Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Pzt May 07, 2012 20:55

VİCDAN ÖLÇER

Sene 2020. Türkiye’nin Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 66 yaşına basmasına rağmen bir delikanlıyı aratmayacak derecede ki fiziki yapısını uzak doğudan getirttiği çaylara borçlu olduğunu vurguluyordu. Her sabah, özel sağlık yaşam ünitesinde saf oksijen soluyarak yaptığı kahvaltı sonrası, günlük gazetelerini, ABD’den getirttiği stres temizleme kabininde, su samuru derisiyle kaplanmış bakır-bor alaşımından yapılmış koltuğunda okuyordu. Vücuduna yerleştirilen çip’lerle gün boyu doktorları tarafından sağlık kontrolleri yapılmaktaydı. Kalp atımları, kapillar damarların durumu, karaciğer enzimleri, tiroit, sinir sistemi ve hormonal değişimler anlık olarak Başbakanlık konutunda ki bilgisayar sistemi aracılığı ile doktorlarına iletiliyordu. Bu aralar, sık sık düşen kan şekeri, uzaktan yardım aracılığı ile insülin salgılanması artırılarak dengede tutulmaya çalışılıyordu. Aşırı uyarılara karşı uyum kapasitesi dengede tutulmaya çalışılsa da Adrenalin ve Noradrenalin salınımında ki dengesizlik endişe vermekteydi. / Sevgili okurlara şu bilgiyi verelim; Adrenalin sıkıntı, korku ve depresyonda Noradrenalin ise kızgınlık, öfke ve saldırganlık anında daha çok salgılanan hormonlardır./ Son günlerde artan stresi nedeniyle doktorların uzaktan müdahale girişimleri de sonuç vermiyordu. ABD’den yapılan müdahale de bir işe yaramıyordu. Bu müdahale ABD’de ki bir sağlık biriminden Başkan Erdoğan’a özel olarak uydu ve dalgalarla gönderilen anti-stres molekülleriydi. Başkan Erdoğan’ın strese neden olan bilinçaltı defalarca silinmesine rağmen son zamanlarda artan stresine anlam verilemiyordu. Uzun zamandır halktan uzak kalan Erdoğan’ı, ne basın mensupları ne de hükümetin bakanları göremiyordu. Evinden işine giderken, yer altı simülasyon yolunu kullanan Başkana ulaşmak imkansızdı. Başkanlık Sarayı, evi ve arabasına yerleştirilen kozmik kalkan dalgaları kimsenin yanaşmasına müsaade etmiyordu. Parti ve hükümet, bu durumdan endişeliydi. ABD’den gelecek olan “Uluslararası Doğa Üstü Irksal Sağlık Birimi” Erdoğan’ın imdadına yetişebilecek miydi?…
En son köşeliyorum tarafından Sal May 08, 2012 8:31 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Pzt May 07, 2012 22:10

Başkan Erdoğan’ın Amerika’da bulunan oğlu Senatör Bilal Erdoğan Washington’un nabzını tutan Roll Call isimli gazetenin son analizini yapmaktaydı, Başkan Erdoğan’ın sağlık durumunun endişe verici olduğunu yazıyordu. Bilal iş hayatında kazandığı üstün başarıları ile Amerika’nın ultra zenginleri listesine girmeyi başarmıştı. Uluslar arası gemicilik sektöründe dünya birinci olan şirketi son olarak 50 gemi siparişi vermişti. Tamamı Türk tersanelerinde yapımı devam eden gemiler yakın bir tarihte Bilal Erdoğan’ın yeni kurduğu Ak-Gem Şirketler Topluluğuna teslim edilecekti. Bu şirket İ. Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek, Abdullah Gül’ün oğlu Mehmet Emre Gül ve eski Maliye Bakanı rahmetli Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdulah Unakıtan tarafından kurulmuştu. Bilal bu şirketi kurduktan sonra siyasete atılmaya karar vermişti. Seçimini Demokratlardan yana gösteren Bilal 2020 yılı senatör seçimlerinde Florida’dan aday oldu ve kazandı. Demokratlar 80 senatör çıkararak Cumhuriyetçileri yerle bir etmişlerdi. Chıcago Sun-Times, Fınancıal Times, Los Angeles Times, USA Today ve daha bir çok gazete Bilal Erdoğan’ın başarı hikâyesini manşet yapmıştı. “ABD Senatosunda bir Türk.” “ Türk’ün Gücü” “Gemicilik Sektörünün Prensi Babasının Yolunda” “ Mecliste Türk Kanı”

Devamı yarın...
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 8:35

Babasının rahatsızlığını gazeteden öğrenmiş olmasından rahatsızlık duyan Bilal özel uçağı ile Türkiye’ye gitme kararı verir… o gece 21;30 da Miami İnternational Airport’ta bekleyen özel jetine binerken ABD Başkanı olan eski Türk-Amerikan Konseyi Başkanı Brent Scowcroft, Burak’ı arayarak geçmiş olsun dileklerini iletiyordu…Başkan, Burak’ın senatör olmasında emeği çok büyüktü. Türk-Amerikan Konseyi Başkanlığı döneminde Erdoğan ile başlayan dostlukları ABD Başkanı olduktan sonra daha yoğun bir şekilde sürüyor ve ortak oldukları şirketler aracılığı ile daha sık bir araya geliyorlardı.
“Uluslararası Doğa Üstü Irksal Sağlık Birimi”
Yapılan bilimsel çalışmalardan bir sonuç alınamıyordu. Başkan Erdoğan’ın danışmanları, doktorları ve bilim adamlarından oluşan bir grup VB Sendromu hastalığına yakalanan Erdoğan’ı kurtarmak ümidi ile dünyanın referanslı Ulemalar ile görüşme kararı alırlar…
Merak eden okurlarıma Ulemanın kim olduğunu kısacıkta olsa anlatayım; Âlimler, ilim sâhibleri; zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur'ân-ı kerîmin ve binlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâm'ın yirmi ana ilim ve kolları olan seksen ilimde mütehassıs (uzman), tasavvufun (evliyâlığın) en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen, insanların ilminden faydalandığı zâtlara Ulema denirdi. Osmanlı Devleti İslâm hukukunun ve Türk kültürünün hakim olduğu bir devletti. Kaynağını islam dininden alan hukuk kurallarıyla yönetilirdi. Bundan dolayı Ulema’lara sıkça başvurulur ve bilgiler alınırdı.
Bu işin doğru olmayacağını düşünen Ak Parti’de ki bazı aydınlar olaya müdahil olmaya çalışır. Bu aydınlardan biri grup toplantısında kürsüye çıkar ve konuşmaya başlar,
“ Araf suresi 3. ayet der ki Rabbinizden size indirilene uyun; O`nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. Demiştir. Bunu diyen Allah’tır. Ulema değil. Biz kitabımızı unutup Hıristiyanlar gibi Allah ile iletişim sağlamak için Rahibe’ye benzer adamlar arıyoruz. Yanlış yapıyoruz. Yunus suresinde ise “Sana vah yedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır. Enbiya sur. 10; Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?” Der. Bence Ulema fikrinden vazgeçelim. Bunu söylerken masalara vurmaya başlayan vekiller hakarete varan konuşmalar yapmaktaydı; “otur yerine” “ sen ne anlarsın dinden, ulemadan” “ parti disiplin kuruluna verelim bu mendeburu, partiden ihraç edelim” toplantı salonundan ayrılmak zorunda bırakıldı. Grup toplantısına 10 dakika ara verildikten sonra kürüyse çıkan bir Ak Partili biraz sakinleşen gruba şu açıklamayı yapıyordu;
“ Biraz önce ki açıklamalarından dolayı kınadığımız vekili çok görmemek gerekir. Cehaletinin kurbanı olmuştur. Bize surelerle cevap verme cüretini gösteren vekile bende bir sure ile cevap vermek istiyorum / İnsanların, sürüngenlerin ve hayvanların da aynı şekilde rengârenk olduğunu görmüyor musunuz? Kulları arasında ancak bilgi sahipleri Allah'ın korku ve titremesini içlerinde duyarlar. Allah güçlüdür, bağışlayıcıdır; bundan hiç şüpheniz olmasın." (Fatır; 35/27-28)./ Bu ayette geçen bilgi sahibi dediği kişi Ulemadır arkadaşlar. Bizler, Erdoğan’ın kurtuluşu için Ulemalara danışmalıyız.”
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 8:44

