Genç Örümcek 'Pınar Akyasan' yazıyor: "MUSTAFA"

Devşirilmiş gençler

Genç Örümcek 'Pınar Akyasan' yazıyor: "MUSTAFA"

İletigönderen Ram » Sal Kas 04, 2008 19:55

'MUSTAFA' Hakkında Her Şey

Artık ona içimizden geldiği gibi seslenmemize kimse mani olamaz.

Artık ona “Mustafa” diyebiliriz.

Varsın kitaplarda “Yüce Türk Ulu Önder Atatürk” yazsın.

Mustafa artık bizden biri... Mustafa artık “bir insan”. İnsan gibi insan yani, zaafları olan, hataları olan, zamanın birinde bir kulübede yalnız yaşamak istemiş, kızan, kıskanan, hırs yapan, sevgilisini terk eden, aşk mektupları yazan, kıyafet balolarına katılan, içince ağlayan, aşık olan, belki ihanet eden, sırları olan, öğleden sonra yataktan kalkan, akşamdan kalan, işi gücü olmadığı için sıkılan, pistin ortasına atlayıp dans eden, “beni hatırlayınız” deyip unutulmaktan ve ölümden korkan bizim gibi bir insan…

Mustafa artık vitrinlerdeki yerini almaya hazır, hakkında dedikodular yapılmasına, her türlü spekülasyonda özne olmaya hazır. Peki bu süreç yeni mi? Değil. Atatürk rozetleri ilk yakalara takıldığı an, küçük büstler masaları ilk süslediği an, vücutlara “Kemal Atatürk” imzalı dövme ilk kazıtıldığı an, “Cumhuriyet kadınları” projesinde Nurseli İdiz’in Atatürk’ü canlandırmaya niyetlendiği ilk an zaten bitmişti bu iş. Atatürk bir tüketim metası haline çoktan gelmişti. Mustafa filmi işte bu trende bolca malzeme sağlamak için beyaz perdeye düştü.

Elbette bu filmden Deniz Baykal’ın, Yaşar Büyükanıt’ın, Gülben Ergen’in, Atatürkçü Düşünce Derneği üyelerinin ve benim çıkaracağım “ana fikir” aynı olmayacaktı. Baykal filmden çıkarken, sanki bugüne kadar görevi vatanı ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek olan Türk Evladına, ilkokul 1.sınıftan, üniversite son sınıfa kadar başka bir şey ezberletilmiş gibi, Atatürk’ün başarıları yerine özel hayatının esas alınmasını eleştirecekti, ben zavallı Fikriye’nin iki elinin ahrette Atatürk’ün ve Latife’nin yakasında olacağını düşünecektim.

Gülben Ergen küçük Mustafa’nın annesinin kolunun altında gökyüzüne baktığı andaki sahneyi izlerken gözyaşlarını tutamayacaktı, ben bu sahnenin Hz. Atatürk duygusuyla Bekir Coşkunları, Baykalları, eli bayraklı, gözü yaşlı vatan sevdalısı miting teyzelerini tatmin etme sahnesi olduğunu düşünüp gülümseyecektim. Bu filmi izlerken, belki, içinden, derinden, sessizce bir şiir okuyacaktı Nurseli İdiz’in omzuna yaslanmış Sisi “kendin ol/kendin ol/eğer buysan başkası ol/buysan kederden öleceğim/başkası olursan da kimi seveceğim?” [1]

O bu şiiri okurken, ben Mustafa’nın, bir gözünün bir tarafa, diğer gözünün başka bir tarafa baktığı, gülümsediği, yeniçeri kıyafeti giydiği resimleri ilk kez görüp tebessüm edecektim. Sözümona o gülen resim kocaman karşımda belirdiğinde, bugüne kadar gülen tek bir resmini görmememizi devlet ciddiyetine değil, dişlerinin güzel olmamasına bağlayacaktım.

Mustafa’nın, annesi başka bir adamla evlendiğinde, kendisine üvey kardeşli, üvey babalı bir hayatı reva gördüğü için kızıp, evi terk eden bizim mahalledeki taze delikanlı Aykut’la aynı davrandığını öğrenecektim.

O çok ünlü Atatürk sofralarında Deniz Baykal’ın sandığı ve hayal ettiği gibi hep cumhuriyet coşkusunun yaşanmadığını, hatta daha çok kederli bir sarhoşluğun hakim olduğunu görüp ilk kadehimi Atatürk’ün anısına kaldırmayı düşünecektim.

Atatürk’ün yalnızlığını gösterdiği için Can Dündar’a küsenlerin aksine, ben o yalnız ve yaşlı adamı görüp içimde kabaran merhamet duygusuyla bu adama acıyacaktım. ADD’liler Atatürk’ün bu zayıf ve aciz halini yansıttığı için Can Dündar’dan nefret edeceklerdi. Nihayet onu da fetocu, soroscu, dinci gruba dahil edeceklerdi..

Mesela, Mustafa’nın etrafındakilere bakıp TBMM zabıtlarında tanımlanan bizim Atatürk rejiminin ‘Muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda mevcut olan “güzel vücutlu, sağlam düşünceli, cesur, vakur, hakkını arayan ve fikirlerini her yerde müdafaa eden, neşeli ve ciddi olmaktan ibaret” makul adamlarını’ arayacaktı benim gözlerim.

