Faşistler yargıya darbe yaptı!..

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen İrfan Tuna » Pzr Haz 13, 2010 16:31

Osman Bey, ''Şecaat arz ederken sirkatini söylemiş''... Yandaşlık insanı bu kadar küçük durumlara düşürebiliyormuş demekki.. Yazıklar olsun böyle 'demokrat'lara, böyle 'hukukçu'lara... Üstelik yok sayılmasını istediği Anayasa Mahkemesine bir de raportörlük yaptı Osman Bey...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Pzt Haz 14, 2010 17:34

[img]http://foto.gazetevatan.com/newpics/news/140620101816165536105.jpg[/img]

Gül: Osman Can'ın önerisi tartışılsın

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can'ın referandumla ilgili önerisini değerlendirmeden önce kamuoyunda tartışılmasını istedi

Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can'ın anayasa değişikliğiyle ilgili önerisinin başlattığı tartışmalara Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de katıldı. Gül, "Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliğini iptal ederse hükümet bunu yok hükmünde sayıp, paketi bütün olarak referanduma götürmelidir" diyen Can'ın önerisiyle ilgili değerlendirmesi sorulduğunda "Biraz tartışılsın bakalım" dedi.

Kore Savaşı’nın 60. yıl dönümü nedeniyle Güney Kore’ye giden Cumharbaşkanı Abdullah Gül, uçakta gazetecilere göndemdeki konulara alişkin açıklamalarda bulundu. Gül Türkiye'nin dış politikada 'eksen kayması' yaşandığı yolundaki eleştirileri şöyle değerlendirdi: "Dünyanın her tarafında var. Bu eksen yanlış ortamlarda konuşuluyor. Bakın İngiltere’ye, Fransa’ya. İspanya’ya bakın. Dünyanın dört bir tarafındaki ülkelerle çok iyi ilişkileri var. Bunların ekseninden bahsediliyor mu?

Türkiye’nin komşularıyla ilişkileri açısından, Türk Cumhuriyetleri açısından, tüm Müslüman ülkelerle ilişkileri açısından kalkıp da ’Türkiye’nin ekseni kayıyor mu’ diye konuşmak bilgisizliktir veya kötü niyettir açıkçası. Türkiye’nin komşusuyla veya bölgesindeki veya yakınındaki bir ülkeyle ilişkisine bakıp eksenini tartışmak kadar abes bir şey olmaz.

’Japonya’nın ekseni neresi?’ diye tartışılıyor mu? Yeni Zelanda’nın eksenini kimse tartışıyor mu?"

Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, Osmaniye’deki PKK saldırısında şehit düşen 47 günlük asker eşi Pınar Akdağ için yazdığı yazıda terörün eski kanlı günlerine döndüğü yönünde açıklama yaptığının hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

"Hep söylüyorum Türkiye’nin en önemli meselesi, gündemi bu konudur, adını ne koyarsanız koyun. Terör örgütleri bazen kullanılır, bazen motive edilir, bazen de ihale alır. Kendi kuralları yoktur. Terörle topyekun mücadele edilmelidir. Sadece silahla mücadele değil, terörü minimize etmek, terör örgütünü izole etmek için bütün boyutlarıyla topyekun mücadele ediyoruz. Terör Türkiye’nin daimi gündemidir, hiçbir zaman gündemden düşmedi."

Bir gazetecinin "Terör örgütü PKK’nın kullanılmasını, ’İhale ediliyor’ derken İsrail’i mi kastettiniz?" yönündeki sorusunu Gül, "Elimizde kesin delil olmadan kimseyi kolay kolay suçlayamam. Bunlar büyük suçlamalar. Ben öyle bir şey kastetmedim" diye yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Gül, "Geçen sene terörle ilgili konuşurken ’güzel şeyler olacak’ demiştiniz. Hala umudunuzu koruyor musunuz?" sorusuna şu karşılığı verdi: "Türkiye bu işlerden kurtulacak, kesin kurtulacak. Biraz yoluna girerken baltalayanlar olur, bu işlerin devam etmesini isteyenler olur. Bu işlerden kurtulacağız. Açıkçası Türkiye’de teröre gerekçe olacak hiçbir şey olmadığına da samimi olarak inanıyorum.

Türkiye’nin her bakımdan standartları giderek çok yükseliyor. Eskiden tabu olan şeyler tabu olmaktan çıkmış vaziyette. Hayatınızın parçası oldu. Türkiye’nin demokrasi standartları terörü ve teröristi izole etme açısından çok önemlidir."


Gül, İran konusundaysa şu değerlendirmeyi yaptı: "Biz asla komşumuzda, bölgede nükleer silah görmek istemeyiz. Bu nükleer mesele ya diplomasiyle hallolacak ya da Irak’ta gördüğümüz şeyler olacak. Irak’ta gördüğümüz şeyleri görmeye tahammülümüz yok."

Gül, Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can’ın anayasa değişikliği konusundaki görüşleriyle ilgili soruyu ise "Biraz tartışılsın bakalım" diye yanıtladı.



İm (Kod): Tümünü seç
http://www9.gazetevatan.com/gul-osman-canin-onerisi-tartisilsin/311172/1/Gundem]gazetevatan.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Pzt Haz 14, 2010 17:39

...

Resim

Kararı yok sayın diye saçmalayan bir adam(!) tartışılsın diyebilen bir başka adam(!)
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Haz 14, 2010 18:43

Allah'ım aklıma mukayyet ol. Dünyanın herhangi bir ülkesinde Anayasa Mahkemesi'ni kâle almasanız da olur diyen bir hukukçu çıksa, anında kolları arkada olan gömleklerle gelirler almaya, tımarhaneye sevk edilir hemen. Yasaların yok sayıldığı bir ülkede ne yapmayı düşünüyorsun büyük Türk Milleti?
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Haz 14, 2010 23:19

OSMAN CAN MÜEBBET HAPİSLE Mİ YARGILANACAK

Siyasi ve hukuki düşünceler tarihinde demokrasiyi ve anayasayı Anayasa Mahkemeleri gibi çeşitli kurumlarla korumak düşüncesi, Alman ve İtalyan faşizmlerine yönelik bir tepkinin ifadesi kabul edilir. Bu nedenle Anayasa Mahkemeleri kurulması düşüncesine Avrupa’da anayasayı faşizmden koruma fikri damgasını vurmuştur.

Tam da bu yüzden, bir SS subayı anayasanın varlığına ve kurallarına karşı çıktığında, onu faşist olmakla itham ederiz. Anayasayı korumakla görevli bir mahkemenin kurulmasına karşı çıkan bir insanı da çağdaş bir Goebbels olarak düşünürüz. Peki, Anayasa Mahkemesi’nin kararının “yok hükmünde sayılması gerektiğini” iddia eden bir Anayasa Mahkemesi raportörünü ne olarak adlandırmalıyız?

TALAT AYDEMİR İMASI

10 Haziran tarihinde NTV’nin canlı yayınına katılan raportör Osman Can, Anayasa Mahkemesi’nde görüşülen Anayasa/AKP paketi üzerine düşüncelerini dile getirirken şu cümleleri kullanmıştı: “Yüksek Mahkeme’nin anayasa değişikliği paketindeki bazı maddeleri iptal etmesi halinde bu kararı yok hükmünde olacaktır. Hükümet, söz konusu maddelerin iptal edilmesi halinde, bu hukuksuz kararı kaale almadan, iptal edilen maddeler de dahil olmak üzere paketi bir bütün halinde referanduma sunmalıdır.” Diğer bir deyişle, Osman Can AKP’ye fiilen anayasayı uygulamamasını, anayasadan aldığı yetkiyi kullanan bir kurumu hükümet gücünü kullanarak ilga etmesini öneriyordu.

Hatta daha da ileri gidiyor ve düşüncelerini netleştirmek adına yaptığı ikinci açıklamasında anayasal düzeni koruyan Anayasa Mahkemesi’ni ve üyelerini, anayasal düzeni cebren ortadan kaldırmak isteyen Talat Aydemir ile özdeşleştiriyordu: “5 general darbe yapar, TBMM bunu kabul ederse yeni bir hukuki durum doğar, parlamento tutumunu net biçimde ortaya koymalı. O zaman Talat Aydemir sonucu ortaya çıkar.” “Talat Aydemir sonucu” ise şundan ibarettir: İdam! Talat Aydemir ve Fethi Gürcan, 22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 tarihinde Harbiyeliler ile birlikte ayaklanmalarının ardından asılmışlardı. Osman Can Anayasa Mahkemesi üyelerine de benzer bir son mu düşünmektedir? O halde, Can’ın söylediklerinden çıkan, bir savaş ilanıdır. Görünen o ki, Osman Can, Anayasa Mahkemesi üyelerini Sultanahmet’te çınar ağaçlarında asılı görmek istemektedir.

