Çarşaf nereden geliyor...?

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

Çarşaf nereden geliyor...?

İletigönderen Türk-Kan » Prş Ağu 02, 2007 23:43

Bu fotoğraftaki Müslüman erkek sizce hangisi?


Resim



Bu fotoğraftaki Müslüman kadın sizce hangisi?


Resim



Kaynak:

1873 YILINDA TÜRKİYE'DE HALK GİYSİLERİ
Osman Hamdi Bey ve Marie de Launay

1873 Yılında Türkiye'de Halk Giysileri kitabı, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu'ndaki halkların çok renkli ve ayrıntılı bir panoramasını gözler önüne seren, tarihi ve toplumsal açıdan önemli bir eserdir. 1873 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun başkenti Viyana'da düzenlenen uluslararası fuar dolayısıyla ısmarlanan iki kitaptan biridir. Kitap, Osman Hamdi Bey ve Marie de Launay tarafından hazırlanmış ve sadece bir kez basılmıştır.

Kıyafet albümü niteliğindeki kitapta, 1873 yılında hâlâ geniş sınırların çevrelediği Osmanlı İmparatorluğu'nu oluşturan vilayetlerden seçilmiş örnekler yer alır. Eserin, imparatorluk bünyesindeki her din ve ırktan Osmanlı tebaasının resimleri ile oluşturulması, konuya yaklaşım ve kapsam açısından önemli bir özellik olarak belirmektedir. Pascal Sébah'ın fotoğrafladığı kıyafet resimlerinin, dönemin askeri ve mülki erkanını değil, her kesimden halkı kapsaması da eserin zengin içeriğini ortaya koyan diğer özelliğidir.

Tıpkıbasım anlayışı ile yayıma hazırlanan kitabın, önsöz, notlar, sözlük, dizin bölümlerini içeren bir de eki bulunmaktadır.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Egeli » Prş Ağu 02, 2007 23:52

Gerçekten,birilerinin üzerinde düşünmesi gerekir.Bu hale nasıl gelindi?

Paylaşım için sağolTürk-Kan
Kullanıcı küçük betizi
Egeli
Üye
Üye
 
İletiler: 1724
Kayıt: Cum Mar 09, 2007 17:40

İletigönderen Ram » Prş Ağu 02, 2007 23:54

Zinhar yalan, bre zındıklar! :imam:

Türk-Kan, mirim. :artis:
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen MeRaL » Cum Ağu 03, 2007 12:22

abla saol anlamlı ve önemli paylasım için.
üzgün adım İLeri marŞ .
Kullanıcı küçük betizi
MeRaL
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
 
İletiler: 754
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 14:31

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Oca 27, 2008 12:00

Rica ederim arkadaslar.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen drJecco » Pzr Oca 27, 2008 12:39

Bunuda dış mihraklar yazdırmıştır.
Hani çirkin olduğu halde Türk-Kızını miss bilmem ne seçmişlerdi ya...
İşte o tayfa olsa gerek...

Araştırılması gereken bir konu...
Kullanıcı küçük betizi
drJecco
Üye
Üye
 
İletiler: 23
Kayıt: Prş Oca 17, 2008 17:54

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Oca 27, 2008 13:50

drJecco yazdı:Bunuda dış mihraklar yazdırmıştır.

yahu ben böyle yorumlara hastayim :kikirik:

drJecco yazdı:Araştırılması gereken bir konu...

arastirip yorum yapiniz o zaman!
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen drJecco » Pzr Oca 27, 2008 14:04

Konu dışı yorum yapmayınız!
Kullanıcı küçük betizi
drJecco
Üye
Üye
 
İletiler: 23
Kayıt: Prş Oca 17, 2008 17:54

İletigönderen orhunefe » Pzr Oca 27, 2008 16:26

Peki ya bu nereden geliyor? :roll:


Resim
Kullanıcı küçük betizi
orhunefe
Üye
Üye
 
İletiler: 452
Kayıt: Sal May 22, 2007 10:51

İletigönderen Ram » Pzr Oca 27, 2008 16:44

orhunefe, :) Geyşalar da türbanlıymış demek.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen drJecco » Pzt Oca 28, 2008 0:12

Hasta olunacak bir yorum yazmadım.
Sen zannediyor musun ki dünyada herhangi bir olay kendiliğinden oluyor. Tesadüfî yani...
Yapılan her şey belirli bir politikanın ürünü. Türkiye’de uygulanan ve uygulanmaya devam eden ise; Türk ve Müslüman kitleleri yozlaştırmak, kendi kültürüne, milletine, dinine yabancı bir toplum oluşturulmaktır.

