Demokrasi, Laiklik, Kemalizm ve Meclis Başkanı / Metin AYDOĞAN

Demokrasi, Laiklik, Kemalizm ve Meclis Başkanı / Metin AYDOĞAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Nis 27, 2016 15:17

Demokrasi, Laiklik, Kemalizm ve Meclis Başkanı

Yakın tarihin, halk için demokrasi olan tek dönemi, Cumhuriyet’in etkin olduğu 1923–1938 arasıdır. Bu dönemin, gerçekleştirdiği değerlere saldırmayı demokratik hak olarak piyasaya sürenlerin, demokrasi’yi laiklikten koparmaları ve anayasada laikliğin yer almamasını istemesi olağandır. Olağan olmayan, bunu söyleyen anlayışın devleti ele geçirmiş olmasıdır.

Cumhuriyet Karşıtı “Demokratlar”

Demokrasi ve laiklik kavramları ülkemizde uzun süredir çarpıtılarak tartışılmaktadır. Ancak yapılan tartışmalarda, sorunu, ülkemizin toplumsal koşullarına uyum gösteren bilimsel bir anlayışla kavrayıp ortaya koyanlar ne yazık ki azınlığı, üstelik küçük bir azınlığı oluşturuyor.

Bu gün ülkemizde, çok partiyle süslenmiş ilkel parlamentarizme dayalı bir “demokrasi” anlayışıyla; daha çok “demokrasi” isteyen tarikat şeyhlerinden etnik ayrımcılara, din simsarlarından tatlısu aydınlarına dek her çeşitten “demokrasi” tanımı ortalıkta dolaşıyor. Laikliğin kaldırılmasını isteyen gerici anlayış Meclis Başkanlığı’na dek gelmiş durumda.

Bilinmesi Gerekenler

Demokrasi bir yönetim biçimi değil, bir devlet biçimidir. Toplumsal düzenin belirlediği ve toplumu oluşturanların bir bölümünün egemenliğine dayalı tüm devlet biçimlerinin özünde güce dayandığı bilinen bir gerçektir. Belirgin özellikleriyle Batı Avrupa toplumlarında oluşan köleci, feodal, kapitalist devlet biçimleri, kendi içlerinde, yönetim işleyişine bağlı kalarak ayrımlılıklar gösterir. Mutlakiyet, meşrutiyet, cumhuriyet, birer yönetim biçimi olarak, ülkelerin özgün toplumsal özelliklerinin belirleyiciliğinde ortaya çıkar ancak yönetim biçimi ne olursa olsun aynı üretim biçimi içinde kalan devletin sınıfsal özelliği değişmez.

Yönetim biçimleri sayılırken monarji, aristokrasi, demokrasi ve oligarşi gibi tanımlar da kullanılmaktadır. Demokrasinin yönetim işleyişini belirleyen bir yöntem olarak dile getirilmesi doğru bir yaklaşım değildir ve bu yaklaşımın Batı’da, özellikle son 200 yıl içinde, devlet üzerindeki sınıfsal egemenliğin gizlenmesine yönelik bir amacı vardır.

Demokrasi Ama Kimin İçin

Devlet biçimi olarak demokrasiden söz edildiğinde “kimler için” sorusuna verilecek yanıt, konu edilen demokrasinin niteliğini ortaya koyar. İnsanlık tüm toplumu kapsayan “genel” bir demokrasiyi henüz yaşamadı. Yaşananların ortak özelliği ise, başka tüm toplumsal kurumlar gibi belirli bir ekonomik yapıya ve bu yapının düzeyine bağlı olan kültürel gelişime bağlı olmasıdır.

Tartışmalarda kısaca demokrasi olarak kullanılan kavramı, sanayileşen “Batı”nın tarihsel gelişiminde biçimini bulan ve bu gün tüm dünyanın ilgi alanına girmiş olan, Batı Demokrasisi olarak kabul etmek gerekir. Bu yapıldığında demokratik cumhuriyete ulaşmak isteyen azgelişmiş ülkelerde, laikliğin taşıdığı önem ortaya çıkar.

Demokratik Cumhuriyet

Batı’da, sanayi devrimiyle birlikte, örneğin, fabrikalarda çalışacak işçilere gereksinim vardı. Bunun karşılanması için, daha önce kapalı ekonomik yapılar içinde derebeylerin serfleri durumunda olan köylüler, topraktan koparılıp “serbest” ve “özgür” bireyler durumuna gelmeliydiler. Getirildiler. Toprak devrimiyle topraktaki derebey iyeliği (feodal mülkiyet) kaldırıldı. Bir yandan kapitalist tarım işletmeleri ortaya çıkarken, diğer yandan işçi ve yedek işçi ordusunu oluşturacak köylüler, kentlerde toplandılar. Temsili kurumlar ve parlamentolar oluştu, Demokratik Cumhuriyet ortaya çıktı.