FİİLİ SAVAŞ İLANI

Osman Can’ın yargı çevrelerinde tepki toplayan ilk açıklamasından çok daha sert bir ikinci açıklama yaptığı ortadadır. Bu, anayasal düzene yönelik fiili bir savaş ilanıdır. Bu nedenle kendisine Türk Ceza Kanunu’nun anayasal düzeni cebren ilga etme ya da buna teşvik etme ile ilgili maddelerini hatırlatma gereği duyuyoruz. Böylelikle, bir kez dahi okumadığı Türk Ceza Kanunu’nun birkaç maddesini öğreneceğini umuyoruz. Osman Can açıklamalarıyla, Ceza Kanunu’nun 309. Maddesi kapsamındaki suçu işlemeye teşvik etmektedir. TCK’nın 309. Maddesi’nin ilk fıkrası şöyledir: “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.” Osman Can’ın suçu mevcut anayasal düzeni hükümet gücü kullanarak cebren yıkmaya teşvik suçuna girmektedir. Bu nedenle TCK’nın 214. Maddesi kapsamında yer almaktadır. 214. Madde’ye göre, suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Tahrik konusu suçun işlenmesi halinde ise, tahrik eden kişinin suça azmettiren sıfatıyla cezalandırılması gerekmektedir. Başka deyişle, hükümetin Osman Can’ın önerisini kabul etmesi ve Anayasa Mahkemesi kararını yok hükmünde sayması halinde, Osman Can’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmek zorundadır.

Türk Ceza Kanunu, raportör Osman Can’ı anayasal düzeni ilgaya teşvik ile itham etmektedir. Peki, anayasal düzeni korumakla yükümlü savcılar Osman Can’ı itham etmekte midir? Mesele budur!

Ve suçluyor muyuz? Kesinlikle!

Tarihte SS subayları nasıl suçlandılarsa, Gestapo üyeleri nasıl suçlandılarsa, yine öyle! Çağdaş SS subaylarının olmadığı bir düzen özlemiyle…


odatv.com, 14 Haziran 2010
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Haz 15, 2010 21:58



AKP'nin 8 yıllık vuvuzela işkencesi ve darbe girişimi

Güney Afrika’da 11 Haziran’da başlayan Dünya Kupası’nda, Güney Afrikalıların borazana benzeyen geleneksel çalgısı vuvuzelanın, hep birlikte çalındığında arı kovanından çıkan uğultuya benzer gürültüsü, futbolu ikinci planda bıraktı.

FIFA Başkanı Sepp Blatter, bu çalgının diğer ülkelerdeki tezahüratlar ya da davullar gibi Güney Afrika futbolunun bir parçası olduğunu söylemiş ve yasaklamanın söz konusu olmadığını belirtmişti.

Halbuki müzikle işkence, KGB ve CIA’nın yöntemidir. Dünyaya hakim olan pop müzik de yeni nesilleri aptallaştırmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Özellikle bu müziği kulaklıkla dinleyenlerin ahmaklaştığına dair bilimsel veriler vardır!

Türkiye halkı ise tam 8 yıldır, AKP vuvuzelası dinliyor ama hâlâ katlanıyor.CFR’nin, Türkiye’yi özerk devletçiklere bölme planını kabul ederek ve gönderdiği memorandumu parti programı yaparak kurulmuş olan bu yasadışı parti, asıl itici gücünü dışarıdan aldığı için şimdi de Anayasa Mahkemesi kararı yaptıkları değişiklikler aleyhine olursa bu kararı tanımamaya hazırlanıyor.

Önce Osman Can’ı bu yönde konuşturdular. Sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliğini iptal ederse hükümet bunu yok hükmünde sayıp, paketi bütün olarak referanduma götürmelidir” diyen Can’ın bu hukuk tanımaz düşüncesiyle ilgili değerlendirmesi sorulduğunda “Biraz tartışılsın bakalım” diye cevap verdi!

Ardından TRT’de konu ile ilgili bir program yapıldı ve bir eski savcı kem küm ederek Osman Can’ın önerdiği bu darbe girişimini savundu!


Radikal gazetesinin İnternet sitesinde Rıza Ertan adlı okur, haberi şöyle yorumladı:

    “Cumhurbaşkanı açık seçik suç işliyor. Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı, Anayasa’yı korumaya yemin etmiş bir kişi. Açıkça hükümeti hukuk dışı bir yola davet eden bir yüksek mahkeme çalışanının önerisini ciddiye almak ve tartışılmasını istemek yürürlükteki anayasaya göre suçtur. Böylece şu mahkeme görevlisinin kimden icazet aldığı da Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri ile anlaşılmış oldu.

    Böylesi tavırlar ancak muz cumhuriyetlerinde olur. Cumhurbaşkanı taraf olduğunu bu sözleri ile kanıtlamış durumdadır.”


Aslında tepkiler çok daha ağır da ben hepsine yer vermedim.

12 Haziran 2010 tarihli yazımda “Amaca ulaşmak için her yola başvurabilirler!” derken Osman Can’ın kendiliğinden bu kadar ağır bir suçu işleyemeyeceğini var sayıyordum ama Cumhurbaşkanı makamında bulunan bir kişinin, konusu yargı kararını tanımamak olan bir söylemin tartışılmasını isteyeceğini tahmin etmiyordum.

AKP sözcüleri bu öneriyi desteklese, kapatma davasına delil vermiş olacak. Cumhurbaşkanı ise görevi sırasında sadece vatana ihanet halinde Meclis kararı ile suçlanabiliyor. Yani bu tartışmaya Tayyip Erdoğan yerine Abdullah Gül’ün girmesinin sebebi budur!

Daha önce hatırlattığım gibi Makyavel’e göre din, ahlâk ve hukuk devlete bağlıdır. Amaca ulaşmak için devlet bunları alet olarak kullanmalıdır.

    AKP de tam sekiz yıldır “millet iradesi” vuvuzelasını kullanarak halkı düşünemez duruma getirmeye çalışıyor ki uyguladığı hukuk dışı yöntemler tartışılmasın. Bence bu tutum, sadece yargı görevini etkilemek değil, doğrudan rejime yönelik bir saldırıdır, yargı organlarından birinin kararlarını tanımamayı öneren bir yaklaşım, Türkiye’nin Anayasal düzenini ortadan kaldırmak, Anayasayı ihlal ve darbe girişimidir.




YENİÇAĞ
Arslan BULUT

16 Haziran 2010



Mustafa Mutlu ve Ruhat Mengi'nin yazısı
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Çrş Haz 16, 2010 11:32


Vesayete Çare:Veto


"Mahkeme Anayasa paketini delerse hükümet "yok" hükmünde sayarak tümünü referanduma götürsün" önerisine Ergun Özbudun'dan destek geldi.

Avrupa'nın bazı ülkelerinde uygulanan 'Askıya Alıcı Veto' formülünde TBMM isterse Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını askıya alabilir

Anayasa Mahkemesi'nin 2008'deki türban karan üzerine kimi hukukçuların ve siyasilerin gündeme getirdiği "Askıya Alıcı Veto" formülü, TBMM için Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarını askıya alma hakkı öngörüyor. Formül, yargı vesayetinin kırılması için kalıcı ve anayasal bir çözüm olarak değerlendiriliyor.

Demokrat Yargı Eşbaşkanı Osman Çan'ın başlattığı "Hükümet, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa Değişikliği Paketi'nin bazı maddelerini iptal etmesi halinde bu karan yok hükmünde saymalıdır" şeklindeki önerisinin pratik olarak ne gibi karşılığı olabileceğine dair tartışmalar kamuoyunda yoğun olarak sürüyor. Dün Tarafta yer alan, hükümetin Anayasa Mahkemesi'nin olası bir iptal kararını Resmi Gazete'de yayımlamaması önerisine, somut ve kalıcı bir çözüm olarak 2008'de gündeme gelen "Askıya Alıcı Veto" önerisi de eklendi.

'Bütün iktidar parlamentoya'

Dünyadan başka örneklerle de desteklenen öneri 'check and balans' sistemine dayanıyor ve TBMM'nin, Anayasa Mahkemesi'nin iptal ve itiraz davalarına ilişkin kararlannı, yürürlüğünü durdurarak, askıya alabilmesine imkan tanıyor. 'Askıya Alıcı Veto'da TBMM, üye tam sayısının en az üçte birinin yazılı teklifi ve beşte üçünün gizli oyu ile Anayasa Mahkemesi'nin iptal ve itiraz davalanna ilişkin kararlan ile yürürlüğü durdurma kararlarım askıya alabiliyor.

