En sonunda anlıyoruz ki aslında Vahdettin ülkeden kaçmamış. Oyunculuk eğitimi için gitmiş(!)

Genel & Güncel Konular

En sonunda anlıyoruz ki aslında Vahdettin ülkeden kaçmamış. Oyunculuk eğitimi için gitmiş(!)

İletigönderen İlteriş Kağan » Çrş May 20, 2020 0:38

Atatürk'ü Samsun'a çıktıktan 20 gün sonra görevden alan, 50 gün sonra rütbelerini söken, bir yıl sonra idama mahkum eden, fermanında katli vaciptir yazan, İngilizlerle işbirliği yapan, sonunda da İngiliz gemisiyle kaçan Vahdettin haindir.

Bu, Vahdettin'in Mustafa Kemal'i Anadolu'daki Türk direnişini engellenmesi için gönderdiği diyorum. ''İngilizler öyle sansın diye yapmıştır'' diyor!

Bu, Vahdettin'in Mustafa Kemal hakkında çıkardığı idam fermanı diyorum. ''Ya ne yapacaktı, baskı altındaydı'' diyor!

Bu, Vahdettin'in Mustafa Kemal'e suikast girişimi diyorum. ''Onu desteklediği belli olmasın diyedir'' diyor!

Bu, İstanbul Hükümeti'nin Kuva-yi Milliye'ye karşı kurduğu ordu diyorum. ''İngilizlerin güvenini kazanmak içindir'' diyor!

Bu, Vahdettin'in Anadolu'da ayaklanan Türk halkını durdurmak için yaptığı girişim diyorum. ''Rol icabıdır'' diyor.

Meğer devletin başında Padişah değil, artist varmış. En sonunda anlıyoruz ki aslında Vahdettin ülkeden kaçmamış. Oyunculuk eğitimi için gitmiş(!)

Vahdettin , İngiliz işgal Kuvvetlerine sığınarak Türkiye'yi terk ederken. Vahdettin çapsız, zavallının biridir.

''Türk milletinin idam fermanı olan Sevr Barışını ancak Ermeni aslından Damat Ferit, Arap Hâdi ve Arnavut Rıza Tevfik imzalamıştır. Rıza Tevfik imzada kullandığı kalemi Amerikan Kolleji”ne hediye etmiştir.''
- Hüseyin Nihâl ATSIZ

Resim

The Sultan under British Protection
(Sultan İngiliz Korumasında)
Vahideddin, "size yardımcı olurum" diyerek General Harington'dan sığınma talep etti.

17 Kasım 1922'de "mübarek" Cuma günü İngilizlerin Malaya zırhlısına binerek apar topar Malta'ya kaçtı. Malta'ya gittikten sonra sıkça İngiliz basınına demeç veren Vahideddin, taht vazgeçmediğini defaten söyledi. Abdülmecid'i de meşru görmüyordu Vahideddin. Bu demeçlerle kendisinin 'kullanışlı' olduğunu vurguluyordu.

İngilizlerin Vahdettin’i Korumasıyla Amaçlanan Ne İdi?
Gizlice, sessiz sedasız kaçırılan bir adamın neden ”sürgünde” olduğunu yazmış olabilirler? Kim, nasıl, ne zaman sürgün etmiş olabilir? Oysa Amerika basını Vahdettin için ”Ülkeyi terk etti”, ”Kaçtı”, ”Hastaydı; tahtı aileden birinin lehine bıraktı” başlıkları atmıştı. Ayrıca…
Resim
En son İlteriş Kağan tarafından Prş May 21, 2020 3:15 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

