BİTTİ

BİTTİ

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Eyl 01, 2019 11:35

BİTTİ

Alışılmış aynı sözlerle anlatılıyor artık ulusal bayramlar. Bilmeseniz, görmeseniz, orada olmasanız, o aynı kalıptan çıkmış gibi yazılan sözlere kanacaksınız. 30 Ağustos Zafer Bayramı, dedikleri yerlerde, gerçekten coşkuyla kutlandı sanacaksınız.

Görmediğim yerleri bilmem. Gözlemlediğim, bulunduğum yerden söz edebilirim yalnız.

Daha dün akşamdan sıra sıra günün bayram haberleri yağdı bilgiağına:

“Serik'te Zafer Bayramı coşkuyla kutlandı.”

“Korkuteli'de Zafer Bayramı kutlandı.”

“Finike'de Zafer Bayramı törenle kutlandı.”

“30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü Burdur'da törenlerle kutlandı. Burdur Cumhuriyet Meydanı'ndaki tören, Atatürk anıtına...”

“Zafer Bayramı Demre'de kutlandı.”

Bunu okuyunca, “Ah, demek yanlış yapmışız dedim, Kaş’taki hayal kırıklığını belki orada yaşamayacaktık. O kadar kuru, cansız, iş olsun diye yapılan bir töreni içimiz sızlayarak izlemeyecektik. Kaş yerine Demre’ye gitseydik. Orada mutlaka kutlama daha iyi olmuştur. 19 Mayıs’ın, Atatürk’ün Samsuna çıkışının yüzüncü yıldönümü nasıl güzel kutlanmıştı.”

Hemen, haberin içeriğini okudum. Aynı. Tören, kelimesi kelimesine aynı. Yalnızca, orada şiir okunmamış, Kaş’taki gibi iki dakikalık, göstermelik de olsa, çocukların oynadığı halk oyunu gösterisi yokmuş. Konuşmayla tören bitmiş. Adı geçen törenlerde çekilen resimlere baktım. Her yan aynı. Küçük bir topluluk ortalarda. Parmakla say, kaç kişiler bulursun. Halk yok, öğrenciler yok.

Demre’yi, “Ahmet Acar” anlatıyor:

“Tören Atatürk Anıtı'na kaymakamlık ve belediye başkanlığı çelenklerinin konulmasıyla başladı. Ardından saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı...”

Kaş’ta, o konuşmayı Garnizon Komutanı Deniz Binbaşımız yapmıştı. Demre de, Demre Karakol Komutanı Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuşumuz yapmış. Yine Kaş’ta, Garnizon Komutanlığının çelengi de vardı ayrıca; ilk, törenle anıta bırakılan çelenk oydu.

Kaş’taki törenin anlatımı da aynı, Hürriyet gazetesinden kopyaladım:

“Tören Atatürk Anıtı'na çelenklerin konulması ile başladı. Saygı duruşu yapıldı. Hep birlikte İstiklal Marşı okundu. Şiirler okundu ve halk oyunları gösterisi yapıldı. Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı...”

Serik’te nasılmış? Bölgesel “Alanya” internet gazetesi yazıyor:

“Serik'te Zafer Bayramı coşkuyla kutlandı.”

Coşkuyla dendiğine göre belki farklıdır diyorum, değilmiş:

“Serik'teki 30 Ağustos töreni Atatürk Anıtı önüne çelenklerin konulmasıyla başladı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla devam eden tören günün anlam ve önemini belirten konuşma ve şiirlerle sürdü.”

Üstelik burada kaymakam vekili kaymakamın yerini almış.

Ya Korkuteli?

“Kaymakamlıktaki törenin ardından program Şehitler Anıtı'nda devam etti. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından başlayan tören, günün anlam ve önemini belirten konuşmalarla, şiirlerin okunmasıyla sona erdi.Törende günün anlam ve önemine ilişkin konuşmayı Garnizon Komutan vekili Personel Başçavuş Murat Patlar gerçekleştirdi.”

Neymiş? Burada da komutanın vekili törende.

Şimdi gelelim Kaş’a, haberlerde tören böyle tanıtılıyor:

“30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 97. yıl dönümü Antalya'nın Kaş ilçesinde düzenlenen coşkulu törenle kutlandı.”

