BU İŞ BİTMEZ

BU İŞ BİTMEZ

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Haz 24, 2020 8:51

BU İŞ BİTMEZ

Neden bitmez?

Çünkü tek bir sonuca odaklı. O sonuç gerçekleşmeden, aşı geldi, herkes aşılanacak, duyduk duymadık denmeden dünyaya, bu iş bitmez, bitirilmez, bitirilmeyecek!

Eski çağlarda, eski dönemlerde işkence yaygındı. Biteviye damlatılan suyun sesine Çin işkencesi derdik. Mahpusa, gece gündüz su damlama sesi dinletilmesi… Dinleyen delirirmiş. Işık işkencesi; kapatıldığın yerin ışığının hep açık bırakılması. Yakalanan kişiye yola gelinceye kadar işkence edilmesi çok eski bir yöntem. Falakaya yatırma, sopayla, kırbaçla dövme. Yeni dönemde; coplama, gaz sıkma, elektrik verme, suçsuz yere hapse atma, aç susuz bırakma, daha eski çağlarda ceza için ıssız bir adaya bırakılma, daha da önceleri insanları aslanlara yem etme, dövüştürerek öldürme…

Sevmediğin biriyle yaşama zorunda bırakılma da bir işkencedir, sevdiklerinden ayrı bırakılma da…

Vatandan uzak kalma, dilinden uzak kalma, kendi kültüründen uzak kalma, değerlerinin yağmalanması, göz göre göre yurduna, ulusuna kötülük yapılması, kökünün kurutulması… hepsi hepsi işkencedir…

Hapse atılmak nasıl işkenceyse, istemediğin bir şeyin, eylemin, oluşun, davranışın akıl ve mantık dışında dayatılması da kişiye işkencedir.

Tıpkı, dünyadaki ve bizdeki iyice abartılan, freni boşanan kamyon gibi bu sıcaklarda, temiz hava alınacak, güçlenilecek, gezip dolaşılacak yaz günlerinde insanların üstüne salınan maske işkencesi gibi…

Bir arkadaşım (Neslinur Ergun), geçen hafta bilgi ağında yazmıştı, aklımızdan geçenleri dile getirmişti:

“Sosyal deneyler vardır. Bir resim gösterilir, bakan kişinin zihninde neleri çağrıştırıyor, araştırılır. Maske denince; filmlerde gördüğünüz banka soygunu sahneleri, ameliyata girdiğinizde çevrenizi saran doktor, hemşire ekibi gelmiyor mu aklınıza? Sokağa çıktığınızda daha da vahim durum, herkes maskeli, birbirinden kaçıyor, Hollywood korku filmleri atmosferinde buluyorsunuz kendinizi.

Maske yüzünüzü örtüp kimliksizleştiriyor ayrıca. Ne dense yapacak hale geliyorsunuz: “Sokağa çıkma, yüzünü ört, kimseye yaklaşma, sus, sana ne emrediyorsak onu yap işte!”

Haksız mı? Sizin de aklınıza maske denilince aynı şeyler gelmiyor muydu önceleri?

Kovboy filmlerindeki ağzı mendilli haydutları unutabilir miyiz? Bazen başkahraman da ağzını burnunu mendillerdi düşmanına saldırırken…

Daha düne kadar, hırsızlar, kaçakçılar, tanınmak istemeyen kaçaklar, maskeye sarılırlardı…

Her ameliyat olanın anılarında maskeli doktor, hemşire görüntüsü vardır. Bir anlıktır o görüntüler. Ardından her şey normale dönmüştür çünkü. Ameliyathane dışında (diş doktorlarını saymazsak), doktorları maskeli kim görmüş ki? Her mesleğin giyimi kuşamı korunmalı eşyası kendine göredir. Sonra kimyasal zehirlerle uğraşanlar, böceğe, sineğe, sıçana, karıncaya karşı ev bahçe temizliği yapan görevliler, tarım alanlarına kimyasal sıkanlar, çöplükleri temizleyenler, sinek üreyen bataklıklara zehir sıkanlar, eğer biraz bilinçliyseler, işverenleri insaflıysa, maske temin edebilme olanakları varsa maske takarlardı. Veya ağızlarını burunlarını tülbentle sararlar en azından zehri bir anda içlerine çekmezlerdi. Zehirli hava solunmasına hep solunurdu da bir yerde kendini kandırma işte. Hani nerede tam donanımlı atom bombası atılsa koruyacak maskeler?

Satılanlar, kimlerin ürettiğini bilmediğimiz, naylondan yapılma eften püften şeyler… Birileri parayı götürüyor.

Bizim köylümüze maske yerine tülbentini sarma izni verme bile akla gelmemiş... Amerikalı kadın şalını ağzına tutuyor, eşarbını ağzına burnuna dolayabiliyor gerektiğinde, iç mekânda; dışarıda zaten maskesizler, yasaları izin veriyor, bizde yasak.

Kadınlarımız, geleneksel örtümüz, tülbentleriyle, kötü kokudan, tozdan, dumandan, hapşırandan tıksırandan kendilerini korurlardı zaten eskiden beri.

