Erdoğan cumhurbaşkanı olmak zorunda... (imiş) :)

Genel & Güncel Konular

Erdoğan cumhurbaşkanı olmak zorunda... (imiş) :)

İletigönderen Ram » Pzt Nis 02, 2007 23:02

Şunu gönül rahatlığıyla söylüyorum; Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması, cumhuriyet tarihinin ve sistemimizin en büyük şansıdır. Çünkü Türkiye artık Çankaya kaynaklı stresleri kaldıramayacak durumdadır

Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimiyle kritik bir dönüm noktasına yaklaşıyor.

Çankaya seçiminin neden cumhuriyet tarihimizin kritik bir noktası olduğunu gerekçeleri ile görebilmemiz için kısa tarihsel bir ufuk turu yaparak, cumhuriyetimizin bu kritik eşiği sancısız, sıkıntısız aşabilmesi için en uygun ve en gerçekçi cumhurbaşkanı adayının neden Başbakan Erdoğan olduğunu da gerekçeleri ile ortaya koymamız mümkün olur tahmin ediyorum.

Tek parti iktidarının uzun sürmesi, devrimci kadroların, olağanüstü bir dönüşüm yaşamakta olan bir ülkede gerekli bazı düzenlemelerin, demokrasi içinde yapılmasının mümkün olmadığını görmelerindendir. Tarihte büyük bir değişimi zorunlu olarak yaşayan hiçbir ülkede dönüşüm demokrasi sürecinde olmamıştır. Fransa, Rusya, Japonya, İtalya örneklerini istediğiniz kadar artırabilirsiniz. Türkiye’de de devrimci kadrolar Atatürk’ün önderliğinde başlattıkları yeni sistemi kurma sürecinin ancak tek parti iktidarı ile mümkün olduğuna karar vermişlerdi. O günleri bugünkü koşullardan bakarak değerlendirmek yanlıştır. Sistemi eskinin yüklerinden kurtarmak, fakir ve cahil halka yeni sistemi kabul ettirmek için o günkü koşullarda ne gerekiyorsa o yapılmıştır.

Bu sistem büyük işler başarırken, hızla altyapı yatırımlarını tamamlarken, laik sistemi kurarken, gayet tabii ki halkın değerlerinden, beklentilerinden kopmuştur tek parti. Geleneği devralıp bugünlere kadar getiren CHP’nin halkla bir türlü bütünleşememesinin tarihi nedenleri de budur işte.

Kurulan sistem ancak bir noktaya kadar dayanabilirdi. Çünkü kendi içinde büyük stresler yaratıyordu. Stresin daha fazla artıp dayanılmaz hale gelmesini önlemek için çok partili sisteme geçilmesi kararı alındı. CHP kadroları çok partili sisteme geçilince iktidarı kaybetmelerinin kaçınılmaz olduğunu biliyorlardı. Ancak düzenin korunup kollanması bunu gerektiriyordu.

Karar uygulamaya konuldu ve seçim yapıldı. Halk hem CHP’den kurtulmak hem de kendi değerlerine daha yakın gördüğü partiyi işbaşına getirmek için Demokrat Parti’ye akıttı oylarını.

Burada halkın değerlerinden bahsederken, bunun içinde dini hislerin çok büyük yer tuttuğunu görmemiz gerekiyor. Tek parti döneminde laik bir yeni sistem kurulacağından ve bu da büyük dönüşüm olduğundan CHP halkın değerlerinden tamamen uzaklaştı.

Demokrat Parti iktidarı kurulan sistem içinde dışlanmış kitleleri, fakir-fukarayı, köylülüğü sistemin içine yeniden çekme görevini üstlendi. Bu düzenin devamı ve istikrarı için zaten yapılması gereken işti. Halkın sistem içine çekilmesi iki türlü olabilirdi; birincisi o güne kadar hep sömürülmüş köylülüğe (Marksistlerin meşhur artık değer kavramının nasıl işlediğini orada net olarak görebilirsiniz. Ben biliyorum artık değeri. Neredeyse gözlerimle gördüm 1946-60 dönemi Türkiyesi üzerine doktora tezimi yazarken) gelir aktaracaksınız ki DP iktidarının en azından başlarında bu yapılmıştır. Bir de dini konulara duyarlı bir iktidar olacaksınız, DP en azından görüntüde böyle olmuştur.

Türkiye’nin demokrasi kurma çabasının en büyük riski bu konudadır, çünkü düzeni koruyan güçler bir noktadan sonra düzenin risk altına atılacaklarını düşünürler hep. Demokrat Parti güç kaybettiğini düşündükçe, dini duygulara yüklendikçe yüklendi. İktidarın sonunun bir darbeyle gelmesinin görünen nedeni bu değildir gayet tabii ki ama meselenin alt dinamikleri çok başkadır.

