Ekonomik forumun "young" liderleri Polonya'da...

IRI'nın Arıları

Ekonomik forumun "young" liderleri Polonya'da...

İletigönderen Ram » Pzr Eki 26, 2008 15:15

Economic forum of Young Leaders – Polonya Konferansı İzlenimlerim

Değerli üyeler,

Geride bıraktığımız hafta sizler başarıyla gerçekleştirilen 10. Güvenlik Konferansı'na katılım gerçekleştirirken ben Türkiye'den yaklaşık 1200 kilometre ötede bulunan Polonya'nın Nowy Sacz vilayetinde Economic Forum of Young Leaders adlı konferansa katıldım. Gönül isterdi ki her iki konferansa birden katılma şansım olsun, fakat ne yazık ki tarihler bir şekilde çakıştı ve yalnızca Polonya'daki konferansta ARI'yı temsil etme şansına sahip oldum. Bu e-postada sizleri konferansın içeriği, katılımcı ve panelistlerin niteliği ve vurgulanan önemli noktalar hakkında bilgilendirmek istiyorum. Bir diğer e-postamda ise Polonya hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.

Nowy Sacz'da düzenlenen konferans, adından da anlaşılacağı üzere, Krynica'da yapılan Ekonomi Forumu'nun bir kardeşi olarak görülebilir. Krynica'da yapılan Forum ise, Polonya'nın Davos'u olarak adlandırılan, 4 gün süren bir organizasyon ve devlet liderlerinin, diplomatların ve bürokratların belirlenen konu üzerine panel tartışmalarına katıldığı bir etkinlik. Bu yıl Krynica'daki konferansa AB'nin genişlemesi, NATO'nun statüsü, Rusya'nın agresifliği ve Gürcistan'ın çaresizliği gibi konular damgasını vurdu. Yüzlerce konuşmacı ve binlerce katılımcı, bu konular üzerinde tartışmalarını şekillendirdi.

Nowy Sacz'daki Forum of Young Leaders, bizi 2 gün Krynica'daki Forum'da panellere götürdü. Diğer 2 gün ise, Krynica'daki Forum'un konuşmacılarını ayağımıza getirdi. 4 günün sonunda 150 kişiden oluşan ve 33 farklı ülkeden toplanan Economic Forum of Young Leaders grubu, 100ün üzerinde konuşmacıyı dinleyip, bu konuşmacılara sorular sorma şansını edindi. Her panelistin konuşmasına değinmem mümkün değil, fakat bu konuşmacılardan öne çıkanları ve dinlediğim panel tartışmalarında ortaya atılan ve üzerinde hareretli tartışmaların yaşandığı noktaları sizlere kısaca belirtmek istiyorum.

9 Eylül 2008, Salı

Kayıt ve açılış konuşmaları ardından günün belki de en önemli konuşmasını Le Soir (Belçika) ve Gazeta Wyborcza jurnalisti “dinozor” Leopold Unger yaptı. 85 yaşını aşmış fakat bir genç kadar enerjik bu şahıs, bizlere 1968 Fransa'sında olup bitenleri ve o günlerde atılan devrim tohumlarının Doğu Avrupa ülkelerinin Sovyetlere başkaldırısında oynadığı önemli rolü anlattı. Bugünün Rusya'sı için ise, “neyle karşılaştığımızı bilmediğimiz bir canavar” yakıştırmasını yapan Unger, Rusya'yı bir deneme tahtası olarak görmemek gerektiğini ve deyim yerindeyse, Rusya'ya savaşılmaması tavsiyesinde bulundu. 2. Dünya Savaşı ve sonrasında Doğru Avrupa'daki Sovyet hegemonyasının tekerrür etmesinin hiç hoşnut olmayacağını belirten Unger, açıkçası söylemek gerekirse, Rusya'ya ürkek bir tavırla yaklaşıyor ve Rusya gibi bir dev (özellikle enerji açısında) karşısında Avrupa'nın diplomasi dışında hiçbir şansının olmadığını belirtiyordu.

