DEVLET ÜSTÜNE (7)

DEVLET ÜSTÜNE (7)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Eyl 15, 2015 6:32

DEVLET ÜSTÜNE (7)
Toplumsal Sözleşme
‘Katılım’ terimi, Devlet ile yurttaş arasındaki ‘sözleşme’ olarak tanımlanmalıdır diyor yazar. O zaman da, İster istemez Rousseau’nun ‘Toplumsal sözleşmesi’nden ne farkı vardır diye sorulacaktır. İşte bu ayırım, katılımın, çoğu kez ‘demokratik’ diye adlandırılan taraflar arasındaki kısa ve ‘geri dönülebilir’ bir ‘önbildirim’ olmasından gelmektedir.
Katılım sözkonusu olduğunda, Devlet, yurttaş ile, kimi amaçlar için, politik ortama bağlı olarak ve belli bir noktaya kadar geçerli olmak üzere ve yeniden görüşülmek koşuluyla bir ‘sözleşme’ yapmıştır denilebilir.
Artık ‘toplumsal sözleşme’nin ‘toplum sal’lığından, toplumun ‘bütün’ünü kapsadığından sözedilmeyebilecektir. Böylece ‘ortak çıkar’ kavramına doğrudan karşı çıkılmış olmakta ya da geçersizliği gösterilmeye çalışılmaktadır. O sadece ‘birey’i ilgilendirmekte olup grup ya da sınıfların ‘çıkarları’ başka biçimlerde ele alınabilecektir.
Kısaca ‘katılım’ kavramı, bütünsel değil ancak kesimsel (kısmî) ya da bölümsel çıkarlar için kullanılmakla kalmayacak, sürekli bir ‘bağlılık’ getirmediği gibi gelecekle ilgili bir ‘zorunluluk’u da bugünden dayatmayacaktır.
Bu yaklaşıma göre, yönetenler ile yönetilenler arasındaki uyuşmazlık, yurttaşları Devlet’in gücünü artırmaya ve böylece ‘güçlü devlet’in daha ‘iyi hizmet’ vereceği düşüncesine götürecektir.
Devlet ‘çatışmacı’ bir özellik taşımakla birlikte, çatışmadan toplumun iyiliği doğmaktadır.
Oysa Rousseau’nun ‘Toplumsal Sözleşmesi’ne göre, tüm zenginlik, sahibi dememek için ‘yönetimi’ diyelim Devlet’e ait olmalıdır.
Mülkiyet de, ‘doğal’ değildir. Toplumsal uzlaşmanın sonucu, ‘sözleşme’nin gereğidir.
Beğenilir ya da beğenilmez, ama Aydınlanma dönemi filozofları benzer düşüncededirler. Eğer Ansiklopedi’nin ‘ekonomi politik’ maddesini Rousseau yazacak olsaydı, diyor Marx; Turgot ve Quesnay onunla çok rahat işbirliği yaparlardı.
Devlet-Baba (Etat –Providence)
Koruyucu Devlet (Etat-Providence) uygulamalarının İngiltere’deki ‘Yoksulluk Yasası’ ( Poor Laws/ Loi sur les pauvres)yla başlatıldığı ileri sürülmektedir. Özel kişi ve kurumlarca yapılan sağlık yardımlarının Edwin Chadwick raporuyla bir ‘kamusal hizmet’e dönüştürülmesi ve daha sonra Devlet’in başta sağlık olmak üzere yoksullara yönelik ‘hizmet’lerinin yasalara bağlandığı gözlemlenmektedir.
Salt sağlık olmasa da, Devlet’in çeşitli hizmetler için etkinlikleri artarken, buna bağlı olarak ‘hizmetli’(memur)lerin sayısı da artacaktır.
Nitekim İngiltere’de memur artış hızı 1850-90 arasında % 100 iken 1890-1950 arasında % 1000 olmuştur.