Burada cumhuriyet tarihini baştan sona değerlendirecek değiliz ama sistemimizin temellerinde var olan çelişkiler ve stresler umarım bu kısa tarihsel analizle ortaya konulabilmiştir.

O günlerden AKP’nin iktidara geldiği güne kadar neler oldu? Daima yanlış anlaşıldığına inandığım laiklik ile dini duygular çelişkisi hep sürdü. Sağ partiler arasında halkın dini duygularına cevap vermeyi amaçlayan partiler de çıktı ama düzenin korktuğu sınırlara yine çabuk gelindi veya ilgili parti düzenin dışına düştü (Saadet Partisi). Ve Türkiye’nin tarihi ne yazık ki darbeler tarihi de oldu... Açıkça söylemek gerekirse darbeler düzeni koruyabilir tabii ki ama ülkelerin koşullarının darbe ihtimalini imkansız kıldığı anlar da olur ve o ülke bir başka kritik dönüm noktasına gelir. O noktanın nasıl aşıldığı ise o ülkenin geleceği açısından çok önemlidir. AKP iktidarı öncesindeki sağ parti koalisyonları döneminde yolsuzluklar, dini duyguların tamamen gündemden düşürülmesi nedeniyle yaşanan huzursuzluklar ve güven bunalımı sonucu bir darbe ortamına geliniyordu az daha yine. (Genelkurmay’dan dönemin iktidarı aleyhine yayınlanmış ağır suçlamalar içeren bildiriyi hatırlayın, teknokratlar hükümeti tartışmasını da hatırlayın. İtiraf ediyorum o tartışmayı Türkiye gündemine ben sokmuştum. Ne yapalım tarih ne görev üstlerse onu yaparım. O teorik müdahalemden hemen sonra da buradaki analize benzer bir analizle AKP iktidarını savunmuştum. Demek istediğim şu ki benim desteğimin arka planında başka nedenler, çıkarlar filan olmaz. Ben dediğim lafın arkasında rahat dururum çünkü o lafa mutlaka DÜŞÜNEREK, ANALİZ YAPARAK VARIRIM).

Tek parti iktidarının ideolojisini hala taşıyan bazı insanlara bu diyeceğim belki komik gelecektir ama AKP o günlerde iktidar olarak rejimin sürekliliğini sağladı ve büyük bir krizi önledi. AKP ‘Öteki Türkiye’nin dışlanmışlığına cevap gibi ortaya çıkıp, halkın dinsel duyarlılığını tamamen anlayıp, bunu sistemin içine taşıyarak Türkiye’yi çok büyük bir kırılmadan korudu. O günlerde sağlanan istikrar ve güven duygusu nedeniyle bugünlere kadar büyük ekonomik politika başarıları yaşandı.

Tarih okuyup çalışırsanız insanlar gibi bazı kurumların, tarihin bir aşamasında kendilerinin hiç düşünmediği, talep etmediği görevleri üstlendiklerini görürsünüz. Beş yıl önce AKP böyleydi şimdi de Başbakan Erdoğan bu durumda.

Bütün bu analizden sonra şunu gönül rahatlığıyla söylüyorum; Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması cumhuriyet tarihinin ve sistemimizin en büyük şansıdır. Çünkü şimdiki cumhurbaşkanının dönemi göstermiştir ki Türkiye artık Çankaya kaynaklı stresleri kaldıramayacak, bu baskıya tahammülü kalmamış bir durumdadır. Ayrıca daha önce dediğim olmuş, Türkiye de sistem sürekliliğini darbe tedbiriyle sağlayabileceği koşulları tamamen kaybetmiştir. Dolayısıyla sistemin içindeki tüm streslerin kırılmalara yol açmadan aşılabilmesi, Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla çözülebilir veya o başbakan kalma kararı verdiğinde onun göstereceği bir adayın krizsiz Çankaya’ya çıkmasıyla olabilecektir.

Türkiye’nin bu yeni kritik dönüm noktasını aşması, tarihin bizi hazırlamış olması gereken bir gelişme aşamasıdır. Gelinen nokta bir zorunluluktur ve bu aşamada Türkiye’de hem sistemin hem de halkın duyarlılıklarını uzlaştırabilecek bir liderin bulunması da büyük bir şanstır.

Bu son lafımı yarınki yazımda biraz daha açmayı düşünüyorum.