Erkeklerin boyun atkıları aynı görevi yapardı.

Bir keresinde tamire mermer ustası çağırmıştık. Mermeri keserken çıkan toza şaşırmış neden maskesiz çalıştıklarını sormuştuk. İlgilenen, onları bilgilendiren yoktu.

Sivrisinekle mücadele ekiplerini de uyarmıştık köyde kaç kez; “Hani bu işe özel maskeniz? Bari tülbent sarsanız buruna. Zehir soluyorsunuz iş yaparken, belediye bunu düşünemiyor mu, gençliğinize yazık ediyorsunuz!” diyerek.

Bu maske dediklerinin peçeyle ilişkisine, benzerliğine ne diyeceksiniz peki?

Günümüzün kara çarşaflıları (kılık kıyafet devrimine aykırı giyinenler), sarkıtmışlar kara peçeyi, ecinni gibi gezinirlerken, herkesin kendilerine benzediğinden pek bir mutlu gibiler.

Yüzü, yalnızca gözleri açık kalacak şekilde örtülü kara çarşaflıların yanında, bilirsiniz, bir de yüzlerini tam kapatanlar vardır. Geri İslam ülkelerinin kadınlara yakıştırdıkları giyim. Onlar da pek bir rahat olmalılar. Düşünsenize hem ağızlarını, hem burunlarını, hem de gözlerini koruyorlar. Bir taşla kaç kuş! O çokbilmiş bilim adamları bu üç yerden o malum virüs giriyor diyorlar ya. Girdiğine göre aynı yerlerden de çıkar. Bu nedenle kafanı saracaksın, gözüne gözlük takacaksın, siperlikle yüzünü kapayacaksın, ağız burun görünmeyecek, kaç kat naylon altından bakacaksın sanallaştırılan dünyaya.

Eskiden güvenlik amaçlı, resmi dairelere sokulmazlar, yüzlerini açmadan uçağa bindirilmezler, çağdışılıkları dünyanın her yerinde kınanır ve horlanırlardı yüzü peçeli ve burka giymiş kadınlar. 2016’da İsviçre, kamuya açık alanlarda böyle giyimi yasaklamıştı, yasağa uymayanı polisler alıp götürüyordu. Yine, 12 Eylülden sonra güvenlik için, kimliklerde kullanılacak resimlere kurallar getirilmişti. Yüz açık, baş, örtüsüz olacak, yana bakılmayacak, saçlar geride, iki kulak da görünecek, bir de gülünmeyecek.

Şimdi güvenlikçilerin haline gülmek gerek. Maskelileri nasıl tanıyorlar acaba? İndir maskeni, kaldır maskeni buyruklarıyla mı insanları kontrol ediyorlar? Maskenin türüne göre şöyle mi geçiriyorlar içlerinden: “A… bu torununun benekli bebek bezini bağlamış maske niyetine! Bu, hanımın çamaşırını aşırmış, takmış, vay çapkın! Ooo nasılda gömleğiyle uyumlusunu, bir de dantellisini seçmiş, aferin! Amcam, maskesiyle aynı korsan, gençliğinde az değilmiş. Bu oğlanlar, “Uçan adam” meraklısı. Hay maşallah, şu genç kızın maskesinin çekiciliğine bakın!”

Yoksa tüm kontrol, “Yeni Dünya Düzeni”nin kurucusu “virüs” üzerine mi olacak bundan böyle? Yüzünü neyini kapamışsın, tanınmıyormuşsun, kadın mısın erkek misin, sakallı mı, bıyıklı mısın, cildin, saçın ne renk, vız gelecek güvenliğe. Talimat neyse o! DSÖ ne derse o! Her gün bir üyesi, bir gün Hint kökenlisi, bir gün sarı kökenli, bir gün Amerikalısı… ayar verecek insanlığa… Bu virüsle yakalanmadınsa, sırat köprüsünü geçtin. Ya ateşin çıktıysa? “Seni şöyle yana alalım… Memur bey bunu alın götürün, sınırdan geçiyordu az daha… Seni terörist seni!” diyecekler, sorgun başlayacak: “Göster bakalım belgeni, ne zaman test edildin? Burnuna, boğazına o kocaman çubukları, beyaz tulumlular, beyaz naylon eldivenli elleriyle sokup çıkardılar mı, çubuk denetiminden geçtin mi? Aşın var mı aşın!”

Bir de maskeli balolar vardı filmlerde gördüğümüz, hatta sosyetiklerin bunlara özenerek taklit ettikleri maskeli doğum günü eğlenceleri olurdu bir zamanlar. Karnavallar Batı’nın, Güney Amerika’nın halk eğlenceleri… Kılık değiştirerek maske takarak başkasının yerine geçmek, kendini gizlemek, içindeki gizli çocuğu ortaya çıkarmak…Kötülüğü örtüyle kapamak. Kabak maskeli Cadılar Bayramı son yılların modası…

Maskeli resimli roman kahramanlarını da unutmayalım. Uçan adam “Batman”, Maskeli Süvari Zorro, Korkusuz “Kızıl Maske”, eski zamanın maskeli şövalyeleri… Yüzü yanan, kaza geçirenlerin taktığı maskeler… “Binbir surat” denilenlerin bin bir surata girmek için yüzlerine geçirdikleri değişik yüz kalıpları…

