı eskiler... Annem, teyzem, halalarım... Eş dost, tanıdıklar... Birbirine çok benzerdi elyazıları. Yazım yanlışı yapmazlar, noktalama imlerini yerli yerinde kullanırlardı. Söz bitti mi nokta. Aralarda virgül unutulmaz. Önceleri “sabit kalem” vardı, sonra bu silinmeyen kalıcı yazı yazan özel tahta kalemlerin yerini plastik tükenmez kalemler aldı. Okul okumuşlar dolmakalemle yazarlardı, tükenmezle mektup yazan ayıplanırdı, yazılana saygısızlık sayılırdı... Okullarda “yazı” dersimizde dolmakalemle elyazısını öğrenirdik. Bir de temiz yazmayı, mürekkep damlatmamayı, yazıya sanatsallık katmayı...

Mektup kağıdını düz tutarak tam sayfa yazan sonra mektubunu katlayan da vardı, önce katlayıp her kata sayfa sırasıyla deftere yazar gibi yazan da... Değişmeyen, hitapların güzelliği, mektupların giriş- gelişme- sonuç bölümleriyle sürüp gitmesi, selam faslının en sonda bulunmasıydı... Güzel dilekler en sonda dilenirdi...

Filmler de desteklerdi bu uğraşımızı, sırf mektuplarla anlatılan filmler, mektuplarla değişen sahneler... Kaderler... Herkes herkese mektup yazardı, mektuplar beklenirdi, can alıcı sonuçlar mektuplardan okunurdu...

Mektup şeklinde anı defterleri tutulurdu. İkinci Dünya Savaşı’nda yazıldığı söylenen “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” ders kitaplarımıza kadar girmişti. “Kafka’nın Mektupları” ünlüydü... İnci Asena’nın derlemesi “ Mektuplar” 165 yazarın mektubundan bir demetti.

Okullarda, mektup yazma başlıbaşına bir dersti. Örnek mektuplar okutulurdu, bunlardan Atatürk’ün “Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a yazdığı mektubu kim ezbere bilmez? Ders kitaplarımızın değişmez “örnek mektup” yazısıydı. Üstte tarih yazılıdır, bir satır altta sesleniş sözü: “12 Kasım 1931, Salı / Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a,” Sesleniş (hitap) adının sonuna virgül imi konmuş, mektup bir iki satır alttan büyük harfle başlatılmıştır. Mektubun girişi, gelişme bölümü ve sonu bir mektup yazma örneğidir. Öğreticidir: “Seni, cihanda büyük ün almış bir Türk pehlivanı tanıdım.” Bundan sonra güreşçinin büyük sözü: “Parlak muvaffakiyetlerinin sırrını, şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: “Ben her güreşte arkamda Türk Milleti’nin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürüm.” Mektubun sonu: “Pehlivan, ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.” En altta da ad yazılır, mektup imzalanır. Soyadı yasasından önce yazılan bu mektupta yüce Atatürk adını, Gazi M. Kemal olarak yazmıştır.

Bir zamanların çok okunan yazarı Aziz Nesin’in okullu iki arkadaşın karşılıklı yazdığı mektuplarıyla anlattığı gülmece öyküsünü mutlaka bilirsiniz... Hani müfettişli, sınavlı...

Bir de asker mektupları vardı, önce selamla başlayan sonu selamla biten... Özay Gönlüm’ün “Ninemin Mektubu” başlıklı dizi mektupları kim bilir kaç kuşağın belleğindedir...

Şimdi artık kimse mektup yazmıyor.

Mektup yaşamımızdan çıktı. Postacı yolu gözlemek tarih oldu, eski şarkılarda kaldı...

Mektupların kartların zarflarını süsleyen pullar bile kalktı yaşamdan. Pul yerine damga vurmakla iş bitiriliyor. O özenle seçilen, yolu gözlenen “ilk gün” pulları, pul defterleri, değiş tokuş yapılan türlü konulu pulları unuttuk gitti...

Yeni yıl tartışılmazdı eskiden. “Yeni yıl ünitesi” Hayat Bilgisi’nde işlenirdi. Haftalar önce kutlama kartları yazılır, yeni yıldan önce alınması için vaktiyle postalanırdı. Evlerde yılbaşı, tombala oyunlarıyla, çerezler yenerek, mısır patlatılarak, kestane kavrularak kutlanırdı. Yatılı okullarımızda o akşam özel yemek yenir, yemek salonu o geceye has süslenirdi. Varsıllar eğlence yerlerine, müzikli lüks lokantalara giderler, gazinolarda eğlenirlerdi...

