Çift Başlı Yeni Vesayetin Ürkek Yusufçuk Kuşları / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Çift Başlı Yeni Vesayetin Ürkek Yusufçuk Kuşları / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ara 24, 2012 15:11

Çift Başlı Yeni Vesayetin Ürkek Yusufçuk Kuşları

Vatan gazetesi bugün önemli bir manşetle çıktı. Gazetenin muhabirlerinden Damla Güler'in haberine göre, olaylı MİT soruşturmasını yürüten Savcı Adem Özcan'a önce "takipsizlik kararı ver" baskısı yapılmış, sonra da dosya elinden alınmış!

Adem Özcan, Hakan Fidan ve dört üst düzey MİT yetkilisini sigaya çekmeye kalkışan Sadrettin Sarıkaya'nın yerine getirilmişti oysa.

Haberin ayrıntılarına baktığımızda hayretle görüyoruz ki, MİT'çiler geceyarısı çıkarılan yasa ile Başbakan korumasına alındığı ve haddini bilmeyen savcıya el çektirilip yerine yeni savcı atandığı halde, kendi atadıkları bu yeni savcıya bile güvenemez hale gelmişler!

Bizzat iktidarın istediği ölçüler içine görevlendirilen yeni savcı Adem Özcan ne yapmış?

Geceyarısı çıkarılan MİT kanunu gereği soruşturma için Hakan Fidan ve beraberindeki 5 isim için Başbakan'dan dan izin istemiş...

Yeni yasaya göre uyulması gereken prosedür bu değil mi?

Ancak aradan tam 9 ay geçtiği halde Başbakanlık'tan herhangi bir cevap gelmemiş. Bunun üzerine, Terörle Mücadele Savcılığı’ndan sorumlu Başsavcıvekilli Oktay Erdoğan, Savcı Özcan'dan önce takipsizlik kararı vermesini isteyip, sonra da söz konusu soruşturma dosyasını Özcan’dan almış.

Yeni savcının da "güvenilmez" hale gelmesi ise şöyle oluyor:

Savcı Özcan, Başbakanlık'tan soruşturma iznine dair bir yanıt gelmeyince, ikinci bir yazı yazmak istiyor. Bunu öğrenen Başsavcıvekili, önce Özcan'a "takipsizlik kararı ver" baskısı yapıyor, "Başbakanlık'tan yazı bekliyoruz" cevabını alınca da dosyayı Özcan'dan alıp kendisine bağlıyor...

Demek ki Başbakan'ın "Alacaksanız beni alın" diyerek kendisini ortaya koyduğu MİT krizi henüz bitmemiş.

Bitmediği gibi kavga daha da derinleşiyor.

Kendi atadıkları savcıyı bile "tehlikeli unsur" olarak görmeye başlamak, Başbakan'ın talimatıyla geceyarısı çıkarılan kanuna göre tamamlanması gereken prosedürü bekleyememek de neyin nesi?

Savcıdan prosedürü tamamlamadan takipsizlik kararı istemek de neyin telaşı?

Peki, Başbakanlığın 9 aydır savcılığa cevap vermemesine ne demeli?

"Savcılığı muhatap almıyoruz"
diyorsanız, bir gece yarısı çıkardığınız kanuna Başbakan'dan izin alma şartını neden eklediniz?

Anlaşılan Başbakanlık'ta da sorun var. ..

"Soruşturma izni verilmemiştir"
yazısı öyle bir çırpıda yazılamıyor demek ki. Hem de "kuvvetler ayrılığından" bile yakınır hale gelecek kadar tek adamlaşan Tayyip Bey'in açık iradesine rağmen?!

Tayyip Bey, "kuvvetler ayrılığı" derken, bizim anladığımız kuvvetler ayrılığından değil de kendi iktidarı içindeki bir "kuvvetler ayrılığından" bahsediyor olmasın?

Başbakanlık muhabirliğimin son günlerinde, yani 2006 yılı itibarıyla kurumda gelinen nokta şuydu:

Cemaatten referans getirmedikçe, kimsenin ataması yapılamıyor, işe başlatılamıyor, tayin ve terfisi gerçekleştiremiyordu.

