GELECEK YIL AĞLAMAK İSTEMİYORUM

GELECEK YIL AĞLAMAK İSTEMİYORUM

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Ara 28, 2015 17:55

GELECEK YIL AĞLAMAK İSTEMİYORUM
Ağlamak istenir mi ? O zaten istenç dışı değil midir ?
Ne var ki, Ulusal Kanal’da Suriye üzerine yapılan belgeseli izleyip de ağlamayan, istenç-mistenç şöyle dursun zaten insan değildir.
O ara, 1 Kasım seçimlerinden önce, yazdığım ama yayınlamak istemediğim yazı geldi aklıma.
Seçimlerin ‘seçim’den, demokrasinin ‘kavram olmaktan’, insanlağın ‘zıvana’dan çıktığı bir dönemde seçim olsa n’olurdu olmasa ne ?
Şöyle yazmışım :
“Daha önce, yani tam üç yıl önce Çehov’un şu sözünü anımsatmıştı Putin: “Öyküye başladığınızda, örneğin duvara asılı bir tüfekten sözetmişseniz, eninde sonunda o tüfek patlamalıdır”.
Bu sözleri öykü yazarları derinliğine işleyebilirler.
Ancak politikacıların almak zorunda oldukları dersler de var kuşkusuz.
Irak’a ‘demokrasi’yi nasıl getirmişlerdi?
Tank, top ve tüfekle değil mi?
O tank, o top ve o tüfek, ‘6ncı filo’ ile ABD ve NATO ‘üs’leriyle duvarda asılı duruyordu hep.
Gün geldi Afgansitan’da Taliban’ı vurdu, Irak’ta Saddam Hüseyini..
Rusya Federasyonu’nun ‘en zayıf olduğu’ günlerdi.
Kavga kaçınılmazdı.
Ama ‘ilk vuran Rusya’ olmadı, ABD ve ‘şürekası’ oldu.
Libya’da ilk vuran ‘Sarkozy’ oldu.
Mısır’da ‘kim oldu’ diye sorulursa, ‘halk oldu, halk’.
Suriye’de de ‘halk’ olacak.
Halk ne zaman gücünün ayırdında olacak?
‘Sürü gibi’ Avrupa yollarına düşen bir ‘halk’ değil kuşkusuz.
‘Vatan’ına sahip çıkan bir halk.
Atalarından kalan bağı, bahçeyi, yıkık duvarı, susuz çeşmeyi bırakıp; çoluğun ve çocuğunla ‘Avrupa’da ‘internet kullanma’ hayaliyle çıkmışsan yola, yolda kalacaksın demektir.
İnsanlık yolunda senden bir eser kalmayacak.
‘Suriye kökenli’ bir ‘Almanya yurttaşı’, bir ‘Fransız yurttaşı’, bir ‘İtalyan’, bir ‘İngiliz’, bir ‘İsveç’ ve ilah ‘yurttaş’ı olabileceksin belki.
Ve hiçbir zaman gerçek bir ‘yurttaş’ı olamayacaksın yaşadığın ülkenin.
Belki kaloroiferin, mikro ond’un, Iphon’un olacak ama ‘yurttaş’lığını yitireceksin.
Çocukların ve torunların da ‘Suriye kökenli’ olarak kayıtlara geçecekler.
Aldatıldığını çok sonra anlayacaksın.
Sorumlusu kim?
Daha ortalıkta İŞID-MİŞID yokken sana Türkiye ‘kucak açtı’ değil mi?
Türkler değillerdi aslında, ABD ve ‘şüreka’sı idi.
O ‘şüreka’, o ‘şerik’ler topluluğu o ‘şirket’in ortakları idiler.
ABD’nin ‘kon’ları, Fransızcası ile ‘aptalları’ ya da ‘kötü niyetlileri’, Fransa’nın, Almanya’nın, İtalya’nın ‘kon’ları idiler.
Tek sözcükle sözkonsu ülkelerin ‘yönetimini gasp’ ederek, hem kendi ülkelerine ve hem de tüm insanlığa ‘kötülük saçan’ ‘kon’lar ve ‘konard’lar.
Ve bu konlar ve konardların hemen hemen tümü, istisnasız, seçimle gelmişlerdi ‘işbaşı’na.
‘Demokrasi’ kanalıyla..
Ve ‘yalan’ınıyla..
Bugün Türkiye’de de ‘seçim’ yapılacak.
Gidip ‘oy ver’ ve ‘seç’; yarın seni, Avrupa yollarına bugünkü Suriyeli’ler gibi sürecek olanları..
Dün Suriyelilere kollarını açanlar açmışlar kollarını.
Seni bekliyorlar.
Demokrasinin D’si
Oysa ‘demokrasi’ bir ‘kavga’nın adıdır.
Ve eğer ‘kavga kaçınılmazsa ilk vuracak olan sen olmalısın’!
Gidip sandığa, seni ‘temsil ettiğini’ ileri sürenlere verme oy!
Hiçbirine verme, ‘kendi adın’ neyse onu yaz pusulaya.
Seni temsil eden bir tek kişi yok çünkü orada.
Bu koşullarda, senin ‘temsilcin’ olmayacak hiçbir zaman.
Sen ne zaman ‘ben geldim, çekilin kenara’ dersen işte o gün ‘demokrasi’ olacak.
Başkaca bir ‘demokrasi’ yok aslında.