10 Eylül 2008, Çarşamba

İlk gün bölge mareşallari, valiler, organizasyonu düzenleyen vakıfların başkanları vb. şahısların konuşmasıyla Nowy Sacz'da tamamlandıktan sonra ikinci gün, sabahki bir kaynaşma programının hemen ardından Krynica'da devam etti. Krynica'daki Ekonomik Forum'un açılış paneline Polonya eski C.başkanı Kwasniewski, Alman eski bakanlarında Wolfgang Clement, İngiliz Avam Kamarası parlamenterlerinden Denis MacShane, Polonya'nın köklü bankalarından Bank Pakeo başkanı ve eski Polonya başbakanı Jan Bielecki, Beyaz Rusya başbakan yardımcısı Andrei Kobiakov ve Polonya başbakan yardımcısı Waldemar Pawlak katıldı. Orta Avrupa'nın Avrupadaki konumu ve rolünün değerlendirildiği bu açılış panelinde öne çıkan görüş, bir kez daha Rusya'nın değişmesi ve kendini Avrupa normlarına uygun hale getirmesi gerektirdiğiydi. Örneğin MacShane, Putin'in Stalin gibi bir diktatör olup Abramovic'in hayatını yaşayamayacağını ve ikisinden birisini seçmesi gerektiğini savundu. Başbakan Pawlak, konferansın açılışında medyanın ilgi odağıydı ve gereken açıklamayı konuşmasında yaptı. Polonya Eurozone'a 2011 de girecek! Bunun üzerine salonda büyük bir alkış koptu. Wolfgang Clemente ise Avrupa'daki genç nesilin önemine değindi ve politikacıların “ex” olmayı öğrenmesi gerektiğini ve bunu için de gençlerin politikacılar üzerinde baskı kurması gerektiğini savundu. Clement bunları söylerken ben, gün gelir de acaba Erdoğan'a, ya da özellikle Baykal'a, “yeter artık bırak o koltuğu da gençlere devret” gelir mi diye düşündüm durdum.

Günün ikinci panelinde ilk panelde konuşan Bielecki, Knasniewski ve Pawlak, biz gençlere özel olarak bir konuşma yaptı. Bu panel daha çok soru-cevap üzerinden şekillendi. Konuşmacılar, gençlere olan güvenini tekrar belirtti.

Günün son panelini ise biz belirleyebiliyorduk. Ben de, bu sebeple Türkiye'yi ilgilendiren bir panele katıldım ve burada Suat Kınıklıoğlu, Egemen Bağış, Ekonomi Üniversitesi Uluslararsı İlişkiler dept. başkanı Mustafa Aydın, Yunan Dışişleri Bakanlığı'ndan Kostas Ifantis, Denis MacShane, Varşova Üni öğretim üyesi Andrejz Ananicz ve ASAM Avrupa experti Deniz Altınbaş'ın tartışmasını dinledim. Egemen Bağış ve Suat Kınıklıoğlu ile kısa da olsa el sıkışıp iletişim bilgilerini edindim. Konuşma Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği ve önüne çıkan engellerin tartışıldığı bir formata sahipti, fakat salondaki Ermeniler sağolsun söz dönüp dolaşıp Ermeni sorununa takılıp kaldı. Hatta salondaki bazı dinleyiciler Egemen Bağış'a kendi dillerinde bağırınıp çağırınarak salondan ayrıldı. Alışık olmadığımız bir durum değil elbet! Kısaca diğer anlatılanlara gelirsek, gerek Bağış'ın gerekse Kınıklıoğlu'nun özellikle Gül'ün Ermenistan seuyahati sonrasında ellerinde büyük bir koz olduğu bilinciyle AKP'yi yücelttiklerini ve Türkiye'nin pozisyonunu meşrulaştırdıklarını söyleyebiliriz. Denis MacShane de zaten AKP'ye olan sempatisini ve CHP'ye olan öfkesini (nefret diyeceğim fakat ağır kaçacak) her fırsatta belirtiyordu. Sonuç olarak bir AKP'yi yüceltme paneli olarak da değerlendirilebilir bu panel. Soru: Whither Turkey? Cevap: Ask AKP!