Tören, nasılmış nasılmış? “Coşkulu!”

Coşkuyu, “Sevinç gösterileriyle beliren güçlü heyecan” diye açıklar sözlüklerimiz... Sevinçle taşmak, sevincini dışa vurmak. Böyle bir heyecan var mıymış orada?

Buralarda bayrak asma bile akıllara gelmedi. Kaş’ta özel bir bayrak asma, caddeleri bayraklarla donatma yoktu. Köyde, hele çevre köylerde – yanlış dedim, artık köy yok, hepsi mahalle, ilçeye yarım saat, bir saat ötede, yerleşimlerden onlarca kilometre uzak, ıssız dağın başındaki köyün adı bile mahalle- hiçbir yere bayrak asılmadı. Köylerde okullar kapatıldı, öğrencileri taşımalı sistemle başka okullara gidiyorlar kaç yıldır. Köyün öğretmeni yok ki artık, önderlik etsin, bayramlarda ulusal ruhu köylerimizde yaşatsın!

Büyük büyük ulusalcı gazetelerimiz de yazmışlardı bayramın ertesinde:

“30 Ağustos coşkusu.” Bakıyorsun ne anlatılıyor: “Eline Türk bayrağını alan, sokaklara koştu.”

Nerede eski bayramlar? Eski bayram törenleri? Radyolarımızda başlayan coşkulu bayram sabahları kaldı mı? Elinde bayrakla sokaklara çıkmak mıdır bayram kutlamak? Bunun bir düzeni, öğretisi, geleneği yok muydu?

Hani nerede radyolardan sabah erkenden başlayan marş yayınları? Bayramların olmazsa olması kahramanlık türküleri neden duyulmuyor artık bayram sabahlarında? Davul zurnalar, neden çalmıyor?

Altında araba, direksiyona geçmiş, pazara serasından sebze getirmiş, satıyor gençten köylü kadını. Bugün ne bayramı diye soruyorsun, bilmiyor. Akşam, dizilerden, “Yaparsın Aşkım”lardan başını kaldırmaya zaman bulamamış ki, duymamış bayramı.

Ankara’da yapılırdı en güzel bayram kutlamaları, bu törenleri canlı yayınla devlet televizyonu baştan sona verirdi eskiden, bayrama katılamayanlar bayram coşkusunu evlerinde yaşardı en azından, şimdi neden verilmiyor?

Cumhuriyet meydanlarında marşlar çalan bandolara ne oldu?

Ses yükselticilerinden her yana yayılan marş sesleri neden yok?

Ya bayraklar? Her eve - iş yerine asılı sıra sıra bayraklı bir sokak, bir yer gösterin?

Taklar nerede taklar? Caddelerde kurulu süslü geçit yerleri hani?

Caddeleri boydan boya kesen iplerle, havada gerilerek asılan kocaman bayraklara ne oldu?

Çocuk gördünüz mü, genç gördünüz mü töreni izlemeye gelen, Atatürk anıtları önünde saygı duruşunda duran, ardından çalınan İstiklal Marşı'nı yüksek sesle söyleyen gençlere ne oldu? Nerelere yitip gittiler? Okula giden bunca çocuğun anaları babaları neredeler? Bayram kutlansın diye değil midir, çalışanlara bu günün tatil edilmesi?

“Silahlı Kuvvetler”(?) günü imiş dün aynı zamanda, böyle duyurdular halka Kaş’ta, falanca gemimizi şu saatler arasında gelip gezebilirsiniz dediler mikrofondan.

İki kez duyurdular bunu, her ikisinde de “Silahlı Kuvvetler Günü” dediler.

Arayın bakın bilgiağında, böyle bir gün var mı? Her yerde önünüze ”Türk Silahlı Kuvvetleri” günü diye çıkıyor bu gün. Oradaki Türk sözünü bile diyemediler Kaş’ta, Yunan’ın, ülkesinden dünya kadar uzak, bizimse burnumuzun dibindeki Meis adasıyla karşı karşıya durarak bayram kutlanan bu eşsiz, güzellikteki yerde!

İlçenin pazarında harıl harıl alışveriş yapıyordu Meisli Yunanlar, bayraksız mekanlarda, saldırgan – işgalci - acımasız atalarının kovuldukları günün yıldönümü olan bu günü belli etmeyen bu yerlerde, “mutlu ve mesut.” İngilizler onlardan da mesuttu.