Olay Nasıl Gelişti İnceleyelim ( Ben bir plan olduğuna inandığım için yazıyorum, ispat olur mu? Bilemem, zaman gösterir )

….F.D.Roosevelt once said "In politics, nothing happens by accident. If it happens, you can bet it was planned that way." He was in a good position to know…
….F.D.Roosevelt bir zamanlar şöyle demişti;”Politikada hiç bir şey tesadüfi (kaza ile) olmamıştır.Bir şey oluyorsa ,bunun daha önceden planlandığına emin olabilirsiniz”…Onun gibi birisinin bunu söylemesi dikkat çekicidir.(Kaynak; Non Dare Call It Conspiracy Gary Allen-Kimse Buna Komplo Diyemez. Sh.4)


Başlangıcı 1873 yılında Osman Hamdi Bey ile başlatalım…( Burada Osman Hamdi Bey’e iftira da bulunmuş gibi olmayayım. Nitekim kendisinin ülkemize büyük hizmetleri olmuştur. Bu husus yanlış anlaşılmasın Marie de Launay’dan kıllandığım için yazıyorum)

Yüz yıl sonrasına gidelim; Karmakarışık bir zihniyeti temsil eden bir gazetede eğitimci geçinen bir yazar (Pedagog kendisi, gelmiş burnunu İslam’a sokuyor).Diyor ki; “İslamiyet’te tesettür denilen örtünme meselesi de günümüzde yanlış anlaşılmaktadır. Tesettür kadının erkeği tahrik etmemesi demektir”. George Zeydan adında Avrupalı birinin sözünü de koymuş (İslam Medeniyeti Adlı Eserinden),meseleye bu açıdan bakıyor. George Zeydan demişki; “Tesettür (örtünme, çarşaf) ,İslam Kadınlarına biz Hıristiyanların rahibelerinden geçmiştir” diyor. Bunu da Müslümanların okuduğu bir gazetede yazıyor.

Bu olaydan otuz sene sonrasına gelelim. Prof. İlmiye Çağ (Sümerolog) binlerce yıl önce Sümer tapınaklarında başları örtülü fahişeler bulunduğunu yazdı (sanki İslamiyet’e Sümerlerden geçmiş gibi görünümü veriliyor) Bir önceki Cumhurbaşkanımız tarafından da kendisine ödül verilmişti…

Az daha baksak belki buna benzer birkaç olay daha bulabiliriz.

Olay nasıl gelişiyor, görüyor musunuz? Adamlar nerden yara açarım, bunları nasıl birbirlerine kırdırırımın peşinde. Bizler türban/başörtüsü gibi meseleyi büyüte büyüte Everest tepesi yaptık.

Günlük gazetenin birinde Muharrirlik yapan Muhterem birisi diyor ki;
Çağdaşlar, Atatürkçüler, lâikler, ilericiler şu türban takıntısını bıraksalar da, aşağıda madde madde arz edeceğim pisliklerin ve rezilliklerin ortadan kaldırılması için çalışsalar daha iyi etmezler mi?

Resmî belgenin sol üstünde TC yazılı. Altında Emniyet Genel Müdürlüğü Fahişe Vesikası... Onun altında TC vatandaşı kadının resmi ve kimliği yer alıyor. Daha aşağıda bu kadının muayeneden geçirildiği, hastalıklı olmadığı ve devlet himayesinde, kanunların gölgesinde serbestçe belli yerlerde kendisini para mukabilinde erkeklere satabileceği açıklanıyor... Tabiî bu satış makbuzlu, KDV’li, gelir vergili oluyor... Devletimiz kadın haklarıyla ilgili uluslar arası sözleşmelere imza koymuştur ve fahişeliğe izin vermeyeceğini taahhüt etmiştir!..