Gruptan çıkan karar ile dünyada ki referanslı ulemalar bir araya getirilecek, Erdoğan’ın geçmişine ve sağlığına ait bilgiler ayrıntılı olarak Ulemalara verilecek ve Ulemaların karar vermesi beklenecekti…Ve bu süreç mümkün olduğu kadar en kısa zamanda başlatılacaktı.
Ulemalara Mollalarda eşlik edecekti. Bu katılıma Talat Mollaoğlu’nun verdiği teklifle karar verilmişti. Ulemalar ve Mollalar dünyanın değişik ülkelerinden Türkiye’ye gelmeye başlamıştı. Bir hafta içinde ülkeye giriş yapan 101 adet Ulema ile 57 adet Molla İstanbul’da yedi yıldızlı SEYYİD TOPKAPI PALAS’TA kalacak ve toplantılarını Topkapı Sarayı Konferans salonunda yapacaklardı. Toplantıya Türk devleti adına Bülent Arınç katılacak ve başkanlık yapacaktı…Hemen hemen her gün sabah sekizde başlayan toplantı akşam 11 lere kadar devam ediyor ve çok ateşli konuşmalar cereyan ediyordu. Yaklaşık 6 ay süren bu toplantıdan çıkan nihai karar kısca şuydu; ( Not; bu toplantıdan Başkan Erdoğan’ın bir bilgisi yoktu)
“Başkan’ın hayatı her yönü ile incelendi. Bebekliğinden, gençliğinden, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığından, Başbakanlığına kadar her dönemi ayrıntılı olarak masaya yatırıldı, yaptığı icraatlar, mahkemelik olduğu davalar, muhalefetin suçlamaları, hakim ve savcılar ile ayrıca basın ile olan ilişkileri teker teker ele alındı. /Şimdi bu dosyanın tamamını yazacak olursak ciltler dolusu yazmam gerekir. Bu nedenle sonuç bölümünü yazalım ve Ulema olayını bitirelim/ Sonuç;
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 10:28

Başkan Erdoğan’da vicdan rahatsızlığı (vicdan azabı) tespit edilmiştir. Katmerleşmiş olan vicdanı defalarca temizlenmiş olmasına rağmen bunların izlerini hala taşımaktadır. Bu aşamada Başkan Erdoğan’ın vicdan azabından kurtarılması amacı ile bir eylem planı hazırlandı. Bu planda Erdoğan’a geçmişte yaşadığı olaylar hatırlatılacak ve o gece kendi kendine muhakeme yapması sağlanacaktı. Eğer hatalı bir şey görürse / ki yaptığımız araştırmalarda birçok yanlışlıkların olduğunu tespit ettik/ ve o gece Allah’tan af dilerse ve bu af dilemeyi her bir yanlış icraatı için yaparsa zaman içinde Erdoğan’ın vicdanı rahatlayacaktı. Ve kısa sürede eski ve zinde ruh haline kavuşacaktı. Dünyevi hayatında bu sayede huzur bulabilir, lakin kabirde azap çeker mi çekmez mi Allah bilir, denildi. Allah kolaylık versin, zihin açıklığı versin. Amin..diyip rapora imza atılmıştır. 159 adet imza. Arınç ta dahil…
Ak Parti’nin beyin kadrosu bu raporu tartışmış ve eylem planı parti tarafından da onaylanmıştır. Bu eylem planında Başkan Erdoğan’a geçmişte yaşadığı siyasi hayatı hatırlatılacaktı. Hatırlatacak olan kişilerin seçimi hususunda titiz davranılacaktı. Çünkü Erdoğan herkesle aynı samimiyeti paylaşmıyordu. Bu anlamda, bu projede özel isimler kullanılacaktı…
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 11:19

Ayrıca, Erdoğan’ın uykusu esnasında özel tasarlanmış Dream-Scren adı verilen bir aygıtla geçmişte yaşanan olaylar bir rüya gibi hatırlatılacaktı. İlk denemesi bu gece yapılacak olan Dream-Scren aygıtına sene 2002den 2011 yılına kadar ki Türkiye’de yaşanmış her olay, her konuşma aktarılmaya başlandı.
Aynı gece, Erdoğan’ın yatak odası.
Erdoğan, yatak odasına girer. Pijamalarını giyer ve yatağa uzanır. Son günlerde elinden düşürmediği kitabını açar ve okumaya başlar. Kitap 2011 yılında yayınlanmış Yılmaz Özdil’e ait “İsim Şehir Hayvan” adlı kitaptır. Erdoğan’ın rahat uyumasını sağlamak için odanın havalandırma sisteminden sedadif etki sağlayıcı renksiz ve kokusus bir gaz salınır. Gazın salınımıyla Erdoğan’ın uyuması eş zamanlı olur. Dream-Scren aygıtı odaya alınır. Başakan Erdoğan’ın yüzüne yansıyacak şekilde yerleştirilir. Ve Start verilir. Erdoğan’a geçmiş günlerden bir anımsatma yapılır… Erdoğan kendini, rüyasında bir toplantıyı seyrederken bulur…
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 12:17

Rüya;
Beklenen toplantı başlamıştı. Dev ekran açıldı. Ekranda, birçok insan yuvarlak bir masanın etrafına oturmuş hararetli bir şekilde konuşmalar yapmaktaydı. Gelen Türk ekibi, ekrana yansıyan insanların birçoğunu tanıyordu. Oktay Ekşi, Vural Savaş, Banu Avar, Fikret Bila, Fatih Altaylı, Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas, İsmet Berkan, Ali Bayramoğlu, Hasan Karakaya, Fehmi Koru, Ruşen Çakır, Oktay Vural, Nihat Genç, Yalçın Küçük, Eser Karakaş, Şahin Mengi, Ahmet Taşgetiren, Hasan Cemal, Güneri Civaoğlu, Sinan Meydan ve daha birçokları konferans salonundaydı. Anında yapılan sözlü çeviriler ile, konuşmalar, gelen konuklara aktarılmaktaydı. Her kes susmuş, gözler ekrandaydı;

Yuvarlak masanın tam ortasında oturan bir bey konuşmaya başladı;

Yönetici;
“Türkiye günlerdir ' Ergenekon ' adı verilen operasyonu konuşmuştur. İçinde emekli general, gazeteci, avukatların da bulunduğu 27 kişinin gözaltına alınması ve arkasından çıkan ilişkiler bağı, gündemi bir anda değiştirmişti. Fakat Odatv.com'un ulaştığı bilgilere göre İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ergenekon skandalının zamanlamasından dolayı oldukça kızgındı. Bu konuda konuşmak isteyen Odatv temsilcisine sözü bırakıyoruz. Buyurun sayın temsilci.”
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 12:46

OdaTv temsilcisi;
“Ergenekon operasyonunda gözaltına alınanlar uzun zamandır takip ediliyordu. Ve bu takip bahar aylarına kadar sürdürülecekti. Amaç, daha somut deliller elde etmek ve suçu temellendirmekti. Tetikçi olarak gözaltına alınan kişi de -daha önce başka suçlara karıştığı halde- tutuklanmıyordu. Çünkü tetikçi üzerinden teknik takip yürütülüyordu. Sadece telefonları dinlenmiyor evine yerleştirilen kamera ve dinleme cihazlarıyla daha büyük bir bağlantıya ulaşmak için sıkı takip ediliyordu. Fakat yaklaşan ekonomik kriz gündemini değiştirmek için Ankara'dan operasyonun başlaması emri verildi. Savcı ve polisin takibinin sonucu beklenmeden, skandal ortaya çıkartıldı. Ergenekon adı verilen operasyon da böylelikle Türkiye'nin gündemini değiştirmiş oldu.” ( Odatv.com)
Yönetici;
“Savcının bu aşamada, polisin medyaya operasyonun detaylarıyla ilgili bilgi sızdırmasından rahatsız olduğu öğrenildi. Sızdıranlar sizce kimlerdi?”
OdaTv yetkilisi;
“Tetikçinin suikast krokisine kadar tüm detayların gazetelerde yer almasının İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in işini zorlaştırdığı belirtilmişti. Ergenekon Operasyonu'nun ilk gününden beri operasyonla ilgili bilgiler polis kaynaklarından geliyordu. Operasyonda polisin gerçekleştirdiği telefon kayıtları deşifre ediliyor, soruşturmalar polisin verilerine göre yürütülüyordu. Fakat tüm bu gelişmelerde MİT'in adı ve istihbarati bilgileri hiç ön plana çıkmıyor.” ( Odatv.com)
Yönetici;
“Ergenekon operasyonunu sadece polis mi yürütüyor ve bilgiler MİT ile paylaşılmıyor mu? Emniyet İstihbarat ile MİT arasında bir çekişme ve paylaşım sorunu mu yaşanıyor?
OdaTv yetkilisi;
Odatv.com olarak; hala devam eden yayın yasağına rağmen, polisin operasyonun detaylarını medya ile paylaşmasının, operasyonun savcısını rahatsız ettiğini daha önce belirtmiştim.Medya ile paylaşılan veriler arasında; Ergenekon örgütünün darbe hazırlığı içinde olduğuna dair bilgiler de bulunuyor.Tüm bu darbe hazırlığı haberleri ise orduyu töhmet altında bırakıyor. Ergenekon örgütünün böyle bir hazırlığa birkaç kişi ile girmeyecekleri aşikar.” ( Odatv.com )

