DEVLET ve SERMAYE (XXI)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DEVLET ve SERMAYE (XXI)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Şub 14, 2018 14:51

DEVLET ve SERMAYE (XXI)
‘Üretim ekonomisi’ üzerine
Somut/soyut ya da tanıma (bilme) yöntembilimi üzerine kimi açıklamalardan sonra, incelediğimiz alana yani Sermayenin özgül niteliklerine (karakteristik) dönecek olursak, ‘Değer’ kavramının belirleyici yerini sorgulamaya geçebiliriz.
Değerin şu ya da bu biçimde tanımlanması, kapitalizmin anlaşılmasına yetmediği gibi anlaşılmamasının da bir aracı konumuna dönüşebilir.
‘Ekonomist’ler, özellikle de günümüz ekonomistleri ‘değer’ ile ‘eder’ (fiyat) arasında bir ayırım yokmuşçasına akılyürütüp (raisnonnement) çözümleme yaparlar.
Oysa değer, herşeyden önce, para ile dolanım arasındaki ‘toplumsal bağ’ı oluşturandır.
Artı-değer de, değerin üretilme koşullarını üretendir.
Uluorta, gelişigüzel ve hatta aptalca değer üretimi, ‘katma-değeri’ yüksek malların üretimi, ‘üretim’ ya da ‘üretim ekonomisi’ diyen her kim olursa olsun, körü körüne ve aymazca ‘büyük laf’ ettiğini sanabilir.
Çünkü ‘kapitalist üretim’ ile genel olarak üretim arasındaki ayırımı, bilerek ya da bilmeyerek es geçmektedir.
Oysa ‘kapitalist üretim’ ve hatta bir bütün olarak ‘kapitalist sistem’, özgül bir ‘üretim ilişkisi’nin ‘tarihsel’ sonucu olarak ele alınmak durumundadır.
Türkiye özelinde, ‘Kendi kendine yeten bir tarım ülkesi olarak’, diye başlayan her tümce, ekonomi politik açısından ‘sakat’ bir tümcedir.
Ya da ‘tahıl ambarı olarak Anadolu’ demek, Anadolu köylüsünü ‘ambar faresi’ konumunda görmekten farksızdır.
Tam da bu nedenle, ‘Köylü milletin efendisidir’ sözünün anlamı kavranamamıştır denilebilir.
‘Üretelim, ama ürünümüzün de ‘efendisi’ olalım diyeni ben görmedim.
Tersine üretelim ama aynı zamanda ürünümüzün ‘efendisi’ olalım demek yerine, ‘üretelim de nasıl üretmiş olursak olalım’ denilmektedir.
Somut ‘ürün’ bazında yaşanmakta olanları okuyucunun gözünde canlandırmasına bırakarak, bu kadarcık bir değinmekle geçelim.
İşte bu tür soyutlamalar ‘insan’ı kendi ‘insanî öz’ünden ayırmak demektir.
Üretelim, ki pazarlarımız şenlensin, insanımızın yüzü gülsün demek, ‘insanî öz’ü unutturarak artı-değer üretimini pekiştirmenin bir yolu, yani kapitalizmin o kendine özgü mantığının tutsağı olmakla birdir.
Üretelim ama kim üretecek diye sorulacak olsa, ‘üretici’ gibi ‘soyut’ bir kavrama sığınalacaktır ki, zaten kapitalizmin ayırcı özelliği ‘insanî öz’ü böylece bir ‘yabancı varlık’a atfetmektir.
Öte yandan bilmem kaç milyon köylü denilerek, sözde ‘somut’a gidilmektedir.
Oysa, bu bilmem kaç milyon köylü ya da işçi, akılyürütmede ilk ele alınacak ‘somut’luktur.
Çözümleme, bu ‘somutun zenginliği’ni çözümlemekle başlamak durumundadır.
Peki ama bu somutu, bir ‘gerçeklik’ olarak diyelim, gerçekçilik (réalisme) ve ya da görgücülük (empirisme) dışında ele almanın bir başka yolu da ver mıdır veya bu yaklaşımlarla yetinmek yeterli midir?
İşte salt bu ‘somutluklar’a yetinilerek yapılan kuramların yetersizliğine ‘Biçim ve İçerik’ yazımızda değinmiştik.
Onların ‘biçim’ (forme) ve ‘içerik’ (contenu) ayırımı yapamadıkları için, gerçekte ‘çözümleme’ (analise) bile yapamayacaklarını ileri sürmüştük.
Oysa, elimizi sallasak analiste değer desek abartı yapmış sayılmayız.
Bütün bu tür analizler, diyelim, spekülatiftir, sahtedir, saymacadır, palavradır.
O yazıda yine, içeriğin bir ‘zihinsel eylem’ (acte intellecte) olduğundan sözetmiştik.
Demek ki, biz ‘somut’a yaklaşırken, onun hakkında bir ‘düşünce’ edinmek isterken diyelim, bizim kafamızda bir öncel ‘düşünce’mizin olduğu da söylenebilir (une forme de pensée antérieure et extérieure à la pensée).
O zaman Althusser ile birlikte denilebilir ki, ‘düşünce’ ‘şey’lerle değil ama yine ‘düşünce’ ile uğraşmaktadır; (la pensée ne travaille pas avec des choses mais avec des pensées).
Böylece bizim ‘somut’u tanımamızı sağlayan bir somut düşünce (concret-de-pensée) ile onun ‘nesne’si olan somut gerçeklik (concret-réalité) ayırımına gelmiş oluyoruz.
Efendim bu konular, ne halkımızı ve ne de ‘entellektüeller’imizi ilgilendiren konular değilki denilebilir.
Böyle demek, içinde yaşadığımız ‘kör döğüşü’ devam etsin demekle birdir.
Ağzı olan konuşsun.
Ama hayır, bu ağzı olan konuşanların seslerinin kesilmesi gerekiyor.
Bu da ancak, burada ortaya konulan çabalarla olabilir.
Ki bizim yapmaya çalıştığımız da bundan başkası değildir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1526
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 6 konuk

x