Serdar TURGUT
Resim
Serdar'ın ağzı kurumuş, yalanıyor. Resim
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Çetin Taş » Sal Nis 03, 2007 8:35

RAM kardeş,hadi "en yalama gazeteci kim?"anketi yapalım.Var mısın?
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02

İletigönderen Hasta » Çrş Nis 04, 2007 11:08

Büyük Uzlaşı
Türkiye şimdi, yeni seçimle, Köşk seçimiyle ‘Büyük uzlaşı’yı sağlamak yolunda en büyük adımı da atacaktır. Şuna da emin olun; cumhuriyet değerleriyle ‘Öteki Türkiye’nin tam uzlaşması önümüzdeki dönemde olacaktır ve Türkiye nasıl da uçup gidecek, izleyin de görün...

Birkaç gündür bu köşede cumhurbaşkanlığı seçiminden yola çıkarak, tek partili dönemden bugüne kadar gelinen yolda belirli dönüm noktalarının hangi sebeple oluştuğunu ve bunların nasıl aşıldığını anlatmaya çalıştım.

Tüm analizlerim sonucunda; bugün yaşanan sistem içi streslerin tamamen normal, kaçınılmaz olduğunu, bu streslerin nasıl aşılacağının yolunun sistemin içinden üretildiğini söyledim. Sistemin belki de zorunlu olarak üretmiş olduğu bu çözümün görülememesiyle olağanüstü bir baskı oluşacaktı. Ne var ki; cumhuriyet tarihi boyunca aralarında tam uyuşma sağlayamamış olan tek parti iktidarı tarafından siyasi yaşama aynen taşınan silahlı kuvvetlerin cumhuriyete bakışıyla (geleneksel sağ partiler ve CHP bunu hep yaşatmaya çalıştılar. Bu yüzden de birbirlerine benzerler) ilk kez Demokrat Parti’de yansımasını bulan ötekilerin duyguları-ki bu da en son olarak AKP tarafından temsil üzere devralınmıştır-arasında hep çelişki olmuştur. Bu çelişkilerin çözülemeyecek boyutlara varması Türkiye’de darbelerin de bir nedenidir.

Şimdi iki gündür yazmaya çalıştıklarımın özetini verdikten sonra durum tespiti yapalım:

1- Türkiye’de cumhuriyet rejimini korumak uğruna darbe yapmak imkanı artık kalmamıştır. Darbeler ‘Birinci cumhuriyet’ dönemine aitti. ‘Birinci cumhuriyet’te sistem kendi içinde kriz çözücü yol üretemeyip tıkandığında, bunu darbeler yoluyla aşmaya çalışmıştır.

2- Ne TSK’dan ne de sistemi koruyucu CHP ve merkez sağ partilerden cumhuriyet rejiminin değerleri içinde kalıp aynı zamanda ötekileri de sistem içine çekerek ikiliği yok edecek öneri gelmemektedir. Bu, düşünme yetenekleri olmadığından değildir. Eski sistem parametreleri içinde kalındığında çözüm üretmenin imkansız olmasından bu duruma düşmektedirler.

3- Beş yıl kadar önce Türkiye gerçekten büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. Sistem içi partilere karşı halkın yoğun bir tepkisi vardı. Yolsuzluk söylentileri, ahlaksızlık diye tanımlanan davranış kalıpları nedeniyle halkın siyasi süreç ile bağlantısı tamamen kopmuştu.

4- Sistemin kendi içinden doğal çözümler üretme yeteneğinin kalmadığı durumlarda sistem dışı ideolojilere sahip unsurlar çözüm üretmeye başlar. Bu doğaldır.

5- Türkiye’de de böyle oldu ve yine darbe öncesi koşullar oluştu. Ancak o günlerde bile darbenin objektif koşulları kalkmış olduğundan sistem koruyucuları-ki bunlar arasında büyük medya da vardı-

28 Şubat sürecini başlattılar. Sistem ancak o zaman korunabildi.

6- Ancak 28 Şubat da gösterdi ki; güç kullanarak sistemi koruyup kollamanın sınırlarına çoktan varılmıştı. Bundan sonra yapılacak zorlamalar sistemi korumak yerine tehlikeye bile atabilirdi.

7- Sistem cumhuriyet tarihinde ilk kez kendi içinden çözüm üretemiyordu ve tam o noktada AKP ortaya çıktı. AKP yıllardır yapılamayanı yaptı ve ötekilerin sorunlarına, beklentilerine sahip çıktı. Onları sistemin içine belirli beklentilerle entegre etti. Parti, iktidar olmanın sorumluluğu ile cumhuriyet ilkeleriyle uyum sağlamak görevini üstlenince, ortaya istemeden de olsa fevkalade bir oluşum çıktı.