Yönetici;

“ Maksat orduyu mu yıpratmak?
OdaTv yetkilisi;
“Ergenekon, darbe hazırlığı için ordudan üst düzey komutanlarla işbirliği içindeydi. Bir adım geriden baktığımızda; akla şu sorular geliyor: Ergenekon operasyonu, orduyu yıpratma operasyonuna mı dönüşüyor? MİT böyle bir operasyonunun içinde olmak istemediği için mi uzak duruyor? Bir tarafta hükümetle-asker, diğer tarafta liberallerle-ulusalcılar arasında olan bir iktidar mücadelesidir yaşanan. Bu yönden bakıldığında, Ergenekon Soruşturması bir demokrasi mücadelesi değil, bu iktidar mücadelesinin bir yansımasıdır. Geleceğin Türkiye’sini inşa etmekle ilintilidir.” ( alıntı Odatv.com )
Erdoğan aniden uyanır. Karşısında duran aygıta bakar. Bir anlam veremez. Gördüğü rüyadan etkilenmiştir. Odabaşısını çağırır. Aygıtın ne olduğunu, ne işe yaradığını sorar. “ Bu alet sizin rahat uyumanız için tasarlandı sayın Başkan” der. Oda havasız kalmış. Sayın Odabaşı havalandırmayı açın lütfen, derken yarı baygın gözler tekrar uykuya dalar… Dream-Scren tekrar çalışmaya başlar;
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 13:02

Yönetici, Vural Savaşa döner,
“ Vural bey, Ergenekon tertibini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Vural Savaş ,
“Şimdi bu hareketi hakikaten çok iyi değerlendirmemiz lazım. Şu an da Emniyet İstihbaratı’nın başında, zamanın valisi İstanbul Valisi Erol Çakır’ın işte Şeriatçı örgütlere, Fethullahçılara yakındır dediği kişi bulunuyor. Ve daha önce emniyetin namuslu, şerefli pek çok kişisi, bu örgütlenmenin işte Fethullah Gülen’i eleştiren, ABD karşıtı olarak bilinen kim varsa, onları izlenerek hatta düzmece kasetler, vs…ler hazırlayacaklarını, resmi yazılarla İstanbul devlet, o zamanki Devlet Güvenlik Başsavcılığı’na bildirmişlerdir. Şimdi bakın, ne diyor bu Fethullah Gülen verdiği talimatta; ‘Adliye’nin altını üstüne getirin, hâkim kiralayın’, diyor. Bunun yanında ne diyor? Adliyedeki, mülkiyedeki arkadaşlarımız bizim geleceğimizin teminatıdır ancak tüm anayasal müesseselerdeki kritik noktaları ele geçirmeden yapacağımız her hareket erken. Şimdi, bu kadar geniş kapsamlı bir hareket başladığına göre, demek kafalarındakileri gerçekleştirmenin zamanı geldiğine herhalde inanıyorlar, ben böyle yorumluyorum. Şimdi hakikaten çok dikkatli hareket etmemiz gereken günlerdir. Ben Mustafa Balbay’la, Sinan Aygün’le, yüzlerce defa açık oturumlara, vs.lere katıldım, çeşitli seyahatlerde birlikte oldum, hiçbir şekilde demokrasi dışı eylemlere sıcak baktıklarını, darbelere sıcak baktıklarını vs… görmedim. Bunların kitap yazarak, konferans vererek, televizyon programlarına katılarak sadece ve sadece AB’nin Türkiye üzerindeki emellerinin iyi olmadığını kanıtlamaya çalışan kimseler.
Özellikle ABD’yi stratejik olarak kabul etmeyen kişiler ve içimizdeki bunların uzantıları yani maşa olarak kullanmaya çalıştığı kişileri de deşifre eden kişiler. Hayat boyunca bunu yapmamışlar, bu aslında Türk Demokrasisi’nin, Atatürk Cumhuriyeti’nin korunması için zaten yapılması gereken şeylerin başında geliyor”. (Sözcü Gazetesi 18.02.2011)
Yönetici;
“ Sizce yanlış olan bir şeyler var mı?”
Savaş;
“Efendim zamanlama da yanlış, her şey yanlış fakat ben size söyleyeyim. Bunlar zaten Fethullah Gülen’in güttüğü kişiler akıllı olsa, vatansever olsa, bu güdüme razı olmazlar zaten. Şimdi, açık söylüyorum, işte 2002 yılından itibaren, ben Hakimler Savcılar yüksek Kurulu üyeliği de yaptım, ondan sonra Adliye’ye en yakın kişi olarak, tanınan bir kişiyim. Bana zaten gelen bilgiler artık hakim kiralamalarına, ve saireye gerek kalmadığı, boşalan kadrolara ustalıklı şekilde işte o örgüte yakın kişiler atanıyor. Buna Van da dahil, Ankara, İstanbul dışında. Zaten sonuçlarını hemen görmeye başladık. Ama dikkat edin, bu arada düğme sadece bu şekilde basılmıyor. Yani işte, darbeye karşı yürüyüşler, halk ayaklanmasının provaları vs… hepsi birlikte yapılıyor. Çünkü artık kararlılar, İran’a hareket yaklaşıyor ve Türkiye’yi laik demokratik, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı bir Cumhuriyet olarak yaşatmak istemiyorlar. Bir Ilımlı İslam Cumhuriyeti kurmak istiyorlar. Bunun bütün alt yapısını şimdiye kadar maalesef hazırladılar, içimizdeki hainleri ve saireyi kullanarak, işte Anayasa değişiklikleri de zaten bunun için yapılıyor. Yasama, yürütme elden gitti.
İşte Abdullah Gül’ün seçeceği rektörleri göreceksiniz, Üniversitelerin ne hale geleceğini yakında daha yakından takip edeceksiniz, sıra nereye geldi? Anayasa Mahkemesini, Yüksek Hakimler Kurulu’nu yargıyı ele geçirmek, bir de Türk ordusunu iyice kendi amaçları doğrultusunda dizayn etmek. Adım adım ilerliyorlar. ( Sözcü Gazetesi 18.02.2011)
Yönetici;
“ Vural bey, yargı ve orduyu ele geçirip laik ve demokratik yapıyı bozmalarından endişe duymaktasınız. Ordunun bir darbe yapacağını size sorsalar nasıl bir cevap verirsiniz? Bu durumda size düşen görev nedir?”
Savaş;
“Tabi bizlere düşen de demokrasimizi, laik Cumhuriyetimizi korumak için bu gerçekleri cesaretle ortaya koymak. Ben tekrar ediyorum, hiçbir şekilde ne Mustafa Balbay ne Sinan Aygün özel sohbetlerimizde konuştuğum kadarıyla şu anda göz altına alınan generallerimizin herhangi bir şekilde yasadışı bir eğilimde, emekli olduktan sonra nasıl bir tutum takındıklarını biliyorum, çanak tutacak kişiler değillerdir. Fakat tabi, İç hizmet Kanunu’nun 35. maddesi gereğince, Cumhuriyetimizi, Anayasal düzenimizi daha doğrusu 35. madde şöyle diyor; Anayasa ile tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyetimizi korumak ve kollamak. Bu iş için elbette istihbarat faaliyeti de yapılır, bütün dünyada ordular gerekirse işte basın mensuplarıyla ilişki kurar, bunun kitapları yazılıyor, ve sairesi yazılıyor. Darbe dışında koruma, kollama, oturup beklemekle ve saire olmaz. Bir de yargının işlemesiyle olur. Ben şahsen darbeleri ve saireleri, yasadışı şeyleri önlemenin tek yolu olarak hukukun işlemesini gördüm, şimdi hukuku ters yönden işletme girişimleri var. Bu karşı devrimin bir hazırlığı maalesef. Elden geldiğince hepimize düşen demokrasimize sahip çıkmak, uyarı görevimizi yapmaya cesaretle devam etmek.” ( Sözcü Gazetesi 18.Şubat 2011)

Erdoğan sabahın ilk ışıkları ile uyandırılır.
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 15:28

Erdoğan sabahın ilk ışıkları ile uyandırılır. Sabah ezanı daha okunmamıştır. Erken uyandırılmasının nedeni, rüyasında gördüğü şeylerin analizini yapma imkanı sunmaktı. Başına hacı tekkesini taktı. Camın kenarına bulunan sedire oturdu. Ve düşünmeye başladı;
“ Bu nasıl bir rüya…Allahım neler oluyor bana” dedi. Karşısında duran aletin odadan kaldırılması talimatını verdi. O esnada sedirde yasalandığı yerde tekrar uykuya daldı…Dream-Scren çalışmaya başladı. Rüyasında şunları görüyordu…

Yönetici, Vural Savaş’a teşekkür eder ve Cüneyt Özdemir’e döner. Sorusunu sorar;
“ Siyasi baskı ortamı var mı? Sayın Vural Savaş’ın karşı devrim hazırlığı olarak tanımladığı Ergenekon tertibini nasıl düşünmeliyiz?

