Bay Mardinin sosyolojik oltası
Türkiyenin çağdaşlaşması, modernleşmesi ve bunun laiklikle ilişkisi çok uzun yıllardır sosyolojinin ilgi odağı. Daha Osmanlı döneminde bile pek çok düşünürümüz bu konuya eğilmiş, özellikle Cumhuriyetten sonra ise bu konu toplumsal tartışmanın merkezi meselelerinden biri olmuştur.
Türkiyenin önde gelen sosyologlarından Prof. Dr. Şerif Mardinin Doğan Medya gazetelerine yaptığı iki açıklama tam da bu konu ile ilgili ve bir hayli de tartışma yarattı. Bilindiği gibi Bay Mardinin ilk açıklaması mahalle baskısı kavramıydı. Geçtiğimiz günlerde ise Cumhuriyet öğretmeni mahallenin imamına yenildi saptamasında bulundu.
Bu iki analizin ne anlama geldiğini ve neye hizmet ettiğini ortaya koymaya çalışacağız. Bu işi yaparken de Bay Mardinin son tespitinden başlayalım.
Bay Mardin Cumhuriyet öğretmeni mahallenin imamına yenildi derken nasıl bir varsayımdan yola çıkıyor ve hangi sonuca varıyor?
Varsayımının temeli Cumhuriyeti öğretmenin, mahalleyi ise imamın temsil etmesi. Ancak Bay Mardinin bu varsayımının çok net anlaşılamadığı ortada, çünkü tartışmayı değerlendiren herkes Cumhuriyeti Kemalizmle, imamı ise Şeriatla bağdaştırdı.
Sonuç olarak bu bir anlamda doğru olsa bile Bay Mardinin demek istediği bundan ibaret değil. Kemalizmin Şeriat karşısında yenildiğini açıktan iddia edecek cesarette değil (şimdilik!) ama aslında çok daha ilerisini iddia ediyor: Mahalleyi yani toplumu imam temsil etmektedir.
Peki bu ne anlama gelmektedir?
Bunun anlamı Cumhuriyetin toplum dışında bir proje olduğudur, yani Cumhuriyetin topluma rağmen kurulmuş olmasıdır.
Peki burada toplum ne yapmaktadır?
Toplum kendisine biçilen bu elbiseye yani Cumhuriyete direnmekte ve imamın etrafında örgütlenmektedir.
Aslında çok yeni de sayılmamalı bu analiz. Türkiyede dinsel örgütlenmenin toplumla olan bağını ilerici olarak görmek pek çok sosyoloğumuzun tarihsel yanılgısı olduğu, gibi pek çok solcuyu kandırmanın da çok ucuz bir yöntemi.
İşte Bay Mardin de şimdi bu ucuz yöntemi kullanıyor ve bu oltaya takılacak solcu arıyor!
Ancak Türkiyeye uygulanabilen bu sosyolojik yöntem, ilericiliğin tanımını hedeflenen projenin içeriğine göre değil o projeleri savunanların toplumla bağının ileri olup olmamasına göre saptıyor. Böyle olunca da bütün gün cemaatle birlikte olan bir imam çok ilericidir, çünkü toplumla bağı çok ileridir. Aynı şekilde bir aşiret lideri de çok ilericidir, çünkü zaten kendi aşiretine bağlı bir kitlesi vardır.
Ama bu çarpık sosyolojik kavramlaştırma aynı şekilde İranda mollayı, Afganistanda ise Talibanı ilerici görmez, toplumla ilişki düzeyi çok daha ileri olmasına rağmen. Çünkü ABD orada dur der! Kısacası sosyolojik saçmalamanın da bir sınırı vardır ve o sınırı ABD belirler. Bay Mardine bu konuda dur dememelerinin nedeni de budur: Çünkü ABD için de Türkiyede ilerici Mustafa Kemal değil, Said-i Nursidir.
Ama biraz daha ileri gitse ve ABDdeki bir Kızılderili kabile reisinin, mesela ABD Başkanı Washingtondan ileri olduğunu iddia etmeye kalksaydı, değil orada bir sosyoloji kürsüsünde barınmak, ahıra bile almazlardı Bay Mardini. Sosyoloji kürsüsü sosyolojinin içine etmek için değildir çünkü!
Sosyoloji değil fantazi
Peki Mardinin bu sosyolojisini neresinden başlasak düzeltmeye?
En başta şunu ortaya koyalım, sosyoloji toplumbilimdir ve bu bilim dalından toplumsal bazı sonuçlara varmak için bazı semboller kullanılır ama bu sembollerin çok iyi seçilmiş olması ve tanımladıkları kavramı/kategoriyi de tam yansıtması gerekir. Eğer sembol bunu yansıtmıyorsa, yaptığınız bilim değil olsa olsa fantazi olur.