İstanbul İtilâf Devletleri Tarafından İşgal - Görüntüleri

İletigönderen İlteriş Kağan » Çrş May 20, 2020 1:09

Avusturyalıların 1683 yılındaki Türk kuşatmasını unutmadığını, Türkleri Viyana önünden ve Macaristan’dan çıkaran ünlü kumandanlarının heykellerinin ve kuşatmayla ilgili hâtıraların şehrin her yerinde olduğunu gördüm. Ayrıca, Türklerin Viyana’yı kuşatmasını ele alan edebiyat, tarih ve güzel sanatlardaki sayısız eser de Avusturyalıların konuya ilgisini gösteriyordu. Onlar bundan 330 yıl önce şehirlerine yapılan kuşatmayı unutmazken, biz 89 yıl önce İstanbul’un düşman işgali altında kaldığını ve işgalcilerin ne yaptığını bilmiyoruz. Birkaç romanın dışında edebiyat, tarih ve güzel sanatlarda bu konuyu işleyen kaç eserimizi sayabiliriz? Evet, İstanbul 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar düşman işgali altında kalarak büyük çileler çekti. Bu dönemde İstanbul’da İngiliz, Fransız ve İtalyanların yaptıkları yüz karası olarak tarihin sayfalarına geçti. Ancak, bu kara günleri genç nesillerimize hangi eserlerle öğrettik ve hangi hâtıralarla gösterdik? Yalnız esir şehir İstanbul’da İşgal Kuvvetleri’nin bütün engellemelerine rağmen, yüz bin kişilik Sultan Ahmet Mitinglerinde işgale direnen Türklerin sesi günümüzde duyulsa ve bilinseydi, atalarımızın yurdumuzu koruyan, kollayan cansiperane mücadelesine toz kondurulmazdı.
Resim
Fransız General D’Esperey İstanbul’a Roma İmparatoru gibi girmişti...
DERS ALINACAK GÖRÜNTÜLER ,BEYOĞLU'NDAKİ BAYRAKLARA VE İSTANBUL'UN İŞGALİNDEKİ SEVİNÇ GÖSTERİLERİNE BAKIN.

İstanbul neden işgal edildi?
1.Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletlerinin kuvvetleri İstanbul'a girdi. Bunlar Osmanlı Hükümeti'nin her hareketini yakından takip ediyor, özellikle Meclis-i Mebusan'daki toplantılarla ilgileniyordu. İstanbul Hükümeti'nin Anadolu ile birleşmesi, Türk toprakları üzerindeki emellerine engel olabilirdi. Bu sebeple, İstanbul Hükümeti üzerine baskı yaparak bu birleşmeğe engel olmağa çalıştılar. Fakat Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin Misak-ı Milli'yi( Milli Yemin) kabulü, İtilaf Devletleri'ni korkuttu. Bunun üzerine Paris'teki "Yüksek Meclis" İstanbul'un işgalini ve milliyetçi Türk milletvekillerinin tutuklanmasını kararlaştırdı.

12 Ocak 1920'de toplanan Meclis-i Mebusan, 28 Ocak 1920 tarihindeki gizli oturumunda Misak-ı Milli kararlarını aldı ve kararlar bütün mebuslar tarafından imzalandı. 17 Şubat 1920 tarihli oturumunda da bu kararın basında yayınlanması ve bütün yabancı parlamentolara bildirilmesi kararlaştırıldı. İstanbul'daki İtilaf kuvvetleri bu gelişmeler üzerine İstanbul’u işgal etti.

İngilizler, 9 Mart 1920’de milliyetçilerin toplanmakta olduğu Türk Ocağı merkezini bastılar.
Bütün devlet binalarını ve karakolları denetim altına aldılar. 15 Mart günü de İstanbul'daki İtilaf Kuvvetleri Kumandanı yüz elli Türk aydınını tutuklattı. Aynı gün İtilaf Devletleri kuvvetleri Letafet Apartmanında 8 Türk’ü şehit etti. 16 Mart 1920’de sabah 5.45’de İngiliz askerleri Şehzadebaşı’ndaki Karargâh Birliği Karakolu’na geldi. Askerlerimizin uyuduğu koğuşa girip, yataklarında uyuyan erlerimize a ateş açarak 9’unu öldürüp 10’unu yaraladı. Harbiye nezareti ablukaya alındı. Harbiye Nazırı Fevzi Paşa süngülü İngiliz askerleri arasında götürülürken etraftaki Rum ve Ermeniler ona hakaret ettiler. 18 Mart 1920'de İngilizler, meclisin etrafını makineli tüfeklerle sararak, toplantı halinde bulunan milletvekillerinden bazılarını tutuklayıp, sürükleyerek götürdüler. Bir kısım milletvekilleri Anadolu’ya kaçtı. Böylece, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı düşman süngüsü altında zorla kapatıldı. Bu durumda İstanbul, fiilen ve resmen askeri işgale maruz kaldı.

Mustafa Kemal, Mebuslar Meclisi'nin kapatıldığı haberini alınca, bütün milletvekillerini ve İstanbul'daki yakın arkadaşlarını yanına davet etti.

