FRANSA’DA POLİTİK DÜŞÜNCENİN EVRİMİ

FRANSA’DA POLİTİK DÜŞÜNCENİN EVRİMİ

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzr Haz 05, 2016 3:16

FRANSA’DA POLİTİK DÜŞÜNCENİN EVRİMİ
Çok tartışması yapılan sağ/sol düşünce ayırımı için genel olarak, Fransız aydınlanmasının ‘ilerlemeci sol’cu düşünceyi; din adamları ve soyluların oluşturduğu blok olup Fransızların Eski Rejim (Ancien Régime) dedikleri ‘muhafazakâr burjuvazi’nin de sağcı düşünceyi doğurduğu söylenir.
Bu kalıbın bir formül, ‘şablon’ ya da bir ‘model’ olarak alınması durumunda, buradan solcu düşüncenin sosyalizm/komünizme doğru açıldığı, sağcı düşüncenin de faşizmi doğurduğu çıkarsaması yapılmaktadır.

Bir ikinci kalıp, formül, şablon ya da ‘model’ ise ‘sağcı liberal’ diye bilinen ve büyük ölçüde Friedrik Hayek (1899-1002) ve Karl Popper (1902-1994) gibi düşünürlerce geliştirilen modeldir.
Her ne kadar Karl Popper Klasik Yunan felsefesine kadar uzanıp ‘açık toplum’ düşmanlarını Platon’dan başlatıyorsa da, sağ liberal görüş daha çok Francisco de Vitoria (1483-1546)’nın kurucusu olduğu Salamank Okulu (Ecole de Samamanque)yla başlatılır.
Ticaretin gelişmesi ve yeni Anakaraların keşfiyle başlayan ‘Yeni Çağ’ın düşüncesidir liberal sağ düşünce. Bireycilik ve girişimcilik bu çağda bir ‘patlama’ göstermemiş midir?
Bu modele göre, Fransız aydınlanması aslında sağ liberal düşünceye kaynaklık etmiştir. Sosyalizm/komünizme götüren düşünce ise özünde ‘anti-liberal’dir.

1789 Fransız Devrimi ve o dönemin Amerikan, Hollanda ve hatta İngiliz devrimleri kaynağını hep Fransız Aydınlanması’ndan almışlardır.
Ancak 1789 Devrimi, Robespièrre (1758-1794), Saint-Just (1767-1794) ve Jean-Paul Marat (1743-1793)’nın 1793 ‘darbe’siyle bir başka ‘model’e kaynaklık etmiştir. Oysa, asıl Fransız ‘Devrim’i, ılımlı ılımsız tüm liberallerin karşı çıktıkları işte bu Jakoben Devrimiyle olmuştur.
Ne var ki, en genci 27 yaşında en yaşlısı da 50’sine varmamış olan bu ‘Devrimci’lerin görüşleri, aradan 227 yıl geçmiş olmasına karşın hâlâ tartışılmakta ve onların yapmak isteyip de yapamadıkları bugün yapılmak istenebilmektedir.
Öyle ki, onların görüşlerinden hareket edip de faşizme çıkanlar olduğu gibi, aynı modelden komünizm çıkaranlar da bulunmaktadır. Buna göre Hitler’in ‘nasyonal sosyalizm’i ile Stalin’in ‘Tek ülkde sosyalizm’i bir madalyonun iki yüzü gibidir.


İşte faşizmi kahverengi/kızıl diye ayırıp aralarında bir ton farkı olduğunu ileri sürenler, güzel Türkçemizle, akılları sıra, ne o ne o diyerek, sözde ‘tarafsız’ kaldıkalarını ileri sürmektedirler.
Suya sabuna dokunmayan ‘pis’ örneği, bu ‘tarafsız’ların yanısıra bir ‘üçüncü yol’ bulanlar da yok değildir.


