Yalancının Mumu Yatsıya Kadar

Yalancının Mumu Yatsıya Kadar

İletigönderen Noyan Umruk » Prş Mar 29, 2012 18:29

YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR:dans:

Dr. Noyan UMRUK

''Kayıt dışı''lık ve ''asgari ücretle'' çalıştırma' dan doğan devasa kaynak kaybına karşı hiç bir önlem getirilmeden, sermaye birikimini hızlandırmak için yıllarca sistemin kaynaklarının “ucuz kredi” olarak kullanıldığı irdelenmeden ve sürekli prim ve ceza afları ile gelir disiplini bozulduktan sonra, sosyal güvenlik bütçesi bir kara delik, bir dipsiz kuyu olarak tanımlandı(Oysa bu kara delik örnek alınan bir çok Avrupa ülkesinde çok daha büyük). Çözüm, sosyal güvenlik bütçesi daraltılıp, hizmet kalitesi düşürülerek, özel sigorta ve sağlık kurumları özendirilip, sağlığın metalaştırılmasında bulundu.

A.K.P. döneminin en önemli başarısı olarak sunulan, TBMM’de 31 Mayıs 2006 tarihinde kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunu’nun birçok maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Yasanın yürürlük tarihini 2 kez erteleyen hükümet, IMF zorlamasıyla, yasayı 1 Ocak 2008 tarihine yetiştirmek için tüm güçlerini seferber etti. Yasa, ilk kabul edildiğinde her bir madde için Meclis’te 4 dakika süre ayrıldı; ilgili taraflar, kamuoyu ve parlamento hiçe sayıldı, AKP milletvekilleri adeta noterlik işlevi üstlenerek yapılan hazırlığı yorumsuz-tartışmasız kabul etti.

Yasa ile ilgili hükümetin izlediği yol ve yöntem iki açıdan önemlidir. Birincisi; hükümet, stand-by anlaşmasında yapısal performans kriteri olarak dayatılan “sosyal güvenlik reformu” hedefini tutturdu ve niyet mektubunda da belirttiği gibi, IMF’nin direktiflerine uygun olarak yeni bir yasa çıkarttı. İkincisi 17 aylık süre içerisinde kamuoyu tepkisi ölçüldü; 25 Ekim 2007 tarihinde yasa meclisde tartışmaya açıldı. Hükümetin acelesi vardı; yılbaşına kadar işi bitirme telaşı ile yasa bir kez daha süratle “düzeltilerek” Başbakan’ın imzası ile 27 Kasım 2007 tarihinde TBMM Başkanlığı’na gönderildi. Bir önceki taslak ile çok kısa bir sürede hazırlanan son taslak arasında bile inanılmaz hak kayıpları ve sayılamayacak kadar çok düzeltme/değişiklik vardı. Değişiklikler, çalışanlar için hiçbir yeni bir hak içermediği halde, sosyal sigortalıların ödentilerini artırarak faturayı çalışanlara kesti.

Sözde sosyal güvenlik reformu ile işçi primleri yükseltilip, işveren primleri düşürülürken, prim karşılığı olmayan sigorta hizmetleri kaldırıldı.

Örneğin, eski ve yeni yasalar önemli primler açısından karşılaştırıldığında hastalık primi oranları; yüzde 11’den yüzde 12.5’e çıkarıldı. (sigortalı hissesinde yüzde 20, işveren hissesinde yüzde 16.6 artış). İş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi işveren lehine değiştirildi. Uzun vadeli sigorta kolları(yaşlılık, malullük) için ödenen prim oranları çalışanlar için aynı kalırken, işveren lehine yüzde 2 düşürüldü. Siyasi iktidar, sosyal güvenlik hizmetinin maliyetini üzerinden atıp, sistemin finansmanını çalışanlara yükledi. Yasa çıkana değin sosyal güvenlik kurumlarının finansman açıkları sosyal güvenlik sistemine devlet katkısı, bütçe transferleri ile gideriliyordu. Şimdi devlet katkısı; kurumun ay itibariyle tahsil ettiği toplam primlerin dörtte birini geçemeyecek. Alacağını tahsil edemeyen ya da etmeyen devlet, katkı payını kısıtlıyor. Tahakkuk üzerinden değil, tahsilat üzerinden yardım yapılması, finansal sorunu daha da derinleştirecek. S.G.K. bütçesi daraltılıp, hizmet kalitesi düşürülecek, böylece özel sigorta ve sağlık kurumlarına daha geniş alanlar açılmış olacak. Kamu İktisadi Teşebbüsleri(K.İ.T) de böyle çökertilmemiş mi idi? Nitekim, büyük ölçekli firmaların görece yüksek ve orta gelir grubuna giren çalışanları için bu şekilde “grup sosyal güvenlik sistemleri” özel sigortalarca derhal geliştirildi.