Başta İstanbul olmak üzere Türkiye sathında fındık, fıstık, leblebi gibi kadın ticareti yapılıyor. Devlet, ilgili makamlar, sorumlular bunu çok iyi biliyorlar. Böyle bir ticaret doğru mudur? İnsan haklarına uygun mudur? Arıtmanlar, masonlar, çağdaşlar, başörtüsü düşmanları niçin bu çirkinliklerle, bu kadın hakları ihlâlleriyle doğru dürüst mücadele etmiyorlar?
…………
Sümerli, Asurlu fahişelerin örtülü oldukları safsatalarını bırakın da bir gece saat onikiyle dört arasında Taksim Meydanı’ndan Harbiye’ye doğru yürüyün. O saatlerde orası mini etekli, aşırı makyajlı, açık başlı kadınların ve travestilerin açıkça, serbestçe satıldığı bir pazardır. Tempo Dergisi geçen hafta bir röportaj yayınladı. Orada (af edersiniz) genç erkek de satılıyormuş.

Arıtmanlar Marıtmanlar, ...menler, ...manlar, çağdaşlar, ilericiler siz bu pisliklerle niçin mücadele etmiyorsunuz?
(Mehmet Şevket Eygi)


Çarşaf nereden geliyor...?(Örtünme olarak da söylüyorum-kıyafet olarak).Kur’an-ı Kerim’den geliyor.Kur’an kapanmayı (tepeden, tırnağa) emretmiş. Bir Müslüman; aman canım hangi devirde yaşıyoruz bu devirde öyle kapanılır mı, zaman sana uyamazsa sen zamana uyacaksın, dediği anda dört mezhebe göre o insan dinden çıkmıştır. Öyle pazarlıklı, nazarlıklı Müslüman beş paralık Müslüman’dır.

Dipnot: Forumdaki gözlemim olarak şunu yazmak zorundayım; Mesajlarıma karşılık, yok hilafet mi gelsin, yok saltanat mı gelsin, din kanunları mı koyalım gibi abuk sabuk sorularla ve cevaplarla “quete” yaparak lütfen cevap vermeyin. Ben burada kendi fikrimi savunuyorum. Eğer saygı göstermeyecekseniz hiç yazmayın daha iyi (karşı olabilirsiniz, cevap ta yazarsınız ama bunu ille de kırıcı, yıkıcı şekilde ifade etmeye gerek yok).Burada hepimiz abi, kardeş gibiyiz. Gölge düşmesin.
Kullanıcı küçük betizi
drJecco
Üye
Üye
 
İletiler: 23
Kayıt: Prş Oca 17, 2008 17:54

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Oca 28, 2008 0:19

Çarşaf nereden geliyor...?(Örtünme olarak da söylüyorum-kıyafet olarak).Kur’an-ı Kerim’den geliyor.Kur’an kapanmayı (tepeden, tırnağa) emretmiş.

Nerede imis o tepeden tirnaga örtünmeyi emreden ayet? Kadinlara devamli empoze edilen bu konu hakkinda ilahiyatcilar bile tartisirken, siz masallah kesin yargiya varmissiniz. Her ne hikmetse bu sözde "olmazsa olmaz" örtünme, ne Islam'in sartidir, ne de imanin!

Sayin hilafetsever drJecco, her ne kadar siz kabul etmesenizde bas örtüsünün kökeni kutsal tapinak fahiselerine dayanir. Bas örtüsü, Islam'in icadi degildir.

Alintiladiginiz yazara da sormak isterim: Ne yapilsin, vesikali calisanlar toplatilsin mi, temiz toplum projesi adi altinda? Sayisi akil almayacak boyutlara varan ensest daha da mi cogalsin Türkiye'de? Tecavüzler daha da mi artsin? Ha yazar diyorsa ki, erkekleri hadim edelim, ne böyle bir ihtiyac olsun, ne de kadinlarimiza, kizlarimiza karsi bir tehlike olussun, o zaman olur derim :twisted:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Egeli » Pzt Oca 28, 2008 0:52

Çarşaf yataktan geliyor...Nevresim takımının başrol oyuncusu olan çarşafın çeşitli modellerine rastlamak mümkün.Çarşafların yatağa serilmesi,insanların çeşitli hastalıklardan korunması adına,sağlık ve imandan gelen temizlik açısından çarşafın önemi,yadsınamaz.

Sağlığımızın koruyucusu çarşafı yataklarımızdan eksik etmemeliyiz.