Biz resim öğretmenleri, çocuklara eğlence olsun diye derslerde maske yaptırırdık. Sonra o maskeyi boyatırdık. İsteyen maskesini cadıya benzetir, isteyen ceylana, kurda benzetirdi boyarken. Yüze krem sürülür, üstüne alçıyla ıslatılmış göz yerleri açıkta kalacak şekilde sargı bezleri sarılır, kuruyunca kolayca çıkarırdık bu kalıbı yüzden. İki yandan bir iple bağladın mı başına bunu, işte size maske. Kimse tanıyamazdı takanı. Temsillerde, oyunlarda kullanılırdı.

Kendimize bir soralım, hayatımız boyunca doktorlarda gördüğümüz, sağlık çalışanlarının kullandıklarına benzer bir maskeyi hiç taktık mıydı? Yolda belde takanları hiç gördük müydü?

Bulaşıcı bir hastalığı olanların, toplumu korumak için; bir de bağışıklık sistemleri zayıf olanların - ağır hastalık geçirenlerin, kendilerini toplumdan korumak için maske takmaları dışında maske yaşamımızda hiç olmayan bir örtüydü.

Maskenin yararını zararını tartışmayacağız bu yazıda. Onu öğrenen öğrendi.

Yalnızca maske nedir? Neden taktırıyorlar ısrarla, bir düşüneceğiz.

Bundaki toplumu baskılama, algıları teslim alma, düşünmeyi engelleme, köleleştirme olgusunu bir anlayabilsek...

Kemal Demiray sözlüğüne bakarsak:

Mask, Fransızca, yüz kalıbı demek. Maske Fransızcadan geliyor. Dört anlamı var:

- Tanınmamak, gizlenmek için veya çeşitli sebeplerle yüze geçirilen örtü.

-Zehirli gazlardan korunmak için yüze takılan aygıt.

-Tıptaki anlamı: Anestezi gazlarını ve oksijeni vermek için hastanın burnuna ve ağzına kapatılan anestezi aygıtı.

- Bir de ikinci anlamı var, mecaz anlamı: “Aldatıcı görünüş.”


Maskelemek: Maske ile örtmek, gizlemek.

Maskeli, maskesi olan, maskelenmiş demek. İkinci anlamı gerçek yüzünü göstermeyen, belli etmeyen, gizleyen. Maskesi düşen, gizlediği gerçek amacı anlaşılan. Birinin maskesini kaldırmak, gizleneni ortaya çıkarmak.

Maskeli balo, katılanların tanınmamak için yüzlerine maske taktıkları balo!

Durumumuz bunlardan hangisine uyuyor?

Maskeli Balo’nun açılışını yapan, yöneten, oynayan, oynatanlar kimler?

Maskeler çoktan düştü mü?

Neden maskelendik? Maskeyle doludizgin nereye?

Ne zamana kadar maskeliyiz? Neden bahçede, cadde - sokak gibi yerlerde, açık havada maske taktırılıyor, Batı’da bu yapılmıyor, oralarda sokaklar serbest. Biz neden sokakta takıyoruz? Sonra bunu evde çıkarıyoruz. Bu virüs, eve girdik mi, kapıdan geri mi dönüyor? Ülkemizin sokaklarını mekân mı tutmuş?

ABD’nin eski sağlık bakanı en son demiş ki, virüsü, kaçak insan yerine koyarak:

“Virüsün önüne geçmenin tek yolu yeni vakaları her alanda durdurmak. Tek bir vaka ortaya çıktığında çılgınca test yapmak, izleri takip etmek ve vakanın(testi pozitif çıkanın) karantinaya (Toplumdan soyutlama, bir yere kapatma) alındığından emin olmak.”

Dün, maskeli illerimize Ordu da katılmış. Valilik açıklaması gazetelerden, bugünlerin ibretlik bir kanıtı:

“Ordu Valiliğinden yapılan açıklamaya göre, 22 Haziran 2020 tarihi saat 24.00'ten itibaren, vatandaşların tamamının ikametleri haricinde kamu binaları, pazar yerleri, bahçe, bulvar, cadde, sokak gibi tüm kamusal alanlarda, ağzı ve burnu tamamen kapatacak şekilde maske kullanmalarına, karar verildiği belirtildi. Alınan karara uymayan vatandaşlara, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 282. maddesi gereğince 900 TL idari para cezası verileceği kaydedildi.”

Çılgın testlere, küresel yeni çılgınlıklara, bitmeyen işkencelere hazır olun!

Bu iş daha bitmez!

Feza Tiryaki, 23 Haziran 2020
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: BU İŞ BİTMEZ

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Haz 24, 2021 21:11

Geçen yıl, bu gün yazdığım ne yazık ki dedikleriminin gerçek olduğu bir durum yazısı. Keşke yanılsaydım, keşke insanlık bu işte kaybetmeseydi, kötüleri yenebilseydik, uyansaydık, birlik olsaydık...
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x