Bu görüşü, bugün Fransa’da Jean-Claud Michéa (1950-) savunmakta.
O’na göre, Fransız Devrimi’nde iki kamp vardı: biri, monarşi yanlısı muhafazakârlar, ki Kurucu Meclis’te ‘Sağ’ı kanadı oluşturmaktaydılar; ikincisi de aydınlanmanın bireyci ve merkantil ideallerini taşıyan burjuva liberaller, ki Kurucu Meclis’te ‘sol’ kanadı oluşturmaktaydılar.
Yaygın olan bu görüşe göre, burjuva liberalizmi ‘sol’un ana kaynağı olmaktadır.
Oysa, o günlerde henüz bir ‘sosyalizm’ terimi bile yoktur.
Sosyalizm terimi Pierre Leroux (1797-1871) tarafından Devrim’den sonra hem muhafazakârlara ve hem de liberallere karşı, bir ‘üçüncü yol’ olarak 1830 Devrimi’nden sonra kullanılmaya başlanacak (1834) ve 1840’lı yıllarda Marx ve o dönem düşünürlerince geliştirilecektir.
Her ne kadar İngiltere’de Robert Owen (1771-1858) yeni bir sosyal sistem (système social), Fransa’da ise Charles Fourier (1772-1837), Etienne Cabet (1788-1856)’den biri Fransa’da ‘phalenstère’ diğeri Amerika’da ‘Icarie’ gibi ‘ütopik sosyal sistem’ler tasarlıyorlardı iseler de; yandaşları ya ‘ovenist’, ya ‘furieci’ ya da ‘kabeci’ olarak çağrılıyorlardı. Onlara ‘ütopik sosyalist’ adını verenler ise daha sonra kendilerini ‘bilimsel sosyalist’ olarak adlandıranlar olacaktı.
Örneğin Proudhon (1809-1865), ‘Mülkiyet Nedir?’ini 1840 yılında, ‘Kurulacak İnsanklık Düzeni’ni 1843 yılında, ‘Ekonomik Çelişkiler Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi’ni 1846 yazarken hep ‘sosyal sorun’u ele alacaktı.
Pierre Leroux ise ‘sosyalizm’ terimini büyük olasılıkla 1822’de gittiği İngiltere’de duymuş, daha sonra Fransa’da çıkardığı Globe adlı gazetede arkadaşlarıyla birlikte Almanca’yla da uyumlu socialismus, sozialismus, socialnost, communisme, humanisme terimleriyle karşılaştırarak fransızca ‘socialisme’ sosyalizm olarak belirlemiştir.
O nedenle görüşlerinden etkilendiği çok belirgin olan Jean Jaurès (1859-1914)’in de içinde bulunduğu komite tarafından, 1903 yılında Pierre Leroux’nun mezarına ‘Sosyalizmin Babası’ diye yazılmıştır.
Pierre Leroux’nun sosyalizmi ‘mutlak liberalizm’ ile ‘mutlak sosyalizm’ arasında yer alıp, özgürlük ve eşitlik kavramlarını bağdaştıran ‘demokratik sosyalizm’ olarak tanımlanabilir.
Daha sonra Jean Jaurès tarafından geliştirilecek olan ama ne yazık ki belki de en verimli çağında bir suikaste kurban giden Jaurès’ten sonra Fransız Sosyalizmi çok nitelik değiştirecek ve bugün ‘Hollandisme’ gibi bir ‘ucube’ye dönüşecektir.
Kuşkusuz Fransa’da ‘politik düşünce’nin evrimi’ni özetlemeye çalışacağımız işbu birkaç sayılık yazı dizimizde, okuyucuya salt- Fransa’daki düşünsel gelişimi sunmaktan çok, Türkiye’de ileri-geri kullanılmakta olan sol, solcu, sosyalizm, demokrasi gibi kavramların içeriği hakkında bilgi vermektir.
Son tümcede olabildiğince alçakgönüllü bir tutumla ‘bilgi vermek’ dedim; çünkü ondan daha yalın bir Türkçe ifade bulamadım.
Umarım yararlı olacaktır.
**
Bir önceki yazıda, mufazakârlık ile liberalizm arasında bir ‘üçüncü yol’ arayışının 19. Yüzyılın ikinci yarısına doğru yeni bir sosyalizm düşüncesinin oluşumuna yol açtığından sözettik.
İşte asıl ‘sol düşünce’ bu dönemden sonraki düşünürler tarafından geliştirilecektir.
Örneğin Proudhon, Fransız aydınlanmasının özgürlük ve eşitlik ideallerini toplumun geleneksel moral değerleriyle birlikte ele almasına karşın, yeni gelişen sanayi kapitalizminin ‘makinalaşma’ ve ‘verimlilik’ çığırtkanlığının tam karşısında olmuştur.
Ve İngiltere’deki luddites ve Fransa’daki Canuts hareketleri gibi makinaların kırılmasından yana olmuştur. Bir anlamda ‘anarşist’ olan bu anlayış, daha sonra Geroges Sorel (1847-1922)’in ‘devrimci sendikalizmi’ ile Almanya’daki mufahazakâr devrimci Moller van den Bruck (1876-1925), Osawald Spengler (1880-1936 ) ve Ernst Jünger (1895-1998)’in görüşlerine esin kaynağı olmuştur.
Engels, 1885 yılında August Bebel (1840-1913)’e yazdığı mektupta; “Paris’teki kitle, göreli olarak Proudhon, Luis Blanc ve Pierre Leroux’nun görüşlerinden etkilenen ‘sosyalist’ ama ‘orta yolcu sosyalist’ (socialiste moyen) bir kitledir” diye yazacaktır. Onların ‘komünizm’ anlayışı Cabet’nin ‘ütopik’ deneyimlerine dayanmaktadır.
Oysa, Lenin’le birlikte sosyalizm düşüncesi “kapitalizmi kapitalist temeller üzerinden aşmak” görüşüne dayandırılacaktır. Böylece, kapitalizme salt ‘yabancılaştırıcı’ bir sistem olduğu için karşı koymak yerine, onun yabacılaştırıcı etkisini ‘sistem içinde kırmak’ gerektiği ileri sürülmüş olmaktadır.
