Ermenilerin ilk toplu başkaldırısı 1862de oldu
Ermeniler, devlet içinde hem bürokratik ve hem de ekonomik açıdan üstün ve ayrıcalıklı durumda olmalarına karşın 1915 yılına gelince değin birçok isyan ve terör eyleminde bulunmuşlardır.
Ermenilerin ilk toplu başkaldırmaları Maraşın Zeytun nahiyesinde 1862de olmuş, bunu 1865, 1867, 1878 ve 1879 yıllarındaki yine doğu ve güneydoğudaki isyanları izlemiştir.
1892-1893te ise Kayseri, Merzifon ve Yozgat ayaklanmalarını gerçekleştirmişlerdir.
1896da İstanbulda Galatadaki Osmanlı Bankasını işgal etmişler ve kimi kişileri rehine almışlardır. Ancak, ilginçtir ki, eylemi yapan Ermeniler araya Batılılar girdiği için
cezalandırılmadan serbest bırakılmışlardır. Bu, tarihte sivil halka karşı yapılan ilk terör eylemi olmak özelliğini taşımaktadır.
Bunun arkasından 1904te Sasonda isyan çıkarmışlardır.
1905 yılında Yıldızda II.Abdülhamite karşı suikast girişiminde bulunmuşlar, padişah bu girişimden kurtulmuş, ancak çok sayıda kişi yaşamını yitirmiştir.
1909da Adanada isyan çıkarmışlardır.
Şunu yineleyerek belirtelim ki, 1862 yılında başlayan bu olaylar sürüp giderken, daha önce de belirtildiği gibi, Ermeniler, Osmanlı Devletinin yöneticileri ve en varlıklı kesimi idiler!...
Kilise en büyük kışkırtıcı
Louise Nalbandian, Los Angeleste 1963te yayınlanan The Armenian Revulutionary Government (Ermeni İhtilal Hükümeti) adlı kitabında şunları yazmaktadır:
Bu milliyetçi çabada en büyük rol.... Hem dinsel ve hem de entelektüel bir güç olarak çalışan Ermeni Kilisesi tarafından oynanmıştır.... Siyasal bağımsızlığın yokluğunda Katolikos milletin emellerini temsil etmiş ve diasporadakilerle anavatandaki Ermeniler arasında bir bağ haline gelmiştir. (s.30-31)
* XIX.yüzyıl tüm Avrupada ve oradan etkilenen yerlerde aynı zamanda milliyetçilik çağıdır. Başka bir deyişle bu çağda her etnik gurup kendi ulusal devletini kurmak istemiştir. Ermeniler de aynı isteğe kapılmışlardır. Ancak, çok etnik guruplu bir devlet olan Osmanlı Devletinde başkaları da aynı amaçla hareket etmişlerdir. Ne ki, onlarla Ermenilerle olduğu gibi bir sorun yaşanmamıştır. Bu nedenle, bugüne değin istismar edilen Ermeni sorununun nedenlerini başka yerde aramak gerekir.
* Buna karşılık, Ermeni kilisesinin, isyanlarda ve terör eylemlerinde daha ağırlıklı bir yeri olmuştur.
Örneğin 1949da Pariste yayınlanan ve yazarı Pastırmacıyan olan Ermeni Tarihi inde, Ermeni Kilisesi, Ermeni ulusunun Kilise tarafından can verilen ruhunun yeniden dünyaya gelmek için yaşadığı vücuttur. (s.290)
Louise Nalbandian, Los Angeleste 1963te yayınlanan The Armenian Revulutionary Government (Ermeni İhtilal Hükümeti) adlı kitabında şunları yazmaktadır:
Bu milliyetçi çabada en büyük rol.... Hem dinsel ve hem de entelektüel bir güç olarak çalışan Ermeni Kilisesi tarafından oynanmıştır.... Siyasal bağımsızlığın yokluğunda Katolikos milletin emellerini temsil etmiş ve diasporadakilerle anavatandaki Ermeniler arasında bir bağ haline gelmiştir. (s.30-31)
Dikran Boyacıyan da A Case for a Forgetten Genocide (Ermenistan, Unutulan Bir Soykırım Olayı; New Jersey, 1972) kitabında demektedir ki:
Ne kadar kapsamlı olursa olsun, Ermeni Kilisesini aynı biçimde ele almayan herhangi bir Ermeni Tarihi, Ermenilerin gerçek yaşamını ortaya koymayı başaramaz. Ermeni Kilisesi ile Ermeni Milleti o derecede iç içedir ki, birisi olmadan ötekisini düşünmek olanaksızdır. (s.84)
Şurası da unutulmamalıdır: Fatihin ihya ettiği ve sonraki yıllarda gittikçe gelişen ve güçlenen Ermeni Kilisesi, devlet içinde devlet niteliğini almış bulunuyordu.