Laiklik

Avrupa’nın tümünde, özellikle de katolik kilisesinin egemenliğindeki yörelerde, kilise beysoylular ve savaşçı şeflerin yanında büyük toprak egemenleri durumuna gelmiş, silahlı örgütler kurup büyük bir ekonomik güç oluşturmuştu. Kilisenin ekonomideki etkinliğinin kırılması, din ve mezhep ayrımlarının insanlar arasında çatışma nedeni olmaması gerekiyordu. Bunun için teokratik egemenliğe karşı laiklik ilkesi geliştirildi ve toplumsal yaşama egemen oldu.

Ulusal Pazar ve Ulus Devlet

Kentsoyluluğun ürettiği malı satacağı ve kâr sağlayacağı pazara gereksinimi vardı. Öncelikle kendi ülkesinin pazarını oluşturması ve egemen olması gerekiyordu. Egemen oldu. Pazar Birliği temelinde yükselen uluslar ve merkezi ulus–devletler ortaya çıktı. Batı demokrasisi, kendi kurumlarını, ekonomik ve toplumsal gelişmenin gereksinimlerine dayandırarak böylece oluşturdu.

Türkiye’de Durum

Türkiye’de tarihsel ve toplumsal yapının, Batı’dan ayrımlı bir gelişim izlediği, kendine özgü değişik toplumsal yapıları barındırdığı açık bir gerçektir. Batılı ülkeler, 19.yüzyılda sanayi devrimini tamamlayarak yüzyıl sonlarında sermaye dışsatımlamanın (ihracının) yoğunlaştığı emperyalist aşamaya ulaştığında, Türk toplumu onlara göre çok değişik bir noktadaydı.

Toprakta tımar sistemi bozulmuş, üretim ve ticaret gelişememiş, sanayi yerleşememişti. Fetih ve fetihlere bağlı haraç–cizye gibi devlet gelirleri kesilmiş, ulusçu ayaklanmalar İmparatorluğun hemen her yanına yayılmıştı. Savaşlar sürekli olarak insan ve para tüketiyordu. Devlet, vergi toplayamaz duruma gelmiş, vergi toplamak için getirdiği İltizam düzeni ile (vergi toplamanın bir anlamda özelleştirilmesi) gelirlerini arttıramadığı gibi yeni toplumsal sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştu.

Mültezimler (vergi toplayıcılar), yoksulluğun alt sınırında yaşamaya çalışan köylülerin baş belası durumuna gelmiş ve bu asalak zümre; büyük toprak parçalarını ele geçiren, topladığı vergiyi çoğu kez hazineye yatırmayan, zaman zaman devlete kafa tutacak kadar palazlanan, Eşraf–Ayan sınıfı olarak güçlü egemenler durumuna gelmişti.

Toplumsal yaşam Ortaçağın kurum ve gelenekleriyle gerilik ve örgütsüzlük içindeydi. Kapitalist üretim ilişkileri ve onun doğal sonucu olan kentsoyluluk ve işçi sınıfı ortaya çıkmamıştı. Köylülük, “toprak talep edemeyecek kadar” yoksulluk ve gerilik içindeydi. İyelik ve işletme kavramları yeterince gelişmemişti.

Batı Avrupa sanayisinin yarı-sömürgesi durumunda olan Türkiye, Batı’da oluşumu tamamlanan Demokratik Cumhuriyet ve onun temelini oluşturan ekonomik yapılanma ve laiklikten çok uzak bir yerdeydi. Toplumsal ilişkiler ve ona yön veren devlet politikası, Orta Çağ geriliği içinde kalarak önemli oranda Araplaşmıştı.

