BOĞAZIN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ ve KATLİAM...

BOĞAZIN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ ve KATLİAM...

İletigönderen Noyan Umruk » Prş Eki 20, 2011 18:25

“BOĞAZIN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ
YAŞAYAN MÜZELER VE KATLİAM... :taz:
Dr. Noyan UMRUK

Maliye Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda değişiklik yapan, Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı kurulmasına imkân veren kararnamede dikkatlerden kaçan bir madde yer aldı. Bu madde ile Bakanlık hazine arazisinin imar yetkisini aldı; devletin tasarrufu altında bulunan taşınmazları farklı projeler için değerlendirebilecek. Plan değişikliklerini, belediyeler 3 ay içinde onaylamazsa planlar Milli Emlak’çe resen onaylanacak.

Maliye yetkililerince değişikliğin nedeni şöyle izah edildi: İstanbul’da Boğaz’a nazır birçok kamu binası bulunuyor. Kamu kuruluşları yine kent içinde farklı yerlerde de faaliyetini sürdürebilir. Boğaz’a nazır kamu binalarının bulunduğu alanların bir bölümü, imar planı değişiklikleriyle otel alanına dönüştürülüp, çok daha yüksek bedelle satılıp, ekonomiye kazandırılabilir.

Şimdi, HES’ lerden sonra sıra Boğaz'daki eğitim ve kültür yuvalarına geldi. Babalar gibi satanların "son procesi" bu. Gözleri şimdi de Kuleli, Kabataş Galatasaray gibi asırlık eğitim yuvalarında. Otel (Aman ha! Selimiye Kışlasını da ihmal etmeyin.) ya da müze yapacaklarmış. Telaşa lüzum yokmuş efendim, henüz düşünüyorlarmış. Tartışmanın ne sakıncası varmış, geri kafalı olmamak lazımmış. Ne hikmetse, hep böyle başlıyor bu iş bağlamalar. Yöntem bu, kurbağayı kısık ateşte pişirme. Müze bahane, bunlar zaten "Yaşayan Müzeler". Asıl niyet, boğazın tümü ile bol yıldızlı otellere peşkeş çekilmesi. Oralarda bu ülkenin çocukları okuyor beyler, onlar bol yıldızlı otellere giremezler…

Gözünüzü rant hırsı bürümesin bir kez. İstanbul gibi tarihi kentlerin kimliğini oluşturan tarih bilinci, nostalji, vefa, kadir, kıymet bilirlik gibi duygu ve birikimlerden o denli yoksun kalırsınız ki... İngiltere’de Eton Kolejini, Oxford ya da Cambridge'i, Fransa’da Sorbonne'u, İtalya' da La Sapienza'yı otel yapmaya kalkın bakalım, bütün Avrupa ayağa kalkar. Çünkü bu bilim yuvaları tarihsel fiziksel mekânları, kokuları, ağaçları, bahçeleri, yemekhaneleri, yemek tür ve lezzetleri, havuzları, spor alanları ile yaşayıp, anlam kazanıp, tarihi değerlere dönüşür ve "Yaşayan Müzeler" olurlar.

Bu ülkelere gidebildiğimde, inanın, ilkönce bu "Yaşayan Müzelere” koşturuvermiştim.

Örneğin; Londra’ya 2 saatlik mesafede, geçmişi 8nci yy.a uzanan Oxford'u, yemekhane ve yatakhanelerini, yılların güzelleştirip, köklerini tarihin derinliklerine saldığı ağaç ve bahçelerini, anfi ve dershanelerini, tarih ve eski kitap kokan kütüphanesini, dağınık ve sıcak görünümlü profesör odalarını adeta zaman tünelinden geçercesine gezmiş, ders çıkışında, öğrencilerin, geleneksel pelerinli giysileri içinde cıvıl cıvıl şakalaşmalarını gıpta ile gülümseyerek izlemiştim.

Paris'e gidebildiğimde ise, ilk gittiğim yer Sen Mişel bulvarının hemen arkasında Quartier Latin'deki(Paris'in öğrenci mahallesi) Sorbon oldu. Heybetli binası, koca koca anfileriyle biraz ilerisinde "Düşüncelerinize katılmıyorum, ama düşüncelerinizi söyleyebilmeniz için, canımı verebilirim" diyen Voltaire'in yattığı Panteon’u selamlayan, Sorbon’u.