Hijyen için...Hadi,beyaz çarşaf serelim :!:
Kullanıcı küçük betizi
Egeli
Üye
Üye
 
İletiler: 1724
Kayıt: Cum Mar 09, 2007 17:40

İletigönderen drJecco » Pzt Oca 28, 2008 1:06

Ahzab Suresi ;
59.Ayet- Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle;(110) onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur.(111) Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

Bu ayet Müslüman kadınlar için gelmiştir.Yahudi,Hıristiyan kadınları için değil.Onlarla işimiz yok.(sümer v.s gibi)

Tefsiri
110. Cilbab büyük bir örtüdür. İdna ise örtmek ve sarmak anlamlarına gelir; fakat bu kelime alâ eki ile kullanıldığında bir şeyi yukarıdan aşağıya bırakmak anlamına gelir. Bazı çağdaş müfessirler Batının etkisiyiyle bu kelimeyi, yüz örtme emrini görmemezlikten gelmek için "örtünmek" diye tercüme etmişlerdir.
Eğer Allah bu müfessirlerin iddia ettiklerini söylemek istemiş olsaydı, yüdnîne aleyhinne değil, yüdnîne iley-hinne derdi. Arapça bilen herkes yüdnîne aley-hinne'nin sadece "sarınmak örtünmek" anlamına gelmediğini bilir. Ayetin devamındaki min celabîbi-hinne sözleri de bu anlama meydan vermemektedir. Burada min eki (harficer) örtünün bir kısmı anlamına gelir ve "örtünme" ise örtünün sadece bir kısmı ile değil, tümü ile yapılır. O halde ayet açıka şu anlama gelir: Kadınlar örtülerine iyice sarınsınlar ve örtülerinin bir kısımını da yüzlerinden aşağıya bıraksınlar.
Hz. Peygamber (s.a) dönemine yakın zamanlarda yaşayan müfessirlerin ileri gelenleri bu yorumu kabul etmişlerdir. ibn Cerir ve İbn el-Münzir, Muhammed İbn Sirin'in Hz. Ubeyde es-Selmani'den bu ayetin anlamını sorduğunu rivayet ederler. (Hz) . Ubeyde, Hz. Peygamber (s.a) zamanıda Müslüman olmuş, fakat onu görmemiştir. Hz. Ömer zamanında Medine'ye gelmiş ve oraya yerleşmiştir. Fıkıhta ve fıkhî meselelerde Kadı Şüreyh ile aynı ayarda kabul edilir.) Hz. Ubeyde sözlü bir açıklamada bulunacağına, başını, alnını, yüzünü kapatıp sadece bir tek gözünü açıkta bırakarak örtünmenin nasıl olacağını kendi üstünde uygulayarak göstermiştir. İbn Abbas da hemen hemen aynı tefsiri yapmıştır. İbn Ebi Hâtim, ibni Cerir ve İbn Merduye'den rivayet edildiğine göre İbn Abbas şöyle buyurmuştur: "Allah, kadınlara evlerinden bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında, sadece gözlerini açıkta bırakacak şekilde örtülerini üstlerine almalarını ve yüzlerini gizlemelerini emretmiştir." Katade ve Süddi de bu ayete aynı anlamı vermişlerdir.
Sahabe ve tabiun döneminden sonra gelen bütün büyük müfessirler de bu ayeti aynı şekilde tefsir etmişlerdir. İmam ibn Cerir el-Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Saygıdeğer kadınlar evlerinden çıktıklarında, açık ve yüzleri örtüsüz cariyeler gibi görünmemelidirler. Örtülerinin veya dış elbiselerinin bir kısmını yukarıdan bırakıp örtünmelidirler ki, kötü niyetli kimseler onlara zarar vermesin."
(Camiul-Beyan cilt, 22 s. 33)
Allame Zemahşerî şöyle der: "Ayet, kadınların örtülerinin bir kısmını yukarıdan üzerlerine bırakmaları, yüzlerini ve bedenlerini örtmeleri gerektiği anlamına gelir." (El-Keşşaf cilt. 11. s. 221)
Allame Nizamüddin Nişaburî de şöyle der: "Yani, onlar örtülerinin bir kısmını üzerlerine örtmelidirler; bu ayette kadınlara başlarını ve yüzlerini örtmeleri emredilmektedir." (Garaibul-Kur'an cilt. 11. s. 32)