Öte yandan, siyasi iktidarın "Herkes sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmıştır" söylemi de doğru değil. Kapsam, kapsam dışı kişilere her durumda “genel sağlık sigortası zorunlu” olmak koşulu ile genişletildi. Ancak, söylemlerin aksine, prim ödeme gücü olmayan yoksul kesimler ya yoksulluklarını kanıtlamak, ya da sağlık hizmetine ihtiyaç duyduklarında ödeyemedikleri primlerin faizi ile birlikte artan oranlı olarak şimdiden borçlandırıldılar.

Sağlık hizmetlerinde nahoş sürprizler…

“Sağlıkta Dönüşüm” Projesi ilk ortaya çıktığında, sağlık hizmetinin kapsamı, büyük bir yenilik olarak ortaya atılan “Temel Teminat Paketi” (TTP) çerçevesinde her türlü sağlık hizmeti verilecekti. Ancak paketle ilgili Türk Tabipleri Birliği’nin bilgilendirmeleri geri adımı beraberinde getirdi. 5510 sayılı Yasa’ya göre kurum, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile türleri, miktarları ve kullanım sürelerini belirlemeye bir komisyonu yetkili kıldı. Durum, gizlenemeyecek kadar açık olarak kendini gösteriyor; göstermekte… Önemli hastalıklar (ağız-diş sağlığında, muhtelif protez gibi), kritik, hayati operasyonlar çalışanların “kişisel sorunu” olarak yorumlanarak kapsamdan çıkarıldı; maliyeti yüksek sağlık hizmetleri cepten ve/veya ek sigorta ile karşılanacak duruma getirildi.

Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinde diğer bir tuzak: Katılım payları.

Kamu hizmetlerinde katılım payı Dünya Bankası tarafından 1987’de önerildi ve Türkiye’de ayaktan tedavide eşanlı uygulama Turgut Özal tarafından başlatıldı. Bugünkü durumda uygulama bir üst basamağa çıkartılarak tüm sağlık hizmetlerinden katılım payı ve özel sektörde ek ödemeye dönüştürüldü. Sağlık hizmetleri, kurumun, sözleşmeli sağlık hizmet sunucularından satın aldıkları hizmet giderlerinin ödenmesiyle sağlanacak. Sözleşmeli sağlık hizmet sunucuları, Sağlık Hizmetler Fiyatlandırma Komisyonu tarafından belirlenen bedelin yüzde 20’sine kadar fazlasını sigortalıdan katılım payı olarak isteyebilmekte. Ayrıca, sağlık hizmet sunucuları “istisnai hizmetler” olarak kabul edilen; otelcilik ve öğretim üyesi hizmetleri ile birlikte bazı “alternatif tedaviler” için Kurum’ca belirlenen fiyatla, tavan fiyat (fiyatların 3 katına kadar) arasındaki farkı sigortalının yazılı olurunu(olur vermezseniz ortalıkta kalırsınız…) alarak talep edebilmekte.

Sonuç olarak; mali külfetini kabul edenin, istediği yerden hizmet alabileceği biçimde kurgulanan sistem, özünde “paran kadar” sağlık hizmetini öngörmekte. Başlangıçta halkta büyük sevinç uyandıran bu havucun, “Sağlıkta Dönüşüm Projesi”nin foyası zaman içinde meydana çıkıyor. Daha da çıkacak. Sağlık alanı kar ençoklaştırılmasının insafına terk edildiğinde, eskilerin dediği gibi “dur kendime bir yer edeyim, bak sana neler edeyim”…

Dr. Noyan UMRUK, 29 Mart 2012
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1043
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x