DEVLET, ULUS, KÜRESELLEŞME (VII)

DEVLET, ULUS, KÜRESELLEŞME (VII)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Haz 28, 2016 2:58

DEVLET, ULUS, KÜRESELLEŞME (VII)
Ulus ve uluslarüstü
Devlet-Ulus’un kuruluşu, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birdir. Bir başka deyişle, dış güç odaklarına karşı verilen mücadele, içerideki feodal ve yerel ‘ayrıcalık’lara karşı verilen mücadeleyle eşzamanlıdır.
Hristiyan toplumlarda ‘kilise’ye karşı verilen mücadele aynı zamanda Papalık’a karşı mücadele ise; müslüman toplumlarda bu, içeride şeyh ve şıhların güdümündeki tarikat’lara karşı mücadele ile dışarıda halifelik’e karşı verilen mücadeleye karşılık gelecektir.
Nitekim, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı halifeliğin kaldırılmasını gerekli ve zorunlu kılmıştır.
Demek ki, ulus, herhangi bir ‘uluslarüstü güç’ tanımamaktadır.
Kaldı ki, ‘Egemenlik’le anlaşılması gereken şey tam da budur.
‘Ülkesiyle ve milletiyle’ ‘Bir ve bölünmez’ olan, coğrafya ve üzerinde yaşayan halkın ‘bir ve bölünmezliği’nden çok, ‘Ulus’a içkin olan bu ‘egemenlik’in kendisidir işte.
O nedenle, aydınlanmacı Mably’le birlikte denilebilir ki, “Beyler Fransa size ait değildir, asıl siz Fransa’ya aitsiniz”.
Böylece ‘gönül bağı/ göbek bağı’ ayrımının da ‘doğru’ bir tanımlama olmadığı sonucuna varılabilir. Kişi, birey ya da yurttaş, kendisini herhangi bir ‘Ülke’ ya da ‘Devlet’ ait hissetmeyip, o Ülke ya da Devlet’in egemeni (sahibi) hissetmek durumundadır. Egemenlik kendisindedir ve o andan itibaren kendisi ülkesi, devleti ve o ülke halkıyla “bir ve bölünmez” olmuş; ‘Ulus’ olmuştur.
Eğer bu koşullar ‘bireyin beyninde ve gönlünde’ yerine getirilmemişse, ona ne kadar ‘ey sevgili yurttaşım!’ denilirse denilsin; o ya davulcuya ya da zurnacıya varmaktan kendisini alamayacaktır.
İşte bu ‘kişi’den ‘Millet’, ‘Ümmet’, ‘Yandaş’ olabilir ama ‘Yurttaş’ olmaz.
Ve onların çoğunlukta olduğu bir ülkede, yasa ve kurallar ne kadar ‘demokratik’ olurlarsa olsunlar, o ülkede ‘demokrasi’ olmaz, olamaz..
Ne var ki, bir an için, tek ülkede değil ama ülkelerin çoğunda bu koşulların yerine getirildiğini varsayalım; işte o zaman, hem ‘uluslararası’ ve hem de ‘uluslarüstü’ birliklerden çekinmeye gerek kalmayacaktır. Ve hatta, giderek ‘küreselleşen’ ve tek tek ülkelerin üstesinden gelemeyeceği sorunlara çözüm bulunabileceği için, bu tür uluslarüstü birliklerin kurulması için çaba gösterilebilecektir.
Tam da bu nedenle, Jaurès, “Ulusların bağımsızlığı, ancak uluslararasıcılık içinde en yüksek garantisini bulacak; uluslararasıcılık ise ancak bağımsız uluslar varoldukça güçlü ve saygın organlarına kavuşacaktır.” demektedir.
Böylece ulusun ögelerini biribirlerine bağlayan ‘bağ’ ya da ‘çimento’ da ‘insanlık’ bağına dönüşebilecektir.
Ulusal ve Uluslararası Demokrasi
Ne var ki, ‘ulusal’ düzeyde ‘egemenlik’ elde edilemeyince ‘demokrasi’nin kurulması da olanaksız olduğu gibi, evrensel ya da ‘uluslararası’ düzeyde kurulmasının olanağı da yoktur.
Çünkü, ‘ulusal’ ya da ‘küresel’ düzeyde egemenliği, ‘demokratik’ olmayan yollarla ele geçiren güçler, bu egemenliklerini bırakmak istemeyeceklerdir.
O nedenle ‘egemenlik’ ile ‘demokrasi’ biribirlerine ‘ayrılmaz’ biçimde bağlıdır denilebilir.
Ve ‘ulusal’ düzeyde ‘demokrasi’ kurulmadıkça, evrensel düzeyde kurulacağını beklemek bir ham hayal olmak durumundadır.
Bu kuramsal veriler ışığında, sözgelimi, Avrupa Birliği’nin en azından bir ‘tarih’i olduğu, dolayısıyla ‘kendine özgü” (sui generis) bir niteliği olduğu ve dolayısıyla da ‘demokratik’ olduğunu ileri sürebilmek için, ‘denetim mekanizması’nın olup olmadığına bakılacaktır.
Sözgelimi, ‘Brüksel Bürokrasisi’ni kimler ve kim adına denetlemektedirler?
Bu sorunun ‘yanıt’ı yoktur.
Belki ‘vardır’ ama ‘kendine özgü’ (sui generis) ya da eski Türkçemizle ‘Kendinden menkul’ demokratlarca verilen bir yanıtı vardır.
Örneğin, son İngiliz halkoylaması’nda ‘Hayır’ çıkması halinde, Avrupa’nın büyük firmaları Airbus, BMW ve Ford İngiltere’ye yönelik yatırımlarını durduracaklarını açıkladılar.
Böylece, ‘Uluslararası demokrasi’nin ‘uluslararası şirketler’ce denetlenip, yönlendirildiği sonucuna varılabilir.
Buradan, Max Weber’in ‘zor tekelini elinde bulunduran Devlet’ tanımdan, ‘zor tekelini elinde bulunduran Şirket’ tanıma ulaşmış oluruz.
Ve ‘Ulus’ların egemenliklerinin, günümüzde kimlerin eline geçmiş bulunduğunu öğrenmiş olmalıyız.
Bu koşullarda, Türkiye’de yaygın ve sempatik olan, “benim işçim, benim köylüm, benim emeklim, benim emekçim” sözünün, bundan böyle “benim bankam, benim şirketim, benim borsam”a bırakmasından doğal bir şey yoktur.
Oysa, sen bunların hiçbirine ‘egemen’ değilsindir.
Ve sen, olsa olsa, o bankanın, o şirketin, o borsa’nın adamı olabilirsin.
Şimdi sana ‘ulus’u anlatsam ne, ‘Devlet’i anlatsam n’olacak diyebilirsin.
Ama yine de anlatmaya devam edeceğim.
Balık bilmezse halik bilir, ne diyelim.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1526
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x