İmam Razi ise şöyle der: "Burada kastedilen diğer insanların onların hafif kadınlar olmadığını bilmesidir. Çünkü yüz setr'e dahil olmadığı halde yüzünü örten bir kadının, diğer erkeklerin yanında örtmesi farz olan setrini açması beklenemez. Böylece herkes bu kadınların kendilerinden ahlaksızca bir davranış beklenilemeyecek saygıdeğer ve vakarlı olduklarını bilecektir." (Tefsir-i Kebir, cilt 1. s. 591)
Bu ayetle ortaya çıkan başka bir nokta da, Hz. Peygamber'in (s.a) birçok kızının olduğu gerçeğidir. Çünkü Alah bizzat: "Ey Peygamber, eşlerine ve kızlarına..... emret" buyurmuştur. Bu sözler, Allah'tan hiç korkmadan Hz. Peygamber'in (s.a) sadece bir kızı olduğunu iddia eden kimselerin iddiasını boşa çıkarmaktadır. Onlara göre, sadece Fatıma, Hz. Peygamber'in (s.a) asıl kızıdır. Diğerleri ise eşlerinin önceki kocalarından. Bu kimseler önyargıları nedeniyle öyle körleşmişlerdir ki, Hz. Peygamber'in (s.a) çocuklarını başkalarına nispet ederek ne kadar büyük bir günah işlediklerinin ve ahirette kendilerini çok şiddetli bir azabın beklediğinin farkında değillerdir. Bütün sahih hadislere göre, Hz. Hatice (r.a) , Hz. Peygamber'den (s.a) sadece Fatıma'yı değil, üç kız çocuğu daha dünyaya getirmiştir. İlk siyer yazarlarından Muhammed bin İshak onun Hz. Hatice ile evliliğine değindikten sonra şöyle der: "İbrahim dışında, Hz. Peygamer'in (s.a) bütün çocuklarının annesi Hatice'ydi. Kasım, Tahir, Tayyib, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fatıma." (İbn Hişam: cilt. 1, s. 202)
Ünlü Nesep bilgini Haşim bin Muhammed bin es-Sâ'ib el-Kelbi şöyle der: "Alah'ın Rasulü'nün kendisine peygamberlik gelmeden önce ilk doğan çocuğu Kasım'dı, sonra Zeynep, sonra Rukiye, daha sonra da Ümmü Gülsüm dünyaya geldi." (Tabakâtı-ı İbn Sa'd, cilt.1, s.133) . İbn Hazm ise Cevami es-Siret adlı kitabında Hz. Peygamber'in (s.a) , Hz Hatice'den en büyüğü Zeynep olmak üzere,sırasıyle Rukiye, Fatıma ve Ümmü Gülsüm adlarında dört kızının olduğunu yazar. (ss.38-39) . Taberi, İbn Sa'd, Ebu Ca' fer Muhammed bin Habib (Kitab-ül Muhabber adlı kitabın yazarı) ve İbn Abd'il-Berr (Kitab-ül İstiâb yazarı) sahih rivayetlere dayanarak Hz. Hatice'nin Rasulullah'la (s.a) evlenmeden önce iki kez evlendiğini, Ebu Hâle Temimi'den Hind bin Ebu Hâle adında oğulu, Atik bin Ayis Mahzumi'den Hind adında bir kızı olduğunu söylerler.
Hz. Hatice daha sonra Hz. Peygamber ile evlenmiştir ve bütün nesep bilginleri onun Peygamberimizden yukarıda adları geçen dört kızı dünyaya getirdiğinde ittifak etmişlerdir. (Bkz. Taberi cilt II, s.411) Tabakât-ı ibn Sa'd. cilt VIII, ss. 14-16: Kitabül Muhabber ss. 78.79, 452:El-Isti'âb, cilt 11,s. 718) Bütün bu rivayetler, Kur'an'da Peygamber'in(s.a) bir tane değil, birden fazla kızı olduğunu bildiren ifade ile desteklenmektedir.
111.".......onların tanınması......": Böylece onlar basit ve sade elbiseleriyle, günahkar insanların kötü emeller besleyeceği hafif kadınlar olarak değil, saygıdeğer ve namuslu kadınlar olarak tanınacaklardır. ".......inciltilmemesi....." Böylece kimse onlara sataşmayacak, onları rahat bırakacaklardır.