Cüneyt Özdemir;
“Bunun adı kırılmadır. En son çete bahanesiyle gözaltına alınan kişiler ile AKP önemli bir dönemece geldi. Gazeteci meslektaşlarımız ile aramızda gözaltı toto oynuyoruz. Muhalif isimlerde sıra kime geliyor diye.
Yönetici;
“Sırada kim var, kim gözaltına alınacak”?
Özdemir;
“İnanılmaz bir siyasi baskı ortamı var. Artık mesele haklı bir çete operasyonu değil bir yıldırma operasyonudur. Siz eğer yıllardır değişmeden aynı şeyleri tekrar tekrar yazan İlhan Selçuk’u BUGÜN Ergenekon soruşturması bahanesi ile gözaltına alıyorsanız bunun adı bacağınıza ateş etmektir. Siz eğer Kemal Alemdaroğlu gibi simge bir ismi durup durup da BUGÜN çetecilerin arasına katmaya çabalıyorsanız, o çete soruşturmasının da için boşaltıyorsunuz demektir.
Doğu Perinçek gibi hemen herkese muhalif bir parti liderini BUGÜN çeteci ilan etmeye kalkışıyorsanız bu insanların güvenilirliliğini sarsmayı hesaplıyorsanız, kaybeden bu isimler değil sizsiniz demektir. Bunun akla gelen ilk adı dezenformasyondur. Muhalif isimleri alakalı alakasız konularda gözaltına alarak “itibarsızlaştırmaksa”, sokaktaki rüzgar tam ters yönde esiyor. Kazanan ise gerçek ERGENEKON ÇETESİ. Bu isimleri Ergenekon çetesi ile ilişkilendirmek Ergenekon çetesinin itibarını yükseltmektir. Akla ilk gelen dezenformasyon dedim, ama bir adım geri çekilip baktığımda tablo daha da vahim.
Tam da ekonomik kriz kapıdayken, siyasi çözümsüzlük kapıya dayanmışken, AB ile ilişkiler artık yok denecek bir noktaya gelmişken Türkiye’nin pimini çekip birilerinin kucağına koymanın sözlükte tek bir anlamı var. Siyasi provokasyon!”
Yönetici;
“ Cüneyt bey, siz bir makalenizde Neo- Ergenekonculardan bahsettiniz. Nedir bu Neo-Ergenekoncular"?
Cüneyt Özdemir 20.03.2008
“Neo- Ergenekoncular odatv'nin siyasal terminolojiye kattığı yeni bir kavram/tanım.
Bunların amacı ise, Ergenekoncular'ı bahane edip Türkiye'nin kurucu ideolojisini değiştirmektir. Türkiye'yi Kemalizm ideolojisinden uzaklaştırıp Ilımlı İslam ideolojisine oturtmaktır. Kullandıkları slogan içi boşaltılmış, meseleyi sadece sandığa indirgeyen bir demokrasidir. Aslında darbeci olan bunlardır. Demokrasiden anladıkları, küreselleşmeye boyun eğmek, Türkiye'yi ABD-İsrail eksenindeki politikaya eklemektir. Uzatmaya gerek yok. Odatv izleyicileri gelişmeleri biliyor, Çünkü bu siteden takip ediyor.”
Yönetici;
“Neo-Ergenekoncuların hedefleri nelerdir?”

Özdemir;

“Bunların en büyük düşmanı kurucu ideolojinin bekçisi Türk Silahlı Kuvvetleridir.
İlk ve yoğun yıpratma bu kuruma yapıldı. Ve halen de sürmektedir.
Sonra küreselleşmeye ve dolasıyla BOP'a karşı çıkan politikacılar, gazeteciler bu saldırının hedefi oldular. Gözaltına alındılar, tutuklandılar.
Ama:
Ergenekon soruşturması her gazeteciyi de gözaltına alamazdı.
O halde ne yapılması gerekiyordu.
Basındaki tetikçilere iş düşüyordu.
Ve bu tetikçilerden biri Sabah Gazetesi'nden Oray Eğin'e saldırdı.
Sabah Gazetesi, genç gazeteci Oray Eğin'e tam bir sayfa ayırdı. Her cümlesinde kişilik haklarına saldırdı.”

Yönetici;
“Peki niye durduk yere Oray Eğin gibi genç bir gazeteciye tam sayfa ayrılıyordu.”

Özdemir;
“Niye biliyor musunuz:
Oray Eğin sadece ama sadece soru sorduğu için.
Oray Eğin Ergenekon soruşturması hakkında, yandaş medyanın yayınları konusunda sorular sorduğu için hedef oldu.
Oray Eğin cemaati sorgulayan makaleler yazdığı için hedef oldu.
Oray Eğin, Fehmi Koru gibi sözde gazetecilerin ipliğini pazara çıkardığı için hedef oldu. Sabah'ın tetikcisi diyor ki, "Oray Eğin medyadaki büyük gazeteciler hakkında değil küçük muhabirler hakkında eleştirilerde bulunur."
Ey tetikçi, Ergenekon soruşturmasına muhalif olan, cemaati karşısına alma yürekliliğini gösteren, ısrarla sorular soran kaç gazeteci tanıyorsun sen.
Var mı sende bu yürek?
Var mı sende bu gazetecilik aşkı, meslek itibarı?
Sorarız sana ey tetikçi:
Hani diyorsun ya "Oray Eğin güçlü kalemlerin önünde eğilir" diye, peki hangi güçlü kalem/ gazeteci -yazar bugün Oray Eğin'in üzerine cesaretle gittiği konulardan daha etkili ve güçlüdür?
Oray Eğin yazılarıyla gözaltına alınmayı, cezaevine tıkılmayı göze almıştır.
Peki ya sen? Ya seni kullanan efendilerinin böyle cesaretleri var mı?
Acıdır bugün yaşadıklarımız; gazetecilik yapmak isteyenlerin hepsi bugün bu tür hain saldırılara maruz kalmaktadır.
Soru sormak, olaylara şüpheyle yaklaşmak dedikoducu/ komplocu gazeteci olarak adlandırılmaya neden olmaktadır.
Basın bugünlerde zorlu bir sınavdan geçmektedir.
Tarih, herkese hakettiği değeri verecektir kuşkusuz.
Neo- Ergenekoncular'ın medyadaki üslerinden biri Sabah Gazetesi'dir. Burada bir tetikçiye Oktay Ekşi görevi, bir başka tetikçiye ise Oray Eğin görevi verilmiştir.
Bakalım sırada kimler olacak.
Bunu hep birlikte göreceğiz. (Odatv.com 22.07.2008)

Erdoğan’ın gördüğü rüyalar Ulemaların incelemesi amacı ile özel bir bilgi işlem merkezinde depolanmaktaydı. Bu bilgiler ışığında Erdoğan’ın verdiği tepkiler dini anlamda inceleniyor, ayrıca tıbbi anlamda bilimsel veriler elde edilmesi amacı ile, merkezi ABD’de bulunan bir sağlık merkezine gönderiliyordu. Artık diğer ülkelerin liderlerleri ile Erdoğan’ı bir araya getirkmek için yoğun bir diplomasi başlamıştı…İlk buluşma Başkan Obama ile olacaktı. Obama, Erdoğan’a Kayseri olayını anlatacaktı. Ve Erdoğan’ın bu konu ile ilgili vicdani bir rahatsızlığının olup olmadığı irdelenecekti. Bu anlamda Obama’yı bilgilendirme sayın Egemen Bağış tarafından yapılacaktı. Obama anlayışla karşılar ve şunları söyler;
“ Sayın Erdoğan’a elimden gelen her türlü yardımı yaparım”. Obama yeni kitabı için kaynak bulduğunada sevinmişti.
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 19:12

Bir dip not düşelim; (İstanbul aşığı olan Obama sık sık İstanbul’u ziyaret ederdi.”

