Gemilerin de Ömrü Vardır.../ Dr. Noyan UMRUK

Gemilerin de Ömrü Vardır.../ Dr. Noyan UMRUK

İletigönderen Noyan Umruk » Prş Oca 12, 2012 17:34

GEMİLERİN DE ÖMRÜ VARDIR…E LA NAVE VA… / Dr. Noyan UMRUK

Pearl Harbour'u bilirsiniz. IInci savaşta sabahın seher vakti, Japon uçakları ani bir baskınla Amerikan donanmasına ait 96 savaş gemisini bombaladılar orada. Oysa 97 gemi vardı. Birine dokunmadılar… Neden? Çünkü o gemi, güvertesinde kızıl bir haç olan hastane gemisi idi... Kamikazeler bu gemiye dokunmadılar. Çünkü o gemi öldürmek değil, yaşatmak içindi…

ADI SOLACE…TÜRKÇESİ TESELLİ...

Solace savaş boyu Amerikalı annelerin üzüntüsünü azalttı. 25 bini aşkın genci ölümden kurtarıp Amerika'ya taşıdı. Ülke limanlarına her gelişinde anneler, sevgililer umutla iskeleye koşuştular… Peki Amerikan savaş aygıtı ne yaptı ? Cehenneme çevirdi Japonya’yı. Nükleer silah şimdiye dek insanlığa karşı iki kez kullanıldı. Bugünkü bombalara göre küçük (12-13 kiloton gücünde) bir atom bombası 6 Ağustos 1945 saat 08:15’te atıldı Hiroşima’ya. Bombayı atan B-29’da görevli havacı Robert Lewis Hiroşima’nın yokoluşunu: “Aman tanrım, biz ne yaptık?” diye not düşüyordu seyir defterine.Ve üç gün sonra...Şafağın sökmesiyle Nagazaki. 11:02’de gözleri kör eden bir ışık, kulakları sağır eden bir patlama...Nagazaki cehennemi...İkinci atom bombasının (20 kiloton gücünde) Nagazaki’de kaç kişinin ölümüne sebep olduğu bugün hala tam olarak bilinemiyor.Bombaların atılışından sonraki 5 yıl içinde ölenlerin sayısının Hiroşima’da 200-250 bin Nagazaki’de ise 150 bin’e ulaştığı tahmin ediliyor.Hiroşima’ya atılan “Little Boy” adlı uranyum ve Nagazaki’ye atılan “Fat Man” adlı ilk plütonyum bombası taş taş üstünde bırakmadı. Bedenleri asfalta kazınan insanlar, katliamın“başarı”sını simgeliyordu… Nükleer felaketi yaşamış olmanın psikolojik etkileri ise hala sürmekte.

"BU BEDELE DEĞDİ"

Nagazaki gazisi Yoshiaki Fukahori : “Bazıları kurtulanların ölenlerden daha şanslı olduğunu söylüyorlar ama gerçekten öyle mi?..Karım da kurbanlardan biri ve ağır hasta..Benim çocuklarım, sağlıklı çocukların anne ve babası olabilecekler mi?..Ailemin üçüncü kuşağı yaşayacak mı? derken, Madeline Albright Hiroşima’da ölen çocuklarla Irak’ta ölenleri karşılaştıran gazeteciye “Bu bedele değdiğine inanıyoruz” diyebiliyor. Bütün bunların temelinde, insancıl bir vicdani huzuru ve dayanışmayı öneren doğu kültür ve felsefesi ile emperyalizmle birlikte batının kendi özgün felsefi temellerini yadsıyıp, çürüterek tüm insanlığa bulaştırmaya çalıştığı pragmatist-kolaycı-faydacı, benmerkezci pop kültürü karşıtlığı var. Bakın bu konuda De Gaulle ne diyor: : "Akdeniz´in diğer tarafında gelişme yolunda olan ülkeler ve bu ülkelerin bir medeniyeti, kültürü, insancıllığı ve bizim endüstrileşmiş toplumlarımızda kaybolma sürecine girmiş insani ilişkiler vardır. Eğer biz büyük medeniyetlerin beşiği olan Akdeniz´in çevresinde Amerikan modeline benzemeyen ve insanın araç değil amaç olacağı endüstriyel bir medeniyet kurmak istiyorsak, kültürümüzü çok geniş bir şekilde onların tamamına açmamız gerekir.”(1)

ÜNLÜ ANKARA YOLCU GEMİSİ...

Solace’nin hikayesi burada bitmez; savaş sonrası uzak bir ülkeye satılır. O ülke Türkiye. Gemi olur ünlü "Ankara" yolcu gemisi. 1948’den itibaren, Şefik Kaptan'la yaptığı Akdeniz seferleri dillere destan olan Ankara, yaşlanınca yakın tarihin en dramatik dönemlerinden birinin anısı olarak örneğin Deniz müzesi önünde sergileneceğine hurdaya çıkarılır; 1977’de Haliç tersanesinde söküme başlanır; iskeleti İzmir-Aliağa Tersanesine çekilir. Bu sırada çatısındaki onarım sırasında kullanılan kaynak nedeniyle yanan 1776 yılında Sadrazam Çorlulu Ali Paşa kendi adı ile yaptırdığı Haliç Tersanesi yakınındaki cami restore edilmektedir. Ancak, onarımına sıra geldiğinde şadırvan çatısının kurşun bölümünün yenilenmesi gerektiği anlaşılır. Kurşun bulunamamaktadır. Kriz yılları. Etibank dahi, kurşun talebini geri çevirir…Restorasyon çatıda takılır, kalır. Dört bir yana duyurulur. Aliağa’dan haber gelir. "Gelin bizde var, alın..." Ankara'nın sayısız kamaralarından biri, tamamen kurşunla kaplıdır. Solace’ın röntgen odası. Restorasyon tamamlanır; Solace’ın hikâyesi burada noktalanır.

YOLUNUZ HALİÇ'E DÜŞERSE...

Yolunuz Haliç'e düşerse, Çorlulu Ali Paşa şadırvanından bir tas su içerseniz, ya da yüzünüze bir iki avuç su atarsanız serinlemek için, unutmayın, çatısına da bakın... Bakarken de düşünün Ahi Evran’ların, Mevlana’ların, Yunus’ların, Hacı Bektaş Veli’lerin felsefeleriyle yoğrulmuş, kurucusunun “yurtta barış, dünyada barış” vasiyetini bıraktığı bir ülkenin iç politikası ve dış ilişkilerinde, ekonomik ve kültürel bir çürüme içinde olmasına rağmen neden hala Batı’nın alt yükleniciliği sürdürülür de, öz kültürümüzün diğergam (altrüist), dayanışmacı, hoşgörülü, geniş gönüllü ve sağduyulu çizgilerine dönemeyiz diye. Hukuk ve demokrasi gibi artık içi boşaltılmış kavramlardan söz etmek bir yana, bıkkınlık getiren benmerkezcilik, vahşi “Rövanş/ Öç alma”lar, çektirilen acılar her defasında yeni öç dalgaları doğurmuyor mu? Yargıdan Orduya değin, saygınlık ve özgüvenleri iyice yıpratılan temel kurumlara artık ülkenin ihtiyacı kalmadığı mı sanılmaktadır? 90 yıl önceki gibi… Ne büyük yanılgı…

(1) Michel LELONG; İslamla Yüzleşen Batı, Ufuk Yayınları, 2006

Aydınlık G., 12.01. 2012
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1044
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x