Donanma ve Uluhakan Abdülhamid Han...

Donanma ve Uluhakan Abdülhamid Han...

İletigönderen Noyan Umruk » Prş Eyl 29, 2011 11:42

DONANMA VE ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN... :turkiye:

Dr. Noyan UMRUK

Geçmişi zaferlerle dolu olan şanlı donanmamız, tarihi boyunca iki ağır sille yemiştir.

Bunlardan birincisi İnebahtı (Lepanto) yenilgisidir. 1538’de Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşanın, Haçlı donanmasını Mora yarımadasının kuzeybatısında, Preveze’de perişan edip, Ege adalarından, çizmenin(İtalya) güney ucundaki Calabria’ya kadar Akdeniz’i Osmanlı gölüne dönüştürmesinden sonra, 7 Ekim 1571’de Osmanlı donanması ile Haçlı donanmaları arasında, Korint Kıstağı'nda, İnebahtı yakınlarında dünya tarihinin en büyük deniz muharebelerinden biri yaşandı. Osmanlı donanması ağır bir yenilgiye uğradı. 142 gemi yok oldu, 20 bin Osmanlı levendi öldü.

Bu yenilgi Osmanlı’yı çok sarstı. Sokullu Mehmet Paşa yeni bir donanma hazırlanmasını istedi. Sokullu’nun yeni kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşaya hitaben söylediği "Bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabiliriz.” ve Venedik elçisine hitaben söylediği "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı'da bizi yenmekle, sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kolun yerine yenisi gelmez, fakat kesilen sakal daha gür çıkar" sözleri, unutulmaz sözcükler olarak tarihe geçmiştir. Gerçekten donanma yenilendi, sakal daha gür çıktı.

Donanmamızın yediği ikinci sille, Abdülhamit döneminde donanmayı oluşturan tüm gemilerin Haliç’e çekilerek çürümeye terk edilmesidir. Bu akıllara ziyan stratejik(!) tercihini bakın hatıratında Ulu Hakan Abdülhamit Han nasıl savunuyor: “Amcam Abdülaziz Han’ın orduyu ve donanmayı güçlendirme yoluna girmesi büyük devletleri telaşlandırmış ve bu teşebbüs hayatına mal olmuştu… Bizim gemilerimizin hemen hepsinde İngiliz çarkçıbaşıları vardı. Bu, donanma İngilizlerin elindeydi demektir. Bu çarkçıbaşıların bazılarını değiştirmek istediğimiz zaman, İngiltere elçisi saraya koşmuş ve bu teşebbüsün İngiltere’ye itimadımız olmadığı biçiminde yorumlanacağını açıkça söylemekten çekinmemişti. Öyleyse bir donanmamız yok demekti. Çünkü bu donanma, hem Fransızlarla, İngilizleri bize düşman ediyor, hem de savaşta bir işe yaramıyordu. Faydası olmayan, fakat mazarratı olan bir şeyi muhafaza etmek aklın icabı dışındadır. Donanmayı Haliç’e çektirdim, böylece Fransız ve İngilizlere Akdeniz’de kendileri ile boy ölçüşmeye niyetimiz olmadığını anlatmış oldum.”(1)

Ne savunma ama… Böylece, kızdırmamış olduğumuz İngiliz ve Fransızların donanmaları (Birleşik Donanma, Inflexible, Agamemnon, Queen Elizabeth, Vengeance, Albron, Cornwallis, Irresistible, Triumph, Suffren, Bouvet vb.19 gemiden oluşmuştu) 1915’de Çanakkale Boğazına dayandığında, karşılarında bir Osmanlı donanması yerine Albay Cevat komutasındaki Nusret mayın gemisini ve Çanakkale müstahkem mevkilerine mevzilenmiş Mehmetçikleri görünce herhalde çok sevinmişlerdir. Ama Nusret mayın gemisinin akıl almaz başarıları, kara topçusunun büyük ustalığı, Mehmetçiğin destansı kahramanlığı ve nihayet Mustafa Kemal’in eşsiz taktik ve stratejik dehası müstevlilerin heveslerini kursaklarında bıraktı. Muhteşem gemileri ciddi hasarlara uğradı; fiyakaları iyice bozuldu. Velhasıl, geldikleri gibi gittiler…

Şimdilerde ise donanmamız son 30-40 yıl içinde akıllara durgunluk verecek bir mesafe aldı. Gemileri, üsleri, ulaştığı teknolojik düzey ve çok iyi yetiştirilmiş personeli ile belki Akdeniz’in en güçlü donanması olması gerekirdi. Akdeniz’in ikinci güçlü denizaltı filosuna sahibiz. MİLGEM (Milli Gemi) projesi meyvelerini vermeye başladı. Ulusal sanayimizin, mühendis ve emekçilerimizin ürettiği ilk savaş gemisi F-511 Heybeliada korveti iki gün önce denize indirildi. Hücumbotlarımızı zaten uzun zamandır kendimiz yapıyoruz. GENESİS projesi ile tüm donanmanın tek merkezden yönetilebileceği üstün bir iletişim teknolojisi sağlanıyor. Tüm bu gelişmelerde özel sektörün yanında ASELSAN, HAVELSAN gibi Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfına bağlı, tamamen halkın katkıları ile oluşturulmuş kuruluşların büyük payı var.

Bu donanmayı birilerinin baskısı ile ya da birilerini memnun etmek için yeniden Haliç’e göndermek artık mümkün değil. O halde tek çare, 56 Amiralinden yaklaşık yarısını ve bu komutanların görevini ifa edecek Albayların ve Komodorların( gemi komutanlarının) önemli bir bölümünü, Çaka Beylerin, Barbarosların, Turgut, Oruç, Burak ve Piri Reislerin torunlarını Hasdal’a göndertmek…

Bu durumda, gittikçe cadı kazanına dönüşen(2) ve ulusal çıkarlar açısından son derece hassas dengelerin sürdürüldüğü Doğu Akdeniz’in ve üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin en önemli caydırıcı gücü ağır darbeler almıyor mu?



(1) Abdülhamit’in Hatıra Defteri, Yayına Hazırlayan: Hasan İLHAN, Alter Yayıncılık, Ankara, 2010

(2) N.Umruk; “Doğu Akdeniz Cadı Kazanı”, Aydınlık G., 08.09.2011 http://www.guncelmeydan.com/pano/dogu-akdeniz-cadi-kazani-t29442.html


Dr. Noyan UMRUK, AYDINLIK Gazetesi, 29 Eylül 2011
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1040
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x