İşgal Ordusu Kumandanı İngiliz generali yayınladığı bildiride: “İstanbul'da sıkıyönetim ilan olunduğu, emirlere aykırı veya düzeni bozacak bir harekete girişenlerin Divanı Harb tarafından muhakeme edilerek idam edileceğini” bildirdi. Ayrıca beyannameye "işgal geçicidir" kaydı konulmuş, fakat işgal süresi tayin edilmemişti. Yine bu bildiride, Kuvay-ı Milliye'nin birtakım İttihatçı ve soyguncudan ibaret olduğu da yazılı idi.

Resim
İşgal dönemi İstanbul manzaraları ; Galata Kulesi önünde İngiliz askerleri
İstanbul'un işgalini Manastırlı Hamdi Efendi adında gayretli ve vatansever bir telgraf memuru Ankara’ya Mustafa Kemal'e haber verdi.

Mustafa Kemal, işgal olayı üzerine İstanbul'daki İtilaf Devletleri'nin temsilcilerine, tarafsız bütün devletlerin Dışişleri Bakanlıklarına protesto telgrafları yolladı. Bu telgraflarda M.Kemal, “Biz hakkımızı ve istiklâlimizi korumak için girdiğimiz kavganın kutsallığına ve hiç bir kuvvetin bir milleti yaşamak hakkından mahrum edemeyeceğine inanmış bulunuyoruz. İstanbul'un işgali olayından doğacak büyük mesuliyete son bir defa olarak dünyanın dikkat nazarını çekeriz. Davamızın haklılığı ve kutsallığı bugünlerde, Tanrı'dan sonra en büyük yardımcımızdır.”diyordu.

İşgalden sonra Salih Paşa kabinesi düştü. Yerine tekrar Damat Ferit Paşa kabinesi geçti. Fakat artık ne padişah, ne de hükümetinden, milletin kurtuluş davasında herhangi bir yardım beklenemezdi. Çünkü bütün maddî ve manevî gücünü kaybetmişti. Hatta bağımsız bir Osmanlı Devleti'nden dahi söz edilemezdi. Osmanlı Devleti'nin yedi yüz yıllık hayat ve egemenliği İstanbul'un işgaliyle sona ermiş bulunuyordu.(1)
Resim
Esir şehir İstanbul - İşgal dönemi İstanbul manzaraları ; Galata limanından genel görünüş

Malta Sürgünleri
İngiltere, bir Türk milli direncini başlamadan ezmek için Damat Ferit Paşa'nın destek ve yardımıyla asker ve sivil 145 Türk aydınını tutuklayıp Osmanlı Harp Divanı önüne çıkardı. Bundan bir netice alamayacağını anlayınca Akdeniz'in ortasındaki Malta adasına sürgün etti. Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit, gibi yazar ve fikir adamları, Fahrettin Paşa, Ali Sabis Paşa gibi önemli asker ve devlet adamları sürgün edilenler arasında idi. Mustafa Kemal Paşa da yakalanacaklar listesindeydi. İngilizler onu ellerinden kaçırdılar. İngilizlerin Malta'da 3 yıla yakın tuttuğu 145 sürgünden 15'i orada öldü. 20 Malta sürgünü tek veya topluca kaçmayı başardı. Atatürk'ün gayretleri ile esir İngilizlere karşılık takas edilerek kurtarılan Malta sürgünleri, İngilizlerdeki Türk düşmanlığı ve hoyratlığının eseri olarak millî hâfızamızda yerini aldı .(2)

İşgal edilmiş ”esir şehir” İstanbul’da yaşananlar elbette bunlardan ibaret değildi. İstanbul halkı ölümü göze alarak eline geçen silâh ve cephaneyi, saman arabaları, yem torbaları sebze küfeleri içinde Karadeniz Boğazı’nın dışına kadar taşıyıp İnebolu’ya gidecek mavnalara yüklüyordu. Vatanseverler kurşuna dizilmeyi göze alarak Selimiye, Maçka gibi silah depolarını boşaltıyordu.

Düşman kuvvetleri Türk limanlarındaki bütün gemi ve motorlara el koymuşlardı. Onun için karada kağnılar, denizde mavnalar tek nakil vasıtaları idi.
Resim
Esir şehir İstanbul - İşgal dönemi İstanbul manzaraları ; Galata'da İngiliz süvarileri
İstanbul halkı işgal yıllarında aç ve çıplak kaldı. Çünkü İstanbul’u besleyen, giydiren şehirler artık bu görevi yapamıyordu. Bütün bu yokluklara rağmen Türk İstanbul elinde avucunda ne varsa Milli Mücadeleyi desteklemek için Anadolu’ya gönderdi. Kadınlar yatak ve yastıklarındaki yünleri Anadolu’daki askerlere giyecek ve çorap yapmak için kullandılar.