8- İktidarı döneminde AKP’nin zaman zaman sistemle sorunları varmış gibi durumlar ortaya çıktı. Bu bir ölçüye kadar kaçınılmazdı da... Çünkü neredeyse tüm cumhuriyet tarihinin yükü bugünlere birikmişti. Halkın beklentilerini, değerlerini cumhuriyetin değerleri ile uyumlu hale getirmek gibi zor bir görev vardı ortada. O süreçte yaşanan birtakım kültürel krizler, türban sorunu, imam hatipliler vesaire, aslında son derece de siyasi tarihi mücadelelerdi.

9- AKP olmasaydı, sistemden kopuş yapmış, hareketten ayrılıp (Milli Görüşçüler) partiyi kuran kadro ortaya çıkmasaydı sistem, krizi çözmekte hayli zorlanacaktı. AKP iktidarı döneminde ekonominin iyi performans göstermesinden de güç alarak, kadroları Türkiye’yi yönetmenin zorluğu ve sorumluluğunu öğrenme sürecinde eğitilerek ‘Büyük uzlaşma’nın formülünü doğal olarak buldular. Çünkü çözüm bizzat kendileriydi.

10- Gelelim cumhurbaşkanlığına... AKP iktidarı döneminde cumhurbaşkanlığı makamı sistemin artık nasıl korunamayacağını göstermiştir. Cumhurbaşkanlığı makamının bugünkü Türkiye’de kriz ve sertleşme yaratıcı makam olmak gibi bir lüksü yoktur. Türkiye şimdi, yeni seçimle, cumhurbaşkanlığı seçimiyle sistemi düz yola sokmak ve ‘Büyük uzlaşı’yı sağlamak yolunda en büyük adımı da atacaktır. Cumhurbaşkanlığına Başbakan Erdoğan’ın çıkması veya onun göstereceği bir ismin cumhurbaşkanı olmasıyla da sistem kendi içindeki stresi çözecektir.

Şuna da emin olun; cumhuriyet değerleriyle ‘Öteki Türkiye’nin tam uzlaşması önümüzdeki dönemde olacaktır ve Türkiye nasıl da uçup gidecek, izleyin de görün...

Türkiye’de ‘Birinci cumhuriyet’ dönemi sona eriyor ve ‘İkinci cumhuriyet’ dönemi başlıyor. Üstelik bu konuda askerler ile Başbakan hemfikirmiş izlenimi veriyor son zamanlarda. Çünkü iki taraf da, karşı taraf olmadan ne kendilerinin ne de Türkiye’nin sağlıklı bir şekilde var olamayacağını görüyor.

Krizli olmasını beklediğim bir dönemde Türkiye’de gelecek için güzel şeylerin olmaya başlaması beni çok mutlu ediyor.

Serdar TURGUT


Sayın yazarımızın önceki yazısının devamı niteliğindeki yazıyı ben ekledim...
Kullanıcı küçük betizi
Hasta
Satılmıştır
 
İletiler: 1
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 14:52

İletigönderen Ram » Çrş Nis 04, 2007 16:19

Çetin Taş, yaparız elbet. :artis:

nurdi, sağol, ağzının kuruması geçmez bunun yeni hükümete kadar. Resim
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Hasta » Çrş Nis 04, 2007 16:47

Ram, eveett... :wink: :twisted:
Kullanıcı küçük betizi
Hasta
Satılmıştır
 
İletiler: 1
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 14:52

İletigönderen Panzehir » Çrş Nis 04, 2007 16:53

Çetin Taş yazdı:RAM kardeş,hadi "en yalama gazeteci kim?"anketi yapalım.Var mısın?


Hazır o anketi yapıyorken; "En Med-yalama hangi medya..?" anketi de yapalım. Turgay & Bahadır ikilisi hep söyler durur, ben de merak ediyorum acaba kim çıkacak yumurtadan diye.

Arkadaş, Turgay abi koyuror o sur'a o sur'a başkanlığını. Ben de koyacam Cumhurbaşkanlığı koltuğuna adaylığımı. Metin de koydu. Herkes koysun, başkanlığını, haydi el-ele verelim çocuklar, güle güle - güle güle koyalım adaylığımızı çocuklar...

Ram yazı için sağolasın.

Gün gelir devran döner
Adımıza türküler söylenir bu şehirde!..
...
Kullanıcı küçük betizi
Panzehir
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi
 
İletiler: 3483
Kayıt: Pzr Şub 18, 2007 20:02


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 10 konuk

x