Artık aralarında baştan yaptıkları bir anlaşmadan dolayı mı, yoksa cemaatin iktidar içindeki kadrolaşmaya ağırlığını fiilen koymasından mıdır bilemem. Başbakanlık, bakanlıklar ve tüm bürokrasideki kadrolamaşma harekâtının tek hakimi cemaatti.

Tayyip Bey de cemaate çok güveniyor, kendi menfaatine aykırı bir şey yapmayacaklarına inanıyordu. Veya aralarındaki anlaşma gereği öyle olması gerekiyordu.

Şimdi gelinen noktaya bakar mısınız.

Başbakan, yakın koruma ekibinde büyük bir temizlik yaparak cemaat referansıyla gelmiş olanları uzaklaştırıyor. Yani, canına yönelik bir tehdidin bile cemaatten gelebileceğini düşünüyor!

Kaşını bir kaldırmasıyla koskaca kanunları devirip yerine bir gecede yenisini çıkarttırabilen Başbakan'a, Savcılık cephesi halen direnebiliyor! Bizzat Başbakan'ın korumasına alınmış MİT yöneticilerine atılan çengel bir türlü ortadan kaldırılamıyor!

Yani Tayyip Bey'in "Alacaksanız beni alın" sözleriyle ifşa ettiği restleşme halen devam ediyor..

Kurt, kırmızı şapkalı kızdan vazgeçmiş değil. Başbakan gözünü bir yumsa kırmızı başlıklı Hakan ile kırmız başlıklı Afet'i "ham" yapacaklar!

Medyanın dışına itilmiş bir avuç gazeteci yıllardır, internet sitelerinden, kişisel bloglarından, Silivri'den yazdıkları mektuplardan "Erdoğan-Gül savaşını" haber verirken dudak bükenler, "Gül ile Erdoğan'ın arasını hiç bir şey açamaz, bunlar Ergenekon'un oyunları" diyerek iktidar sözcülüğüne soyunanlar, artık yavaş yavaş bir rekabetin "varlığından" söz etmeye başladılar.

Hasan Cemal ile Cengiz Çandar, geçen hafta Mehmet Ali Birand'ın programında Tayyip Bey ile Abdullah Bey'in "üslup ve kişilik farkılılıklarından" dem vurdular.Abdullah Bey'in öyle köşesine çekilip emeklilik hayatı süremeyecek bir "şahsiyet" olduğu, siyasette daha alt bir mevkiyi de kabul etmeyeceği "gerçeği" üzerine fikir cimnastiği yaptılar.

Bir de iktidarın kirli dosya savaşında alt düzey eleman olarak kullandığı Rasim Ozan Kütahyalı var. Kirli dosya taşıyarak ve iktidar sahiplerinin yüzyüze konuşamayacakları karanlık konularda mesaj getirip götürerek bir yılda yalı sahibi olan bu şahıs, geçenlerde envai operasyonun merkez üslerinden biri haline gelen Beyaz Tv'de Tayyip Bey cephesinin yeni "düşmanını" açıkladı:

Yargı!

Evet, Tayyip Bey cephesinin yeni düşmanı yargı'ymış!

Diyeceksiniz ki,

"Yargı, Ergenekon süreciyle paralel yürütülen bir tasfiye sonucu ikitidarın aygıtı haline getirilmedi mi? Yüzlerce maddelik yasa değişikliği ile yargıdaki eski vesayet kaldırılıp yerine yenisi konulmadı mı? HSYK, Adalet Bakanlığı'nın alt dairesi haline gelmedi mi? Yeni atanan Anayasa Mahkemesi üyesi, Başbakan'a topuk selamı vererek göreve başlamadı mı?

"Daha yargının nesinden şikayet ediliyor" diye soracaksınız...