Türk İstanbul, işgal kuvvetlerinin dahi engelleyemedikleri, yüz binlerin katıldığı mitinglerle, Türkiye’nin Türklere ait olduğunu bütün dünyaya haykırdı.
Resim
Esir şehir İstanbul - İşgal dönemi İstanbul manzaraları ; İngiliz 28. Piyade Tümeni birlikleri Beyoğlu'nda

İşgal yıllarında en büyük ızdırabı, İstanbul’un Türk halkı çekti. Çünkü şımarık, terbiyesiz, çalımından geçilmeyen işgal ordusu ve onları alkışlayıp arka çıkan Rum, Ermeni ve Yahudi azınlığın yaptıkları, asırlardır hür ve efendi olarak yaşayan Türklerin onurunu zedeledi. İşgalcilerin Türklere revâ gördükleri, hakaretler, tecavüzler, sebepli sebepsiz, gelişi güzel tutuklamalar, her mânada alçakça hareketlerdi. Kadınlara, kızlara laf atmalar, sarkıntılık yapmalar olağandı. Yanında kocası ve kardeşinin karşı gelmesi durumunda onlar da gözaltına alınıyor ve cezalandırılıyordu. İşgal kuvvetlerinin İstanbul halkına revâ gördükleri zulümlerin maddî ve manevî en kötüsü, Kroker Oteli işkenceleri idi. Burada İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin Bennet isimli bir subayının astığı astık, kestiği kestikti. “Bu İngiliz yüzbaşısı içinde yaşadığı şehri, Afrika’da veya Asya’da bir İngiliz sömürgesi sanıyor, halkını da o derece önemsiz sayıyordu. Dünyanın en vakarlı, en ahlâklı,en vatanperver bir memleketinde olduğunu, kahraman ve faziletli Türk milletinin içinde yaşadığını unutuyordu.” Türk direnişçiler, bir çete reisi gibi davranan bu İngiliz subayını, Maslak tarafında yolunu keserek kurşunlamış ve cezasını vermişti. İşgal edilmiş İstanbul’da böyle yüzlerce Türk direniş grubu vardı.
Esir şehir İstanbul - İşgal dönemi ; Galata Kulesi önünde İngiliz askerleri
Resim
Fransız İşgal Kuvvetleri Kumandanı Franchet d’Esperey ise Fatih Sultan Mehmet’i taklîden işgal ordularının başında beyaz at üstünde İstanbul’a girmişti. Bu kof adamın tutumu da Türk İstanbul halkını son derece rencide etmişti. İşgal Devletleri askerleri İstiklâl Caddesi’nden geçerken Rumlar dükkânlarına Yunan bayrağı asmışlardı. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler şehre çıkan bu askerleri İşgal Kuvvetleri askerlerini alkışlayıp, Türklere hakaretler etmişlerdi.

Ancak bütün bu incitme ve hakaretlerin altında yatan gerçek, Haçlı ve Siyonist dünyanın son bağımsız Türk Devleti’ni dünya haritasından silmeye kararlı oluşları idi.
Esir şehir İstanbul - İşgal dönemi İstanbul manzaraları ; Beyoğlu'nda trafiği düzenleyen İngiliz İnzibat
Resim
Esir şehir İstanbul - İşgal dönemi İstanbul manzaraları ; Galata Kulesi üzerinde İngiliz bayrağı
Etekli, gaydalı İskoç askerleri, burma sakallı Hintliler, siyah Afrikalılar, çalımlı İtalyan Karabinerileri, gürültülü Fransız askerleri Türklere İstanbul’u hediye edip gitmediler. Çekip gitmeye mecbur kaldılar. Çünkü milletimiz el ele, gönül gönüle bir araya gelmiş, tokadını bizi yok etmeye çalışan düşmanın yüzüne indirmişti.

Günümüzde Meclisimizde bir milletvekili İstanbul’u işgal eden İngilizleri yüceltebilmiş, başka bir vekil de İzmir’e çıkıp Batı Anadolu’da her türlü zulmü, vahşeti yaparak Ankara’ya doğru ilerleyen Yunanlılarla yapılan savaşların düzmece olduğunu söyleyebilmiştir.