Ya da Gazetelerden kesitler sunulurken, yanımda oturan 10’lu yaşlarına bile basmamış çocuklara aldırmayan beynim, başka gazete kupürleri de katacaktı Can Dündar’ın seçtiklerine: “Ağrı eteklerinde isyancılara katılan dört köy yok edildi.” [2]

Mesela Atatürk’ün yanına iki cüppeli, sakallı Hoca alıp konuşma yaptığı sahnede, benim gözlerim medeni kanuna ön söz yazan, dinin toplumsal ve siyasal hayattan kovulmasında ısrar edip Hıristiyanlığın resmi din olarak kabulünü isteyen, din karşıtı laiklik anlayışının öncü mimarı Mahmut Esat Bozkurt’u arayacaktı. Sonra aynı adamın mahrem olmadığı için karısını doktorla görüştürmeden odadan odaya tedavi ettirmek istediğini anımsayıp gülümseyecektim.

Ve hatta herkesin kafasında tasa benzeyen beyaz fötr şapkanın olduğu o sahneyi gördüğümde kahkaha atacak, ön sıradaki takım elbiseli yaşlı dedeyi rahatsız edecektim. Tam da bu anda rejimin has adamlarından Ali Çetinkaya’nın “Atatürk’ün Kastamonu’dan şapkayla döndüğünü önceden haber aldığı için kaldırımda şapkasıyla yürüyen Vakit gazetesi Ankara muhabiri Mecdi Bey’i ‘gavur şapkası’ giydiği gerekçesiyle içeri attırması, Atatürk’ü karşılamaya giderken de, duruma muttali olunca, Mecdi Bey’in şapkasına konup, karşılamaya şapkalı gitmesi” [3] aklıma gelecek, bu anekdotu yanımdaki ilkokul öğrencilerine anlatmak isteyecektim. Olabildiğince magazinel bir merakla donanacak, son anda yanında neden bir tek Afet İnan’ın olduğunu o yaygın dedikoduyla açıklayacaktım. Sonra dedikoduyu boş verip dalıp gidecektim. Köylüleri, işçileri, rakı masasının güzel hatunlarını, fötrlü beyleri gördükçe “Biz birbirimizin lazımı ve melzumuyuz” diyecektim. Afet inan, Türk tarih tezi, güneş-dil teorisi, imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış kitle ve Abdurrahim… Atatürk’ün evlat edildiği söylenen ama aynı zamanda gerçek oğlu olduğu iddia edilen küçük çocuk… Neden Sabiha Gökçen’den daha az önemli peki? Halbuki ne mahzun duruyor öz ya da üvey ne fark eder babasıyla çekildiği o resimde.

Nitekim “Mustafa” belgeselinden çıkarken, sarsılmış, sararmış yüzler görecektim ben. Oysa ne güzeldi o hiçbir soru işaretine izin vermeyen kahraman, hatasız, insanüstü figür.Hem, tam da Milli Eğitim Bakanlığı'nın dağıttığı İlköğretim 6. sınıf Türkçe ders kitabındaki hikayeler revize ediliyordu. Çocuklar sevmekle kalmayıp, tapsınlar diye, daha çok daha çok “makul vatandaş” olsunlar diye, kemalizmi “fikir demeti” olarak tanımlamasınlar diye ‘beyaz başörtülü kadının küçük Mustafa’yla gökyüzüne baktığı, Mustafa’nın dağ başını duman almış marşını söyleyip güneşe yürüdüğü sahnelere’ denk düşen hikayelerle süsleniyordu kitaplar. “Sen de Mustafa ben de Mustafa” hikayesi şöyle anlatılıyordu örneğin; "Mustafa çok çalışarak sınavı kazandı ve Askeri Rüştiye'ye girdi. Böylesi kararlı ve azimli bir insan neyi başaramazdı ki? Bu okulda da başarısını devam ettirdi ve kısa bir süre içerisinde bütün öğretmen ve arkadaşlarının parmakla gösterdiği öğrenci oldu. Bu okuldaki matematik öğretmeni, 'Oğlum, senin adın da Mustafa, benim adım da Mustafa. Sana Kemal ismini verelim. Çünkü senin kemale ereceğini görüyorum' dedi. O günden sonra adı Mustafa Kemal oldu." [4]

Velhasılı kelam Can Dündar iyi iş çıkarmış bence. “Soros’a hizmet amaçlı iyi bir film yapmış” [5] (Bari gelirinin bir kısmını Soros’un çocukları Genç Sivillere hibe etse…) İyi iş yapmış ama değişmiş vesselam. “Ergenekon heryerekon” dediğinde takdir ve alkış almıştı belki Deniz Baykal’dan; bu sefer alamadı.“Değişmiş” dedi Baykal. Hatta kısaca şunu demek istedi: Can Dündar, bugün geniş.

      [1] Yılmaz Odabaşı ,Bir Nehrin Tükenişi şiirinden
      [2] Cumhuriyet, 15 temmuz 1930
      [3] Yıldız,Ahmet, Ne mutlu Türküm diyebilene, İletişim:İstanbul,2001 s.265
      [4] 6.sınıf Türkçe ders kitabı, MEB,s.34
      [5] Mahmut Özyürek, ADD.Isparta Şube Başkanı
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Şu dizine dön: Genç Siviller

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x