Bu nedenle, isyanlar ve terör olayları sırasında Ermeni kiliselerinin isyancılara ve teröristlere lojistik destek sağlamış bulunacaklardır.
* Öte yandan, Çarlık Rusyasının Osmanlı Devletine yönelik bilinen emelleri için Ermeni Kilisesi çok uygun bir araçtı. Rusların ve büyük çoğunlukla da Ermenilerin Ortodoks olmaları bu uygunluğun temelini oluşturuyordu. Ruslar, Osmanlı Devletini zayıflatmak ve parçalamak için Ermenilerle işbirliği yapmakta gecikmeyeceklerdi.
* Bunun yanı sıra Avrupalıların dünyaya bakış açılarında din faktörü o gün de bugün de ön planda olmuştur. Kendileri için geçerli saydıkları değer yargıları, Hıristiyan olmayanlar için söz konusu değildir. Bu gerçeğin en belirgin kanıtı, Hıristiyan ülkelerde Yahudilere karşı izlenen dışlama, Engizisyon tarafından işkenceyle öldürülmeleri ve uygulanan soykırımlardır. Bu nedenle de, Müslüman-Türk Osmanlıya karşı, hep Ermenilere arka çıkmışlardır ve çıkıyorlar.
* İngilterenin izlediği siyasa da Ermeni sorununu ayrıca körüklemiş bulunmaktadır. İngiltere, her ne kadar Rusyanın güneye doğru ilerlemesini istemediğinden başlangıçta Ermenilere sıcak bakmamış idi ise de, Osmanlı Devletinin yıkılmasıyla sonuçlanacak parçalanma sürecini göz önüne alarak, sonunda bağımsız bir Ermeni devletinin kurulacağı varsayımı ile ve bu yeni devleti kendisine bağlamak amacı ile Ermeni eylemlerini kışkırtmaktan ve yardımcı olmaktan geri kalmamıştır.
Osmanlı vatandaşı Ermeniler Mehmetçiği sırtından kurşunladılar
Birinci Dünya Savaşı çıktığında 1917 yılına değin Rusya; İngiltere, Fransa ve onların müttefikleri ile birlikteydi. 1917 Bolşevik İhtilali patlak verince Rusya bu İtilaf Devletlerinden ayrıldı. Bu tarihe kadar Çarlık Rusyası Osmanlı Devleti ile savaş durumundaydı ve bu savaşta Ermenilerden yararlanmak isteyerek onları iyice silahlandırdı. Ermeniler de çeteler kurarak Doğuda Rusyaya karşı savaşmakta olan Osmanlı askerini arkadan vurmaya, askerî birliklere pusu kurmaya, karakolları basmaya, Müslüman köylere karşı yürüttükleri terörü daha da arttırmaya başladılar. Bunları yapan Ermeniler, Osmanlı Devletinin vatandaşı idiler. Bu hainlikleri, Kamuran Gürünün Genelkurmay arşivinde bularak yayınladığı belgelerde (Ermeni Dosyası; TTK yyn., Ankara, 1983, s.204-207) belirtilen somut birkaç olay, fazla söze gerek kalmadan, yeterince ortaya koyacaktır:
Örneğin, Bitlis valisinin Dahiliye Nezaretine yolladığı 21 Şubat 1915 günlü telgraf şöyleydi:
Haksef nahiyesindeki Ermeniler isyan ettiler. Muş merkez kazasına bağlı Siranun köyünde müfrezemize ateş açılmış, 2 saat çarpışılmıştır. Akan bucağına bağlı Kümes köyünde bucak müdürü ve jandarmalara kaldıkları evde ateş edilmiş, çarpışma sekiz saat sürmüştür.