Bayramı belli edecek ne müzik yayını vardı ilçede, ne evlere, işyerlerine asılı bayraklar gördük. Tek tük vardı tabii, onları sayma...

Hani askerin bayramında asker neredeydi? Askerin geçit törenleri oldu mu? Askeri bandolar konserler verdi mi? Yoksa popçularla “rop”çularla mı idare ettiniz, onların uçuk kaçık aşk şarkılarıyla mı kutladınız bayramın gecesini? Sandallar, Ergenler coşturdu mu sizleri bayram konserlerinde?

Jetler uçuruldu mu göklerde? Nereye gitti de gelmedi, paraşütlerle atlama, nefes kesen Türk yıldızları gösterileri? Askerin günüymüş dün. Bunu duyururlarken Türk adını ekleyemiyorlar duyuruda. “Türk Silahlı Kuvvetleri” denmiyor.

Bir iki saatliğine bir gemiyi ziyarete açmakla işi bağlıyorlar.

Hepsini bırakın askerin bayramında bir asker gördünüz mü siz asker giyimiyle yürüyen gezen bir asker? Askerin bir geçit törenini en son ne zaman izlediniz? Önde bandosuyla yürüyen askerleri, askeri öğrencilerin, askerin bayram gösterilerini, onları izlerken içinizi coşturan duyguları siz en son ne zaman yaşadınız?

Bayram Kaş’ta coşkuyla kutlanmışmış.

Bir saniyelik bir coşkulu an gösterin bayram töreninden?


Sabah tam vaktinde oradaydık. Meydanda kimseler yok, ortalık ıssız, oysa yan caddeler tatilcilerle dolu, aman tatilini kaçırmasın kimse, yoksa ne yaparlar?

Tören başka yerde mi olacak acaba, demeye kalmadı, meydana bitişik çay bahçesinin ağaçları ardında bir iki polis gördük. Giyimlerinin sırtında “polis” yazıyor, öyle anladık polis olduklarını. Ötelerde de üniformalı askerler. Denizci- karacı- havacı... Üç beş kişilik gruplarla ötede, yanda, karşıda toplanmışlar, gezinenleri de var iki üç kişiyle birlikte. Atatürk anıtı boş. Yanı yönü boş. Çelenkler anıtın biraz ötesine konmuş, anıtın dibine sonra bırakılmak üzere. Hepsi hepsi üç tane: Belediyenin, kaymakamlığın, askerin çelengi. Parkın içindeki iki çelengin biri, küçük, yuvarlak, yalnızca partinin adı yazılı olanı VP’ye aitmiş. Diğeri CHP’nin, o daha büyük boyutlu, üstünde altın renkli başak kabartması ve partinin adı yazıyor. Başka diğer partilerden çelenk yok. Ne iktidarın, ne İYİ Partinin, ne de Erbakan’ın partisinin alanda bir izi yok. Belli, yukardan gelen buyruklardan, böyle.

Tören zamanında başlamadı. Gecikmede “İzmir Marşı çalındı, bir iki kez. Ses, ancak duyulacak yükseklikte, kısık.

Üstü kapalı, küçücük oturma yerlerine on on beş kişi ancak oturmuştu biz geldiğimizde, saat dokuz buçuğu geçerken.

İlk iki sırada oturanlar vardı, üçüncü sıra ve arkaları neredeyse boştu. Ayakta duran kimse de yoktu, o kadar az kişi gelmişti bayrama. Karşılar, yanlar, balkonlar, deniz kıyısı bomboş...

Tam oturacağım, aman, her plastik sandalyeye etiket yapıştırılmış. Herkes oturamazmış. Gazi ve şehit yakınları, yazıyor etiketlerde, kaç sıra böyle. Daha arkaları meclis üyelerine ayrılmış. Vatandaşa oturacak yer kalmamış. Her bayramı, arkalarda, şurada burada izlerim. Madem bu bayramda oturacak yerler boş, birine geçeyim dedim.

