DEVLET ULUS’A KARŞI (VII)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DEVLET ULUS’A KARŞI (VII)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Nis 26, 2017 4:14

DEVLET ULUS’A KARŞI (VII)
Modern Devlet Ne Kadar Hristiyan ?
Modern Devlet’in Yunan Antikitesi’nden koptuğundan sözettik.
Şimdi de Hristiyanlık ile ilişkisine bakalım (1).
Ancak, Avrupa’da yaşanan ekonomik ve ‘düşünsel’ gelişmeleri de gözönüne almak gerekmektedir.
Nitekim ‘erken rönesans’ da denilen ve İtalya’da ‘İtalyanca’nın babası’ sayılan Dante (1265-1321)’nin çalışmaları ve Petraque (1304-1374)’ın ‘hümanist şiir’lerinin yanısıra; kuşku yok ki Floransa’da başlayan ‘ticarî kapitalizm’in gelişmesinin belirleyiciliği de yadsınamayacaktır.
O nedenle,
-yeni iletişim olanaklarının gelişmesi
-temel metinlerin okunmaya başlanması
- Antikite’nin yazın ve sanatının ‘yeniden yorumlanması’
Yeni bir ‘dünya görüşü’nün ortaya çıkmasına yol açmıştır denilebilir.
Ne var ki, kimi yazarlar da 31 Ocak 1517’de, Saksonya’nın Wittenberg şatosu klisesinin kapısına 95 tezin asılmasını Modern Devlet’in başlangıcı olarak görmektedirler.
Türklerin ‘Doğu’ya Dönüp’ Mısır’daki Devlet’i yıkarak halifeliği İstanbul’a getirdikleri yıl, Batı’da Martin Luther (1483-1546) bir ‘dinsel reform’ yapıyordu.
Klisenin halk ve Devlet üzerindeki baskı ve yolsuzluklarına karşı çıkacak, “Doğruluk ancak inaçla olur” diyerek yine ‘din içinden’ ama ‘klisenin yozluğunu’ klise kapısına asarak ilan edecekti.
Her ne kadar kendisinden yüzyıl önce Prag’da yakılan Jan Hus ve İngiltere’den John Wycliff’ten esinlenmişse de, Luther katolik klisesinin ‘sıradüzeni’ni (hiyerarşi) temelden sarsacaktı.
O arada Giovanni de Médicis’nin 38 yaşında X.Léon adıyla papa seçilerek, örneğin Raphaël’in resim yapmasını desteklemesi de, bir bakıma reönesansla reformun çakışması olarak yorumlanabilecektir.
Ancak bu bile Papalığın Luther tarafından “Babil’in kızıl orospusu’ (rouge prostituée de Babylone) olarak adlandırılmasına engel olamayacaktır.
Konumuz açısından çok daha önemlisi, Luther’in “Alman ulusunun hristiyan soylularına çağrı” (Appel à la noblesse chrétienne de la Nation allemande) yapmış olması ve bu çağrının Alman ‘halk ve seçkinler’ince giderek benimsenmiş olmasıdır.
Öyle ki, Almanya’da ‘Köylü Savaşları’ lideri Thomas Müntzer (1489-1525) de Lutherci ‘reform’ların amansız savunucuları arasına girecektir.
1525 yılında Tötonik Düzen’in büyük şefi Albert de Brandebourg ise Luther’in birebir önerisi üzerine Prusya Devleti’nde ‘din ve devlet işlerini ayıracaktır’ (séculariser).
Belki, Roma’nın dayattığı ‘Ayrıcalık’ların Devlet üzerindeki baskısından arındırılması demek daha doğru olacaktır.
Bu durumu coğrafî olarak gözönüne getirmek için ilişikteki haritaya bakmak yeterli olacaktır.

Gerçekten de Antik dönemin Devlet’inde ‘evrensel’ denilebilecek belirgin kurallar olmamasına karşın, Kutsal Roma İmparatorluğu’nda, Roma’nın ‘ayrıcalığı’ evrensel bir kural olarak sürmekteydi.
Ve yine, rönesans dönemi boyunca, ‘Modern’ teriminin Antikite’yle ilişkisi ‘yeniden yapılanma’ biçiminde olsa da sürecekti ama, ‘Devlet’in salt ‘adlandırılması’ değil ama ‘içeriği’ de değişiyordu.
Dönemin kentleri, politik iktidarın yönetim merkezleri olmalarına karşın, ‘mutlak iktidar’ın merkezleri olmaktan çıkıyorlardı.
Bu bağlamda, Rönesans ya da Luther’ci reformculuk, yöneten/yönetilen (souverain/sujet) ilişkilerini ele alan bir ‘Devlet Kuramı’ olmaktan çok, ‘din/politika’ ilişkisini ayıran önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan Luther, gelişmekte olan kapitalizmin kurumlarına, o arada faize de karşı olacak, toplumsal sorunları da bir toplumbilimci ya da filozof gibi ele almaktan çok, bir ‘din adamı’ gibi ele alacak ve dolayısıyla ‘reformculuk’tan çok ‘tutucu’ (consérvatif) olarak kalacaktır.
Onun ahlâk anlayışı Tanrı’ya boyuneğmeye dayanmaktadır.
Hatta bu ‘boyuneğme’nin Alman ulusunda, ileride Hitler’e de boyuneğmesine yolaçtığını ileri sürenler de olacaktır.
Kaldı ki, dönemin bilimi de, Osmanlı’nın ilim dediği (science sacrée -scientia sacra) şey olup felsefeyle çelişmektedir.
Felsefî olarak; Luther’in sözcük ve terimler düzeyini aşarak ‘kavram’laştırma aşamasına geçemediği ve yaklaşımının da ‘tekil gerçeklik’ler düzeyinde kalıp ‘genelleştirme’ye olanak vermediği söylenebilecektir: (nominalisme).
Dolayısıyla bu yaklaşımla, insandan insanlığa geçilemediği gibi bir ‘Devlet Kuramı’na da ulaşılamayacaktır.
Ancak, sözkonusu dönemde, ‘Modern Devlet’in ‘embriyon’ olarak ortaya çıktığı gözlemlenmektedir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1) Bir yandan tarihsel bir çözümleme yaparken bir yandan da ‘güncel’in tam ortasında olduğumuza dikkat çekilebilir. Bugün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (l’Assemblée parlementaire du Conseil de l’Europe) Türkiye’yi ‘denetleme’ kararı aldı. Bu karar AKP’nin değil, çünkü onda kızaracak yüz kalmamıştır, ama Türkiye’nin yüzünü kızartacak bir karardır. HDP’li vekillerin Türkiye aleyhine oy kullanmaları bir başka yüzkarası olsa da, tanımıyoruz demekle de yüzdeki kızarıklık gizlenemeyecektir.
Öte yandan ‘sözde Hükûmet’ yetkilileri, ‘karar siyasî’ demişlerdir. ‘Hristiyan Klubü’nün siyasî kararı.. ‘Ekonomik’i arkadan gelecek demektir. Hele ‘Biz 15 Temmuz’u iyi anlatamadık’ savı ise tümden komiktir. Avrupalı şöyle dursun, sen Türk halkına iyi anlatabildin mi acaba? Örnek olsun, bu satırların yazarı ‘tam’ olarak anladığını söyleyememektedir hâlâ... Kaldı ki, tarihçilere anlatmak bu satırların yazarına anlatmaktan çok daha zor olacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1536
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x