11 Eylül 2008, Perşembe

Gün, sabahın erken saatlerinde Krynica'ya gidilerek başladı. İlk panelden aklımdan kalan en önemli konuşma, Phelps'inki idi. Nobel ödüllü ekonomist Edmund Phelps, Avrupa'nın durumunu ABD gözünden değerlendirdi ve Obama'nın Amerika'da başkanlığa gelmesini istediğini açıkça belirtti. ABD'deki ekonomik krize de değinen Phelps, krizle başetmek için bankacılık sektörü ve kurumsal yönetişim alanlarında ABD'nin yeni teoriler üretmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca Phelps'e göre bu kriz, biraz fazla abartılıyor. En azından şu an için, krizin “more barking than bitting”, ya da ısırmaktan çok havlayan bir yapıya sahip olduğunu söyledi. Bu nedense bana pek inandırıcı gelmedi... Tabii Nobel ödüllü bir ekonomistin ekonomiyi benden daha iyi değerlendirmesi gerektiğine olan inancım yüzünden sessiz kaldım.

Günün geri kalanındaki paneller ise Nowy Sacz'da gerçekleşti. Ekonomi Forumu'na katılan konuşmacılar bir nevi ayağımıza gelmiş oldular. Nowy Sacz'daki ilk panelde 21. yyda AB'nin durumu tartışıldı; tartışmaya Central European Uni'den Peter Balacz, Portekiz parlamentosundan Vitalino Canas, Polonya AB entegrasyon sekreteri Dowgielewicz, Fransız eski dışişleri bakanı Roland Dumas, Peder Ludwik Wisniewski ve Türkiye eski dışişleri bakanı ve NATO elçisi Yaşar Yakış katıldı. AB'nin genişlemeyi durdurması konusu üzerinde tartışmalar yoğunlaştı. Yaşar Yakış'a göre, güçsüz bir AB'ye girmektense Türkiye, güçlü bir AB'ye girmeli ve bu sebeple AB'nin kendini sosyal ve ekonomik açıdan toparlamasını beklemeli. Maastricht Antlaşması'nı Fransa adına imzalayan Dumas da Avrupa'nın son genişlemesi ardından yeniden yapılandığını ve bu yapılanmanın bitmeden yeniden genişlemeye gidilmesinin sonuçlarının iyi olmayacağını belirtti. Estonya parlamentosundan Marienne Mikko, ABD'nin yeşil kartı gibi AB'nin da mavi kartı olacağını belirtti ve bunu çalışmalarının sürdüğüne dikkat çekti. Panel sonrasında Yaşar Yakış ile genişleme ve Türkiye konusunu biraz daha derinlemesine konuşabildik. Anladığım kadarıyla AKP hükümeti, AB'nin genişlemeyeceğini ve Türkiye'nin üyeliğinin zaman alacağını benimsemiş durumda ve bu sebeple siz kendinizi toparlamadan biz zaten size adımımızı atmayız tezini savunmaya başlamış... Eh, zaten AB ile işler kesat, işlerine gelecektir.