Ancak, sen her gün Meclis’te olamayacağın için, kimi ‘temsilcileri’ni bırakıp işinin başına dönebilirsin.
Oraya bırakacağın ‘temsilciler’ zaten seninle birlikte orada olacaklardır ve belki senden de önde..
“Eğer kavga kaçınılmazsa ilk vuran sen olmalısın” deniyor ya; ‘her gerilimi bir kavga’ olarak görürsen, ilk vuran olduğunda en çok dayağı yiyen de sen olacaksın demektir.
Sen ‘vurduğun zaman ses getirecek’, ‘vurduğun zaman devirecek’ güçte değilsen, sakın elini kaldırma havaya.
Bugün sandığa gidip oy vereceksin.
Nüfus sayımı gibi düşün, ne fazla ne eksik, git oy ver bakalım.
‘Biz kaç kişiyiz’ diye ölçmek için gidiyorsun aslında.
Yoksa, ne ‘iktidar’ ve ne de ‘muhalefet’ olmak için değil.
Fenerbahçe-Beşiktaş maçı gibi düşün.
İyi oynadık ama kaybettik demeye hazırlan.
Sen seyircisin unutma!
Bağır ve çağır; sevin ya da üzülmüş gibi yap.
Senin ‘oyuncu değiştirme’ hakkın yok ki, Ahmet’i çekip Mehmet’i koyasın.
Bırak bakanı başbakanı, sen Kemal Kılıçdaroğlu ya da Devlet Bahçeli’yi bile değiştiremiyorsun.
Dr Ahmet değil de Binali Yıldırım olsun diye görüş bildirecek bir tek AKP’li var mı Tanrı aşkınıza?
Olması olası mı?
Gidip ‘kıl’ gibi oy vereceksin.
‘Tüy’ kadar ağırlığın yok aslında.
İlk vuran sen olsan n’olur, vurulan olsan ne?
Duvara asılı duran tüfeğe gelince; işte sen o tüfek gibisin, fişeği boşlatılmış asılı duran bir boru gibi orada.
Özün çelik ve sapın estetik aslında.
Ancak henüz ayırdında değilsin.
Bugün git ve oyunu ver; kime istersen ver gitsin.
Ama yarın, ineceksin o asılı durduğun yerden.
Ne Amerika ne Rusya ve ne o eski Prusya...
Dağları yırtıp enginlere sığmayacak bir derya görecek karşılarında.
Maşrıktan Mağrip’e akan bir ‘insan seli’ de ne demek?
Bastığı yeri ‘toprak’ değil de ‘Vatan’ bilecek Mehmet.
Sen Türkiye’de Can, İran’da Han, Afganistan’da Kağansın.
Elin kolun kelepçeli.
Başkasına vereceğin her ‘oy’ da sıkacak zincirlerini.
Git oy ver bugün ve kendi adını yaz oy pusulasına.
Bak nasıl değişiyor dünya.”
Görüldüğü üzere çok kızmıştım yurtlarını bırakıp kaçan Suriye’lilere.
Ve hala kızmaktayım ; Araplara, Suryanilere, Kürtlere, Ermenilere değil, ne katolik ya da ortodokslara ve ne de sunnî ya da nasturîlere değil, ‘Suriyeliler’e, Suriye’yi ‘Vatan’ bilip, Suriye Arap Cumhuriyeti’ni ‘Devlet’ olarak tanıyanlara.. (Elli milyon kez yinelesem doymam ; Ulus-Devlet diyenlerin burunlarının dibindeki Suriye’yi bile görmediklerine de kızarım).
Ne demişim; “Atalarından kalan bağı, bahçeyi, yıkık duvarı, susuz çeşmeyi bırakıp; çoluğun ve çocuğunla ‘Avrupa’da ‘internet kullanma’ hayaliyle çıkmışsan yola, yolda kalacaksın demektir.
İnsanlık yolunda senden bir eser kalmayacak.”
Suriyeli’lere böyle demişim.
Oysa Diyarbakırlı’lara, ‘Mardinli’lere, Şırnaklı’lara demeliymişim.
Dememişsem demiş olayım o zaman.
Eğer sen Sur’u, Silavan’ı, Nusaybin ve Cizre’yi bırakıp geliyorsan benden değilsin.
Ben sana ağlamam.
Geride bıraktığın, o dul kadına, o öksüz çocuğa, o kimsesiz yaşlıya ağlarım.
Ve sana olan öfkem artar.
Gidip ‘kıl gibi’ Dr Recep’e, Dr Ahmet, El Beşir ve Bozdağlı Bekir’e; o Selo o Figo o Serro’ya oy verirsen ben ağlamam, senin anan ağlar.
Beni de ağlamak zorunda bıraktığın için sana olan öfkem bir kez daha artar.
Yeni yılda artık ağlamak istemiyorum.
Öfkemi bileyip, bağırmak istiyorum.
“Bağır bağır” bağırarak “kurşun eritmeye” çağırmak istiyorum.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1535
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x