Son dönemde bâzı politikacılar tarihimizdeki olayları yalan yanlış anlatıyor. Hâlbuki
“Bilmemek ayıp değil, ibret almamak ve öğrenmemek ayıptır. Fakat son dönemin derme çatma politikacı taslakları, bu gerçekleri ne biliyor, ne ibret alıyor, ne de öğrenme yoluna gidiyorlar.”
Resim
Esirşehir İstanbul - İşgal dönemi İstanbul manzaraları ; Bahriye nezareti
önünde İngilizler ( Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası )
Resim
İstanbul’un işgal yılları da bu konulardan biridir. O yıllara dair fotoğraf ve hikayeleri pek bilmeyiz.
13 Kasım 1918′de İstanbul işgal edildi. İşgal kuvvetlerinin İstanbul’da ilk yaptığı işlerden biri tutuklu ve esir İngiliz vatandaşlarını serbest bırakmak olur. Serbest bırakılan tutuklu ve esirler Karaköy’e yanaşan bir gemi ile memleketlerine gönderilir. O anları gösteren
Resim
İstanbul’un işgal yılları İngilizlere ait lojistik merkezinde işgal kuvvetlerinin araçları tamir ediliyor, 1920/Dolmabahçe Gazhanesi
Resim
Tutuklu ve esirlerin eşyaları gemiye yükleniyor.
Resim
İşgal yıllarında Tophane
Resim
Serbest bırakılma ve ülkelerine gitmenin sevincini yaşayan İngiliz tutuklu ve esirler (Kasım 1918. Karaköy)
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Düzenin ebleh gerizekâlı sefil, siyasi zekâdan yoksun, memleket gerçeklerinden uzak, hatta Türk bile olmayan bir takım türedilere iktidar olma şansı tanıyışı bu gün Türkiye'mizi maalesef dünkü uşaklarına el açmak zorunda bıraktığı gibi, gençliği de aşağılık duygusuna sürükleyerek milli şahsiyetten uzaklaştırmıştır.”

Necdet Sevinç

İşgal Yılları - İstanbul, 1919, Fransız jandarma tuğgeneral komutasında Konstantinopolis ''İstanbul'' Pera sokaklarında Uluslararası devriye Durumu.
Resim
Resim
Resim
İşgal Yılları - İstanbul'daki ingiliz 28.nci Tümen Askeri polisler.
Resim
Resim
Resim
İşgal altındaki İstanbul'daki İngiliz Konsolosluğu gelen.9 Şubat, 1919 , Pera House, Konstantinopolis İngiliz Büyükelçiliği gelen.General Allenby (sürücünün arkasında ) Amiral Calthorpe işgal altındaki İstanbul / Beyoğlu
Resim
İstanbul'un işgali, 13 Kasım 1918 - İngiliz Sinyal İstasyonu olarak kullanılan Galata Kulesi üzerinde İngiliz bayrağı
Resim
Resim
Resim
İstanbul'un işgali, 13 Kasım 1918 -Haliç ve İstanbul'un geniş bir alanı kapsayacak görünümünü gösteren Galata Kulesi'nin tepesinde sinyal istasyonunda Kraliyet Donanması
Resim
Resim
Bu ortamda, her istediklerini kolayca kabul ettirdiklerini fark eden işgalciler, en sonunda Türklüğün topyekün intiharı sayılan Sevr'in de imzalanmasını istiyordu...Ve o da olmuştu, Sevr'i imzalayan ermeni devşirmesi Damat Ferit'in sırıtarak çekilen fotoğrafı tüm işgalcilerin gazetelerini süslüyordu...
**
Türk milletinin idam fermanı olan Sevr Barışını ancak Ermeni aslından Damat Ferit, Arap Hâdi ve Arnavut Rıza Tevfik imzalamıştır. Rıza Tevfik imzada kullandığı kalemi Amerikan Kolleji'ne hediye etmiştir.