Kuşkusuz “politikada bir hafta bile uzun bir süredir”(*) denilse de, Devlet gibi bir ‘politik aygıt’ın değişimi sözkonusu olduğunda on yıllar bile kısa sayılmalıdır.
Nitekim yazarımız ‘Çatışmacı Devlet’in ideolojik temellerini Cobden, Bright ve Herbert Spencer gibi düşünürlerin ‘yararcılık’ına bağlarken, Avrupa’da 1830-1900 yılları arasındaki ‘toplumsal değişim’i bir anlamda ‘es’ geçerek, Devlet-Baba ya da Etat-Providence’ın oluşumunu, pür ‘Kapitalist Devlet’in bozulması olarak görmektedir.
“Kapitalist Devlet, diyor Anthony de Jassay, 1859’da Fransa, 1862’de Kuzey Alman Federasyonu ve 1900’lerde ABD’de politikanın çulsuz-uyuzuna dönüşürken, Péreire kardeşler, James de Rothschild’lar, Bleichroder’ler ya da J.P.Morgan’lar da yüksek kaldırım sosyetesi olarak Devlet’i büyük sermayenin çıkarlarına uyumlu hale getirmek için ellerinden geleni yapmaktaydılar”.
Gerçekten de, klasik ekonomi politik ekolünün son temsilcisi olup, Marx’la aynı dönemde yazan John Sruart Mill, ‘her şeyi bilen yaşlı kadın’ örneği temsilî demokrasiden yöntembilime değin her konuda yazarken, ‘Devlet gücünün sınırlandırılmasına ilişkin’ hiçbir bir şey yazmayacaktır.
Hatta, Baba James Mill, J.S.Mill ve Hilditch gibi kimi ekonomistler, ‘üretim faktörleri’nden toprağın mülkiyetinin tümden (Burjuva) Devlet’ine geçirilmesinde herhangi bir sakınca görmeyeceklerdir.
Ricardo bile toprağın ‘artan oranlı vergilendirilmesi’ni savunmuyor muydu ? Kuramsal olarak, buradan, Devlet’in tüm topraklara el koyması ‘mantıksal’ olarak çıkarılabilecektir.
Nitekim J.S.Mill’e göre ‘ekonomi politik’, mal ve hizmetlerin ‘üretim’ini konu alan bir ‘bilim’ olarak ‘kaynakların en uygun kullanımı’na bakardı. Bölüşüm onun inceleme alanına girmezdi. Zenginliğin bölüşüm biçimine ‘toplum’ karar verecek ve bu alan ‘politika’ya da bir ‘serbesti’ getirecekti. Toplumun isteklerine göre bu rol ‘Devlet’e düşmekteydi.
İşte böylece, Devlet hem ‘Baba’ hem de ‘toplumsal çatışma’nın göbeğine oturtulmuş oluyordu. Hem de Klasik ‘Ekonomi Politik’ düşünürlerince (**).
29 Bunalım’ından sonraki Keynes’yen dönemde ise, artık ‘Devlet’in ‘klasik devlet’ kuramından çıkarak, ‘sahibi olan devlet’ aşamasına geldiğini göreceğiz.
Böylece “Bu dağların sahibi kim?” diye sorulduğunda, zeybek çıkıp ‘erimiz’, bir başkası ‘beyimiz’ diyebilecektir.
Ancak ‘hepimiz’ diyenler de olacak mı, onu da, en azından, kuramsal olarak göstermeye çalışacağız.
Habip Hamza Erdem
(*)İngiliz Başbakanı (1964-70 ve 1974-76) Harold Wilson’un sözü
(**) Sonradan ‘pür’ yani ‘ikanamik’ olan ve saat başı televizyonlardan ‘sağlık raporları’ verilen ekonomi ‘ekonomistleri’nin ‘ekonomi politik’le ilgilerinin olmadığı, geçereken belirtilmelidir.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1536
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x