Avrupa'da örnekleri var

Benzerleri, çeşitli Avrupa ülkelerinde uygulanan 'Askıya Alıcı Veto', yargı vesayeti ve yüksek mahkemenin anayasal irade hakkını mutlak olarak elinde bulunduran yasama organının yetkisini gasp etmesi tehlikesine anayasal ve kalıcı çözüm getiriyor. Portekiz, Romanya ve Polonya gibi ülkelerde, Avrupa demokrasisi ve çağdaş dünya ile entegrasyonu sağlamak için uygulamaya konulan bu model sayesinde yürürlüğü durdurma, iptal kararlarının geriye yürümesi veya yürüyememesi, kazanılmış haklar, cumhurbaşkanı-yasama çatışması gibi sorunlar neredeyse ortadan kalkıyor.

'Anayasa eksenli kampanya'

Konu hakkında görüşlerini aldığımız Anayasa Profesörü Ergun Özbudun, bu önerinin bazıçağdaş devletlerde uygulamada olduğunu söyledi, Özbudun, Osman Çan'ın yok hükmü önerisinin hukuk mantığı açısından doğru olduğunu ancak çözümün daha geniş bir perspektifle, Anayasa ekseninde kurulacak bir seçim süreciyle aşılmasının siyaseten daha doğru olacağını dile getirdi, Özbudun, 'Askıya Alıcı Veto'nun uygulanabilmesi için Anayasa'da yer alması gerektiğini belirterek, "Hükümet bir seçim karan alır. Halka, 'Kurucu iktidarın asli unsuru sensin' der. Bu yönde toplumun çeşitli kesimlerinin de desteği ile bir kampanya başlatır ve sözünü ettiğiniz veto gibi soruna kalıcı çözümler getirebilecek anayasa değişikliklerini gerçekleştirmek vaadiyle seçimi örgütleyebilir. Bu yol bana daha sağlıklı görünüyor" dedi.

'Fiili çözümlerle yetiniyoruz

Tarafa konuşan TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu da tartışmayı "Bu konu çağdaş demokrasilerde gündemde olan bir konu. Biz de kuvvetler ayrılığı ilkesini düzenleyen bir mekanizma yok. Dolaysıyla fiili duruma fiili çözümler geliştirmek zorunda kalıyoruz. Bu yüzden konu hakkındaki tartışmalar önemli ve faydalıdır" sözleriyle değerlendirdi.
Konu hakkında konuştuklarında "yargıya müdahale ediyorlar" ithamlanyla karşılaştıklarına dikkat çeken Kuzu, "Anayasa Mahkemesi üyelerinin, bizlerin ya da hukuk adamlarının konu hakkındaki beyanatlanndan niçin etkileneceklerini anlamıyorum. 'Yargıya müdahale ediliyor' diyenler, bir takım kasetlerle sürece zaten müdahale ediyorlar. Ancak kimse bunu eleştirmiyor" dedi. (TARAF)

İm (Kod): Tümünü seç
http://haber.gazetevatan.com/vesayete-careveto/311526/1/Gundem







[img]http://foto.gazetevatan.com/newpics/news/160620101016082510857.jpg[/img]

Türkiye Guatemala'ya döner!

'AKP Osman Can'ın dediğini yapmaz"

Dünyaca ünlü anayasa profesörü Andrew Arato, Osman Can’ın Anayasa Mahkemesi kararını dinlememe önerisi için “Kesin kanaatim odur ki, AKP Osman Can’ın bu önerisine uymaz” dedi. Arato Gazeteport’a yaptığı değerlendirmede, Hükümet’e yakın gazetelerde kendisi hakkında yapılan “Ergenekon’un uzantısı” suçlamalarına hakkında da, “Her şeye ve herkese Ergenekon diyorlar” dedi.


İKİ BAŞLI DEVLET OLUR

-Hükümet eğer Osman Can’ın bu dediğini yaparsa sizce ne olur?

Bunu sadece Allah bilir. Ama şunu söyleyebilirim. Böyle bir durumda devlet üzerinde iki değişik patron olur. Polis, ordu ve idari erk arasında öyle çelişkiler çıkar ki, birinin dediğine diğeri uymaz. Ordu Hükümet’in dediğine uymaz, polis idarenin dediğine uymaz. Bir ülke için bundan daha tehlikeli bir durum yoktur.

ARKASINDAN BAŞKA ADIMLAR GELİR

Bunun ardından da yeni adımlar gelir. Anayasal düzende ve kamu düzeninde yeni temel değişiklikler gündeme gelir. Bu nedenle de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına herkesin uyması gerekir. Buna uyulmazsa, örneğin, ordunun Hükümet’i tanımama durumu da ortaya çıkabilir.


TÜRKİYE GUATEMALA’YA DÖNER


Bundan 6 ay kadar önce Guatemala’da böyle bir durum ortaya çıktı. Birbirinin kurallarına uymayan bir devlet başkanı, bir kongre, ordu ve değişik kamu düzenleri.

ANAYASAL DÜZENE UYMAYAN HÜKÜMET ARTIK HÜKÜMET DEĞİLDİR

Ayrıca, anayasal düzene uymayan bir hükümet artık hükümet değildir, hükümet özelliğini yitirmiştir.


AKP OSMAN CAN’IN AKLINA ASLA UYMAZ

Ama size şunu söyleyeyim, AKP Osman Can’ın aklına asla uymaz. Kesin kanaatim budur. AKP Osman Can’ın dediğini yapmayacaktır. Osman Can’ın bu fikri çok radikal bir fikir. Ve, de bu radikallik çok tehlikeli bir radikallik çünkü.


İm (Kod): Tümünü seç
http://www9.gazetevatan.com/turkiye-guatemalaya-doner/311499/1/Gundem
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Çrş Haz 16, 2010 13:07


Arka Bahçeler


SON haftalarda bir “arka bahçe” sözüdür gidiyor. Ağırbaşlı, kelli ferli, efendiden insanların dilinde de o. Neymiş, Silahlı Kuvvetler ana muhalefetin arka bahçesi olmaktan çıkmış; ama Anayasa Mahkemesi hâlâ öyleymiş.

Ne demek istediklerini anlamak hiç zor değil.

Gelgelelim, sıkışık kentleşmenin dilimize soktuğu bu sempatik deyim, pek de onların anlatmak istedikleri türden bir aidiyet, mülkiyet ya da bağlılık anlamını çağrıştırmıyor. Bağ bahçe düzeninde yaşamaktan uzaklaşıp kalabalık caddeler ya da sokaklar üzerine sıra sıra dizilmek zorunda kalmış ve dış gürültüye, göz önündeliğe mahkûm olmuş insanlarımız küçük de olsa bir arka bahçe ferahlığını büyük nimet saymazlar mı?

Doğrusu, böyle bir benzetme pek yakışık almamış.

Siyasal partilerle ya da toplumsal hareketlerle belirli devlet kurumları arasında bir yakınlıktan, güvenden, ferahlamadan söz ediliyorsa, öylesi çok mu kötüdür?

Anayasa Mahkemesi’ni alalım.

Yargı sisteminin en etkili noktasında bulunan o mahkeme, yasama organınca çıkarılan yasaların, anayasa denen bir temel metne uygunluğunu denetliyorsa, yasalarda bu önemli metne aykırılık görenlerin oraya başvurmasında suçlanıp eleştirilecek tuhaf ya da yanlış olan nedir? Böyle bir kurumun bulunmasına şükretmek gerekmez mi? O kurum olmasa, aykırılığı görüp tehlikesinden korkanlar ayaklansalar daha mı iyi olur?

Ya da Silahlı Kuvvetler’e niçin kuşkuyla bakılır?

Ordu, Cumhuriyetin değil de gâvurun ordusu mu? İnsanlar ve kuruluşlar o kuruma güveniyorsa, onun da Cumhuriyeti kolluyor olmasından memnunlarsa ve devlet düzeninin başına kötü bir şeyler gelecekse oranın da tepki göstereceğinin rahatlığıyla yaşıyorlarsa, böyle bir düzende arka bahçe sözü etmenin ne anlamı olabilir? Devlet düzeninin bir kanadına tutunup başka kanatlarına kuşkuyla bakmak tam huzursuzluk sayılmaz mı?

Ama demek ki beterin beteri varmış, Anayasa Mahkemesi’nde raportörlük yapan ve bunun için devletten maaş alan birinin “Anayasa Mahkemesi şöyle karar alırsa, iktidar aldırış etmeyip bildiğini okumaya devam etmelidir” anlamında konuşmasına ne buyurulur?

Bu havayı estirmenin Anayasa Mahkemesi’ni etki altında bırakıp sanki alınacak kararla kıyamet kopacak ve devlet batacakmış gibi ürkütmekten başka anlamı olamaz...