O günlerde;
Roman bu ya, bir gün Kılıçdaroğlu ile ABD’nin eski Başkanı şimdi ise Ortadoğu Birleşmiş Milletler Başkanı Barack Obama ile Kumkapı’da bir restorantta buluşurlar. O sıralarda Kılıçdaroğlu, CHP’nin onursal Başkanlığı görevini layıkıyla yürütmektedir. Bu ikili, özel olarak hazırlanan ve deniz üstünde bulunan kabinde bir araya gelmişlerdi. Yapılacak konuşmaların dinlenmemesi için Oba’nın ABD’den getirdiği, bir kibrit kutusu büyüklüğünde olan digital ses ve görüntü kovucu kullanacaktı. Obama zaman buldukça İstanbul’a gelip hayranı olduğu Kumkapı’da gece âlemlerine katılırdı. Obama’ya Kumkapılılar kısaca Ob derlerdi. Bu toplantıyı Obama istemişti. Obama 2020 yıllarının en popüler yazarları arasına girmeyi başarmış, her çıkardığı kitap Best-seller olmuş bir yazardı. “İnanırsak Başarırız”, “Umudun Cesareti”, “Babamdan Hayaller” adlı kitapları en popüler kitaplarıydı. İnanırsak Başarırız adlı kitabında, uykusundan uyanan Obama “rüyam gerçek oldu… artık ABD’nin ilk siyahi başkanıyım” diyecekti. Bu kitabı ile ““Bizler umudun insanlarıyız. Geleceğe yönelik olarak umut içindeyiz. Dünyayı yeniden yapılandırmak ve yazgımızı belirlemek için tarihimizi hatırlamalı ve hepimizin geleceği için çaba içinde olmalıyız.” Diyordu. Ve nihayet başarmışlardı. Ortadoğu’da ABD’ye bağlı bir Birleşmiş Milletler Devleti kurmuşlardı. En son ki kitabı ise Dünya Liderleri ile ilgiliydi. Ve Erdoğan ile alakalı bölümde, Kılıçdaroğlu gibi Türkiye’nin saygın siyasetçi, bürokrat ve gazetecileriyle ile röportaj yaparak bilgi toplamaktı. Kılıçdaroğlu ile yapacağı konuşmanın amacı, Türkiye’de ki yolsuzluklarla alakalı bilgileri almaktı. Kılıçdaroğlu lafı uzatmayı sevmezdi. Hemen konuya girdi;
“CHP'nin ortaya çıkardığı Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile ilgili belgeleri okudunuz mu? Sayın Obama.”
“Hayır, henüz okumadım”
“O zaman şu kayıt cihazınızı açın ve beni dinleyin”
“Tamam, buyurun” dedi Ob.
“31 yaşında bir adam var; adı Hacı Ali Hamurcu. Babası istihbaratçı polis. Ülkenin çeşitli yerlerini dolaşmışlar. Hacı Ali Elazığ doğumlu. Sonra askere gidiyor, Osman Pamukoğlu'nun habercisi oluyor.Askerlik dönüşü emekli babasının torpiliyle 2005'te belediyede iş buluyor.
Ve zamanla gözepekliği, girişkenliğiyle amirlerinin güvenini kazanıyor. Hacı Ali Hamurcu "tahsilat" işinde görevlendiriliyor.”
“Tahsilatçı mı?”
“Evet, ama bu resmi bir "tahsilat" değil, deyim yerindeyse haraç!”
“Nasıl yani?”
“Belediye ile kimin ne işi varsa, Kayseri belediyesindeki 17 kişilik çete herkese "makbuz" kesiyor.”
“Yasal olarak, değil mi?”
“Hayır, illegal bir makbuz. Bazen "makbuzu" Kayserispor ve Erciyesspor içinde kesiyorlar. Hacı Ali Hamurcu'nun eline adres veriliyor. Gidiyor. Zarf içinde para alıp belediyedeki amirine veriyor. Bu iş işin 750 lira ile 2 bin lira arasında komisyon alıyor.”
“İşler gıcır!”
“Evet işleri gıcırında. Belediyeden bin lira maaş alan Hacı Ali Hamurcu kısa zamanda altına BMW çekiyor. Üç kredi kartı taşımaya başlıyor. Ancak sonunda yakayı ele veriyor.”
“Alma mazlumun ahını demişler.”
“Daha sonra ise itirafçı oluyor; hangi benzin istasyonundan hangi taksi durağından ya da bilmem nereden ne kadar para alıp kime verdi ise tek tek anlatıyor.”
“Gambazlıyor yani”
“Evet, ayrıntılar veriyor. Çetenin tüm foyasını ortaya döküyor. İtiraflarının merkezinde o dönemde AKP Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki olmak üzere 16 kişi var. 26 sayfa tutuyor anlattıkları. Sonra devreye "görünmez eller" giriyor. İtirafın on sayfası uçuruluyor.”
“Anlamadım. Görünmez eller dediğin kimler”
“Soruşturma için yazı kaleme alan bürokratlar Kayseri'den uzaklaştırılıyor.”
“Desene tüm suç sadece Hacı Ali Hamurcu'nun üzerine yıkılıyor. Böyle bir mantık olur mu? O adam sahte makbuz kesecek ve tek başına birçok yeri harca bağlar gibi, parayı alıp makbuzu kesecek ve kimsenin de haberi olamayacak. Ya da çok aptal olmalı. Makbuzla haraç toplayacak kadar.”
“Aynen öyle oluyor. Cezaevine atılıyor. Dosya unutturuluyor. Ta ki...Ben dosyayı meclis gündemine taşıyana kadar.”
“Gizli eller emellerine ulaşmadı o halde”
“Belgeleri okduğunuzda görüyorsunuz ki Kayseri'de bir "belediye çetesi" var. Suç ortada. Ve Başbakan Erdoğan diyor ki, "biz o kişiyi içeri attırdık." Peki diğer 16 kişi?”

“Evet, o 16 kişiye ne oldu?”

“Başkan Erdoğan bile bile neden böyle demeç verdi acaba?”

“Belki de bugüne kadar yaptığı en büyük hatayı işledi. Çünkü itiraflar çok açık. Olay vahim.”

“CHP, AKP'yi kuyruğundan yakalamıştı o dönem, bakalım Türkiye'de hukuk var mı yok mu göreceğiz diye çok bekledik. Lakin hala devam eden bir yargı süreci var. Dava daha bitmedi”
“Evet, sayın Kılıçdaroğlu bana verdiğiniz bilgilerden dolayı teşekkür ederim. Bu konuyu araştıracağım. Bakalım kitaplıkta bir şeyler bulabilecekmiyim.”
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Sal May 08, 2012 21:56

