Darbeleri okuma kılavuzu -10- / Selcan TAŞÇI

Darbeleri okuma kılavuzu -10- / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Mar 06, 2010 18:34

Darbeleri okuma kılavuzu -10-

Hele bir tekerine çomak sok

ABD Başkanı Johnson, Kıbrıs’taki saldırıların Türk soykırımına dönüşmesi üzerine, adaya çıkarma yapacağını duyuran Türkiye’yi Sovyetler’in önüne atmakla tehdit etti.

EOKA saldırılarının arttığı 1963 yılının Kasım ayında, Londra’da yapılan Kıbrıs Konferansı da sonuçsuz kaldı. Olayların gelişimi, adım adım bir Türk soykırımına gidildiğini gösteriyordu. 1960 Garanti Antlaşmasıyla, taraf devlet olarak sahip olduğu hakları kullanmak isteyen Türkiye, Rumlara ilk uyarısını 24 Aralık 1963 günü yaptı ve jetlerini Kıbrıs üzerinde uçurdu. 4 Mart 1964’te BM Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği ’beşli plan’ kapsamında, Kıbrıs’a üç ay için milletlerarası barış kuvveti gönderilmesine karar verildi. 12 Mart 1964’te, Türkiye, Kıbrıs’a müdahale konusunda garantör devletlere 48 saat süre verdi.

16 Mart 1964’te de, TBMM, İnönü Hükümeti’ne Kıbrıs’a müdahale yetkisi verdi.

7 Nisan’da Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a devam eden saldırılarla ilgili bir mektup gönderen İnönü 2 Haziran’da “çıkarma” kararını açıkladı.

Bu gelişmeler üzerine ABD Başkanı Johnson, 5 Haziran 1964’te, İnönü’ye, tehdit dolu olan ve tarihte; “Johnson mektubu” olarak anılacak, ihtarname(!)yi gönderdi.

Kıbrıs ABD’nin Doğu Akdeniz’deki güvenliği açısından stratejik öneme sahipti.

Johnson, mektubunda NATO’lu müttefiklerinin “rıza ve onayını” almadan Kıbrıs’a müdahale kararı alan Türkiye’nin, Sovyetler’le çatışma halinde yalnız bırakılacağı konusunda tehditler savuruyordu. ABD Başkanı ayrıca, 12 Temmuz 1947 yardım anlaşması uyarınca “savunma amacı”yla verdikleri silahları da, Türkiye’nin Kıbrıs’ta kullanamayacağını söylüyordu.


Makarios’a destek

Johnson’un tehditlerine, “diplomatik” bir dille cevap veren İnönü, ABD Başkanı’nın davetini kabul ettiğini de bildirdi ve 21 Haziran’da Johnson’un özel uçağıyla ABD’ye gitti.

İnönü’nün Amerika gezisi öncesi, Kıbrıs politikasıyla ilgili olarak, TBMM’den güvenoyu almakta zorlanması dikkat çekiciydi. (200 lehte oya karşı, 194 milletvekili aleyhte oy kullandı ) İnönü, Washington dönüşü “Amerikalılar ile vardığımız netice, bu güçlüklerin hallini kolaylaştıracaktır” diyecekti. Ancak güçlükler halledilemediği gibi, 16 Temmuz 1964’te Girne Kalesi’ni zorlamaya başlayan Rumlar, Türk yerleşim birimlerini kana bulamaya devam ettiler.


ABD karşıtlığı başladı

Bu süreçle birlikte Türkiye’de ilk Amerikan aleyhtarı gösteriler de başladı. Ankara’da başlayan protestolar kısa sürede İstanbul ve İzmir’e yayıldı.

O dönemde İnönü’nün Kıbrıs danışmanı Prof. Nihat Erim olaylar için “O zamana kadar dünyanın tek memleketi Türkiye idi ki, orada Amerikalılara ’Go Home’ denmiyordu. Johnson Mektubu’ndan sonra Türk kamuoyunda Amerika’ya güven çok sarsılmıştı ve ilk defa olarak olumsuz bir kamuoyu meydana gelmeye başlamıştı” diyecekti. Trajik olan ABD’ye karşı başlayan halk, özellikle gençlik hareketlerinin kısa sürede, büyük bir ustalıkla, ABD lehine iktidar değişiklikleri için malzeme yapılacak olmasıydı.


