Göbeğini kaşıyan adam...

İletigönderen Ram » Cmt May 26, 2007 15:02

Naima yazdı:
Nazlı Ilıcak haaaa...Sabetayist Kapani ailesinin kızı,gayetle beyaz,hayatında halkla iç içe olmamış biri ne de güzel halk yalakalığı yapıyor...Kendi bilmez sanki sosyolojik katman analizlerini,ucuz popülizm yapar,canım benimmm... :mrgreen:

Biz burada kişilikleri değil, fikirleri konuşuyoruz. Kişiliklere takılanlara diyecek bir şey yok :mrgreen: Kendin yaz, kendin söyle... Boş ver karşı taraf duymasın :mrgreen:


O zaman, bir daha ayet veyahut hadislerden örnek verme. Koy fikirlerini eğer varsa. Nazlı Ilıcak ha¿? :) Naima, seni kim göndermişti demiştin¿?
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Çetin Taş » Cmt May 26, 2007 15:27

Naima;devir öyle bir devir ki...Artık takiyye-gizlenme-mazeret uydurma devri bitti.Kartlar açık oynanıyor.Nazlı Ilıcak gibi Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük kadın demagoğunu sağdan daha daha sağa iten,ya da dindarlıktan (güya)dinciliğe iten elbette ki çıkarlarıdır.
Arkadaşların pek çoğu bilmez.Bir İLKSAN meselesi vardı,ilköğretim öğretmenlerinin maaşlarından kesinti yapılır ve İLKÖĞRETİM ÖĞRETMENLERİ SANDIĞI adı altında toplanırdı ki emekliliklerinde emeklilikten hak ettikleri paranın yanı sıra,bu sandıktan da para alırdı öğretmenler.İşte o İLKSAN'ın parasını bir gecede Nazlı Ilıcak'ı yetiştiren kişi,son Süleyman Demirel başbakanlığı döneminde Ilıcaklara aktartı ki Tercüman gazetesinden dolayı olan borçlarını temizlesinler(Tercüman gazetesinin sahipleriydi bu Ilıcaklar)ve rahata ersinler.Bu olay ortaya çıktı,kamuoyunda İLKSAN olayı patladı.Demirel'e kadar geldi olay ve Demirel ne mi dedi:"Vediysem beğn vedim,nolcek?!"
Tabi olay patladığının ertesi günü-demek ki içinde birazcık vicdan ve utanma duygusu varmış ki-Kemal Ilıcak kalp krizinden vefat etti.
Ama bu para ne geri ödendi,ne hesabı verildi,ne de bir şey.
Daha sonra oğul Ilıcak çıktı piyasaya-bir süre kayboldu Nazlı ortalardan-ve ilk kez gazete alana televizyon kampanyası düzenledi.Tabi o da suratta patladı,dünyanın parasını batırdı oğul Ilıcak.
Ondan sonra Nazlı Ilıcak türban sever ir demokrat olduğunu anımsadı.Önce nasıl olduğunu anlayamadığım şekilde Emin Şirin'le evlendi-hani AKP'den ayrılıp şu an GP genel başkan yardımcısı olan-çok kısa sürdü evlilik.Fakat bu süre içerisinde meclise girdi RP'den ve Merve Kavakçı olayındaki kraldan çok kralcı tutumuyla meclisten milletvekilliği düşürülenler arasında yer aldı.
Neyse...Uzatmaya gerek yok.
Nazlı Ilıcak budur,onun yazacağı yazıda böyledir.
Naima'nın güya Bekir Coşkun'un yazısına karşılık vereceği örnekte ancak ve ancak Nazlı Ilıcak'ın yazısı olabilir,garipsenecek bir durumda yok.
Kemalistim.Vatanımı her şeyden çok seviyorum.
Kullanıcı küçük betizi
Çetin Taş
Üye
Üye
 
İletiler: 2354
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 22:02

İletigönderen Veled » Pzr Tem 29, 2007 13:16

GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM POLEMİĞİNE KATKI

Medyatava'nın yazarlarından Neslihan Acu bugün Ahmet Hakan, Bekir Coşkun ve Tuğçe Baran arsında gelişen polemiğe katıldı.



DEMAGOJİNİN BÖYLESİ



Seçim sonrası köşe yazarlarının “Bizim takım sizin takımı nasıl dövdü ama!” tarzında birbirlerine girdikleri şu günlerde utancımdan kulaklarıma kadar kızarmış durumdayım.

Ben hayatımda bu kadar çiğ popülistlikler görmemiştim, bu kadar sığ saptamalar okumamıştım, üç gün öncesine kadar.

Herkes Bekir Coşkun’a saldırıyor. Seçim öncesi yazdığı “Göbeğini kaşıyan adam” konulu yazısı için.