Toplumdaki ciddi kesimlerin, ağırbaşlı medyanın, baroların ve özellikle üniversitelerin bu ciddiyetsizliğe, laubaliliğe, hukuksuzluğa ve cahilliğe isyan etmesi gerekmez mi?


Mümtaz SOYSAL
16.06.2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Prş Haz 17, 2010 14:12

'Yok'a destek yok

Demokrat Yargı Eşbaşkanı Raportör Osman Can, savunduğu görüşte yalnız kaldı

Demokrat Yargı Eşbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can’ın “AYM’nin Anayasa değişikliğine ilişkin olası bir iptal kararı yok hükmünde sayılsın” görüşüne yargı camiasından tepki geldi. Anayasa uzmanları ve eski üst düzey yargı mensupları, “devleti yok saymak anlamına geldiğini ve Anayasal bir suç” olduğu görüşünde birleşti


Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş: ‘Bu öneri Anayasa’yı ihlal suçu oluşturur’

Askıya alıcı veto hakkı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda tanınmamıştır. Anayasa’nın 153. maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının tüm kurum ve kişileri bağladığı açık. Yargı kararını yok saymak, ancak başka yargı kararıyla olabilir yoksa Meclis kendi görüşüne uymadı diye böyle hüküm veremez ve sadece Anayasa Mahkemesi kararlarına değil idari mahkeme kararlarını bile yok hükmünde sayamaz. Can’ın bu önerisi Anayasa’yı ihlal suçunu oluşturur. Bu öneri hükümeti mahkemesinin kararını tanımama yoluna teşvik etmektir yani suç işlemeye tahrik cürümü oluşmuştur. İktidarlar meşruiyetini Anayasal düzenden alırlar ve bu düzenin işleyişine aykırı davranmakla kendi meşruiyetlerini kaybederler.


Prof. Necmi Yüzbaşıoğlu: ‘Bu gücün yok sayılması devleti yok saymaktır’


‘Bu gücün yok sayılması devleti yok saymaktır’’

TÜRKİYE Cumhuriyeti Anayasası’nda Osman Can’ın ileri sürdüğü bu sava yol açan, cevaz veren bir kanun hükmü yoktur geçmişte de olmamıştır. Bu sav bir hezeyandır. Anayasa’nın 138 ve 153’üncü maddesi çok açık. Bu maddeyi yok sayılırsa o zaman sadece Anayasa Mahkemesi kararları değil tüm mahkeme kararları için geçerli bir ’yok sayma’durumu ortaya çıkar. Böyle bir anlayış hukuk devleti anlayışında olamaz ve bu yönde bir öneriyi bir hukukçu ileri süremez. Bu durumda Meclis, Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği her kararı yok hükmünde sayar böyle olunca da hukuk anlamını yitirir. 153’üncü maddeye göre Anayasa Mahkemesi’nin kararları yasama, yürütme, yargı, idari, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak suçtur ve tazminat hükümlülüğü vardır. Devlet insanların kendi kendilerine ceza vermemesi için cezalandırma yetkisine sahiptir ve bu yetki de yargı eliyle kullanır. Bu gücün yok sayılması devleti yok saymaktır.

Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk: ‘Yüce Mahkeme’nin kararı yok sayılamaz’

Bu görüşü kınamak, ’ayıp’ olarak nitelemek doğru olmaz. Ben bu görüşe katılmıyorum çünkü, AYM’nin kararları yokluk yaptırımı uygulanacak kararlar değildir. Bir kaymakam, sulh ceza hakiminin vermesi gereken bir kişinin tutuklanması kararı verirse, bu yetkinin yağmasıdır ve yok hükmünde bir karardır. Kolluk güçleri böyle bir kararı işleme bile koymazlar. Oysa AYM, Meclis’ten çıkan bütün yasaları ve Anayasa değişikliklerini inceleme yetkisine sahiptir. Çünkü Anayasa buna izin vermiştir ve ’bunu biçim açısından inceleyebilirsin’ demiştir. AYM de diyor ki ’ben biçim açısından inceliyorum. Değiştirilmesi bile önerilmeyen bir hüküm söz konusu olduğunda ben bunu incelerim’ diyor. Bu bir yorum sorunudur. Bu ne yetki aşımıdır ne de yetkinin yağmalanmasıdır. Sulh ceza hakimi gibi tutuklama kararı veren kaymakam yetki yağmasında bulunuyor. Yoklukta hukuk onu kaale almıyor. Hukuk o kararın yokluğunu saptar, iptal kararı vermez. İptal kararı verirse kararın varlığını kabul etmiş olur, ama iptal ettiği için geçerliliğini kaybetmiş olur. Yokluk kararın başlagıçtan beri hiçbir anlam ifade etmeyeceğini anlatır. Bu arkadaşlar AYM sanki yetkili değilmiş gibi düşünüyor, ama bu doğru değil.


İm (Kod): Tümünü seç
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=yoka-destek-yok&Newsid=311651&Categoryid=1






Geriye ne kaldı?


HUKUKUN ırzına geçildiği bir ülkede yaşıyorsanız, su gibi, oksijen gibi her gün, her an ona ihtiyaç duyar hale geliyorsunuz. Öyle ya... Yaşadığınız ülkede, Anayasa hukuku doçenti sıfatını taşıyan, üstelik Anayasa Mahkemesi Raportörü olan biri dahi “hukuk” adına “hukuksuzluğu” savunuyorsa, başka ne yapacaksınız?

Neyse ki dün TBMM Adalet Komisyonu’nda bir yasa tasarısı görüşülürken, muhalefet milletvekilleri Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in ağzından “kerpetenle diş çeker gibi” zorlayarak, bazı laflar alabilmişler.

Anlaşılan, son günlerde hangi taşı kaldırsanız altından çıkıveren Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can’ın “Anayasa Mahkemesi’nin (önüne gelen Anayasa değişikliği ile ilgili yasayı) iptale karar vermesi durumunda, parlamentonun bu kararı yok saymasını kesinlikle isterim” türü, hukukla, akılla, bilimle bağdaşmayan lafları bardağı taşırmış.
Biliyorsunuz Osman Can isimli muhterem, hukuk literatürüne yeni sayfalar ekleyen buluşlarını sergilerken, sadece “Meclis Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımasın” demekle kalmadı.

“Anayasa Mahkemesi’nin vereceği iptal kararını Başbakanlık Resmi Gazete’ye gönderip yayınlatmasın. Böylece 12 Eylül günü yapılacak referandum sırasında halkın Meclis’ten çıkmış olan metne oy vermesi sağlanmış olur” gibi, ancak aklını peynir ekmekle yemiş birinin söyleyebileceği şeyler de söyledi.
Dahası, kendisinin beğenmediği bir karar vermesi halinde Anayasa Mahkemesi’ni de, verdiği kararı da “yok” sayacağını ifade etti.

Böylece Anayasal sistemi Osman Can beyefendinin arzusuna göre yeniden dizayn etme gerektiğini hepimize anlatmış oldu.
Adalet sisteminin bugünkü hale gelmesinin baş siyasi sorumlusu olan Sadullah Ergin de -bir dönemin notorius (kötülükleriyle tanınmış) Adalet Bakanı Hüseyin Avni Göktürk de öyle idi-, muhalefet milletvekilleri yakasına yapışıp, yargıyı bu tür saldırılardan koruması gerektiğini anımsatınca, kanımızca mecbur kalıp:

“Kimden gelirse gelsin sürmekte olan bir davayı etkileyebilecek mahiyetteki beyanlardan kaçınmalıyız. Elbette mahkemelerin vermiş olduğu kararlar eleştirilebilir. Ama yargılama süreci devam ediyor ise hepimiz buna itina etmeliyiz. Gizli tanıklarla görüşerek, beyanlarla bu davaları etkileyecek tavırlardan hepimizin kaçınması gerekiyor” demiş.
Gördüğünüz gibi, yargıya müdahaleyi önlemeye kararlı bir siyasetçinin üslubuyla değil, o sırada maruz kaldığı eleştirileri savuşturmak isteyen, samimiyetsiz bir politikacı üslubuyla konuşuyor. Çünkü aslında yargıyı etkilemek isteyenlerden farklı düşünmüyor.

Düşünse, “Yargı” erkini siyasi iktidarın dümen suyuna sokacak Anayasa değişikliğini gerçekleştirmek için can havliyle gayret gösteren isim olur muydu?
Gerçekten ilginç bir dönem yaşıyoruz:
Üniversite’den, medya’dan, iş dünyası’ndan, silahlı kuvvetler’den sonra şimdi de Anayasa Mahkemesi’yle, Yargıtay’ıyla, Danıştay’ıyla tüm “yargı”yı çökertmek için ahlak tanımayan bir kampanya sürdürülüyor ama yine de bazılarımız bu rezaleti savunuyoruz.