Obama ikinci randevusunu Barış Terkoğlu’na vermişti. İstanbul hayranı olan Obama bu toplantıyı, Çamlıca Korusun’da bir çay bahçesinde yapacaktı. Barış, kendisine verilen adrese gelmiş ve Obama’yı beklerken telefonu çaldı. Telefonun öteki ucunda Balyoz davasında sorgulaması devam eden Soner Yalçın vardı. Heyecanla telefonu açtı ve ,
“Sevgili dostum, kardeşim Soner nasılsın?”dedi.
“Barış, teşekkür ederim. Senden bir ricam olacak. Şu Taraf gazetesinin yazı işleri müdürü ile görüşmeni istiyorum. Yapmasınlar, iftira atmasınlar. Allah’a inançları varsa doğruları yazsınlar. Yarın bürgün hepimizde kabre gireceğiz. O zaman ne Erdoğan yanlarında olacak ne de Hakim Ve Savcılar, işte o zaman ne yapacaklar. Kabir azabına dayanabilecekler mi? Bozun şu alçakça tertibi bu ülke buna layık değildir.”
“Anladım Soner, gider konuşurum. Notunu iletirim. Lakin bunlar yokuş aşağı vitesi boşa alınmış frensiz bir arabayla aşağı doğru gelmekteler. Durduramazlar bu saatten sonra, kendilerini. Önlerine kim çıkarsa ezip geçiyorlar. Eğer gerçek dışı, yalan ile haber yapıyorlarsa, birkaç kul için Allah’ın emirlerine itaatsizlik ediyorlarsa cezasını tabiî ki çekerler. Soner kapatmak zorundayım. Bir randevum var. Kendine iyi bak. Haftaya ziyaretine geleceğim/”der ve telefonu kapatır.
Obama’da yolun sonunda görünür. Arkasında koruma ordusu ile gelen Obama, Barış’ı tokalar ve yanında ki bungalov koltuğa oturur. Zamanının sınırlı olduğunu ifade eden Obama konuya girer.
“Barış, konuyu biliyorsun. İstersen zaman kaybetmeyelim. Buyurun ben sizi dinliyorum” Barış, Obama’ya doğru biraz daha yaklaşır. Obama’dan gelen parfüm kokusunu tanımıştır. Barış ,
“Clive Chiristian Imperial Majesty değil mi?”
“Evet/”der Obama.
Barış konuşmaya başlar;
“Kayseri Belediyesi'nde çalışan Hacı Ali Hamurcu, belediyeye ait mührü taşıyan makbuzlarla, belediyeyle çeşitli işlerini görecek vatandaşlardan para topluyordu. Bu paralar Kayseri Belediyesi'nin kasasına girmiyor, bir rüşvet olarak toplanıyordu. Hükümet, yapılan usulsüzlüğün Hacı Ali Hamurcu'nun bireysel suçu olduğunu iddia ederken, muhalefet yolsuzluğun Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'nin de dahil olduğu bir çete tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyordu.”
“Evet, bunları biliyorum.”
“Nitekim Hacı Ali Hamurcu'nun ilk ifadesi de bunu doğrular nitelikteydi. Olayın açığa çıkmasından bir süre sonra Hamurcu'ya ilk avukatı Yusuf Erikel'in yerine kardeşi AKP'li Yakup Erikel avukat olarak atandı. Hamurcu, emniyetteki ifadesini değiştirerek suçu bireysel olarak üstlendi. Bülent Arınç'ın da avukatı olan Yakup Erikel, Hamurcu'nun paralarını aldığı kişilere paralarını ödeyerek şikayetlerin de geri alınmasını sağladı.”
“Şikayet edenlere verdikleri paraları geri iade mi ettiler?”
“Davada delil olarak değerlendirilebilecek önemli bir ayrıntı vardı. Hacı Ali Hamurcu, iş görmek isteyen Kayserililer'e milyonlara varan makbuzlar kesiyordu. Karşılığında ise işlerinin görüleceği taahhüdünü veriyordu. İfadesinde, rüşvet alınan işlerin gerçekleşmemesi durumunda kendisini garantiye almak için Belediye Genel Sekreteri Mustafa Yalçın'dan senet istediğini söylüyordu. Gerçekten de Hamurcu'nun elinde belediyenin mührünü taşıyan bir senet bulunuyordu.”
“Bu seneti Belediye mi verdi?”
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Çrş May 09, 2012 7:56