Burada bir müddet duralım ve Kur'an'ın bu emri ile İslam'ın nasıl bir sosyal hayat ruhuna sahip olduğunun ifade edildiğine ve bu ruhun amacının Allah'ın ifade ettiği şekilde ne olduğuna bir göz atalım. Bundan önce Nur Suresi 31. ayette kadınların, zikredilen kadın ve erkekler dışındaki kimselere zinetlerini göstermeleri yasaklanmış ve onlara "gizli zinetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmamaları" emredilmişti. Eğer bu emir, Ahzab Suresi'nin bu ayeti ile birlikte okunursa, kadınların burada emredildiği şekilde örtülerine bürünmelerinin amacının zinetlerini başkalarından gizlemek olduğu anlaşılır.Elbette bu amaç da ancak dış elbisesinin kendisi sade olduğunda yerine getirilebilir, aksi taktirde süslü ve dikkat çekici bir örtüyle örtünmek bu amaca uygun düşmeyecektir. Bunun yanısıra, Allah sadece kadınlara örtülerine bürünerek zinetlerini gizlemelerini emretmekle kalmıyor, örtünün bir ucunu yukarıdan aşağıya bırakmalarını da emrediyor. Her sağduyulu insan buradan, vücut ve elbisenin zinetleri ile birlikte yüzün de örtülmesi gerektiği sonucunu çıkarır. Daha sonra Allah bu emrin sebebini de açıklıyor: "bu, Müslüman kadınların tanınması ve inciltilmemesi için en uygun yoldur." Elbette bu emir, erkeklerin ısrar edici bakışlarından, sarkıntılık etmelerinden ve sataşmalarından rahatsız olan, bunları eğlenceli bulmayan, kötü şöhretli ahlaksız sokak kadınlarından biri gibi kabul edilmek istemeyen, tam aksine ahlaklı, namuslu ev kadınları olarak tanınmak isteyen kadınlar içindir.
Böyle soylu ve şerefli kadınlara Allah şöyle buyurmaktadır: "Eğer gerçekten iyi kadınlar olarak tanınmak istiyorsanız ve erkeklerin şehvet dolu bakış ve ilgileri sizi rahatsız ediyorsa, insanların açgözlü bakışları önünde bütün güzellik ve fiziki cazibenizi ortaya koyacak şekilde yeni gelinler gibi süslü bir şekilde sokağa çıkmamalısınız. Tam aksine bütün ziynetlerinizi gizleyen ve yüzünüzü örten sade bir örtü ile ve ziynetlerinizin şıkırtısı bile dikkati çekmesin diye ağırbaşlı bir şekilde yürüyerek sokağa çıkmalısınız. Kendisini boyayıp süsleyen ve her tür ziyneti takıp takıştırmadan dışarı adımını atmayan bir kadının, erkeklerin dikkatini çekmekten başka bir amacı olamaz. Böyle yaptığı halde insanların, açgözlü bakışlarından rahatsız olduğunu söyleyerek şikayet ediyorsa ve "sokak kadını" olarak tanınmak istemediğini, namuslu bir ev kadını olarak yaşamak istediğini söylüyorsa, bu, sahtekarlıktan başka birşey değildir. Bu, gerçek niyetini ifade eden bir kimsenin sözleri değildir, onun asıl niyeti tavırlarında ve davranış tarzında görülmektedir. O halde diğer erkeklerin önüne dikkat çekici bir şekilde çıkan bir kadının bu davranışı, onun davranışlarını neyin yönlendirdiğini göstermektedir. İşte bu nedenle münasebetsiz kimseler, hafif kadınlardan bekledikleri şeyleri bu kadınlardan da beklerler. Kur'an kadınlara şöyle der: "Siz aynı anda hem sokak kadını, hem de namuslu bir kadın olamazsınız. Eğer namuslu, saygıdeğer kadınlar olarak yaşamak istiyorsanız, sokak kadınlarına yaraşan davranışlardan vazgeçmeli ve namuslu kadın olmanızı sağlayacak bir hayat tarzı benimsemelisiniz."
Bir kimsenin kişisel düşünceleri Kur'an'a uygun olsun veya zıt olsun, ya da bir kimse Kur'an'ın gösterdiği hidayeti kendisi için bir yol gösterici kabul etsin veya etmesin, Kur'an'ı tefsir ederken entellektüel plânda dürüst davranmak isteyen herkes bunun asıl amacını kavrayacaktır. Eğer bu kimse bir münafık değilse, dürüstlükle Kur'an'ın asıl amacının yukarıda açıklanan amaç olduğunu kabul edecektir. Bundan sonra herhangi bir emri çiğnese bile, ya Kur'an'ın emrine karşı geldiğinin farkında olarak, ya da Kur'an'ın hidayetini kabul etmediği için böyle yapacaktır.///Tefhimu'l Kur'an///