Günün ikinci panelinde Rusya ve AB konusu tartışıldı. Tartışmaya Rusya'dan Yurii Afanasiev, AB parlamentosundan Christopher Beazley, parlamentodan Elmar Brok, parlamentodan Litvanyayı temsilen Landsbergis, Polonyalı eski parlamenterlerden Plazynski, Jamestown Vakfı'nı temsilen Vladimir Socor, Kafkas Üniversitesi (Gürcistan) rektörü Kakha Shengelia ve yine Denis Macshane katıldı. Rusya'nın açgözlülüğü ve Avrupa'nın Rusya'ya karşı ortak politikalar geliştirmesi gerekliliği konusunda konuşmacılar birleşti. Hatta Litvanyalı konuşmacı, Rusya'nın eski topraklarını ele geçirmek uğruna Alaska'ya bile göz diktiğini söyledi... Ki bu bölüm bana kalırsa pek gerçekçi değildi. Gürcistan Kafkas Üni. Başkanı ateşli bir konuşma eşliğinde ülkesinin AB'nin bir parçası olduğu ve bu sebeple Rusya'ya karşı AB'nin tavır alması gerektiğini belirtti. Aslında hemen her panelist bu sonuçta birleşti fakat Gürcistanlı konuşmacılar, şaşırtıcı olmayan bir biçimde kendi ülkelerini Rusya ile olan savaşta haklı çıkarma yoluna gitti. Diğer panelistler ise çatışmalarda Rusya kadar Gürcistan'ı (Saakashviliyi) de suçlu buldu ve Gürcistan'ı, bazı hayaller uğruna Avrupa'nın istikrarlı oramını tehlikeye atmakla suçladılar.

Bir sonraki panelde Polonya Eğitim bakanı Katarzyna Hall konuk oldu. Konuşmasında iki ilgi çekici nokta vardı. Bunlardan ilki, Polonya'nın, Fransa'daki laicist sistem gibi okullarda dini sembolleri yasaklamış olması, ikincisi ise okullarında etik (ethics) adı altında, din derslerine alternatif bir ders düşündükleriydi.

Günün son panelinde demokrasi tartışıldı. Bu tartışmaya Liverpool bölgesi Lordu Sir David Alton, Polonya Sejm dışişleri komitesi başkanı Bielecki, Peder Marcel Guarnizo, Radio Free Europe başkanı John O'Sullivan, Moskova Devlet Üni Rektör Yardımcısı Artem Malgin, Ertonia eski Başbakanı Mart Laar ve ABD SEVEN Fonu yardımcı direktörü Adreas Widemer katıldı. Panel, Peder'in demokrasi hakkında Ralwscu bir argüman üzerine kurulu açıklamasıyla başladı. Bir din adamının felsefeyi bir felsefe profesörü kadar iyi bildiğini görmek bende buruk bir sevinç yarattı. Buruktu, çünkü Türkiye'deki din adamları bırakın felsefeyi, kendi dinlerini öğretmekten aciz bir durumda ve hepsi, din öğretisini bir kenara bırakıp siyasal aktivitelere karışıyorlar. Panelde genel olarak demokrasinin gerekliliği tartışıldı ve amaç olarak değil, insanın “higher forms of capital”a, yani sermayenin farklı ve yüksek boyutlarına ulaşmak için kullanılması gereken bir araç olduğu Laar tarafından belirtildi. Bu üst düzey sermaye biçimleri ise kurumsal, insani, bilgiye dayalı ve kültürel olarak belirtildi. Sir David Alton da bugünkü demokrasi düzeyini yakalayabilmek için insanların halen hapislerde yattığını ve bugünün standartlarının cefasını çektiğini belirterek, insanların hükümetlerine baskı kurduğu müddetçe demokrasinin gelişebileceğine dikkat çekti. Bu tanıma göre bizim ülkemizde, yani hükümetin üzerinde toplumun baskısının yok denecek kadar az olduğu bir sistemde, demokrasi bir araç olarak bizi insan refahı ve gelişimine yönlendirmiyor.

Gün, katılımcı gençlerin Nowy Sacz'a yakın bir tatil köyünde konaklanması ve inter-kültürel bir etkinlikle son buldu.