“Olayı çözecek önemli belgelerden biri de bu senetti. Kayseri Belediye Başkanı ise altında imzası bulunan bu senedin sahte olduğunu iddia ediyordu. Hacı Ali Hamurcu, belediye ile anlaşmazlığa düşünce sözkonusu senedi hukuki yollarla takip etmek için ilk avukatı Yusuf Erikel'e başvuruyordu. Erikel, belediye ile sözlü görüşme yaparak 10 milyon TL'lik senedin tahsilatını talep etti. Mahkemeye taşınan olayda sözkonusu senet de şikayet konusu oldu. Kayseri Emniyet Müdürlüğü Kriminoloji Labaratuarı Grafoloji uzmanı Faruk Eren, senetteki imzanın Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'ye ait olmadığı raporunu verdi. Rapora göre imza, Hamurcu'nun avukatı olan Yusuf Erikel'e aitti.”
“Avukat bilmez mi? İmzayı avukat atacak ve kriminolojide kendi imzası olduğu açığa çıkacak. Öyle bir senede imza attıysa avukatın aptal olması gerekir”
“Sanık avukatı olan Erikel, bu raporla davanın sanığı haline geldi. Erikel ise ifadesinde senedi kendisinin hazırladığı iddiasını reddetti. Şimdi size ilginç bir senet takvimi vereyim. 4 Temmuz 2007 tarihinde Hacı Ali Hamurcu, Yusuf Erikel ile görüşüyor ve avukatlığını üstlenmesini istiyor. Bu konuda düzenlenen vekaletname tutanağı Yusuf Erikel'in Adalet Bakanlığı'na verdiği ifadenin eklerinde bulunuyor. 6 Temmuz 2007 tarihinde (yani 2 gün sonra) Hamurcu'nun avukatı Erikel, Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile görüşerek senetteki rakamın sulh yoluyla tahsil edilmesini müvekkili adına istiyor. Bu olayı Kayseri Belediyesi de şikayetinde doğruluyor. Bu tarihlerde bir tutarsızlık görünmüyor.”
“Peki senedin sahte olduğunu düşünen Belediye Başkanı'nın vakit kaybetmeden suç duyurusunda bulunması gerekmez mi?”
“Hayır, öyle olmuyor. Mehmet Özhaseki, 17 Temmuz günü "sahte senet ile kendisinden para istendiğine dair" suç duyurusunda bulunuyor.”
“Neden 11 gün bekliyor. Belediye Başkanı bu 11 gün boyunca neyi bekliyor? Neden suç duyurusunda bulunmuyor?”
“Söz konusu sürecin işleyişinin kafalarda soru işareti yaratan bir yanı olduğu muhakkak. İsterseniz o soruları şöyle gündeme getirelim.Yıllardır avukatlık yapan Yusuf Erikel, sahte senet hazırlayıp, bununla hukuki takip yapılamayacağını bilmiyor olabilir mi? Senedin altında bulunan Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin mührüne ve Mehmet Özhaseki ve Mustafa Yalçın'ın kaşesine dair bir inceleme neden yapılmadı? En azından kaşeyi, mührü ve makbuzu basanlar hakkında bir hukuki tahkikat yapılarak ortaya çıkarılması gerekmez mi? Tekrar edeceğiz; ancak eğer senedin sahte olduğundan eminse Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'nin ve Genel Sekreter Mustafa Yalçın'ın ivedilikle suç duyurusunda bulunması gerekmez mi? Neden bu yapılmadı? En önemli soruyu da soralım: Senet nerede? Tüm bu soruların cevapsız kalması, yürütülen soruşturmanın en hafif deyimiyle eksik kaldığı ve tüm suçun Hacı Ali Hamurcu'ya yıkılarak dosyanın kapatıldığı izlenimini uyandırıyor.”
“Evet, cevaplanmamış bir çok sorular kalmış. Birileri bu dosyayı ivedilikle kapatmaya çalışmış. Enteresan.”Der Başkan Obama. Obama şu soruyu sorar,
“Yakup Erikel, Hamurcu'nun paralarını aldığı kişilere paralarını ödeyerek şikayetlerin de geri alınmasını sağladı. Peki bu para ne kadardı? Şikayetçilere bu açığı kapatarak ödeme yapan kaynak neydi?”
“Barış.”
“Önce paranın miktarı konusunu açıklığa kavuşturalım. Elbette Hamurcu’nun bugüne kadar Belediye işlerinin görülmesi için Kayserili vatandaşlardan ne kadar topladığını bilemiyoruz. Ancak parası alınarak, işi görülemeyen ve bu nedenle şikayetçi olanların miktarı belli. Bu miktar 24 Ekim 2007 tarihinde Hacı Ali Hamurcu’nun Kayseri Belediyesine ilişkin suçlamalarını geri aldığı 3 sayfalık sorgusunda avukatı Yakup Erikel tarafından 450 bin TL olarak açıklanıyor. Erikel burada toplanan paralara rağmen işin neden görülemediğini savcıya anlatırken ilginç bir ifade kullanıyor: “taksi hatlarının satışlarından sonra esasında bu hattın ihalesinin belediyenin yetkisinde bile olmadığı anlaşılınca alınan paraların iadesi çabalarına girişilmiş…” Kısacası Erikel’in sözlerinden skandalın patlama nedeni net olarak anlaşılıyor. Rüşvet toplayan her kimse belediyenin alanı dışına çıkıyor. Erikel’e göre şikayetçilerin 450 bin TL’si Hacı Ali Hamurcu tarafından ödendi.”
“Peki Hacı Ali Hamurcu’nun bu parayı ödeyebilecek durumu varmıydı?”
“Hacı Ali Hamurcu hakkında hukuki tahkikat yaptığınızda 2 ilginç dava ile karşılaşıyorsunuz. Size o iki davadan söz edeyim…
İlki Kayseri 5. İcra Dairesi’nde görülen 2007/1720 dosya nolu dava. Davanın açılış tarihi 4 Ekim 2010. Skandalın patlamasından sonra açıldığı anlaşılıyor. İcra davasını açan kişi Esra Hamurcu, yani Hacı Ali Hamurcu’nun boşandığı eşi. Hacı Ali Hamurcu, boşandığı eşine ödemesi gereken nafakayı ödeyemiyor. Bu nedenle icralık oluyor.
İkinci dava ise Kayseri 6. İcra Dairesi’nde görülen 2007/2511 dosya nolu dava. Davanın açılış tarihi 24 Ekim 2007. Dosya miktarı 962 TL. Davayı açan ise Türkiye İş Bankası. Hamurcu kredi kartı borcunu ödeyemediği için icralık olmuş durumda.
Söz konusu iki dava gelinen noktada Hacı Ali Hamurcu’nun ekonomik durumunu özetliyor. Hamurcu kredi kartının borcunu, eşinin nafakasını dahi ödeyemiyordu.
Ancak birden Hamurcu’dan şikayetçi olanlara toplamda 450 bin TL’ye varan ödeme yapıldı. Ödemeyi şikayetçi avukatların anlatımıyla avukatı Yakup Erikel gerçekleştirdi. Hamurcu ise aynı dönemde suç ortağı olduğunu iddia ettiği isimlere dair ifadesini geri aldı.
Peki bu kadar parasız bir hayat sürdüren Hamurcu 450 bin TL’yi kısa sürede nereden temin etti?
Bu paranın Hamurcu’nun cebinden çıkmadığı aşikar ise, 450 bin TL kim tarafından ödendi? Konuyla ilgili üç önemli gelişme yaşandı. Bunlardan ilki Kayseri Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Siyami Başok’un konuya ilişkin yaptığı açıklamaydı. Savcılık, soruşturmanın ilk gününden bugüne kadar resmi işleyişi kamuoyu ile paylaştı. Ancak yine de savcılığın açıklaması bazı ayrıntıları açıklamaktan uzaktı. Örneğin tüm tartışmalara neden olan senedin aslının bulunamaması ve işleme konmaması nedeniyle soruşturmada ilk olarak takipsizlik kararı verilmişti. Ancak savcılık, Ergenekon Davası nedeniyle geçen Mart ayında Yusuf Erikel’in evinde yapılan aramada senedin ıslak imzalı örneğini buldu. Bu sayede 25 Mart 2010 tarihinde soruşturma dosyasını yeniden açtı. Savcılık açıklamanın devamında şöyle söyledi: “Bunun üzerine bütün ilgililerin gerek huzurda alınan yazı ve imza örnekleri, gerekse farklı tarihlerde değişik işlemlerde kullandıkları samimi yazı ve imza örnekleri temin olunarak bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bu inceleme sonunda diğer deliller de birlikte değerlendirilerek sahtecilik eyleminin İstanbul Üsküdar’da işlendiği sonucuna varılıp evrak 30.11.2010 tarihinde suç yeri itibariyle Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.” Şimdi yukarıdaki satırlardan anlaşıldığı gibi, savcılık tarafların yazı ve imza örnekleri ile delilleri toplayarak bilirkişi incelemesi yaptırıyordu. Buraya kadar bir sorun yok. Nihayetinde daha önce sadece fotokopisi bulunan senedin aslı ortaya çıkmış, savcılık da doğal olarak senedin kimin mahsulü olduğunu anlamaya çalışıyor. Şimdi sizi o bilirkişi raporuna götürelim. Raporda açıkça, incelenen evrakın senedin fotokopisi olduğu yazıyor. Senedin orjinalinin ele geçirildiği ve dosyanın bu sayede yeniden açıldığı koşullarda, bilirkişi neden senedin aslını değil de fotokopisini inceleyerek kanaate varıyor. Üstelik incelediği belgenin fotokopi olması nedeniyle bilirkişi senede vurulan mühür konusunda net bir kanaate sahip olamayarak şu sonuca varıyor: “inceleme konu senedin fotokopi halde olması ve mevcut fotokopi haliyle üzerinde daha ileri derecede detay inceleme gerçekleştirilememesi nedeniyle mühür izi yönünden sıhhatli bir sonuç beyan olamamıştır.” Kısacası senedin aslı elde olmasına rağmen bilirkişi fotokopi senedi inceliyor ve senedin altındaki mührün belediyeye ait olup olmadığı konusunda kanaate varamıyordu. Savcılık soruşturmadaki bu tür tuhaflıklar hakkında bir açıklamada bulunmadı. Günün bir diğer önemli gelişmesi ise Gazeteport’un yayınladığı belge idi. Hacı Ali Hamurcu'nun topladığı rüşvete teminat olarak Belediye Başkanı Özhaseki'den aldığını söylediği 10 milyon TL'lik senedin tahsil edildiğine dair belge söz konusu sitede yayınlandı. Hamurcu'nun, parayı tahsil eden avukatı Yusuf Erikel'i ibra eden belgede, daha önce yapılan sözleşmeye konu olan senedin tahsil edildiği, Hacı Ali Hamurcu'nun alacağını aldığı, parayı tahsil eden avukatı Yusuf Erikel'in de kendisine düşen % 25 artı KDV'yi bu paradan peşin olarak tahsil ettiği belirtiliyordu. Kısacası gerçek olmadığı iddia edilen senedin, ödemesinin yapılarak tüm haklarından vazgeçildiğini gösterir belge bu şekilde ortaya çıkıyordu. Günün üçüncü önemli gelişmesi ise Hacı Ali Hamurcu’nun ilk avukatı olan ve şu an Ergenekon Davası nedeniyle tutuklu bulunan Yusuf Erikel’in cezaevinden yaptığı açıklamaydı. Erikel açıklamasında Hamurcu’nun “vahim” dediği iddialarını İstanbul ve Kayseri Başsavcılığına taşıdığını ancak savcılığın işlem yapmadığını şu sözlerle anlattı: “Konuyu resmen taşıdığım Kayseri ve İstanbul Başsavcılıkları bu vahim iddialar karşısında işlem yapmadılar. Ben de avukat olarak çaresiz kalmıştım.” Yusuf Erikel, şu an cezaevinde. Bunun nedeni, Hamurcu’nun yıllar sonra senedin kendisine Ergenekon tarafından verildiğini iddia etmesi ve bu nedenle Yusuf Erikel’i suçlaması. Bir dönem Kayseri Belediyesini suçlayan daha sonra fikir değiştirip Ergenekon Davası’nın tanığı olmaya karar veren Hamurcu’nun sonraki iddiasına göre senet Erikel ve Hurşit Tolon tarafından hazırlandı. Erikel yaptığı açıklamada Başbakana bu konu ile ilgili olarak şöyle bir çıkışta bulundu: “2007 yılında ortaya çıkan Hacı Ali Hamurcu’nun her ne hikmetse Ergenekon davasında ortaya çıkıp, hem beni hem 10 subayı hem de bazı kişileri suçlamıştır. Kayseri belediyesindeki yolsuzlukta adı geçen Ali Hamurcu’yu, Sayın Başbakan “Dolandırıcı-yalancı” diye nitelendirilmiştir. Fakat her hikmetse bu dolandırıcının Ergenekon davasındaki sözleri itibar görmüş, ifadeleri ‘huccet’ kabul edilmiş ve hakkımızda dava açılmıştır. Şimdi Sayın Başbakan’a kamuoyu huzurunda soruyorum, ‘Hacı Ali Hamurcu, Kayseri belediyesi ve AKP aleyhine ifade verince ‘dolandırıcı-yalancı’ oluyor da, ama Ergenekon davasında yalancı tanık ve sanık olarak ifade verince ‘evliya’ mı oluyor? İstanbul’a getirilip Ergenekon davasına monte ediliyor. Ve bu adamın ifadesi ile bize dava açılıyor, 9 aydır tutukluyuz. Dilerim bu hususu gözden geçirirsiniz Sayın Başbakanım’” Son olarak şunu söyleyelim. Hem Yusuf Erikel hem Hacı Ali Hamurcu bugün Ergenekon Davası’nın sanıkları. Yargılanma nedenleri ise “10 milyon liralık senedi tahsil ederek Ergenekon terör örgütüne finans sağlayacakları” iddiası. Kısacası savcı Zekeriya Öz’e göre Erikel ve Hamurcu söz konusu parayı belediyeden alıp Ergenekon’a verecekti (ya da verdi). Bu durumda Zekeriya Öz’e de sorulması gereken bir soru var. Eğer senet sahte ise Erikel ve Hamurcu belediyeden bu parayı nasıl tahsil edeceklerdi? Eğer senet gerçekse ve söz konusu para tahsil edilerek Ergenekon’a aktarılacaksa Kayseri’deki yolsuzluk iddiaları bu şekilde doğrulanmış olmuyor mu?”
“Enteresan bir şey. Ne kadar basit bir sistem kurulmuş. Kendilerine dokunanı ya Balyozcu yada Ergenekoncu yapmışlar.”
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Çrş May 09, 2012 22:13