Peki Bay Mardinin öğretmen ve imam sembolleri bu kıstasa uymakta mıdır?
Bir defa Cumhuriyet ya da Kemalizm öğretmenle simgelenemez, kaldı ki imam da Şeriatı ya da dinsel örgütlenmeyi yansıtmaz.
Kemalizm, bir rejim olarak bulunduğu toplumu biçimlendirmek ve dönüştürmek isteyecektir elbette, bunun için de eğitim başta olmak üzere pek çok ideolojik aygıtı devreye sokacaktır.
Ancak bu tür ideolojik aygıtlardan bir tanesi eğitim kurumu ise diğeri de dindir. Nitekim Diyanet kurumu da böylesi bir aygıt olarak ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet Devriminin aynı zamanda dini de toplumu dönüştürmek için kullandığı bilinmektedir. Ezanın Türkçe okutulması da bunun içindir, imamların Diyanet tarafından atanması da, hatta o imamların vaazlarının bile iktidar tarafından yazıldığı bilinmektedir.
Dolayısıyla Bay Mardinin varsayımı daha ilk etapta çuvallamaktadır.
Ama kendisi çok daha ayrı bir fantaziye de sahiptir, ona göre okul laiklerin, cami ise dincilerin karargâhıdır. Cami her mahallede vardır, dolayısıyla her mahallede bir de imam vardır. O halde imam mahalleyi temsil etmektedir.
Peki öğretmenle mahallenin imamı nerede yaşamakta ve nasıl karşı karşıya gelmektedir?
Nerede ve nasıl bir ideolojik mücadele vermektedir?
Sanırız Bay Mardine göre her mahallede bir okul öğretmeni bir de cami imamı vardır. Cemaat okula gitmekte öğretmeni dinlemekte, sonra namaza gidip imamı dinlemektedir. Sonra da eve gelince gece, herhalde aile içinde imam mı doğru söylüyor öğretmen mi diye tartışıp demokratik bir karar vermektedirler!
Varsayımlar ve gerçekler ve fantaziler
Uzatmayalım, böyle bir mahalle varsayımı fantazi ötesi bir saçmalamadır. Bay Mardin böylesi bir gerçekliği sadece Osmanlı dönemi ile sınırlasa bir nebze doğru sayılabilirdi ama Cumhuriyet döneminde böyle bir mahalle yoktur. Kaldı ki Osmanlı dönemi için de bu son derece vülger bir tanımlama olacaktır.
Hemen bir kaç madde ile bu saçmalamanın boyutlarını ortaya koyalım:
1-) Cami ve okul sayısı, nüfusun artışı, ülkenin gelişmesi ve elbette bütçeden bunlara ayrılan pay ile doğrudan orantılıdır.
2-) İmam da öğretmen de maaaşını devletten almaktadır.
3-) Okul tek başına pek birşeyi simgelemez, ilkokulla lise eğitimi ve bununla da üniversite eğitimini tek bir okul ortak paydasında toplamak sosyolojik kolaycılıktır ve sosyolojik körlük yaratır.
Burada Bay Mardinin ısrarla girmediği bir kavramı ortaya koyalım: Siyasal iktidar!
Bay Mardin daha önceki mahalle baskısı kavramında da şimdiki mahalle imamı kavramında da, toplumsal ilişkileri mevcut iktidar ilişkilerinden soyutlamaktadır.
Ama gerçek yaşamda iktidar mahalleyi biçimlendirendir. Bunu kimi zaman o mahalle camisine imam atayarak, kimi zaman ikinci bir camiyi açarak, kimi zaman okul açarak, kimi zaman asfalt yol götürerek, kimi zaman fabrika kurarak yapar.
Yani bu ülke iktidardan bağımsız mahallelilerin başıboş bırakıldığı bir mahalleler konfederasyonu değildir.
Şimdi günümüzden bir kaç soru ile konuyu açalım.
1-) Türkiyede bugün Milli Eğitim Bakanlığı hangi iktidarın elindedir?
2-) Bu Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenleri seçerken hangi kıstasları uygulamaktadır?
3-) Bugün gençlerimiz camiye gitmekte midir?
4-) Bugün gençlerimize Cumhuriyet karşıtı fikirler camide mi verilmektedir, okullarda mı?
Cumhuriyetin tasfiyesi
camiden değil okuldan başladı
Aslında bu soruların tarihsel kökenini Bay Mardin de, Şeriatçılar da, solcular da bal gibi bilmektedir.