Böyle sorduğumuz zaman, Tayyip Bey'in "kuvvetler ayrılığı" çıkışını da, Rasim Bey gibi bir alt düzey haber elemanının, "Bütün sorun yargıda" şeklindeki nokta atışını da hâlâ demokrasi, hukuk gibi genel kavramlar çerçevesinde ve "AKP iktidarı ile derin devletin bitmeyen kavgası" klişesi üzerinde okuyoruz.

ve de yanlış yapıyoruz demektir.

Çünkü ne Tayyip Bey'in bahsettiği "kuvvetler ayrılığı" bizlere üniversite birinci sınıfta okutulan yasama-yürütme-yargı ayrılığıdır;

Ne de Rasim Ozan Kütahyalı adlı alt düzey postacının "Bütün sorun yargıda" şeklindeki çıkışı "eski yargı düzeni" ile AKP iktidarı arasındaki kavgayı ifade etmektedir.

Su yüzüne çıkmaya başlayan, kendi içlerindeki kavgadır.

Bu durumda kendimize yeni bir "sözlük" edinmemmiz gerekiyor.

Buna göre, Tayyip Bey bundan sonra ne zaman "kuvvetler ayrılığı önümüzde engel" dese,

"Cemaatin vesayetine terkettiğimiz yargı artık bize ayak bağı oluyor"u anlayacağız.

Ne zaman "evinin dinlenildiğinden", "Özal gibi zehirlenmek istendiğinden" dem vursa, öyle aklımıza Veli Küçük filan gelmeyecek ...

Kimlerden korkup da yakın koruma kadrosunda "cemaat temizliği" yaptığı gelecek..

Aynı şekilde bundan sonra, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Kütahyalı, Şamil Tayyar vs. türünden haber elemanları ne zaman ekranlardan "derin devlet", "vesayet", "yargı tahakkümü" gibi çığlıklar atsa, (ve de Ümit Zileli gibi "Kemalist solcular" ne zaman hülyalı bakışlarla tozluk gibi otursa) anlayacağız ki:

Cemaat, Tayyip Bey'in peşini bırakmıyor!

Bu tartışmaların kuyruğuna takılıp "kuvvetler ayrılığı demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur" şeklinde didaktik açıklamalar yapmak saflık, hatta salaklıkla aynı anlama gelebilir.

Öte yandan, daha bir kaç ay öncesine kadar "Tayyip Bey ile Gül Bey arasında sorun varmış gibi göstermeye çalışmak bir Ergenekon taktiğidir" diyerek ağız bükenlerde hafiften "yusuflama" belirtileri müşahede edilmektedir. Bürokraside, medyayde, futbol, ticaret ve aklınıza gelebilecek her alanda yıllardır kuyruk bağlamış olan bu tipler, yağlı mabadlarını dayadıkları "ittifakın" çözülmesinden tırsmaya başlamışlardır.

Her namazdan sonra ellerini göğe açıp "Tayyip Bey hazretleri ile Gül Bey hazretlerinin arasını açma yarab. Fesada fırsat eyleme" diye yakarışta bulundukları bilinmektedir. Yağlı mabadların altından soğuk esintiler hissedilmeye başlanmıştır çünkü. Yorgan çekiştirildikçe kimi mabadlar açıkta kalma sorunuyla karşı karşıya gelmiştir.

Cemaat-Gül ittifakının, Tayyip Bey'in mutlak iktidarını tehdit eder vaziyete gelmeye başlamasına, Ergenekon davasında içine düşülen kaostan da naçizâne pay biçmekteyiz.

Mütalayı okuma aşamasına gelinmişken, davanın birden bire yeni iddianamelerle 'uzatmaya' bırakılmasını; hem terörist Öcalan'a af sürecinde karambole düşmemek, eşzamanlılığı sağlamak taktiği; hem de yeni iktidar kavgasında hangi taşın nereye oturacağı telaşesinin bir sonucu olarak okursak pek isabetsiz hareket etmiş olmayız.

"Ergenekon meselesini" kim çözecektir?

"Darbecileri, devlet içine çöreklenmiş çeteleri, derin devletin kirli yapılanmalarını büyük bir cesaret örneği vererek yerle bir etmiş"
bir Tayyip Erdoğan mı?