Oktay EKŞİ
17.06.10
HÜRRİYET
En son Başkomutan tarafından Prş Haz 17, 2010 14:26 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Prş Haz 17, 2010 14:22


FAŞİZME GİDİYORUZ


BİR süre önce Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can’la ilgili analiz yaparken, “Alman Anayasası’ndan çok, Weimer Anayasası’nın nasıl delindiği” konusunda uzman olabileceğini belirtmiştik.
Haklı çıktık...
Adamın şimdi tek uğraşı, öyle görünüyor ki Türk Anayasası’nı bir şekilde delik deşik etmek...

AKP’nin kapatılmasıyla ilgili davada hazırladığı raporda, Türk Anayasası’nın maddelerinden başka her şey vardı.
Şimdi yaptığı, bunun bin beteri...
“Anayasa Mahkemesi’nin kararını dinlemeyin” diyor. “Yok sayın” diyor.
İşin kötüsü AKP’nin Çankaya’ya çıkardığı ve her hareketinden Milli Görüş kokan cumhurbaşkanı da “Tartışılsın” diyor...
İkinci facia da bu...


Belirli bir zihniyetin Türkiye’yi nerelere sürüklemek üzere olduğunu hala anlamayanlar var...
Biz anlatalım...
Köln’deki eğitimini, Milli Görüş’ün merkezi Kerpen ile yurt arasında geçiren Osman Can’ın dayandığı görüş, “Hitler’i en kanlı diktatör haline getiren, Weimer Anayasası’nı rafa kaldırtan” görüştür.
Bu görüş, faşizmin temelidir...

ALMAN ANAYASASI’NA KONULAN HAK

“AKP’nin Feneri Böyle Söndü” ve “Polis Dosyası’nda Çifte Başbakan” isimli kitapları birlikte yazdığımız, bunun için de başımıza gelmedik iş kalmayan arkadaşım Vedat Ali Aydın uyardı.
Özellikle de, Alman Anayasası’nın direnme hakkı ve buna neden olan olaylarla ilgili...
Sevgili Vedat’ın da haklı uyarısı doğrultusunda konuya, Osman Can’ın neden böyle demiş olabileceğini araştırarak girelim dedik.
Ve üstte belirttiğimiz “temel”e ulaştık.
Sırayla gidelim...

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kazananların yönlendirmesiyle hazırlanan Alman Anayasası’na bir “direnme hakkı” konuldu.
Anayasanın 20/4 maddesi, “Bu anayasa düzenini ortadan kaldırmak isteyen herkese karşı, başka bir çözümün bulunmaması halinde, bütün Almanlar direniş hakkına sahiptir” der.
Atatürk’ün Türk gençliğine verdiği göreve benzer bu...
Bireyin, devleti yönetenlerin çılgınlığına karşı korunmasını da amaçlar...
Son bir korunma önlemidir ve hükümete ya da devletin bir birimine değil, Alman halkına verilmiştir.

ONLARA GÖRE ‘MİLLİ İRADE’ YANILMAZ

Verilmesinin nedeni de, Adolf Hitler’i kanlı bir diktatör yapan anayasa hukukçularının hocası sayılan Thomas Hobbes (1588- 1679) ve Jean Jacques Rousseu (1712- 1778) adlı iki “toplum sözleşmesici” filozofunun görüşlerinin doğurduğu korkunç sakıncaları önlemektir.
Hobbes ve Rousseu, milli irade dediğimiz genel iradenin yanılmaz- yanlış yapmaz olduğunu kabul eder.
Onlara göre, milli iradeye karşı bir direnme olamaz...

Milli irade, hukuka aykırı işlem yapıyor olamaz... Milli iradenin yaptığı her iş “peşinen” doğrudur.
Bu iki filozofu baz alan demokrasiler, demokrasi olmaktan çıkmış ve baskıcı rejimlere dönüşmüştür.
Dediğimiz gibi, o Hitler’i de Hitler yapan bu milli iradeydi...
Yanıltılmış milli irade...
Hukuk literatüründe bu tür demokrasilere de zaten, “Rousseu’cu Demokrasi” ya da “Hobbes’ci Demokrasi” adı verilir...

İşte Osman Can’ın savunduğu aynen budur.
O bir otorite istemektedir. Kendisini Köln’de okuttuğu belirtilen sistemden doğan bir otoritenin tam anlamıyla başa gelmesini istemektedir...
Bu oyun tehlikeli bir oyundur.
Anayasa Mahkemesi’nin kararını yok saymak, milli iradenin her şey olduğunu savunmak, demokrasi değildir...
Faşizmdir...

DİRENME HAKKI TÜRK GENÇLİĞİNİN

Buna karşı geliştirilen görüş ise, başta belirttiğimiz “Direnme Hakkı” kavramının yaratısıcı İngiliz Filozof John Lock’un (1632-1704) görüşüdür.
Locke, ‘’Two Treatises of Goverment’’ adlı eserinde, adil bir hükümetin, ‘’doğal hakları’’, ‘’Özgürlüğü’’ ve ‘’mülkiyeti’’ korumasıyla mümkün olabileceği tezini ortaya atar.
Lock’a göre, ‘’devlet, birey ile yaptığı toplum sözleşmesinde bu hakları ihlal ederse, bireyin bu sözleşme ile bağlı olmama- direnme’’Widerstand’’ hakkı vardır.’’

Hitler’in yarattığı vahşetten sonra Alman Anayasası’na bu hakkın konulması da boşuna değildir.
Türk Anayasası’nda bu hüküm olmadığına göre...
Yani, Anayasayı ve ileride cumhuriyeti, onun ilkelerini yok sayacak bir zihniyet hızla ilerlediğine göre, tek görev yine Atatürk’ün işaret ettiği kişilere düşüyor...
Neydi o;
“Ey Türk gençliği birinci vazifen, Türkiye cumhuriyetini...”




Ali GÜLEN
ODA TV.COM
17.06.10
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Haz 19, 2010 2:23

Resim

YARGITAYA öfkelendi

YARGIYA yönelik eleştirilerinin dozunu giderek artıran Başbakan Erdoğan, bu kez de Mehmet Haberal’ı tahliye etmeyen 9 hakim aleyhinde tazminata hükmeden Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin kararını hedef aldı. Karara ateş püsküren Erdoğan, “Henüz hakkında karar kesinleşmemiş ve yargı sürece devam ederken, Anayasayı çiğneyerek böyle bir kararı verme yetkisini üst mahkeme kendisinde nereden buluyor?” diye konuştu.

“Güvenilirlikleri kalmadı”

SÖZKONUSU kararın hukuki değil ideolojik olduğunu savunan Başbakan Erdoğan, “Hangi hukuka, hangi maddeye dayalı olarak bu adımı atıyorsunuz?” diye sordu. Erdoğan öfkesini şu sözlerle dile getirdi: “Yargı, o kararla birlikte güvenilirliğini adeta bitirmiştir. Bunu böyle bilin, bitirmiştir. 9 tane hakime siz böyle bir cezayı verdiğiniz andan itibaren, bu ülkede artık yargının güvenilirliği kalmaz.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuştu. Türkiye’nin şu anda demokratikleşme alanında tarihi nitelikte bir adım attığını, “1982 Darbe Anayasası” üzerinde yapmak istedikleri değişikliğin Meclis’e geldiğinde karşılarında bir “cephe” oluştuğunu iddia eden Başbakan, “Bu cephede kimler vardı? Anamuhalefet partisi CHP. Yanında kim vardı, MHP; yanında kim vardı, BDP; yanında kim vardı, terör örgütü; yanında kim vardı, İmralı... Olay bu” dedi. Başbakan Erdoğan, CHP ve BDP’li milletvekillerinin, oy kullanma hürriyetlerini dahi kullanamadıklarını, bunun, milletvekili olmanın tanımına ters olduğunu ifade ederek parti kapatmalardan dert yanan BDP’nin parti kapatmaların zorlaştırılmasını öngören maddenin paketten düşmesi karşısında “adeta zil takıp oynadıklarını” savundu.


Başbakan yasalara uymalı

CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, 9 hakime ceza veren Yargıtay kararını eleştiren AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının eleştiri sınırının dışına çıktığını belirtti. Başbakanın açıklamalarının anayasanın 138. maddesine ve TCK’nın 277 ve 288. maddelerindeki hükümlerle çeliştiğini dile getiren Gök, şunları kaydetti:

Farklı anlam taşıyor

“Erdoğan’ın üst mahkemenin verdiği kararı eleştirmesi eleştiri sınırlarını aşan bir durumdu. Bu açıklamalar doğru değildir, hukuk dışıdır. Anayasanın 138. maddesi ve Türk Ceza Kanunu’nun 277 ve 288. maddeleri ile çelişir ve suç teşkil eder. Erdoğan Türk Cumhuriyeti’nin hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir Cumhuriyet olduğunu unutmaktadır.” CHP’li Milletvekili İsa Gök, “Elbette hukuka aykırı işlem yapan hukukçular da yargı önünde sorumludur. Ancak yapılan eleştiriler bu noktada değildir. Farklı anlamlar taşımaktadır” dedi. CHP Ordu milletvekili Rahmi Güner de, anayasanın 138. maddesini hatırlatarak açıklamaların hukukla bağdaşmadığını ifade etti.