Atatürk Cumhuriyeti toplumu laikleştirir ve dolayısıyla ilericileştirirken, modernleştirirken, çağdaşlaştırırken okula çok büyük bir önem vermiştir. O nedenle de Cumhuriyetin öğretmeni vurgusu hep yapılagelmiştir.
Ama aynı zamanda camide dinsel dogmalarla mücadele etmek için de imamlar devlet okullarında yetiştirilmiştir. Böylesi bir sistemde hem öğretmen hem de imam Cumhuriyet okulunda ve ideolojisiyle yetiştirilir.
Peki bu ne zaman değişmiştir?
Değişim Menderes iktidarı ile birlikte başlamıştır. Menderes iktidarı ile birlikte bir kaç şey değiştirilmiştir.
1-) Cami sayısı hızla artacaktır.
2-) Bu camilere kadrolar artırılacaktır.
3-) Ama aynı zamanda okul sayısı da artırılacak ve yaygınlaştırılacaktır.
Kısacası cami ve okul birbirinin karşıtı değildir.
Atatürk döneminde ilerici bir işlevi olan bu ideolojik aygıtlar Menderes iktidarı ile birlikte gerici bir amaca hizmet etmeye başlamıştır.
O tarihten itibaren öğretmenler Cumhuriyet öğretmeni olarak yetiştirilmemiştir ama çok daha kötüsü de yapılmıştır, imamlık statüsü değiştirilmiştir.
Eski eğitim sisteminde Diyanetin ihtiyacına göre imam eğitimi yapılmakta ve buna göre imam okulları açılmaktadır. Fakat Menderesle birlikte başlayan dönemde imam eğitimi veren okullar imam eğitme işlevinin dışına çıkmış, toplumun büyük kesimi bu imamlık eğitiminden geçirilmiştir.
Fakat bu eğitimden geçenlerin camide imamlık yapmalarına da imkân yoktur. Çünkü cami sayısını kat kat aşan sayıda imam vardır. Üstelik kız çocukları da bu okullarda eğitilmiştir ve imamlık yapmalarına zaten dinen imkân yoktur.
İşte Cumhuriyetin tasfiyesi bu adımla başlamıştır: Yani camiden değil okuldan.
Okulu ve eğitim sistemini eline geçiren dinciler, buradaki eğitim sistemini gericileştirmiş ve dincileştirmiştir. Bu okullardan mezun olan öğrenciler toplumsal yaşamlarına ve çalışma hayatına birer Cumhuriyet genci olarak değil Nur talebesi olarak atılmışlardır.
Ve buradan da görüldüğü gibi Şeriatçı örgütlenme Türkiyede bir imam örgütlenmesi, cami etrafında örgütlenme olarak değil, iktidar destekli bir toplumsal örgütlenme olarak başlamış ve gelişmiştir.
Kemalizmi tepeden inmeci ve bürokratik bulur Bay Mardin, ama bugünkü Şeriatçı kadrolaşma, iktidarı ele geçiren sağcıların, en tepeden inme, en bürokratik ve en hukuksuz uygulamaları ile oluşturulmuştur. Türkiye imam eliyle değil, bizzat devlet eliyle dincileştirilmiştir.
Bir Nur müridi olarak Bay Mardin
Hatta bu, öylesine bir gerçekliktir ki Bay Mardinin kendisi de camide değil okulda Nur müridi olmuştur!
Bay Mardin kendi kişisel tarihini yani okuyup adam olma tarihini yazsa bunları yazacaktır ama yazmamaktadır.
Neden? Çekindiğinden mi?
Elbette değil, kendisi yaşamı boyunca açıktan Atatürk karşıtlığı ve Nur savunuculuğu yapmıştır. Yani bir çekingenliği yaktur. Ama olayı özellikle saptırmak istemektedir. Çünkü bir sosyolog olarak onun görevi toplumsal kafakarışıklığı yaratmak, solcuları kandırmak, öğrencilerini gericileştirmek, yani Nura hizmet ektmektir. (Nura hizmet etmek, elbette Öğretmen Marşındaki Nura doğru can atan Türk genciyiz sözleri ile karıştırılmamalıdır, onların Nuru başkadır!)
Ama bir şeye daha: İktidara!
Burada özellikle mahalle imamı ve mahalle baskısı kavramları son derece özenle seçilmiştir. Demek istemektedir ki Türkiyede Şeriatın kaynağı mahalledir, o nedenle buraya yoğunlaşın.
Peki bunun sonucu nedir?
İktidardakilere hiç bakmayın!