Demokratik Devrim

Demokratik devrimi gerçekleştirerek demokrasiye yönelen ve laikliği temeline yerleştiren Kemalizm, bu koşullar altında ortaya çıktı. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir toplumsal temel üzerine kuruldu. Başarılan şey, hemen hiçbir mücadele birikimi olmadan, köklü bir yönetim değişiminin sağlanmasıydı. Bu, benzersiz bir devrimci eylemdi. Bu nedenle laiklik Kemalizmin olmazsa olmazıydı.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye’de gerçekleştirilen ekonomik ve toplumsal dönüşümler, ülkenin kendisine özgü koşullarına bağlı, demokratik devrime ait eylemlerdir. Batı’da, demokratik devrim; Fransa’da devrimci, Almanya’da evrimci yolla gerçekleşmişti. Türkiye gibi yarı sömürge durumuna getirilmiş, ekonomik alt yapıdan yoksun ülkelerde ise, emperyalizme ve Orta Çağ tutuculuğuna karşı olmak zorundaydı. Yani demokratik ve laik olmak zorundaydı. Bağımsızlık ve demokrasi savaşımında, bağımsızlığı anti–emperyalist savaşım, demokrasiyi ise anti–feodal savaşım kapsar. Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve tüm ulusal kurtuluş savaşının özü budur.

Cumhuriyetle Savaş

Bugün Türkiye’de, etkileri hızla artan 445 aşiret sayılmaktadır. Çözülüp yok edilemeyen Orta Çağ yapıları Türkiye’nin tümünde, gericiliğin ve bölücülüğün kaynağı durumuna gelmiştir. Bölücülük, silahlı örgütü olan siyasi bir güç haline gelmiş, gericilik devlet örgütünü büyük oranda ele geçirmiştir. Her ikisi de Cumhuriyet’le savaş halindedir. Bu iki yıkıcı güç, yakın geçmişte, kimi zaman biraraya gelmiş, kimi zaman ayrılmıştır. Dün barış süreciyle birlikteydiler, bu gün terörle mücadele adına ayrılmış görünmektedirler. Dün, yerel yönetimler konusunda birlikte hareket ediyorlardı bugün çatışıyorlar. Biri, Cumhuriyet’i kişi diktatörlüğüne dönüştürme, öbürü Kürt devleti çıkarma peşindedir. Parçalayacakları Cumhuriyet’in mirasından pay alma çatışması içindeler.

Amaç birliği içinde olmaları, her ikisinin de emperyalizmin denetimi altında olmasındandır. Emperyalizmin Kemalizme ve kurduğu Cumhuriyet’e karşıtlığı ile Ortadoğu’daki sürekli kaos politikası, dincilerin ve etnikçilerin çıkarcılığıyla örtüşmektedir. Bu nedenle, Batı bunları her zaman destekleyecektir.

Gerici ve bölücüler, dışardan aldıkları destekle kendilerini güçlü görmekte, yıllarca gizledikleri ereklerini şimdi açıklamaktadırlar. Zayıf olduklarında seslerini çıkarmaz ya da kendilerini gizleyen bir yol izlerler. Çıkarcı ve korkak, yalancı ve entrikacıdırlar. Saltanat ve Derebeylik kalıntısı bu iki akım, siyasi olarak etkisiz duruma getirilmeden; Türkiye, esenliğe kavuşamayacak, demokratik bir düzen kurulamayacaktır.

Kemalizm ve Laiklik

Demokrasi kavramını, ülkenin somut koşullarına bağlı kılarak, söylemde bırakmadan ve olağanüstü bir kararlılıkla somut gerçekliğe dönüştüren tek siyasi devinim Kemalizm ve kurduğu Cumhuriyet’tir. Kemalizm, toplumsal gelişime engel oluşturan gerici yapıların kaldırılarak laikliğin egemen kılınmasına özel önem vermiştir. Laiklik varlık sorunu kabul edilmiştir. Bu nedenle, Meclis Başkanı’nın sözleri, laiklikten çok yıllarca hazırlığı yapılan Kemalizm’e karşı çıkıştır.

Kemalizm, çağdaşlaşma olarak tanımladığı toplumsal yönelişte, halkın gönenç ve mutluluğunu amaçlayarak, ulusal kalkınma ve ekonomik büyümeyi temel almıştır. Laikliği; eğitimin birliği ve yaygınlığı, kültürel gelişme, tüzel (hukuki) yenilenme ile dil ve tarih bilinci, üzerine oturtmuştur. Halkçılık, Devletçilik, Devrimcilik, Milliyetçilik, Laiklik ve Cumhuriyetçilik ilkeleriyle sistemleşen Cumhuriyet Devrimi’nden laiklik çıkarıldığında, ortada Kemalizm’den, bağlı olarak Cumhuriyet’ten bir şey kalmaz. İşbirlikçiler bunu biliyor ve kendilerini güçlü gördükleri için bugün laiklik karşıtı açıklamalar yapabiliyorlar.

Metin AYDOĞAN, 26 Nisan 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Metin AYDOĞAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x