Gazi, şehit yakını yazılı yerlerden birine oturdum. Yanımdaki hanım, Kıbrıs gazisi eşiyle gelmiş. Oturabilir miyim dediğimde, “Oturun oturun, sorarlarsa yakınımız deriz,” dedi. Benim kardeşim de Kıbrıs gazisiydi, hemen atıldım, ben de gazi yakınıyım.

Saat ona gelirken tören başladı.

"Tören, tıpkı haberlerde yazıldığı gibiydi. "

Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı” için gelmiştik oraya. İstiklal Marşı bitince denizden siren sesleri geldi, bu güzeldi işte. Bir tur gemisi de kendini büyük boy bayraklarla, Atatürk resmiyle süslemiş, hemen göze batıyordu.

Günün anlam ve önemini belirten konuşmanın içeriği doğal olarak iyiydi ama nasıl bir sesle, nasıl tonlama, vurgu verilmeden okundu öyle, şaşırdık. İstense yapılamazdı böylesi.

Sıra şiir okumaya gelince, deyim yerindeyse dilimiz tutuldu. Bir okullu genç, bir şiiri (Akdeniz’e Doğru) ancak bu kadar duygusuz, robot gibi okuyabilirdi. Üstelik şiiri bitirince şairinin adını da okumaz mı? “Ömer Bedrettin Uşaklı” diye bitirdi şiiri. Düşünün, aynı monoton ses tonu, aynı tınıyla mır mır hiç duygu katmadan bir şiir okunuyor, sonunda bir ad söyleniyor. Diğer iki çocuk da öyleydi (30 Ağustos, Akdeniz’e şiirleri ). Hepsi birbirinden kötü okudular, sanki en kötü şiir okuyanlar bilerek seçilmiş gibiydi.

Ya en son sunulan halk oyunu?

Oyunların başlamasıyla bitmesi bir oldu.
Yöresel giyimli kızlar, erkekler ayrı ayrı çıktılar ortaya, ayrı oynadılar. Erkekler “Al yazmam dalda, aman gözlerim yolda eşliğinde, kızlar; “Oğlan girdi bahçeye, (al da gel, al da gel)” Tek oyun ve bitiş...

Meydandan ayrılırken Garnizon’un çiçekli görünümlü çelengini merak ettim, taze çiçeklerden mi yapılmış diye. Diğer çelenkler zaten sırf yazılı, metal parçalarıydı. Elledim ki ne göreyim, plastikten yapay çiçekler...

İşte, coşkulu bayram böyleydi.

Gazetelerde yazılanlar da öyle...

*
Her şeyi bırakın bayramlarımızı bile koruyamadık. Birbirimizi hiçbir şey değişmemiş, ortalık güllük gülistanlıkmış gibi aldatıp duruyoruz.

En çok satan gazete Posta’nın bugünkü başlığına bakınız:

Başlığının üstü çıplak açık saçık iki kadın ve yumruğunu sıkmış futbolcu Adem’in resmiyle doldurulmuş. Arka sayfası yine öyle. Cumartesi ekinde bu uçuk kaçıklardan biriyle söyleşi var sayfalar boyu.

Köy, yerli gezginlerden yıkılıyor. Kaş, yerli gezgin kaynıyor. 30 Ağustos’taki tatili fırsat bilip tatil yerlerine koşmuş entellerimiz, akıllarına törenlere koşmak gelmemiş, biz de varız, buradayız dememişler, alanları doldurmamışlar, son model araçlarına kurulan, Avrupalı’ya görünüşleriyle fark atan, gününü gün eden varsıllarımız... Kendilerine aydın diyenler...

Bu törenlere karşı yetiştirilen, dincilerin tuzağına düşenlerden hiç söz etmeyelim. Saygı duruşunun yerini dualara bırakmış onlar, Atatürk adını ağızlarına almıyorlar.

Bu günün bayram olduğundan bile haberi olmayan insanımıza, sorunca bayramı bilemeyenlere hiç kızmayalım.

Sanırım artık böyle göstermelik yapılan bayram törenlerine gitmeyeceğim.

Yakında bu göstermelik törenler de kalkacaktır.

Vatanın kurtuluş günü, “Büyük Zafer” böyle kutlanırsa...


Artık anlatacak bayramlar olmayacak, kimse kendini aldatmasın.

Bitti.

Feza Tiryaki, 31 Ağustos 2019
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x