12 Eylül 2008, Cuma

Cuma günü, yani konferansın kapanış günü de yoğun bir tempoda gerçekleşti. Günün ilk panelinde Orta ve Doğu Avrupa'daki ekonomik gelişmeler ele alındı. PKO Bank Polski başkanı Piatlowski, Ukrayna Ulusal Bankası Denetim bölümü başkanı Poroshenko, Dünya Bankası Polonya ve Baltik ülkeleri temsilcisi Thomas Laursen, IMF bölge temsilcisi Christoph Rosenberg, ABD hükümeti Ticaret Politikaları Yardımcı temsilcisi Manisha Singh ve Macmillan Ltd. Sahibi ve başkanı James Wilson'ın tartışmasından çıkan sonuç işsizlik düşük olarak gözükse bile işe katılım oranlarındaki düşüklüğün esas olarak tehlike sinyalleri verdiği idi.

Günün onur konuğu AB bölgesel politikalar komiseri Danuta Hübner'di... Fakat kendisi sadece 5 dakikalık bir konuşma yapabildi ve bana kalırsa, katılmcılara teşekkür etmek dışında önemli bir noktaya değinmedi.

Bir sonraki panel ise NATO ve AB üzerineydi. Bu panele Vecdi Gönül'ün katılmasını bekliyorduk ve katılsa kendisine büyük bir ihtimalle tercümanlık yapacaktım, fakat ne yazık ki kendisi gelmedi. Onun yokluğunda Slovakya Cumhuriyeti eski Başbakanı Mikulas Dzurina, Johns Hopkins üst düzey araştırmacısı Donald Jensen, Kiev Polonya Büyükelçisi Jacek Kluczkowscki, Ukraynalı parlamenter ve AB entegrasyonu komitesi başkanı Borys Tarasyuk ve Yunan Atlantik ve Avrupa Kooperasyonu Vakfı başkanı Georgiou Thedossis tartışmayı sürdürdü. Ortak bir fikir olarak Rusya'nın son harekatının, Avrupa'yı ABD'den ayırmaya ve izole etmeye yönelik bir harekat olduğu görüşü ağır bastı ve Rusya ile, özellikle de iletişimden uzak bir tavır sergileyen bir Rusya ile diyalog kurmanın zor olacağı belirtildi. Avrupa, ABD ve Rusya'nın varacağı, savaş ile barış arasında, çatışma ve tartışmalardan uzak bir üçüncü yolu oluşturma çabalarının da faydasız kaldığı eklendi.

Fakat bu panelde, diğer panellerin aksine, Rusya'ya karşı boyun eğmeme, direnme ve gerekirse ilişkileri kesmeye yönelik tavırlar da alınmadı değil. Örneğin Tarasyuk, ülkesi Ukrayna'nın enerji konusunda Rusya kadar öneme sahip olduğunu çünkü Rusya enerjiyi pazarlıyorsa, Ukrayna'nın da enerjiyi boru hatları aracılığı ile ilettiğini belirti. Bence, Sayın Tarasyuk, Turuncu Devrimi sonucu Rusya'ya kafa tutabileceğini düşünerek biraz kendine fazlaca güveniyor.

Donald Jensen ise bu paneldeki en ilginç konuşmayı yaptı. Bir yandan Rusya'nın diyaloga girmediğini anlatırken, diğer yandan ABD'nin AB'ye yönelik politklarını değerlendirdi. Bu noktada Jensen'e şu soruyu yönettim: “Polonya ve Çek Cumh.ne misillerinizi yerleştirirken nasıl olur da Rusya'nın kendini tedirgin hissetmeyeceğini ve diyaloga başvuracağını söylersiniz ve Avrupa'nın nasıl olur da Rusya'ya enerji açısından bağımlı olmadığını savunursunuz?” Çünkü kendisi Rusya'nın aç bir kurt iştahıyla Avrupa'ya gözünü diktiğini savunuyordu. Jensen'den gelen cevap bana soracak olursanız kaçamak oldu... Hatta soruyu 2 dakikada cevaplar cevaplamaz Krynica'ya gitmesi gerektiğini bildirerek panelden ayrıldı. Jensen de Ukraynalı konuşmacı gibi gazı üretmek kadar gazı transfer etmenin de önemli olduğunu savundu. Rusya'nın tedirginliği konusunda ABD'nin üstlerini Rus gözlemine açtığını fakat yine de Rus yetkililerden bir cevap alamadığını belirtti. Yani kısacası, ABD'nin AB'deki politikalarını Rus etkinliğine karşı meşrulaştırmış oluyordu.