27 Şubat 1915 günü ise, Adilcevazdan Vana gitmekte olan Siirt gönüllü askerleri Arın adlı Ermeni köyünde gecelemek istediklerinde üzerlerine ateş açılmış ve sekiz er şehit olmuştur.
Nüfuslarını çok göstermek için Müslümanları katlettiler
1915te doruğa ulaşan Ermeni terörünün asıl nedenini nüfus alanında aramak gerekir.Osmanlı Devletini oluşturan tüm etnik guruplar ve uluslar -ikisi dışında- belli bölgelerde nüfusça çoğunlukta idiler. Bu nedenle de, Osmanlı Devletinden bağımsızlıklarını elde ettiklerinde, bu nüfusça çoğunlukla oldukları bölgelerde kendi devletlerini kurabildiler. Örneğin; Bulgarlar, Bulgaristanda; Yunanlılar, Yunanistanda bunu sağladılar. Araplar da kendi bölgelerinde bir oranda bunu başarabildiler. Ancak, Yahudiler ve Ermeniler, Osmanlı Devleti sınırları içinde hiçbir bölgede, en yoğun yaşadıkları yerlerde bile, nüfusça çoğunlukta değildiler. Yahudiler, koşullar elverişli olmadığı için olsa gerek, Osmanlı Devletine karşı bağımsızlık elde etme sevdasına kapılmadılar. Buna karşılık, belirtilen nedenlerle ve kışkırtmalarla, Ermeniler bu sevdaya kapıldılar.
Ne ki, Osmanlı Devleti toprakları üzerinde bu devletlerini nerede kuracaklardı? Nüfusça en yoğun oldukları Doğu ve Güneydoğu Anadoluda bile Müslüman nüfus karşısında azınlıkta
bulunuyorlardı. Onlar için devletlerini kurabilmenin tek bir yolu vardı: Bu bölgede nüfus çoğunluğunu sağlamak! Ermeniler, toplam sayıları bir anda artmayacağına göre, bu nüfus çoğunluğunu nasıl sağlayacaklardı?
Onlara göre bunun yolu, Müslüman nüfusu (Türkleri ve Kürtleri) bu bölgelerde katlederek azaltmak, geride kalanları ise buralardan kaçmaya zorlamaktı. O zaman, geride kalan Ermeniler, bu bölgelerde kendiliğinden çoğunlukta olacaklardı!
Bu nedenle de Müslüman halkı yok etmek ve sağ kalanları göçe zorlamak için teröre başvurmaktan çekinmediler. Müslümanların yaşadıkları köyler silahlı Ermeciler tarafından basıldı ve kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden katliamlar birbirini izledi. Doğal olarak, yakınları öldürülen Müslümanlar da bu katliamlara karşılık vermekte gecikmeyeceklerdi.
Vanda 4 Mart 1915 tarihli Ermeni mezalimi
Van Vilayeti Mahmudi Kaymakamının 4 Mart 1915de Dahiliye Nezaretine çektiği telgrafta şu bilgiler yer almaktadır:
....yapılan zulüm ve katliamın bilançosu şöyledir:
Merkehu köyünde öldürülen: 41 Erkek 14 Kadın
Merkehu köyünde ırzına geçildikten sonra öldürülen: 4 Kadın
İştucu köyünde öldürülen: 7 Erkek 4 Kadın
İştucu köyünde ırzına geçilenlerden hayatta olanlar: 5 Kadın
Yaralı: 3 Erkek 2 Kadın
10.Kolordu Komutanlığı, 27 Mart 1915te 3.Ordu Komutanlığına gönderdiği raporda Suşehri Pürek Köyü Ermenilerinin köy yakınından geçmekte olan ve askere alınmış olan silahsız erlere ateş açtıkları bildirilmektedir.
Bu gibi olaylar ve bunları tarihe kaydeden belgeler sayılamayacak kadar çoktur. Burada şu nokta üzerinde önemle durulmalıdır: Bunlar propaganda yazıları veya broşürleri değildir, olup bitenleri üst makamlara bildiren ve çoğu gizlilik kaydı taşıyan belgelerdir.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haber ... ?hit=14722