Yaptırımları var

CHP’li Milletvekili Güner şunları kaydetti: “Anayasanın 138. maddesi çok açık ve net. Yargının verdiği kararlara yürütme dahil olmak üzere herkes uymak zorunda. Bunu göz ardı edemezsiniz. Yargıtay’ın verdiği karar zaten ortada. Gerekçe tam belirlenmeden, yani delilerin tam olarak toplanmadan tutuklanmasına yönelik olarak bir tazminat kararı vermiş. Bu noktada verilen kararlara saygı duymak zorundayız. Bu tür açıklamalar yargıyı yıpratır, hukukun üstünlüğünü zedeler. Erdoğan’ın bu tür konularda açıklama yaparken daha dikkatli olması gerekmektedir. Anayasanın hükümlerine aykırı açıklamalar yapmanın yaptırımları söz konusudur.”

Açıklamalar komik

CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Başbakan’ın Yargıtay’ı hedef alan ifadelerini “komik” olarak değerlendirdi. Yargıtay’ın AİHM içtihadını izleyerek böyle bir karara vardığını ve böyle bir yetkisinin hukuken olduğunu ifade eden Mengü, “Başbakan’ın hukuk danışmanlarına hiç danışmadan bu açıklamaların yaptığı açık. Hukuk usulü muhakemeleri kanununa göre tazminat davaları Yargıtay’da görülür. Ezbere açılmış bir dava ve karar değil. azı insanlar bilmedikleri konularda ifadelerde bulunur bu komik olur. Başbakan da komik bir açıklama ile düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanmıştır” diye konuştu.

YENİÇAĞ







Prof. Haberal davası ve hukuk


Adına "Ergenekon" denilen davanın tutuklu sanıklarından Prof. Dr. Mehmet Haberal, tutukluluğunun kaldırılması taleplerinin geçersiz ve soyut şekilde reddedildiği gerekçesiyle Yargıtay'da açtığı davada haklı bulundu. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'nin 9 hakimi, bin 500'er yüz lira tazminat ödemeye mahkum edildi. Kararın henüz temyiz aşaması tamamlanmadığı için hüküm kesinleşmiş sayılmaz. Ancak sadece bu kadarı Türkiye'de hukukun ne hallere düşürüldüğünü, nasıl ayrıştırıldığını görmek ve anlamak için fazlasıyla yeterlidir. Bir mahkeme tutukluluk kararı veriyor, daha üst mahkeme bu durumu yanlış bulmakla kalmıyor, kararı verenleri de tazminat ödemeye mahkum ediyor. İkisi de tarafsızlık, hukukun üstünlüğü, hak ve adalet arayışı adına bunu yapıyor.

Zıt kararlar

Burada akla gelen sorular şunlardır: Hukukun gerçekten üstün olduğu, adaletin doğru tecelli ettiği bir ülkede bu kadar zıt kararlar verilebilir mi? Böyle kararların verilebildiği bir ülkede hukuka ve yargıya ne kadar güven olur? Ve bu sorulara bağlı olarak akla gelen vahim ve tehlikeli soru şudur: "Yargıya güvenemezsek, hukuka inanmazsak, kime inanacak, neye güveneceğiz?" Türkiye'de bu sorulara makul ve mantıklı bir cevap bulmak imkansız hale gelmiştir. Daha doğrusu hükümetin 8 yıllık politikaları ve özellikle son 2 yıldaki büyük çabaları ile hukuk içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Prof. Haberal davasındaki karar bu durumun zirve noktasıdır. Akıl ve mantık sahipleri, hukuk adamları, bilim ve siyaset dünyası çok acil olarak oturup bu sorulara cevap bulmak ve buna göre düzenlemeler yapmak zorundadırlar. Hukukun olmadığı, adalete güvenin kaybedildiği bir ülkenin geleceği olamaz.

Neden tutuklu?

Hukukun detaylarını, adaletin tecelli sistemini bir kenara bırakalım. Davanın haklılığı, doğruluğu da konumuz değil. Bizim bu noktada duruşumuz başından itibaren bellidir ve değişmemiştir. Kim suç işlemişse, kim yanlış yapmışsa cezasını çekmelidir. Ancak, bir insan bir yıldır tutuklu olduğu halde, bunun sebebini bilmek hakkına da sahip değil midir? Geçmişi belli, kendini ispatlamış, yaptıklarıyla, hizmetleriyle, bilime katkılarıyla sadece ülkemizde değil bütün dünyada haklı bir saygınlığa ulaşmış bir bilim adamını eğer bir şeyle suçluyorsanız, tutukluyorsanız bunu anlatmak ve sebebini ortaya koymak durumundasınız. Bu hem hukukun gereğidir, hem de vicdan ve insafın gereğidir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de bunu böyle değerlendirmiş ve yapılanın yanlış olduğuna hükmetmiştir. Çok daha önemlisi bu kararın bir tahliye gerektirdiği de yine yetkin hukukçular tarafından iddia edilmektedir.

Yargı siyasallaşıyor

Prof. Haberal'ın verdiği hukuk mücadelesi ve aldığı sonuç, aynı davada sanık sıfatında olanlar için de, başka mahkemelerde açılmış davalar için de emsal teşkil edecektir. Başından itibaren şekil ve esas yönünden endişelerimizi hep dile getirdik. Şekil ve esasta yapılacak yanlışların davanın temyiz aşamalarında başka sonuçlar verebileceğini, özellikle uluslar arası mahkemelerde ciddi sorunlar çıkarabileceğini sadece biz söylemiyoruz. İstisnasız bütün hukuk adamları bu konuya dikkat çekmişlerdir. Kaldı ki, mesele sadece hukuk tartışmalarıyla da sınırlı değildir. Bu davadan hareketle Türkiye'de yargının hızla siyasallaştığı iddiaları çok yoğunlaşmıştır.

Yandaş yargı oluşturuyorlar

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç başta olmak üzere AKP yetkililerinin yargı üzerinde ağır bir baskı oluşturduklarının şahidiyiz. Baskı oluşturmakla da yetinmemiş, sistemi tamamen kendilerine bağımlı hale getirecek düzenlemelere yönelmişlerdir. Anayasada yapılan son değişiklikler bunun ispatıdır. Bu değişikliklerden maksat özellikle yüksek yargıyı tamamen kontrole alabilmektir. Bunu yaparken bir taşla birkaç kuş vurabilmeyi hesap etmektedirler. Tıpkı medyada olduğu gibi, tıpkı devlet işleyişinin neredeyse bütün alanlarında olduğu gibi, yüksek yargıyı da yandaşlarıyla oluşturup kendi geleceklerini garantiye alabilmek ilk hedefleridir. Böyle bir yargıya dayanarak yayılma ve ele geçirmeyi hızlandırmak, adına açılım dedikleri yıkım projelerine yeni alanlar açmak ve daha da ileriye götürmek diğer hedeflerdir.

Bu tablodan güven çıkar mı?

Türkiye'de gerçekten de bir yargı reformuna ve Anayasa değişikliğine acil olarak ihtiyaç vardır. Hatta Anayasa, değiştirilmek yerine yeni baştan yazılmalıdır. Ancak bu AKP'nin ele geçirme ve kendini garantiye alma hedefleri için değil, Türkiye'nin ihtiyaçları, hukukun bağımsızlığı ve tarafsızlığı, vatandaşın yargıya güvenin eksiksiz sağlanması ve demokrasinin tam işleyebilmesi için yapılmalıdır. Prof. Haberal'ın verdiği hukuk mücadelesi ve aldığı sonuç bunu göstermiş ve bu ihtiyacın ne kadar ivedi olduğunu ortaya koymuştur. Çok daha önemlisi endişeler sadece Sayın Haberal ve davanın gidişatıyla da sınırlı değildir. Türkiye'de terör giderek tırmanmakta ve Türk insanının sabrını zorlamaktadır. Bölücülük açık ve aleni bir meydan okumaya dönüşmüştür. Hükümetin bu gidişi durdurmak ve tersine çevirmek için yaptığı hiç bir şey olmadığı gibi yıkım projelerinde ısrarın sürdürülmesi hainlerin cüretini daha da arttırmaktadır. Buna karşılık bu ihanet karşısında kahramanca mücadele veren, gözünü kırpmadan canını ortaya koyan komutanlar, Prof. Haberal'ın durumuna benzer şekilde tutuklanmışlardır. Bir çoğu tam olarak neyle suçlandıklarını dahi bilmemektedirler. Bir tarafta yıkım projesi, bir tarafta , "iyi ki bu komutanlarla savaşa girmemişiz" noktasından, "komutanlar artık işlerini yapıyorlar" diyerek Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kontrole aldıkları mesajını vermeye çalışan bir başbakan yardımcısı, diğer tarafta tutuklu komutanlar. Bunlara bir de Erzincan davasını eklemek gerekiyor. Savcı Cihaner dosyasının izlediği süreci hayretle takip ediyoruz. Açılan davalar doğru, suçlamalar ispatlı olsa bile, bu tablodan "güven" çıkar mı?