Konuk öğretim üyesi olarak bulunduğum sırada, değil La Sapienza, tüm Roma'nın tarihi ile iç içe nasıl yaşayabildiğini, Roma'nın üçte birini oluşturan "Centro Storico"(Tarihi Merkez)deki yapıların, başta kültür, eğitim olmak üzere, nasıl kamu amaçlı olarak kullanılabileceğini, her yıl planlı bir şekilde "Centro Storico"nun bir bölümünün nasıl restorasyona tabi tutulduğunu, kentin göbeğindeki Antik Roma(Foro Romano)'nın tepesindeki görkemli Campidoglio' nun Roma Belediye Başkanlığı olarak kullanıldığını gıpta ile izlemiştim. İtalyanlar, muhteşem tarihi alt yapısına rağmen kentin altından metro geçirmek ve bu alanda ulaştıkları teknolojik düzeyle övünüyorlardı.
Vazgeçtik bu örneklerden, hiç değilse var olan güzellikleri soysuzlaştırmayın. HES’lerle insanlarımızın yaşam hakkı, mayın temizleme bahanesi ile ülkenin en değerli toprakları, bölge halkının hakkı piyasaya sürüldü. Hiç olmazsa tarihimizi ve kültürümüzü rahat bırakın…
AYDINLIK G., 20.10.2011

*” Katliam” karabasanı yazıyı gazeteye gönderdikten sonra üzerime ve toplumun üzerine çöktü. Şoke oldum, şoke olduk… Yıkıldım, yıkıldık…Yıkılmadık ayaktayız teranesi hikaye... Öyle kalakaldım, kalakaldık çaresizce… Acaba çaresizce mi? Perşembenin gelişi çarşambadan belli değil mi idi?
-“Güzel şeyler olacak” yavşaklığından, Habur kepazeliğine, oradan da “intikam” basiretsizliğine,
-” 0” sorunlu dış politika garabetinin, her tarafımızın “düşman” ülkelerle kuşatılması ile son bulmasına,
-Her Allahın günü insanları bıktırıncaya değin bölücülüğün ve terörün ne denli haklı olduğunun bilinçaltı kurgulamasını yapan, “katliam”dan sonra dahi “kendilerinden menkul ahkam” keserek aynı zevzeklikleri sürdüren 1-2 kanal hariç tüm TV kanallarına ve yazılı basına,
-Birlik ve Mehmetçiklerin “Teröristleri üzmemek için- Brüksel, Oslo zırvalıkları” ile kışla ve karakollarına hapsedilmesine, komutanlarının, Silivri ve Hasdal’ da tutsak edilmesine ya da bu tehdidin başlarının üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılmasına ve de bu durumun yarattığı “moral üstünlüğe!”
- Seçimler sırasında iktidara avans verildikten sonra hemen her gün sürdürülen “katliam”a rağmen, bunları film şeridi gibi izlememize rağmen çaresiz mi idik?
Şimdi, yazılı, sözlü gevezeliklerin değil, “SUÇLU AYAĞA KALK!” demenin zamanı…
Sıkışıldığında akla gelen “Milli Birlik” ancak böyle sağlanır.
Suçlu kim?
Tabii, ilk önce hırsız: P.K.K.,
Sonra, ilk antiemperyalist savaşı başarıyla vermenin evrensel örneği olmak onurunu taşıyan koskoca bir ülkenin bu duruma düşüren “Başkomutanı!” dahil siyasal iktidar,
Sonra hepimiz, millet… Cenaze törenleri dışında bölük pörçük tepkiler yerine, ETA terörüne karşı 1milyon kişinin Madrit meydanlarını doldurduğu İspanya kadar olamıyor muyuz? O kadar omurgasızlaşıp, umarsızlaştık mı? Bu gençler, bu çocuklar hepimizin çocukları değil mi? Bu çocuklar kimin için şehit düşüyorlar? Ne diyelim? Onların yüreklerinin feryadlarını utançla dinleyelim:
“VURULDUK EY HALKIM, UNUTMA BİZİ!”
Tarifsiz kederler içindeyim…
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1041
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x