Yeni yıl dilekleri, doğum günü kutlama dilekleri gibi çok önemliydi... Ayrıca armağanlar verilir alınırdı dostlar arasında. En çok, kitap, dolmakalem gibi kişiye özel eşyalar armağan edilirdi...

Çoğunlukla, "Yeni yılınızı sağlık ve mutluluk dilekleriyle kutlar... diye başlardık yazmaya. Ne Cumhuriyetimiz tehlikedeydi, ne geleceğimizden korkuyorduk o zamanlar... "Sağlık ve mutluluk" iki değişmez dileğimizdi...

Sandıktan çıkardığım birkaç kartı birlikte okuyalım:

“Sevgili Kardeşim,” diye başlanmış bir eski yeni yıl kartına. Kardeşe de kardeşim derdik, kardeş saydıklarımıza da... İkiye katlanır büyükçe bir kart. Karlı bir manzara resmi var dışında. Çam ağaçları, ötede damı karlı, bacası tüten karlar içinde bir kulübe...

“Yeni yılınızı en içten dileklerimizle kutlar, yeni yılın tüm ailemize sağlık ve mutluluk dolu günler getirmesi dileğiyle...” diye başlayan kart, selamlarla, hepinizin ayrı ayrı gözlerinizden öperiz.” sözüyle bitiyor. İmza yerine çoğu kez yazanın aile adı yazılırdı buraya: “ ... Ailesi.

Gelen tebriklere yanıt vermek zorunludur. Vermezseniz darılır kırılır kartı yazan. İşte bir yazılı örnek. Üstte seslenilmemiş. Doğrudan yanıt yazılmış. Bir büyüğün küçüğüne yazdığı belli:

“Gönderdiğiniz tebriği aldım. Binlerce teşekkür ederim. Hepinizin yeni yılını kutlarım. Hepinize sevgi ve selamlarımı gönderirim.” Burada, altta doğrudan gönderenin adı yazılı.

Bunu ana - kız yazmış. Kısa, görev gibi, ayıp olmasın diye yazılmış bir kart:

“ Yeni yılda tüm güzelliklerin sizinle olmasını dileriz.”

Bu daha içten yazılmışı:

“ Sevgili kardeşim,

Hepimiz yeni yılınızı kutlar, özlemle kucaklar, sağlık ve esenlikler dileriz...”

Büyüklerden küçüğe:

“Kıymetli evlatlarım...”

En iyi dileklerimizle hepinizin yeni yılını candan kutlar, sıhhatler, mutluluklar dilerim. Güzel yavrularımın özlediğim tatlı yanaklarından öperim.” Evde yaşça küçük olandan dolaylı yoldan söz edilir kartlarda:

“... hörmetle ellerinizden öper.” (Hürmet, burada “hörmet” olarak yazılı.) İmza, çoğu kez bir sevgi sözüyle atılır:

“ Sizleri bir dakika unutmayan...”

“Sizleri çok seven...”

Kartlarda, sesleniş, bitiriş sözleri en etkileyici sözlerdir:

“ Çok sevgili canım yavrularıma...” diye başlayan bir kart,
“Kendin kadar değerli kartını aldım...” diye sürerse gerisini okuyamazsın, gözlerin dolar... “Sizleri çok özledim. Gece gündüz kalbimdesiniz...” sözlerinden sonra gelen:

“Sen bana tebrik yazmışsın, güzel hakikatli kızım, ben hiçbir yere yazamadım...” sözleri sizi üzmez...

Söz uçar gider, yazı kalır. Tarih bile yazıyla başlamıştır.

Sorun kendinize en son ne zaman bir mektup yazdınız, kutlama kartı yazdınız, bir duygunuzu, düşüncenizi kağıda döktünüz?

Cep telefonlarıyla yazdığınız, bir tuşa bastığınızda siliniveren, eksik sesli, bozuk Türkçeyle yazdığınız saçmalıklardan, dil kıyımından söz etmiyorum.

Eliniz en son ne zaman kalem tuttu?

Yazı belgedir. Yazı yaşadığınızın kanıtıdır. Yazı belleğimizdir...

Bir zamanlar diyerek iç çekeceğimize, bir zamanlar olduğu gibi yeniden okuyalım, yazalım mı?

Türkçemize sarılalım mı?

Feza Tiryaki, 27 Aralık 2016
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x