Kuşkusuz bu anlayışın, zamanla, ‘sistemle bütünleşmek’ gibi bir sonuca varacağını Lenin kestiremezdi. Nitekim, 20.yüzyıl sosyalizmleri çoğunlukla bu yolda gelişeceklerdir.
Örneğin, Fransız sosyalistleri bir yana, Fransız Komünist Partisi eski genel başkanı Robert Hue (1946 -) ile birlikte, Fransız Komünist Partisi, “sosyalizm için mücadele” yerine dinsel, etnik ya da cinsiyet “ayrımcılığına karşı mücadele”yi programına koymuştur.
Böylece ‘Devrimci sosyalizm’den ‘tepkici sosyalizm’e gelinmiş olunacaktır.
Sosyalizm düşüncesi ise Geoges Orwell (1903-1950), Pier Paolo Pasolini (1922-1975), Albert Camus (1913-1960) ve Jean-Claude Michéa ile ekonomist Jacques Sapir (1954- )’in örneklerini oluşturdukları bir ‘entellektüel düşünce’ düzeyine indirgenmiş olacaktır.
Türkiye’de yaygın olan ‘demokrat’lık gibi, ne anlama geldiği belli olmayan ya da hangi niyetle yenirse o tadın alındığı bir ‘entellektüel’ doyum aracı olacaktır.
O nedenle, bu yaklaşım, örneğin Fransız Devrimi denildiğinde öncelikle ‘Aydınlanma’yı ve ardından 1789’un ‘değerleri’ni ileri sürmelerine karşın, sözgelimi 1793’ü bir ‘sapma’ olarak görmektedirler. Ve ‘sol düşünce’nin Aydınlanma’nın ‘liberal’ görüşlerinden kaynaklanabileceğini ileri sürmektedirler.
Öte yandan, Jacques Sapir, Fransız sosyalistlerini ‘sosyalist’ olarak tırnak içinde tanımlarken, onların özde anti-liberal olan Proudhon’cu gelenekten koptuklarını anlatmak istemektedir.
Tam da bu nedenle, bu ‘üçüncü yol’cu düşünürler, kendi görüşlerinin ‘ne liberal’ ve ne de ‘muhafazakâr’ değil ama ‘libertaire’ olduğunu ileri sürmektedirler.
Türkiye’deki ‘özgürlükçü demokrasi’ yanlılarını da bu grup içinde değerlendermek olası gibi görünmektedir. Bu tip yaklaşımlar ‘sol’ ya da ‘solcu’ olmaktan çok sola yatkın (sinistrogyre) yaklaşımlar olarak değerlendirilebilirler. Nasıl ‘sağcı’ olmaktan çok sağa yatkın (dextrogyre) olanlar varsa, öyle..
Fransa’da 2017 seçimleri için Le Figaro ve Liberation gazeteleri Alain Juppé için ‘solun en iyi adayı’ diye yayım yaparken, sağın ‘sola yatkın adamı’ demek istemektedirler.
İşte sol içinde ‘sağa yatkın’ ve sağ içinde ‘sola yatkın’ adayların bulunması, sağ ve solu biribirinden ayıramama sonucunu doğurmuş, bu durum kimi çevrelerde ‘sağ/sol ayırımı’ bitti biçiminde anlaşılmaya başlanmıştır.
Yine Türkiye’de ‘Hitlerci misin?’ yoksa ‘Stalinci misin?’ biçiminde en uç noktaya götürülen bu sorgulamaya, gerçek bir ‘özgürlükçü demokrasi’ anlayışının olmayışı da eklenince, kitlelere ‘dinsel cemaatler’e sürüklenmekten başka seçenek kalmamıştır.
Ne var ki, olağanüstü koşullarda muhafazakârlar, liberaller ve sosyalistlerin biraraya geldikleri durumlar da olmamış değildir. Örneğin Fransa’da Ulusal Direnme Konseyi (Conseil National de la Résistance) döneminde (1943-47) komünistler ve golist (De Gaule)ler biraraya geldikleri gibi, bugün bile bazılarının ‘ulusal kazanç’ olarak görülebileceği, Fransa Eletrik (işletmesi 1946), ‘sosyal sigorta’ ve Genel Sigorta (AGF-1945)’nın yanısıra Crédit Lyonnais (1945) ve Société Génarale (1946) gibi ulusal bankalar açılarak bir ‘planlı ekonomi’ uygulamasına yönelinmiştir.
Hatta Thomas Piketty’nin gösterdiği üzere, o dönemde ‘toplumsal eşitsizlikte bir azalma’nın yaşandığı da bir gerçektir. Ne var ki, günümüzde benzer birlikteliklerin benzer sonuçlar doğuracağını söylemek ancak ‘aşırı iyimserlik’ olacaktır.
Tarihsel olguları tarihsel ‘bağlam’ında değerlendirmek gerektiğinin altını çizdikten sonra, düşünsel düzlemde (planda) sağ ve sol eğilimlere dönüldüğünde, yeni bir açıklama ‘model’inden sözedebiliriz.
1990’lara değin Fransız Komünist Partisi üyesi olan ve daha sonra Le Pen’in ‘Ulusal Cephesi’nin merkez karar kurulunda yeralan Alain Soral (1958- ) 2007’den itibaren de Eşitlik ve Uzlaşı (Egalité et Reconciliation E&R) hareketini yürütmekte olup, ‘aşırı sağcı’ olarak nitelenen Milliyetçi Sol (nationaliste de Gauche)’un temsilcisi olarak görülmektedir (**).
Yine de Alain Sorel’in görüşlerinden hareketle sağ ve sol düşünce matriksini aşağıdaki grafikten izleyebiliriz:
Dikey eksen iş (emek) ya da ‘ekonomik’ olanı, yatay eksen de ‘değer’ler ya da ‘politik’ olanı göstersin.
Değerlerde solcu ve ekonomide sağcı tutumlar pür liberalizmi verecektir.
Değerlerde sağcı ve ekonomide solcu tutumlar ise, Alaın Sorel’in ‘Eşitlik ve Uzlaşı’ hareketini vermekte olup, pür anti-liberalizmle muhafazakâr ahlâkî değerler ve toplumsal ilericiliği bağdaştırdığını ileri sürmektedir.
Değerlerde sağcı ve ekonomide sağcılık ise yeni-muhafazakârlığı (neo-con) vermektedir. Fransa’da Le Pen’in Ulusal Cephesi bu kategoriye girmektedir.