Bu panelden sonra bir diğer onu konuğu Sri Lanka'nın eski Cumhurbaşkanı Chandrigi Karamatunga gençlerle konuştu. Karamatunga, ülkesinde kadınların erkeklerden daha çok politikaya atıldığını ve bunun herhangi bir kanun dayatması olmaksızın gerçekleşebildiğini söyledi. Türkiye ile karşılaştırıldığında, Sri Lanka siyasette kadın erkek eşitliğinin altın kalesi olarak görünüyor. Peki nasıl oluyor da Sri Lanka gibi sivil savaşlarla ve çatışmalarla parçalanan bir ülkede kadınlar siyasete atılıyor. Karamatunga'nın cevabı eğitimde gizli. Sanırm Türkiye ve Sri Lanka'da kız çocuklarının eğitime katılımını karşılaştırırsak, gerekli cevabı da almış oluyoruz. Çıkartılması gereken ders, eğitimin, en az kota uygulaması ve diğer uygulamalar kadar gerekli olduğudur.

Günün son panelinde ise Gürcistan Başbakan yardımcısı Giorgi Baramidze bizlere konuk oldu. Baramidze, ülkesinde birinci ve ikinci sınıf topraklar olmadığını, Osetya ve Abhazya dahil her yerin Gürcistan toprağı olduğunu ve bu sebeple Gürcülerin ülkelerini Rusya'ya karşı savunduklarını belirtti. Diğer Gürcü konuşmacılar ve TV'den gördüğüm kadarı ile Saakashvili gibi Baramidze de ülkesinin Avrupa'ya dahil olduğunu, Rusya ile yaşanan çatışmanın bir Avrupa meselesi olduğunu ve Avrupa norm ve standartlarına göre çözülmesini gerektiğini belirtti.

4 günlük konferans, bu şekilde tamamlanmış oluyor. Konferans ertesinde sosyalleşmek amacıyla 1 gece Krakow'da kalındı ve güzeller güzeli şehir Krakow adım adım gezildi. Sonuç olarak, konferansın benim açımdan çok veirmli geçtiğini söylememde yarar var. Panelistler zaten hepsi üst düzey konuşmacılardı. Katılımcılar ise, diğer pekçok konferansın aksine, bilgili, düzeyli ve sosyal alanda aktif şahıslardı. Çok güzel arkadaşlıklar edindim, eminim birkaçı ömür boyu sürecektir. Türkiye'de mumla arayıp yine bile bulamadığım türden insanlarla konuşup tartışmış olmanın bana çok şey kattığına inanıyorum. ARI adına da iyi bir tanıtım ve bilgilendirme toplantısı oldu, pek çok yeni kişiyle iletişime geçildi. Umuyorum ki bu konferans sonucu elde edilen bilgi havuzundan ileriki konferanslarımıza, TPQ'ya ya da projelerimize fikirler, katılımcı veya partner sağlayabiliriz.

Konferans katılımcıları, canlı yayınları, organizasyonun programı, fotoğraflar ve daha pekçok bilgiye konferansın internet sitesi olan http://www.forum-leaders.eu/index.php dan ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla,

Oğuz Alyanak

Eylül 2008

Kaynak:
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.ari.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=280&Itemid=0
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Şu dizine dön: ARI

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x