Arcayürek’in iddiası

Johnson Mektubu’nu yayımlayarak yılın gazetecisi seçilen Cüneyt Arcayürek, iç politikada zor günler yaşayan İnönü’nün bu mektubun yazılması için özel bir çaba sarfettiğini ve herşeyin diplomatik bir oyundan ibaret olduğunu iddia ediyor.

Arcayürek’e göre, Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’e “Amerikan Büyükelçisi’ne adaya çıkacağımızı bildir” talimatının arkasında bu var. Nitekim Erkin’in “Aman paşam nasıl haber veririz. Hemen, yapmayın bu haltı derler, müdahale edip durdururlar” diye uyarmasına rağmen, İnönü “Sen söyle söyle” diye ısrar ediyor. Ve Johnson mektubu ile, “çıkarma” için harekete geçirilmiş olan ve kısıtlı imkanlara sahip Türk askerleri yoldan döndürülüyor! Johnson mektubunun diplomatik bir oyun olduğu tezini savunanlara göre, İnönü bu hamlesiyle, kendisine yöneltilen eleştirilerin adresini değiştirmiş oluyor.


Tek devlete bağlanmanın bedeli

Gece Gelen Mektup kitabı için Haluk Şahin’e konuşan Arcayürek, Johnson’ın mektubunun Türkiye’ye faydası (!)’nı şöyle anlatıyor: “Türkiye kendi hayati çıkarlarını korurken, kullanacağı silahlar konusunda önemli bir ders çıkardı. Ne diyordu ABD Başkanı Johnson’ın mektubu? ’Benim sana verdiğim silahlarla bunu yapamazsın’ diyordu. O zaman anlaşıldı ki, silah açısından tek bir devlete bağımlı olmak iyi bir şey değil. Bu mektuptan sonra çıkarma gemileri yapılmaya başlandı.”

Johnson mektubu, ABD’nin ilk yoluna engel çıkaracağını sezdiği ilk anda, Türk devletini aşağılamaktan, tehdit ve şantaja başvurmaktan çekinmediğini, çekinmeyeceğini gösterdi.

Amerikan karşıtı gösterilere meşruluk kazandırdığı için dahice sayılan bu tavrın reel sonuçlarına baktığımızda; 17 Aralık 1965 ’te Birleşmiş Milletler Siyasi Komisyonu’nda, Makarios’un tezi kabul edilrek “BM Teşkilatının eşit haklara sahip üyesi sıfatıyla Kıbrıs Cumhuriyeti, BM Yasasına göre, hükümran ve bağımsız bir ülkedir ve bu ülkeye yabancı müdahalesi kabul edilemez” kararı alındığını ve Nihat Erim’in ifadesiyle “komünizmi önleyeceği zannıyla bu 15.000 Yunan askerinin Ada’ya gitmesine, NATO silahlarının girmesine göz yuman” ABD’nin müttefikimiz olarak kalmaya devam ettiğini görüyoruz.


‘Çizmem yok, aklım yarım...’

30 Aralık 1963’te Kıbrıs’taki kanlı olaylar bütün şiddeti ile devam ederken gazetecilerin “Çizmenizi ne zaman giyeceksiniz?” sorusuna, “ Çizmem yok, aklım yarım” cevabını veren İnönü’nün, Johnson’a yazdığı mektupta bambaşka bir üslup hakimdi:

“NATO’nun bünyesi, mütecavizin iddialarına kapılacak kadar zayıfsa, tedaviye muhtaç demektir. Bizim anlayışımıza göre, Atlantik Antlaşması, üye devletlere, taarruza uğrayan üyeye derhal yardım etmek vecibesini yüklemektedir. Her üyenin takdirine bırakılmış olan husus, bu yardımın sadece mahiyet ve ölçüsüdür. Şayet diğer üyeler, Sovyet müdahalesine maruz kalan NATO üyesinin haklı olup olmadığı, müdahaleyi kendi davranışı ile tahrik edip etmediği gibi hususları tartışmaya kalkışırlar ve tartışma sonucuna göre yardım mükellefiyetleri olup olmadığının tespiti cihetine giderlerse, NATO ittifakının temel direkleri sarsılmış ve anlamı kalmamış olur.”

YARIN: ALİ İHSAN GÖĞÜŞ ANLATIYOR


Selcan TAŞÇI, YENİÇAĞ, 4 Mart 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Darbeleri Okuma Kılavuzu - Selcan TAŞÇI

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x