Hüseyin Nihâl ATSIZ
Resim
Fransa'da Sevr'i imzalamaya giden ve trenden indiğinde selamı dahi alınmayan Ermeni Damat Ferit .
--
Türk milletinin idam fermanı olan Sevr Barışını ancak Ermeni aslından Damat Ferit, Arap Hâdi ve Arnavut Rıza Tevfik imzalamıştır. Rıza Tevfik imzada kullandığı kalemi Amerikan Kolleji”ne hediye etmiştir

Hüseyin Nihâl ATSIZ

Diğer taraftan İzmir'in Kurtuluşu'ndan sonra Damat Ferit 21 Eylül 1922'de ülkeden kaçtı.
Resim
Resim
Damat Ferit (fesli) Sevr Antlaşmasını imzalamak üzere diğer Osmanlı delegeleriyle birlikte Paris Barış Konferansına giderken İtilaf Devletlerine ait bir savaş gemisinin güvertesinde çekilmiş fotoğrafı. Sağında Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik, solunda Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hadi ve Bern sefiri Reşat Halis yer alıyor. Bu dört Osmanlı görevlisi İstiklal Savaşı'ndan sonra Ankara tarafından diğer 150'liklerle birlikte Türk vatandaşlığından çıkarılacaklardı.

İngilizlerin baskısı ile Şeyhülislam'dan Kuva-yı Milliye hareketine katılanların eşkiya olduğu ve öldürülmelerinin meşru ve farz olduğuna dair fetva çıkarmasını sağladı. Dışişleri bakanı olduğu dönemde İngiliz baskısı altında bu talebi kabül ve taahhüt ettiğini açıklamış ve Sadrazam olunca da taahhütünü yerine getirmişti. Fetva Dürrizade Abdullah Efendi tarafından 11 Nisan 1920 tarihinde yayınlandı.
Damat Ferit Milli Mücadele'nin zafere ulaşması üzerine, 21 Eylül 1922'de Avrupa’ya kaçtı. 6 Ekim 1923’te Fransa’nın Nice şehrinde öldü.
Resim
İstanbul İtilâf Devletleri Tarafından İşgal - Görüntüleri - Fransız General Franchet d'Esperey İstanbul’a Roma İmparatoru gibi girmişti
İtilaf Devletleri Mondros Ateşkes Antlaşmasından hemen sonra antlaşma gereğince 13 Kasım 1918’de İstanbul’u işgal etmişlerdi.
Resim
Resim
İşgal ordusuna mensup bir Fransız tankı, Beyazıt, İstanbul
Resim
İşgal günlerinde İstanbul
Uzun seneler devam eden savaşlar içinde perişan düşen halk içinde birçok çocuk yetim ve öksüz kalmıştı. O günün koşullarında sahipsiz kalan bu çocukların Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'ne yerleştirildiği görülüyor.
Resim
İstanbul İtilâf Devletleri Tarafından İşgal -General Franchet d'Esperey'nin, 8 Şubat'ta İstanbul'a geldiğinde ve 9 Kasım 1918'de beri onu orada temsil eden Korgeneral Sir HFM Wilson tarafından karşılanmaktadır
Resim
Resim
Resim
Resim

İşgal yılları. Fransız gemisi Fındıklı açıklarında…
Resim
Sirkeci'deki İşgal Kuvvetleri Garnizonu
Resim
1920 - Elmadağ İşgal yıllarında İstanbul. Fransız askerleri Elmadağ, İstanbul'un Avrupa Yakası'nda bulunan Şişli ilçesinde bir semttir.
Resim

İşgal Yılları’nda Talimhane / 1921
Resim
Tophane İşgal Yılları - İngiliz İşgal Kuvvetleri / Harbiye
Resim
Resim
İşgal Yıllarında Dolmabahçe Gazhanesi
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Fransız işgal gemisi İstanbul
Resim
İşgal Sırasında İngiliz Donanma Mensupları Gövde Gösterisinde Taksim..
Resim
Taksim’e giriş yapan İngiliz işgal kuvvetleri
Resim
Fransız işgal kuvvetleri Taksim’de..
Resim
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Saray Hainlerinin Unutulmaz İhaneti:Sevr