Değerlerde solcu ve ekonomide solculuk ise Fransa’daki Troçkist’ler, LCR/NPA gibi ‘aşırı sol’ düşünceyi vermektedir. Michel Onfray (1959- ) gibi düşünürler de bu grup içinde değerlendirilebilir.

(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(*) Bu ve bir sonraki yazıda, ayrıntılı bilgi için bkz: NICOPOL, « Droite, Gauche, Libéralisme, Socialisme : grilles de lecture de l’histoire des idées politiques depuis la Révolution Française », Agoravox, 27 février 2016
(**) Türkçeye çevirirken neden Milliyetçi Sol diye çevirip Ulusal(cı) Sol demediğimize gelince, bizce ulusalcılık milliyetçiliği içermesine karşın onunla ‘özdeş’ tutulamaz. İşte bu nedenle Alain Soral’ın Milliyetçi Sol hareketi ‘aşırı sağ’ eğilimli olarak nitelendirilebilir ama Ulusal Sol hareketler ne aşırı ve ne de ‘sağ’cı olarak nitelendirilemezler. Milliyetçiler, Ulusal Sol hareketler içinde yeralabilirler ama hareketi ‘yönlendiremezler’. Ancak bu tartışma, bu yazının konusu olmadığı için geçiyoruz.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1526
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x