Mesela Tuğçe Baran dünkü “Yok öyle zeytinyağı gibi üste çıkmak!” yazısında Bekir Coşkun’u ve diğerlerini monşerlikle, elitlikle suçluyordu ve halkımızın neylerse güzel eylediğini heyecanlı bir üslupla okurlarına aktarıyordu. (Örnek: Türkiye’nin yüzde yetmişi kapalı ulan!)

Ben Sayın Tuğçe Baran’a sadece tek bir soru sormak istiyorum. Sevgili Tuğçe, o güzel yazılarınızı neden kendi fotoğrafınız ve gerçek isminizle değil de, fıstık gibi sarışın bir mankenin vesikalığı altında ve sahte isimle yazıyorsunuz? Neden bloknotu tutan eller sizin değil de, Bridget Jones’un elleri?

İddia edeceğiniz kadar masum bir oyun değil bu. Dibinde ideolojik ve siyasal simgeler var, özellikle biz kadınları ilgilendiren. Çünkü o pek beğendiğiniz halkımız köşe yazarının bile sarışın ve güzel olanını talep ediyor (tabii sadece kadın köşe yazarları için bu tezimiz). Kendi görüntünüz ve kendi isminizle kazanamadığınız şöhreti Tuğçe Baran kod adıyla edinmiş durumdasınız. Halkımızın bu tercihi size –biraz olsun- acı gelmiyor mu?

Bekir Coşkun gibilerini monşerlik ve elitlikle suçlarken tam olarak neyi kastettiğinizi de anlamadım. Hani Eski Türk filmlerinde mahallenin cahil kabadayısı, davranış ve düşünceleri kendisinden biraz farklı olan üniversiteli genci “monşerlikle” suçlardı. Onun gibi bir şey mi?

Züppeliği kastediyorsanız, ben şahsen bugüne dek Bekir Coşkun yazılarında herhangi bir burnu büyüklük görmüş değilim. Ülkemizde pek ender bulunan doğa ve çevre bilinçli köşecilerden başta gelenidir Bekir Coşkun. İnsan denen yaratığın zayıflıklarını, çelişkilerini gayet iyi anlar, iyi anlatır. Hümanisttir, sosyal kaygıları vardır.



Ahmet Hakan’ın konuyla ilgili bugünkü yazısı ise tam bir demagoji şaheseri. Ahmet Hakan önce “göbeğini kaşıyan adam”dan önce bu milletin hangi sıfatlarla anıldığını şöyle bir sıralamış: Kara kalabalıklar, Hasolar memolar, Ayak Takımı” vs vs.

Politikacıların insan kalabalıklarına bu adları takmalarına ben şahsen hiç şaşırmam. Çünkü tüm politikacılar için insan yığınları “oy vermekten başka bir halta yaramayan kuru kalabalıklar”dır.

Ama böyle düşünenler sadece politikacılar değil. Cinsel devrimin babası sayılan Wilhelm Reich için onlar “Küçük adam”lardı. Hatta “Dinle Küçük Adam!” diye de bir manifesto yazmıştı. Fikirleri “yüce insanlık ve Büyük Dinler” adına o kadar tehlikeli bulunmuştu ki, Reich’i bir tımarhaneye kapatıp orada ölüme terk ettiler.

Büyük yazar, biyografi ustası Stefan Zweig ise 2. Dünya Savaşından sonra kaçtığı Güney Amerika’da, “insanlıktan tüm ümidini kestiği için” karısıyla birlikte intihar etmişti. Bahsettiği “insanlar”, Almanya’da topyekun Nazi partisine oy veren ve tüm dünyayı yıllarca sürecek bir cehennem savaşına sürükleyen yığınlardı, kendi vatandaşlarıydı yani.

Ahmet Hakan’ın demagojisi bununla bitmiyor. “Profesörün oyu 6 oy, lise mezununun 2 oy sayılsın” önermesini sunarak Bekir Coşkun’la ince ince dalga geçiyor ve demokrasilerde “profesörün oyuyla çobanın oyunun aynı kıymette olduğu” dersini vererek yazısını bağlıyor.

Doğru. Bir ütopya olarak demokrasi, aynen öyle bir şeydir.

Bahsettiğiniz profesör ve çoban, ta doğdukları günden itibaren toplumdan aynı eğitim, sağlık vs hizmetlerini almış olsalardı ve kendi özgür iradeleriyle biri profesörlüğü, diğeri çobanlığı seçseydi, dediğiniz çok doğru olacaktı sayın Ahmet Coşkun.