Peki iktidarda kim var?
İmam!
Bugün Cumhurbaşkanımız da, Başbakanımız da, Milli Eğitim Bakanımız da birer imam değil midir?
Peki neden Bay Mardin mahalledeki imamı kaale alır da iktidardakini almaz sizce?
Ya da mahalledeki baskıyı dikkate alır da iktidar baskısını almaz?
Çünkü Bay Mardin iktidarın sosyoloğudur, iktidardaki imamın cemaatindendir.
Mesela Bay Mardin, Milli Eğitimdeki Şeriatçı kadrolaşmadan rahatsız mıdır?
Hiç sanmıyoruz.
Kendisi Amerikalarda okumuştur, ayrıcalıklı bir eğitime sahiptir ama İmam Hatiplere karşı değildir!
Nasıl olsun ki!
Kısacası Bay Mardin, laik, ilerici toplumsal güçlerin iktidarla, iktidarı işgal eden imamlarla, Milli Eğitimdeki kadrolaşmayla ilgilenmesinden yana değildir, buraya olan ilgiyi dağıtmakta ve ilericilere de siz iktidarla uğraşmayın gidin mahallenin imamıyla, kasabıyla, manavıyla uğraşın demektedir.
Bay Mardinin solculara tuzağı
Ama Bay Mardinin bir başka tuzağı daha vardır ilericilere: İlericiliğin kaynağı okuldur.
O zaman ilericiler okula gömülecekler ve aydınlanan toplumun Şeriat karanlığından kurtulacağını sanacaklardır. Ama Bay Mardin de bu ilericileri uzaktan keyifle izleyecektir. Çünkü okullar asıl büyük gericileri yetiştirmektedir.
Mesela geçtiğimiz hafta televizyona çıkıp Atatürkü sevmediğini ama Humeyniyi sevdiğini söyleyen genç kız örneğine eğilelim.
Herkes kızın cahilliğine yüklendi ve dediler ki bu kız cahil olduğu için gerici. Ama kız üniversiteye bile gitmiş. Yani cahilliği üzerinden atacak kadar okumuş. O halde tek bir şey kalıyor geriye, bu kız gericiliği mahalle imamından öğrenmediğine göre okulda öğrendi. Demek ki okulda gericilik eğitimi veren öğretmenler var.
Sanılıyor ki kızın tarih yanlışları bir cahilliğin ürünü. Aksine, bu yanlışlar gericilerin özenli doğruları. Kız da gerici derslerini iyi bellemiş ve öğretmenlerinin ona öğrettiğini tekrarlıyor.
O halde sorunun kaynağı mahalledeki imam ve baskı olmadığı gibi çözüm de okulda ve öğretmende değil.
O zaman Bay Mardine ve yetiştiği cemaate bir göz atalım.
Said-i Nursi kimdir ve ne yapmıştır?
Said-i Nursi iyi bir gericidir ve ömrünü de gericilik yolunda harcamıştır. Zavallının vaaz vereceği bir camisi yoktu, dolayısıyla imam olup da milleti gerici yapmadı.
Yaptığı şey çok basit, etrafındakilere sadece ve sadece propaganda yaptı. Propaganda yaptıklarını kendi yolunda mücadele etmeye ikna etti. Nur talebeleri denen kişiler böyle oluştu. Sonra bu talebeler çoğaldı ve Türkiyenin dört bir yanına dağılıp kendi talebelerini oluşturdu.
Mesela bunlardan Necip Fazıl da bugünkü Tayyip ve Abdullah ikilisinin hocalığını yapmıştır.
Kısacası gericilik örgütlenerek büyümüştür.
O halde yapılacak şey gerici örgütlenmenin karşısına ilerici örgütlenme ile çıkmaktır. Caminin karşısına okulu çıkartmak, imamın karşısına öğretmeni dikmek hem kolaycılıktır hem de yanlış.
İster mahallede, ister okulda, ister fabrikada, ister köyde, gericinin karşısına ilericiyle, karşı devrimcinin karşısına da devrimci ile çıkılır. Yani devrimci örgütlenme ile.
Kimi saftirik solcumuz ise Bay Mardin sosyolojisine kanarak çağdaş eğitimi desteklemeye devam edebilir elbette. Açtıkları her okul, bu ülkenin gericileşmesine katkı sunacaktır.
Ama Bay Mardinin sosyolojisine kanan kimi solcu ise saflık sınırından salaklık sınırına ulaşmıştır: Onlar da toplumun camiden gericileştiğini sanıp, cami kapılarında cemaate bildiri dağıtmaktadır, ilericileştirmek için!
