Dağılmanın öbür yüzü: Yok olma korkusu / Ergin YILDIZOĞLU

Dağılmanın öbür yüzü: Yok olma korkusu / Ergin YILDIZOĞLU

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ağu 07, 2017 12:44

Dağılmanın öbür yüzü: Yok olma korkusu

Son yazılarımda irdelediğim “dağılma” süreci kültürel düzeyde kendini gittikçe artan bir yok olma korkusu olarak gösteriyor. Bu korku bugün var olan gerçeklik içinde aşılması olanaksız görünen ekolojik, ekonomik, siyasi, teknolojik risklerden kaynaklanıyor.

Yok olmanın ekonomi politiği

Kapitalist üretim tarzının egemenliğinin küreselleşmeye başladığı, 19 yüzyıldan bu yana atmosferdeki karbondioksit oranları artıyor. Artışlar, 1980’lerden bu yana, kapitalizmin krizi içinde tüketimin hızlandırılmasına, kitlesel ulaşımın ucuzlamasına bağlı olarak grafiklerin dışına taşan bir hıza ulaştı.

Bu artışlara bağlı olarak artan küresel ısınmanın iki yıkıcı sonucu var. Birincisi kutuplardaki buzların erimesi hızlandıkça rüzgârların yönü değişiyor. Sıcaklık dalgaları kimi bölgelerde, insanları kuraklıktan, kimi bölgelerde hızla artan nemden, şiddetlenen yağışlardan öldürüyor. Bilim insanları bu sürecin, önümüzdeki yıllarda hızlanacağını söylüyorlar. İkincisi kuraklık, aşırı yağışlar, hızlı kentleşme (yeşili yok eden betonlaşma), nüfus artışı, tarım alanlarındaki hızlı genişleme ile birleşince yaşam alanlarının ekolojik dengesini bozuyor. Ekolojik dengelerin bozulmasına bağlı olarak, gezegenin, tarihindeki, “türlerin kitlesel yok olması dalgalarının” altıncısı başlıyor.

İnsanlık, küresel ısınma sorununun ülke bazında çözülemeyeceğinin ayırdına varmış durumda. Ancak kapitalizmin ekonomik krizinin, ülke ekonomilerine getirdiği basınç, bunun kışkırttığı milliyetçilik, yeniden hızlanan nükleer silahlanma yarışı gibi gelişmelerin etkileri altında, uluslararası işbirliği olasılığı zayıfladıkça, insanlar, son yok olma dalgasının kendilerini kapsamasından korkuyorlar.

Teknolojinin gelişme hızı

Teknolojik gelişmeler de fazla umut vermiyor. Çağın öncü teknolojilerini üreten bilişim alanındaki “gelişmelerin” hızı, potansiyelleri, konuyu yakından izleyenlerin, bu alanda büyük servetler biriktirenlerin bile anlama kapasitesinin ötesine geçmeye başladı.

Robotların kâr oranlarını yükseltmek için sermaye devrelerine gittikçe artan oranda entegre edilmesine ilişkin, “peki, işçilere ne olacak” sorusu bir süredir gittikçe daha yoğun biçimde gündeme geliyordu.

Google, Apple, Facebook, Tesla gibi dev şirketlerin sermaye kaynaklarıyla beslenen teknolojinin yapay zekâ (YZ) alanındaki gelişmeleri hızlandırması, çok daha varoluşsal bir korkuyu gündeme taşıyor: İnsan zekâsını geçtiği anda büyük bir hızla ilerleyecek olan YZ’nin, toplumsal gerçekliği, bunun içindeki insanı nasıl algılayacağını bilmek son derece de zor. Bugünün insanından öğrenerek gelişen YZ’nin, rekabetçi özellikler kazanmasının yanı sıra, ırkçı cinsiyetçi yargılar edindiğini gösteren örnekler büyük kaygı yaratıyor.

Gelecekte, insan türü, YZ için “evcil hayvanlara” mı, “hammadde kaynağına” mı dönüşecek? Yoksa YZ tarafından görmezden mi gelinecek (bu en iyi senaryo)? Bu soruların cevabını bilmek şimdilik olanaksız. YZ’nin, birbirleriyle konuşma, akıl yürütme süreçleri daha şimdiden insanlar için şeffaflığını kaybetmeye başladı.

Zuckerberg (Facebook) ve Musk (Tesla) arasında çıkan tartışma çok öğretici. Zuckerberg, Musk’u felaket çığırtkanlığı yapmakla, Musk da Zuckerberg’i konuya vâkıf olmamakla suçladı. Bu atışmadan bir hafta sonra Facebook, iki YZ programını, kendi aralarında konuşurken giderek anlaşılamaz olmaya başlayan bir dil geliştirdiklerini görüncekapattı. Ünlü strateji oyunu “Go”da dünya şampiyonunu yenen bilgisayarı bu başarıya götüren YZ işlemlerinin hâlâ anlaşılamamış olması da bir başka korkutucu örnek.

Bugün insanlık, bu karanlık gelecekten kurtulabilecek mi? Bu soruya, bugün, olumlu bir cevap vermek zor. “İnsanı, insanın kurdu” yapan özel mülkiyet düzeninin, yaşamın ilkelerini kâr yapma önceliğine tabi kılan kapitalizm altında ve bir Tanrı’nın dünyayı “akıllı tasarımla yaratarak” insana tüketmesi için lütfettiğini sanan kafayla kurtulamayacağı ise kesin.

Ergin YILDIZOĞLU, 7 Ağustos 2017
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 8 konuk

x