Oysa az gelişmiş ülke demokrasileri böyle değildir. Bazıları için şahane ötesidir. Bu demokrasiler şöyle işler: Kalabalık insan yığınlarına milli gelir sadece koklatılır. Eğitim olanakları verilmez. Yeterli sağlık hizmeti sunulmaz. Dini baskılarla sindirilen ve televizyonların yaydığı magazin gazozlarıyla (ilaçlı gazoz!) uyutulan bu kalabalıklar, birbirlerini telef ederek yaşarmış gibi yaparlar. Trafik kazalarında, düğünlerde havaya açılan ateşlerde, töre cinayetlerinde, anlamsız kan davası ve namus dalaşlarında, başka kimselere gerek olmadan birbirlerini ayıklarlar. Devlet bunlara hiç ilişmez. Sadece askerlikte kullanır, bir de seçim zamanı hatırlar onları. Devlet bu insan yığınlarının diledikleri kadar çocuk doğurmasına da hiç karışmaz. Sen bu kadar çocuğa neyle bakacaksın, hangi okullarda okuyacak bunlar, ilerde nasıl para kazanacaklar diye sormaz. Çünkü bu çocukların kaderi zaten bellidir. Büyüdüklerinde hamal, inşaat işçisi, kamyon şoförü, tetikçi, fuhuş sektöründe eleman vs olacaklardır. Bu meslekleri ve bunca ezilip aşağılanmayı kendi özgür iradeleriyle seçmedikleri için de, toplumun okumuş ve göreceli olarak paralı kesimlerine diş bileyecekler, sınıf atlamak için her yolu deneyeceklerdir.



Bilmem ki, anlatabildim mi? Köşe yazarlarının yaptığı bu demagojiler gerçekten midemi bulandırıyor artık.

Kimdir köşe yazarı? Sıradan insana, yani okura yeni ufuklar açsın, farklı yollar göstersin, taze bir şeyler söylesin diye oraya konulmuş biridir. Çok şey bilmeli, sürekli de öğrenmelidir, aydındır, öyle olmak zorundadır.

Gazetede köşesi olan aydın bir kişi, sokaktaki insanın şakşakçısı değildir. Olmamalıdır.

Sorun şu ki, bu memlekette gerçek aydın bilincine ve sorumluluğuna sahip pek az insan kaldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenler bu toplumun en çok saygı gören bireyleriymiş. Şimdilerde “öğretmek” fiilinin kendisi bile tü kaka! Kimse bir şey öğrenmek istemiyor. Bu kör karanlıkta el yordamıyla debeleniyor herkes. Tutan tuttuğunu beceriyor.

Köşe yazarı olarak köşelerinde oturanlar da işkembeden demokrasi geyikleri yapıyorlar.

Seçimlerde şu ya da bu partinin kazanması önemli değildir sayın köşeciler!

Önemli olan seçmen kitlesinin niteliğidir. Niteliği!

Siz kimi övüyorsunuz pardon ama? Töre zırvaları yüzünden karısını, kız kardeşini boğazlayanları mı? Tüm kuralları hiçe sayarak trafikte her yıl yüzlerce masum insanın canına kıyanları mı? Sigaraya, lotoya ve totoya para bulup da, çocuğuna süt almayı ihmal edenleri mi? Kitap okumaya vakit bulamayıp da yüzlerce aptal salak dizi ve magazin programını saatlerce izleyenleri mi?

Göbeğini kaşıyan adamı savunmak yerine, ona birkaç alternatif yaşam tarzı sunmayı, doğruyu, güzeli öğretmeyi neden kendinize iş edinmiyorsunuz? Yoksa bir düşünürün, bir aydının görevi bu değil miydi? Yoksa mazide mi kaldı bu tür “demode” şeyler? Eziklik mi sayılıyor artık idealist olmak?

Ve son bir soru: Halkını böylesine sorgusuz sualsiz seven, onu bağrına küttedenek basan ey bilumum halkçı köşe yazarları!!! Neden çocuklarınızı kolejlere göndermek için poponuzu yırtıyor, milyonlarca lira harcıyorsunuz? Neden sizler de 9-10 adet çocuk doğurup onları sokağa serbestçe salmıyorsunuz? Mahalle liseleri en az kolejler kadar iyidir. İnanmıyor musunuz?

Eee, kendinizle biraz çelişmiş olmadınız mı şimdi?



NESLİHAN ACU

Medyatava





Yok öyle zeytinyağı gibi üste çıkmak!

Şimdi bütün köşeciler Baykal’a hücum ediyor. Yok iyi yönetememiş, yok politikası iyi değilmiş, yok canavarı zamanında o yaratmış.

Yok öyle şimdi zeytinyağı gibi su üstüne çıkmak!

Memlekette “türbanlılar mı?.. Ay ne kaka” diyen tek Baykalmış gibi..