Bay Özkök ve Bay Mardin: Tencere kapak misali
Peki laiklik adına Bay Mardin gibi Nurcu sosyologları çıkartmak ve oradan da laiklik mücadelesi vermenin anlamı nedir?
Bunu yapan Doğan Medyadır. Çünkü onlar da iktidarla uğraşmadan iktidarın tabanını eğitmek, yola getirmek istemektedirler. Onlar da Türkiyedeki gericilik kaynağını iktidarda değil toplumda görmektedirler.
O zaman yapılacak şey iktidarı AB yolunda ilerlemeye ikna etmek, mahalledeki dinci baskıyı gösterip bunun üzerinden iktidarı sıkıştırmak ve iktidarın da cemaatine dönüp gericiliği bırakın demesini beklemek!
Ama mantık tersten kurulmuştur, iktidar gerici tabanın temsilcisi değildir, iktidardaki gericiler tabanı kendileri yaratmış, gericileştirmişlerdir. Dolayısıyla onlardan kendi tabanlarına karşı ilerici bir refleks beklemek safdillik olur.
Gariptir Doğan Medyanın başında da Ertuğrul adında bir sosyolog oturur. Ve o sosyolog da bula bula Bay Mardin gibi bir sosyoloğu bulur.
Tencere kapak misalidir bu. Çünkü Bay Özkök de sosyolog yanıyla son derece ezik bir tiptir. Bu sosyoloğun kendisine idol olarak Bay Mardini bulması son derece normaldir. Çünkü Bay Mardin de ancak Bay Özkökün idolü olacak çaptadır.
Aslında Bay Mardin mahallenin imamını çok güçlü göstermektedir, halbuki mahallenin imamı iktidarın maaşlı bir elemanıdır.
İmam sosyolojisi ile büyük sosyolog olacağını sanır Bay Mardin ama o da bilir ki bu ülkede onun öncülü İdris Küçükömeri hatırlayan yoktur.
Ve Bay Mardin, imamı yüceltirken aslında kendisini de yüceltmektedir, halbuki o da Sabancı Üniversitesinin maaşlı bir çalışanıdır.
Ve Bay Mardin, Amerikalardaki, Sabancı Üniversitesindeki, yani en elit, en tepeden kürsülerden atıp tutacağına bir mahalleye gelse, görecektir ki mahallenin gerçeği bambaşkadır, orada imamlar değil iktidar belediyelerin maaşlı çalışanları evlere kömür, bulgur dağıtmaktadır.
Mahalledeki imamınsa mahalleliyle derdi başkadır, o karısının beş vakit kendisini mahalleliyle aldatmasından muzdarip, tayinini istemektedir.
Yani sen sen ol mahalleye gelme, ne imam dinler ne sosyolog!
******************************
Şerif Mardin Kimdir?
1927 yılında İstanbulda doğan Şerif Mardin ortaöğretime Galatasaray Lisesinde başlar, Amerikada tamamlar. Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümünü bitirir, John Hopkins Üniversitesinde lisansüstü eğitimini tamamlar, doktorasını yine Stanford Üniversitesinde verir. Ankara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesinde uzun yıllar hocalık yapar. Temel ilgi alanı Türk modernleşmesidir. Kemalistleri eleştirerek, dincileri överek ün kazanır. Son kitabı Modern Türkiyede Din ve Toplumsal Değişme: Bediiüzzaman Saidi Nursi Olayıdır. Ona göre Kemalist seçkinler toplumdan uzaktır, dinciler ise toplumla birliktedir. O nedenle toplumu temsil eden dincilerdir. Hatta Said-i Nursi de ona göre Türkiyede modernleşmenin öncülerindendir. (Bu adam mizah yazarı değil sosyologdur!) Politik bir yaşamı da vardır. 1957 yılında Hürriyet Partisinin Eskişehir milletvekili adayı olarak seçimlere girer. Kazanamaz. Hürriyet Partisi Demokrat Partiden ayrılan bir grubun kurduğu sağcı bir partidir. 1994 yılında Cem Boyner, Asaf Savaş Akat, Kemal Derviş, Mehmet Altan, Cengiz Çandar, gibi isimlerle birlikte Yeni Demokrasi Hareketini kurar. Ama bu hareket seçime bile giremeden dağılır. Kısacası politik yaşamı sosyolojisinin yanlışlaması ile geçmiştir. Dine ve gericiliğe verdiği tavizler ona oy kazandıramamıştır. Ve toplumla hiç de bağı olamadığını çok güzel ispat etmiştir.
Kaynak:
http://www.turksolu.org/191/basyazi191.htm