“Erikel ifadesinde Hamurcu’nun ağzından Kayseri’de yaşandığını iddia ettiği inanılmaz bir olayı aktarıyor. Erikel’in ifadesinden dilimizin varmadığı o iddiayı noktasına dokunmadan aktarıyorum:“Dedim ki bu iş neden bu kavga noktasına geldi., neden güzel güzel çalıp oynarken adeta bu senedi icraya vermeye karar verdin vs vs..Bana dedi ki: ‘Yusuf Bey, bu Belediye Kayseri'deki fakir ailelere kömür gıda yardımı yapar. Yine fakir ailelerin elektrik su borcunu öder yardım eder. Bu konuda özel komisyonları ekipleri vardır..Bu ekipler bu arada yardım ettiği ailelerin kızları veya karılandan güzel olanlar olduğunda bunları belediyenin başkan ve ekibine haber verirmiş... Bu bayanlar yardım bahanesiyle daha markaja alınır ve gerekirse kısa süreli işe alınır kurumlarda ve bu arada bu bayanlar Belediye Başkan ve ekibi tarafından ayartılır ve kullanılır.. Ben hayretle "olamaz" dedim...Ama olamaz değil oluyor ve olmakta dedi. Anlattı da anlattı… Ve 1 değil 10 değil yüzlerce aile dedi, kız kadın dedi..Ben de sonra dedim..Dedi ki Kayseri’de filan mahallede bir sakat kadın vardı. O kadının 2 güzel kızı vardı. Benden o kızları getirmemi istediler bu yöneticiler. Ben de mecburen emre uydum evlerinden aldım 2 kız kardeşi getirdim ne var ki otelde bana sen bekle aşağıda deyip ...... kişi ve kişiler 2 kız kardeşi alıp odaya çıkarken ben de onlara ‘ 2 kız kardeşi aynı anda yapmak ayıptır bu ne namussuzluk dedim’ ve tartıştık. Artık bu işi yapmayacağımı söyledim. Bana o zaman senin defterini düreriz dediler ve iş tehditlere vs gidince ben de bu daha önce aldığım kendilerine verdiğim paradan alacağım olan miktara ait senedi işleme koymak ve bu pislikleri açıklamak için bir avukat aradım ve Yozgatlı hemşerim olduğun için ve dürüst olduğun için sana geldim dedi...”
Erikel’in ifadesinden aktardığım ve Ali Hamurcu ile Kayseri Belediyesi Yönetimi’nin arasındaki ipleri kopma noktasına getiren olay avukat Yusuf Erikel’in ağzından bu şekilde anlatıldı. Erikel’in anlatımları bunlarla sınırlı değil. Erikel, durumu o günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ilettiğini Adalet Bakanlığı’na verdiği ifade de söyledi. Zira Erikel’in ifadesine göre rüşvet iddialarının içinde geçtiğimiz günlerde Belediye Başkanı Özhaseki’ye kefil olduğunu söyleyerek taraf olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kardeşinin adı da geçiyordu. Erikel’in ifadesinde ilgili bölüm şöyle: “Kaldı ki ben durumu Sayın Abdullah Gül Bey o zaman Dışişleri Bakanıydı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Kendisine Kayseri'ye faks çektim, tüm ilgililere ilettim, zira bu alacaklı rüşvet çarkının içinde sayın Abdullah Gül’'ün kardeşinden de bahsetmekteydi..Kayseri'ye gittim emniyette görev yapan polis ve amirlerden bazılarıyla konuştum. Bana bu olaylar bizce de duyuluyor ama ispat edilebilir mi dediler ve hatta tamam bizde biliyoruz, duyuyoruz ama bizde ispat edemeyiz, dediler. Ben gidelim ailelerle konuşalım vs dedim.”İşte Yusuf Erikel’in şok edici iddialar bulunan ifadesi bu şekilde. Nihayetinde ortada Kayseri Belediyesi Hacı Ali Hamurcu’nun topladığı sabit olan paralar, altında belediye mührünün olduğu makbuzlar, gerçek olup olmadığına ancak adaletin karar verebileceği ve Kayseri Belediye Başkanı’nın mührünü taşıyan bir senet, daha sonra Yusuf Erikel’in yerine avukatlığı üstlenen AKP’li Yakup Erikel’in davayı kapatmak için ödediği paralar var. Üstelik hem Hacı Ali Hamurcu’nun hem ilk avukatı Yusuf Erikel’in hem de Hamurcu’nun babası Fahrettin Hamurcu’nun birbiriyle tutarlı ifadeleri var. Üstelik Kayseri Vali Vekili İbrahim Yurdakul tarafından İçişleri Bakanlığı’na gönderilen ve durumun vehametini anlatan rapor var.”
“Evet, çok ilginç bakalım kamuoyunun vicdanını rahatlatacak şekilde soruşturulacak mı?”der Omaba. Obama, Barışla yaptığı konuşmayı Kılıçdaroğlu’na sinevizyon ile aktarmaktaydı. Kılıçdaroğlu’da söz hakkı istedi. Obama,
“Buyurun sayın Kılıçdaroğlu, bir şey mi diyecektiniz.”der.
Kılıçdaroğlu,
“Ben o dönemlerde bir şey açıkladım. Rüşveti toplayan kişinin kendi defteri. Bu defter incelendi mi? İncelenmedi. Neden incelenmiyor? Kayseri iddiaları çok ciddi iddialar. ‘Para aldım’ diye çok sayıda belge var. Belediye, vilayet ve adliye arasındaki üçgen. Belediye ve vilayet bürokratik adım. Dosya kapatılsa burada kıyamet kopar. Nerde kapatalım? Adliyede. Dosyayı savcı kapatıyor. Sen bu defteri niye görmedin diye soruyoruz o savcıya? 26 sayfa savunması var. 26 iddiadan 12’sini neden soruşturmadın. İlk kez söylüyor. O savcının eşi nerede çalışıyor. O savcı birilerine minnet duyuyor. O savcının eşi Kayseri Anakent Belediyesi’nde çalışıyor. O iddialarla belgeleri kasada saklıyoruz. Dün delili açıkladım, savcı delil getirsinler varsa diyor. Mülkiye müfettişi gönderilse bu pislikler ortaya çıkıyor. O dosyaları sadece ben incelemedim. Pek çok kişi inceledi. Yoksa biz elimize iki belge geldi, çıktık onlarla söyledik demiyoruz. Biz illa şu kişi suçludur demiyoruz. Biz bu dosyayı adam gibi inceleyin istiyoruz. Bir savcı bir dosyayı kapatıyorsa bir sorun var. Nasıl bir savcı dosya kapatıyor. Teknik bir soruşturma yapılmış mı? Hayır. O kişilerin mal varlıklarını incelemek lazım. Bu kadar ağır iddiaları birilerinin açığa çıkarması lazım. Ben isterim ki gitsin birileri araştırsın ve ‘Genel başkanın söyledikleri doğru değil. İşte ispatı’ desin. Görevi objektif yapan o dönemin Kayseri Emniyeti. Onları da kutluyorum.”der.
Obama,
“Peki bu Hamurcu önceki ifadesini değiştirmişti değil mi?”
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Re: Gelin Birlikte Bir Kitap Yazalım - Sene 2020

İletigönderen köşeliyorum » Prş May 10, 2012 13:23

Devamı bu akşam 21 de....
MEHMET ALİ TANRIVERDİ
Kullanıcı küçük betizi
köşeliyorum
Üye
Üye
 
İletiler: 54
Kayıt: Prş May 03, 2012 21:56

Sonraki

Şu dizine dön: Sizin Makaleleriniz

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x