Memleket deli gibi ki kutba ayrıldıysa Baykal falan değil SİZ pek sayın köşeciler SORUMLUSUNUZ!

Yazdığınız yüzlerce saçma sapan din düşmanı, halk düşmanı yazı yüzünden.

Yarattığınız monşer, elit havası yüzünden.

Bir biz biliriz, halk bilmez, salak bunlar havası yüzünden.

Baş örtülüye geri zekalı, namaz kılana yobaz, soyunmak istemeyen gerici dediğiniz için.

Siyaset yapmanın TEK sizin “sade” hakkınız olduğunu düşünüp “ama örtülerini siyasal simge yapıyorlaaaar” gibi ne idüğü belirsiz iddialar üretip, (bana siyasal simge olmayan tek bir şey söyleyin?) “sakin olun yahu, bırakın istedikleri gibi örtünsünler” diyenlere de “işbirlikçi, demokrasi adına şuursuzluk eden romantik geri zekalılar” muamelesi yaptığınız için.

Yok öyle Baykal’a yüklenip temize çıkmak!

“Yok yani ben hakikaten etrafımda türban reklamını bırak türbanlı falan BİLE görmek istemiyorum” diyebilecek kadar şuursuzlaştığınız için. (Türkiye’nin yüzde yetmişi kapalı ulan!)

Üniversitelerdeki kanuni ayrımcılık hiç umurunuzda olmaz hatta bunu haklı bulurken topu topu 25 tane mi ne tesettür oteli var ve oraya açıkları almıyorlar diye ki alanlar var- bunu memleketin en büyük ayrımcılığı olarak gördüğünüz için.

AKP’li dediğin “göbeğini kaşıyan, kıllı, fanilalı, ebleh” insanlardır diyecek kadar edepsizleştiğiniz için.

AKP’li olmasın da MHP’li olsun, GP’li, gerekirse Saadet Partili olsun diyecek kadar müptezel olduğunuz için..

Sabah akşam, gece gündüz yılın 365 günü Melih Gökçek yazdığınız için.

Yalan yanlış testis haberleri yüzünden.

Evet bunlar yüzünden, itici, gülünç ve inandırıcılıktan uzak olduğunuz için AKP yüzde 48 oyla başımıza geçti.

Bekir Coşkun efendi etrafında AKP’ye oy vereceğini söyleyen tek kişiye rastlamamışmış. Ay pek şaşırmışmış!

Kendi pek muhterem gazetesinde çalışan en az ON kişi tanıyorum AKP’ye oy veren! Üstelik Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun’a inat! Yeni de değil. 3 aydır AKP’ye oy vereceklerini söyleyip duruyorlardı. Şoförden, çaycıdan, söz etmiyorum, basbayağı meslektaşlarından söz ediyorum. Kendisi zahmet edip biraz orta ve alt kademede meslektaşlarıyla (tabii AKP’ye oy vermiş olanları meslektaşı addederse) oturup konuşsaydı, hangi fanusta oturuyorsa oradan biraz çıksaydı, “laik eş”, “elit komşu”, “Kemalist ahbap”, “e-çavuş” “türban düşmanı fino” dörtgeninden, beşgeninden çıksaydı görebilirdi bizzat çalıştığı kurumda BİLE kimler var, kimler yok.

Ama yoook! “AKP’li eşittir göbeğini kaşıyan, kıllı tüylü orangutanlardır” diye üretmiş ilkokul bir seviyesinde bir fikirimsi, dört aydır ha bire o tuhaf yaratığı aradığı için göremez tabii ki etrafındaki AKP çemberini.

Hiç öyle Deniz Baykal’ı günah keçisi yapıp Rodos’lara falan yüzmeye yollamaya kalkmayın.

Sandınız ki ettiğiniz hakaretlerden bir tek hakaretlerinizin hedefi etkilenecek. Sandınız ki “pis Türbanlı” dediğiniz zaman bir tek başı kapalılar sinirlenecek, üzülecek.

Sandınız ki bikiniyle denize giren insanlar otomatik CHP’lidir ve yanındakine yapılan hakaretlerden etkilenmeyecek.

Bu yüzde 48’in yüzde 25-30’u gerçek AKP’liden geldiyse geri kalanı da komşusuna edilen hakaretlerden rahatsız olandan geldi, bunu da bilesiniz..
Hiç Baykal’a falan suçu atmayın. Kendi ellerinizle yaptınız.
Tuğçe BARAN

tugce.baranotti@gmail.com

http://www.moralhaber.net/haber_deta...haber_id=20346
Kullanıcı küçük betizi
Veled
Satılmıştır
 
İletiler: 3
Kayıt: Çrş Mar 07, 2007 20:46

Önceki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x