Her yetersizlik aynı adrese çıkıyor

Yine geldik aynı yere. Hangi yetersizliğe, hangi yanlışa, hangi teslimiyete, hangi garabete, hangi vahamete dönseniz, altından AKP hükümeti çıkıyor. Ülkenin hükümeti, ülkenin en büyük sorunu olmuştur. Dolayısı ile bu hükümet var oldukça ekonomide, dış politikada, terörde, hukukta, kısacası her alanda düzelme, iyileşme, gelişme beklemek beyhudedir.


Orhan KARATAŞ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Haz 19, 2010 2:50

Anayasa’yı ihlâl eden kim?

Sokakta, sinemada, çarşıda, deniz kenarında, nerede olursam olayım, her yaştan, her kesimden televizyon izleyicilerinin (ki aralarında 16-17 yaşında gençler var) “Biz gerçekleri sizin programınızdan öğreniyor, orada anlatılan bilgilerle aydınlanıyorduk. Öksüz gibi ortada kaldık. Yalan yanlış bir sürü açıklama arasında neye inanacağımızı bilemiyoruz” şikâyetleriyle karşılaşıyorum.

Haklılar ve söyleyecek söz yok. Diğer haber programları devam ederken izleyicimden ayrılmak beni de onlar kadar üzdü...

Hayati önemdeki birçok konuda hayati önemde gelişmelerin olduğu bir süreç içindeyiz. Bir yanda “açılım”da gelinen nokta ve artan terör ilişkisi, diğer yanda “Türkiye’nin ekseninin Arap ülkelerine kayması”, bir başka tarafta Anayasa değişikliğine Anayasa Mahkemesi’nden “iptal kararı çıkmasın diye” yapılan baskılar...

Ergenekon davasında Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner ile Emekli Orgeneral Doğan’ın tahliye kararları...

Hangisinden başlayacağınızı bilemediğiniz bir dönem...

KURNAZ HAMLELER!

Önce medya operasyonu tamamlandı ve iktidarın eylemlerini tartışan, eleştiren medya kesimi türlü çeşitli yöntemlerle susturuldu. Arkadan üniversitelerin sesi hiç çıkmaz oldu. Sivil ve demokratik denetleyici olarak hukuk devletinin güvencesi ve millet egemenliğinin parçası olan “yargı”ya geldi sıra... Özellikle de son sözü söyleyen “yüksek yargı”ya... Bugünlerde yargı operasyonu için kıyasıya bir mücadele sergileniyor.

Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi halka yanlış anlatılıyor, kışkırtmalar yapılıyor. Aynen zamanı geldiğinde medya için veya “en güvenilen kurum” TSK için yapıldığı gibi.

“12 Eylül Anayasası değişecekti, izin vermediler... Türkiye demokratikleşecekti ama Anayasa paketi Meclis’e gelince durum değişti. Karşımızda bir cephe oluştu; CHP, MHP, BDP, terör örgütü ve ‘İmralı’ vardı. Karşısında sadece Ak Parti vardı” demiş Başbakan.

Şimdi buraya PKK’yı, İmralı’yı koymak çok kurnazca bir hamledir, “açılım”ın da başarısızlığıyla artan teröre şehitler vermeye devam ettiğimiz bir süreçte Anayasa değişikliğine “yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracağı için” tüm partiler, tüm sivil toplum kuruluşları karşı çıkmışken bunu unutturup PKK’yı ve liderini öne sürerseniz olayı tümüyle tersyüz etmiş olursunuz. Bu yapılıyor.

Veya AYM Raportörü Osman Can, kendisi anayasayı ve TCK’yı açıkça çiğner ve Anayasa Mahkemesi’ne nasıl karar vereceğini öğretmeye kalkarken, raportörü olduğu mahkemeye “Ankara’daki cüppeliler, özür dilerim üniformalılar... Anayasa Mahkemesi’nin militarizmle bağlantısı var” gibi hakkında dava açılabilecek suçlamalarda bulunabiliyor.

İşlerine gelmeyen kişi veya kurumlara her tür suçlama hazır. AYM, ya “CHP’nin arka bahçesi” veya “orduyla bağlantılı”...

Onlara göre AYM’nin tek kurtuluşu var; tümüyle AKP’nin emrine girecek yapıya gelmesi. Ki Osman Can bunun da 7-8 yıl içinde olacağını söylemiş zaten. Operasyon o zaman tamamlanacak, nokta o zaman konacak.

YARGITAY TAHLİYE ETMESE

Yargıtay, Cumhurbaşkanı Gül için “yargılanamaz” kararı verdiğinde mesele yok ama Cihaner ile Doğan’a tahliye kararı verirse “Yargı güvenilmez” yaygarası başlıyor.

Yüksek yargıyı da tamamen iktidara bağladıklarında ve mağdurların başvuracağı hiçbir mahkeme kalmadığında neler olabileceğinin en açık kanıtı bu.

Millet olayları çok dikkatle izlemek zorunda!


19.06.10
Ruhat MENGİ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Deli Haydar » Cmt Haz 19, 2010 13:00

[img]http://img1.loadtr.com/b-322475-Recep_Tayyip_Erdoğan.jpg[/img]

Münasebetsiz!
Odatv / 19 Haziran 2010


YARSAV, Başbakan’ın açıklamasını “münasebetsiz” buldu!

YARSAV Yönetim Kurulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında, İkinci Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın görüldüğü davadaki hakimlere bin 500’er lira tazminat ödemesine ilişkin kararı eleştirmesine sert yanıt verdi.

YARSAV Yönetim Kurulu’nca yapılan açıklamada, yargıya güvenilmemesi çağrıları yapan zihniyet ile yargı kararlarına uyulmaması önerisi yapan zihniyetin aynı platformda buluştuğu iddia edildi. YARSAV Yönetim Kurulu’nun açıklaması şöyle:

Anayasa’nın 138, 141, 154/1, Hukuk Yargılama Yasası'nın 573. maddesi hükümlerinden ve bu konudaki uygulamalardan habersiz olduğu anlaşılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, mutat (alışılmış) olduğu üzere, onaylamadığı bir yargı kararı üzerine tümüyle talihsiz ve münasebetsiz bir açıklama daha yaptığı öğrenilmiştir.

Yargı mensuplarının verdikleri yanlış kararlar nedeniyle tazminata mahkum edilmeleri elbette üczücüdür, ancak hukuk herkes içindir, hukuk devletlerinde yargı kararlarına saygı esastır.

Yargıya güvenilmemesi çağrıları yapan bu zihniyet ile yargı kararlarına uyulmaması önerilerini yapan ve tartışılır bulan zihniyetin aynı platformlarda buluşmaları da bir tesadüf değildir.

Yurta savaş, dünyada savaş’ ilkesine bağlılığını her fırsatta ortaya koyan, koruması gereken cumhuriyetin tüm kurumlarına ve mensuplarına karşı medya destekli açık bir savaş ilan etmiş bulunan, onaylamadıkları kararları çirkin saldırılarla, kabadayı tavırlarla lanetleyen ve halkımızı kendi yargısına düşman etmeye yeminli olan bu zihniyetin yargıya karşı açtığı savaşın bu boyuta gelmiş olmasını da artık yadırgamıyoruz.

Barış dugusundan uzaklaşmış, yargıya, evrensel hukuka düşman ve savaş açmış bir başbakanın hukuk devletine dahil olduğu konusundaki kuşkumuzu da kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Pzr Haz 20, 2010 1:12

Bir ülke böyle batar


Prof. Dr. Mehmet Haberal Ergenekon adı takılan soruşturma nedeniyle 14 aydır tutuklu.

Tutukluluğu hastanede sürüyor.

Uşaklık çeşmesinden bolca su içenler “doktorların Haberal’ı koruduğunu” öne sürüyorlar.

Koruyorlarsa, doğruyu yapıyorlar.