Yoksa, "Darbelerle mücadele" adı altında hukukun katlediliği, toplumun travmalı kamplaşmalara itildiği, yargıya ve devlete güvenin temelden sarsıldığı, gizli örgüt ve çete yakalamak adı altında muhalefete karşı sürek avının başlatıldığı, faşizme ve diktatörlüğe açık geçişin yapıldığı bir büyük komplo sürecini "hazmedemiş",

"Demokrat" Abdullah Gül mü?

Eğer kavga bu baz üzerinden çatallanmaya yüz tutmuşsa; bürokrasi, HSYK ve yüksek yargı üzerinde belli bir kontrol sahibi olan Abdullah Gül ile

yargı ve polis teşkilatını elinde tutan cemaatin ittifakını çok önemsemek gerekir.


Tayyip Bey'in elindeki aygıtlara baktığımızda ise şu listeyi görüyoruz:

-On yıldır iktidarda olan bir parti üzerinde mutlak'a yakın bir hakimiyet;

-Liderlik karizması;

-Güdümlü anketlerin abarttığı kadar olmasa da belli bir "halk desteği";

-Küresel plan yapıcıların "Daha iyisini oluşturana kadar bir şans daha verelim" rezervi,

-Yandaş medyanın ve sermayenin önemli bir kısmını hâlen elinde bulundurma hali.


Eh, bunlar da az şey değil...

Ancak, kendisine ve kadrosuna her an bir tuzak kurabilecek bir yargı, (MİT'in peşinin bırakılmamaması, "hukuka aykırı delil" gerekçesi ile bozulan davalar, "emsal" oluşturabilecek sürpriz yargı kararları vs. türünden can sıkıcı gelişmeler),

Kendisine karşı her an komploya girişebilecek bir polis teşkilatı,

aportta bekleyen savcılar,

Cemaatin kontrolündeki sanal alemden aniden gelebilecek bel altı bir saldırı ihtimali...

Bunlar tehlikeli şeyler...

ve Başbakanı koruması, uyarması gerekirken, aksine Başbakan tarafından korumaya alınacak kadar zaafa uğramış olan bir MİT,

bırakın ülkenin güvenliğini, acaba Tayyip Bey'in şahsi güvenliğini korumaya, kollamaya ne kadar muktedir?

Göktürk-2 uydusunun fırlatılma töreninde, Abdullah Gül'ü "devlet" karesinin dışında bırakıp yanına Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'i alarak görüntü vermesinden de anlıyoruz ki bu yeni iktidar kavgasında Abdullah Bey'e,

"Yargı ve bürokrasi senin yanındaysa; parlamento, ordu ve MİT de benim yanımda" mesajı verilmektedir.

Ancak unutulmasın ki Necdet Özel de en az Hakan Fidan kadar "özürlü" bir imajdır.

Kendi silah arkadaşlarından yana çıkamamış, uzatılan koltuğa içinde hiç bir etik hesaplaşma yaşamadan hemen atlayıvermiş, TSK'ya ne kadar hakim olduğu tartışmalı bir Genelkurmay Başkanı'na nereye kadar güvenilebilir?

Bunların yanı sıra, Gül ile Erdoğan arasında cilve yapmaktan yorgun düşmüş, güç dengesi birinden yana geçer geçmez hemen saf değiştirecek gazeteci bozuntularına ne kadar güvenilir?

Erbakan Hoca'yı bir gecede satıp "Tayyipçi" olmamışlar mıydı?

Veya Süleyman Demirel'i, Bülent Ecevit'i, Hüsamettin Özkan'ı bir gecede satıp yine "Tayyipçi" olmamışlar mıydı?

Zor işler bunlar...

İyi ki makam-mevkimiz, gazete köşemiz, televizyon programımız, hanımız, hamamımız, futbol takımımız, para basan işletmemiz vs. yok...

Kendi çıkardığımız "yusuf yusuf" seslerinden sabaha kadar uyku tutmayacaktı yoksa...

Silivri'de olsun, evimizde olsun rahat uyuyoruz çok şükür!



Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN), 24 Aralık 2012
Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x