İletigönderen İlteriş Kağan » Prş May 21, 2020 8:39

Ülkesine gözlemci Parçalanmasını isteyen bu ekipler 100 yıl önce İngiliz mandası önerenlerle aynı üsluptalar! Saray hainlerinin Türk milletine yaptığı unutulmaz ihanet!...Evet dostlar, fotoğraflarda gördüğünüz saray haini devşirmeler Anadolu'da Türklere bırakılan bir avuç toprak parçasına, birnevi Türk'ün ölüm fermanına, sırıtarak gözlerini dahi kırpmadan imza atmıştırlar! Dostlar; bu albümü Sevr Anlaşması'nın olmadığını, imza edilmediğini ağızlarından salyalar akıtarak geveleyen kansızların gözlerinin içine sokunuz!
***
Türk milletinin idam fermanı olan Sevr Barışını ancak Ermeni aslından Damat Ferit, Arap Hâdi ve Arnavut Rıza Tevfik imzalamıştır. Rıza Tevfik imzada kullandığı kalemi Amerikan Kolleji'ne hediye etmiştir.
Hüseyin Nihâl ATSIZ
Resim
Hadi Paşa Sevr imzası sonrası gayet mutlu...öyle ki gevşek gevşek sırıtmayı dahi ihmâl etmiyor...
Resim
Reşat Halis Bey Sevr paçavrasına imza atarken...
Resim
Fransa'da Sevr'i imzalamaya giden ve trenden indiğinde selamı dahi alınmayan Ermeni Damat Ferit .Diğer taraftan İzmir'in Kurtuluşu'ndan sonra Damat Ferit 21 Eylül 1922'de ülkeden kaçtı
Resim
'Fransa'da Sevr'i imzalamaya gittiğinde trenden indiğinde selamı dahi alınmayan Ermeni aslından Damat Ferit''Bazen bir fotoğraf, kitaplar dolusu bilgiden daha çok şey anlatır.
Resim
Fransa'da gezinti yapan işbirlikçiler..Soldan sağa: Rıza Tevfik Bey, Hadi Paşa, Reşat Halis Bey, Tevfik Bey. 1920
Resim
Bu ortamda, her istediklerini kolayca kabul ettirdiklerini fark eden işgalciler, en sonunda Türklüğün topyekün intiharı sayılan Sevr'in de imzalanmasını istiyordu...Ve o da olmuştu, Sevr'i imzalayan ermeni devşirmesi Damat Ferit'in sırıtarak çekilen fotoğrafı tüm işgalcilerin gazetelerini süslüyordu...
Resim
İşbirlikçi hain Hadi Paşa...
Resim
Sadrazam Ermeni aslından Damat Ferit, Fransa'da geziniyor...
Resim
Resim
Yunan Başbakanı Venezilos Sevr paçavrasını imzalarken...
Resim
Resim
Sadrazam Ermeni aslından Damat Ferit
Resim
Resim
Görev tamam! İşbirlikçiler imzalarını atmış, saraydan çıkıyorlar...bir de utanmadan selam veren Hadi Paşa...
Resim
Resim
Sevr Antlaşması'nı imzalayan işbirlikçiler.Rıza Tevfik, Reşat Halis, Hadi Paşa. Versailles Sarayı'nda...
Resim
Resim
Resim
Reşat Halis Bey, Sevr imzacısı badem bıyıklı, fötr şapkalı saray monşeri...
Resim
Reşat Halis Bey, Sevr imzacısı badem bıyıklı, saray monşeri...
Resim
Damat Ferit (fesli) Sevr Antlaşmasını imzalamak üzere diğer Osmanlı delegeleriyle birlikte Paris Barış Konferansına giderken İtilaf Devletlerine ait bir savaş gemisinin güvertesinde çekilmiş fotoğrafı. Sağında Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik, solunda Maarif Nazırı Bağdatlı Mehmed Hadi ve Bern sefiri Reşat Halis yer alıyor. Bu dört Osmanlı görevlisi İstiklal Savaşı'ndan sonra Ankara tarafından diğer 150'liklerle birlikte Türk vatandaşlığından çıkarılacaklardı.

İngilizlerin baskısı ile Şeyhülislam'dan Kuva-yı Milliye hareketine katılanların eşkiya olduğu ve öldürülmelerinin meşru ve farz olduğuna dair fetva çıkarmasını sağladı. Dışişleri bakanı olduğu dönemde İngiliz baskısı altında bu talebi kabül ve taahhüt ettiğini açıklamış ve Sadrazam olunca da taahhütünü yerine getirmişti. Fetva Dürrizade Abdullah Efendi tarafından 11 Nisan 1920 tarihinde yayınlandı.
Damat Ferit Milli Mücadele'nin zafere ulaşması üzerine, 21 Eylül 1922'de Avrupa’ya kaçtı. 6 Ekim 1923’te Fransa’nın Nice şehrinde öldü
Resim
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 10 konuk

x