Mehmet Haberal gibiler kolay yetişmiyor.

Haberal kendisini tutuklayan yargıçları mahkemeye vermiş.

Kendisine sorulan 180 sorudan hiç birinin “terör örgütü kurmak ve yönetmekle ilgisi bulunmadığı, buna rağmen tahliyesine karar verilmediği” gerekçesiyle açtığı dava sonucu 9 yargıcın her biri 1.500 lira tazminata mahkum olmuş.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin verdiği bu karar tüm taşları yerinden oynatır.

Birileri hukukla oynuyor.

Hukukla oynamakla kalınmıyor, insan onuru paspasa dönüştürülüyor.

Mehmet Haberal’ı tutuklayan yargıçların, Haberal tarafından açılan “haksız tutuklama” davasında mahkum olmalarına hukukta ne ad verilir?

Eğer hukuk kimsenin aklının ermediği soyut içerikli bir tuhaflık değilse Mehmet Haberal’ın en çok 3 gün içinde tutukluluk halinin kaldırılması gerekir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararının altını kazırsak, Haberal’ın maksadı aşan haksız nedenle tutukluluğunun sürdüğü görülür.

Bu olay aynı zamanda da yargıçların sorumluluğunun yeniden gözden geçirilmesini gündeme getirir.

Evrak kayıt memuru yanlış yapar ve başkalarını zarara uğratırsa , uğranan zararın boyutuna göre “görevi kötüye kullanma “ suçundan yargılanabiliyor.

Önemli bir dilekçe verdiniz, memur da yırttı attı.

Memur bunun bedelini öder.

Hekim hastasına yanlış tedavi uygulayarak sakat bırakırsa, bunun bedelini öder.

Her mesleğin yanlış yapanlarını cezalandıran genel ve özel kurallar vardır.

Yargıçların sonsuz hata yapma hakları yoktur.

Yargıç tarafsızlığı ve bağımsızlığı bu nedenle vazgeçilmezdir.

Türk yargı sistemi, 27 Mayıs darbesi sonrasında kurulan Yassı Ada mahkemelerinde yamyassı edilen hukukun üzerindeki kara gölgeyi yok edemeden yeni yanlışlarla güvenilirliğini zedelemiştir.

Yazılı hukukun yargının ayağına taktığı pranga yaşayan hukukun filizlenmesini engellemiştir.

Mehmet Haberal, terör örgütüyle ilişkili olduğu için tutuklanıyorsa, bu ülkede onun girdiği örgüt katılmak isteyen en az 1 milyon insan bulunur.

4. Hukuk Dairesi, “Mehmet Haberal terörist olamaz” diyor.

Onun tutukluluğunu sürdürenler tazminata mahkum edebiliyorsa, hapis cezasına da mahkum olabilirler.

Dünyaca tanınan bir tıp profesörünü 14 ay cezaevinde tutmanın bedelini birileri ödemelidir.

İnsan haklarının çiğnendiği her ülke batmıştır.

Büyüklük batmayı engellemez.

Sovyetler Birliği insan haklarını tanımadığı için tarih oldu.

ABD’de de aynı nedenle yakında tarihin çöplüğüne gidecek.

İnsan haklarının çiğnendiği ve hukukun yaşamadığı bir Türkiye’yi de kimse yaşatamaz.




Orhan SELEN
ANAYURT GZT.
20 Haziran 2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Faşistler yargıya darbe yaptı!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Tem 06, 2010 22:37


Türkiye'nin kaderi 11 hakimin elinde

Tek parti diktatörlüğüne giden yolda, en önemli engellerden biri olarak gördüğü Anayasa Mahkemesi’ni ele geçirmek isteyen AKP iktidarının başı Tayyip Erdoğan, asıl hedefi ‘kamufle edebilmek’ için, her kesimden destek alabilecek ‘malzemelerden’ oluşan bir Anayasa değişikliği paketi hazırlattı.

AKP milletvekillerinin oyları ile TBMM’den geçirilen paket, Çankaya tarafından ‘jet hızı’ ile onaylanarak referanduma sunuldu.


CHP; paket içerisine özenle ‘gizlenmiş’ olan maddenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebi ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Anayasa Mahkemesi, başvuru ile ilgili kararını hafta sonuna doğru açıklayacak.
İktidar partisinin elebaşları, ‘nihai kararı’ verecek olan mahkeme üyelerini ‘baskı altına’ alabilmek için akla hayale gelmeyecek oyunlara başvuruyor.
Medyadaki yandaşlarına, çıkacak muhtemel sonuç üzerine ‘toto’ oynatıyorlar.

Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi halinde, halen 11 kişiden müteşekkil olan Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 17’ye çıkarılacak.

Üyelerden ‘3’ünü’ fiili olarak TBMM seçecek, ‘14’ünü’ ise Cumhurbaşkanı atayacak.
Nihai atamayı gerçekleştirecek olan Cumhurbaşkanı ve TBMM, aday gösteren kurumların ‘çoğunluklarının’ iradesi ile bağımlı olmayacak.

‘Bir oy alan’ ile ‘500 oy alan’ aynı kabul edilecek. Yani, ‘tek oy’ alarak adayların arasına giren bir kişinin ‘üye’ olarak atanması fiilen mümkün hale gelecek.


‘Yüksek bürokratlık’ şartını delebilmek için Anayasa Mahkemesi raportörlüğünden Denizcilik Müsteşar Yardımcılığı’na atanan bir kişinin, ‘31 gün’ sonra nasıl ‘yedek üyeliğe’ seçildiğini hep birlikte gördünüz.
Diğer atamalarda ‘hangi usullerin’ tatbik edileceğini varın artık siz düşünün.


Üyelerinin tamamı ‘doğrudan’ veya ‘dolaylı’ olarak iktidar tarafından atanmış olan bir Anayasa Mahkemesi’nin artık üzerine düşen ’denetim’ vazifesini ‘bağımsız’ ve ‘tarafsız’ olarak yerine getirebilmesi mümkün müdür?

Böyle bir mahkeme, kendisini seçen iktidarın yaptığı kanunların ‘Anayasa’ya uygun olup olmadığına’ nasıl karar verecek?

Yargıtay ve Danıştay kararları karşısında nasıl bir ‘hukuki tavır’ ortaya koyacak?

‘İktidara’ veya ‘muhalefete’ mensup kişiler hakkında nasıl bir karar alacak?

‘Kapatma’ davaları karşısında nasıl bir tutum takınacak?

‘Türk milleti’ adına karar veren mahkeme, ‘iktidar partisi’ adına karar veren ‘AKP Mahkemesi’ veya ‘Aile Mahkemesi’ haline dönüştürülüyor.

Anayasa Mahkemesi, zımnen ’iptal’ ediliyor.



Anayasa Mahkemesi üyeleri, ‘tarihi bir sınav’ ile karşı karşıya.
Mahkeme, öncelikle ‘kendi kurumsal geleceği’ hakkında bir karar verecek.
Ya ‘bağımsız’, ‘tarafsız’ ve ‘saygın’ bir üst yargı kurumu olarak yoluna devam edecek,
ya da ‘Aile Mahkemesi’ hüviyetine bürünerek ‘fonksiyonunu’ kaybedecek.

    Mahkeme, aynı zamanda ‘ülkenin geleceği’ noktasında bir tavır ortaya koyacak.
    Türkiye, ya bir ‘hukuk devleti’ olarak ‘üniter yapısını’ korumaya devam edecek, ya da Anayasa’sının ‘ilk üç maddesi’ güvenceden yoksun bir halde, ‘etnik temeller’ üzerinde şekillenen ‘tek parti diktasının’ elinde parçalanıp gidecek.

Anayasa Mahkemesi, AKP’ye karşı açılan ‘kapatma’ davasında olduğu gibi, ‘iç ve dış konjonktüre’ göre ‘siyasi’ bir karar mı, yoksa ‘hukukun genel prensiplerine’ göre ‘hukuki’ bir karar mı verecek?

Hep birlikte göreceğiz.


İsrafil K.KUMBASAR
07 Temmuz 2010
YENİÇAĞ




AKP'nin raporcusu iptalini istemişti

Raportör: Anayasa değişiklik iptali başvurusu reddedilsin!

Anayasa değişikliğinin iptali davasına ilişkin rapor tamamlandı, mahkeme üyelerine dağıtıldı.

Anayasa değişikliğinin iptali davasına ilişkin rapor tamamlanuıum mahkeme üyelerine dağıtıldı. Raportör, Anayasa paketinin iptal başvurusunun reddini istedi. Gerekçe olarak "yasalaşma süreci tamamlanmaması" gösterildi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

ÖncekiSonraki

Şu dizine dön: Halk Oylaması Yazıları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x