Ayrıca Hak Dini Kuran Dili Adlı 9 Ciltlik Eserin 6.Cildinin 3927.sayfasında "Cilbab" kelimesini baştan aşağıya Müslümanların kadınlarını örten ;çarşaf,ferace diye dış elbisenin adıdır diye resmen tefsir ediliyor.

Bakın Sahte Prof.'lar tartışa dursun.Beni alakadar etmez.Zaten tefsirdede bu konuya değinildi.

Ben kafamdam konuşmuyorum,empoze edilmeye çalışılan lafları söylemiyorum...

Araştırmışım,Kaynak Göstermişim.Açın bakın harfi harfine koyuyorum buraya.Kaçak güreşle işim yok.Ben meydandayım.İstediğin Ayet'ide sana gösterdim.Eğer bu ayetin tefsiri bana yetmedi dersen ben sana daha ağır bir kaç tefsirden daha yazarım ama bunların,anlayan bir insan için yeterli olacağı kanaatindeyim.

Ayrıca sende,eğer anlatacağım gibi düşünenlerden Ayet'leri anlamaya çalışanlardansan fazla yorma beni.Adamın birine sormuşlar yahu sen evliya adamsın neden namaz kılmıyorsun demişler.Adam demişki "ben Kur'an-da namaza yaklaşmayın diye bir ayet gördüm ondan dolayı namaz kılmıyorum" demiş.Ahmak adamın bir önceki ayette "Sarhoşlu iken namaza yaklaşmayın olduğunu" görmemezlikten gelmesi gibi...

D.Not:Yafta vurmayalım lütfen.Hilafetsever gibi.Eğer bu tür konuları tartışmak hilafetseverlik ise...bilemiyorum.Acizane laflar üzerinde fazla konuşmak istemem.Ayrıca dalga geçici,hafife alıcı kelimeler kullanılmaması özellikle rica ediyorum...
Kullanıcı küçük betizi
drJecco
Üye
Üye
 
İletiler: 23
Kayıt: Prş Oca 17, 2008 17:54

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Oca 28, 2008 1:19

drJecco, müslümanligin en önemli sartlarindan biri kibirli olmamaktir, ama ne yazik ki o makama henüz erememissiniz. Kuran'i Kerim'in en dogru tefsirlerinden birini yapan bir Ilahiyatciya sahtekar demek sizin kibrinizi ve küstahliginizi ortaya koymaya yeter de artar bile.

Cok alim, hilafetsever drJecco: Ahzab suresinde bildirilen cilbab, erkegin de, kadinin da giydigi araplara özgü bir elbise, bir gömlektir. Nur suresinde, (kadinlar, himarlarini (örtülerini) yakalarina örtsünler) deniyor. Eger cilbab carsaf demek olsaydi, himar denmezdi. Örnegin Imam Malik, müslümanlarin giysilerinin dini bir norm olmadigini söyler ve yaygin kıyafeti 'Hicaz Örfü' olarak tanimlar.

Carsaf hakkinda iki bilgi:

Çarşaf kelimesi, Farsça çader-şepten [gece örtüsü] bozularak Türkçe'ye girmiştir; tesettür için ev dışında giyilen üstlüktür. Tanzimatta hacca giden İranlılardan alınan çarşaf, önceleri bid'at sayılıp pek tutulmamışsa da, 1870'ten sonra yaygınlaştı. Daha sonra II. Abdülhamid Han, 4 Ramazan 1309 (2 Nisan 1892) tarihli bir emirle çarşafı yasakladı. (Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi)


1913'te yüz binlerce Balkan muhacirleri İstanbul'a Ortodoks kadınlarının giydiği siyah çarşafı ile gelmişti. Zamanla bu da İstanbul'a yayıldı. Hükümetin zaten uğraşacak hâli yoktu, çarşafa mani olamadı. (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimler sözlüğü)
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Sonraki

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x