Bay "Kuvayi Milliyeci",
"HİLAFET TBMM'DE OLSUN" sözü, SAİD NURSİ'ye aittir. 1923 tarihlidir ve Mesnevi-i Nuriye kitabında yayımlanmıştır.
Sinan Meydan, "Hilafetin Kaldırılmasındaki İncelik: Mündemiç ve Mülga" başlıklı yazısında, "ATATÜRK'E GÖRE HİLAFET TBMM'DİR" demiştir. Yani, gerçekte Said Nursi'ye ait olan sözü, sanki Atatürk'e aitmiş gibi göstermiştir. Cengiz Özakıncı buna karşı çıkarak, 1-"HİLAFET TBMM'DİR İDDİASINDAKİ İNCELİK VE TAHRİFAT", 2- "HİLAFET YOK CUMHURİYET VAR" başlıklı iki yazıyla Sinan Meydan'a cevap vermiş ve onun ileri sürdüğü "Atatürk'e göre Hilafet TBMM'dir" iddiasını belgelerle çürütmüştür.
Siz, her iki yazıyı da okuduktan sonra; Sinan Meydan'ın HİLAFET TBMM'DİR dediği yazısına karşı çıkmayıp; Cengiz Özakıncı'nın HİLAFET TBMM DEĞİLDİR, ATATÜRK'ÜN BÖYLE BİR SÖZÜ YOKTUR dediği yazısına karşı çıktınız. Bir önceki sayfada, karşı çıkışlarınıza yanıtlar verdim. Bir önceki sayfada kalan son yazınızda diyorsunuz ki: Esas itibariyle yazının tamamı Atatürk'ün Hilafeti kaldırması ile çelişmektedir ancak ben sadece son 2-3 cümlesini tekrar yazıyorum. BÜTÜN İSLAM ALEMİNİ KAPSAYAN BİR HİLAFET MAKAMI SÖZ KONUSU OLABİLİR.” (...)“HİLAFETİN YALNIZ TÜRKİYE HALKINI DEĞİL BÜTÜN İSLAM ALEMİN KAPSAMASI HASEBİYLE, BU MAKAM (HİLAFET) HAKINDA BİR KARAR VERMEK TÜRK MİLLETİNİN SELAHİYETİ HARİCİNDEDİR.” Yani Hilafete Türk Milleti tek başına karar veremez ancak diğer bütün İslam milletleri ile bir araya gelerek bu makam hakkında karar verilebilir. Burada yazan bu...Ve Atatürk'ün burada yazan sözleri Hilafeti kaldırması ile çelişmektedir...Bu da çok doğal.O bir insan.Çelişkiye düşebilir.Onun hata yapma, çelişkiye düşme hakları da var.Çünkü bu insan doğasınınn gereğidir.Problem Atatürk'te değil, onun hata yapma, eksik bırakma, çelişkiye düşme haklarını elinden almak isteyenlerde.Sizden Atatürk'ü arındıracak ona toz kondurmayacak bir cevap geleceğini tahmin etmiştim.Yanılmadım.Atatürk yanlış yapamaz.Çelişkiye düşemez.Aksini iddia eden vatan hainidir.Saygılar, Sevgiler, Sağlıcakla kalın Sayın nuhungemisi..."
......
Bay "Kuvayi Milliyeci",
Atatürk'ün sözlerinin Atatürk'ün Hilafet'i kaldırılması eylemiyle çeliştiği iddianız, uydurmadır.
Atatürk, hilafetin TBMM tarafından üstlenilmesini savunanların ileri sürdükleri gerekçeleri tek tek ele alıp yanıtlamıştır. Bunu yaparken de hilafetin TBMM tarafından üstlenilmesini isteyenlerin, bizzat kendilerinin Hilafete ilişkin görev ve yetki tanımları ve bizzat kendi inançlarının, bu istemleriyle çeliştiğini ortaya koymuştur. Atatürk, "Hilafet'i TBMM'de koruyalım" diyenlere yanıt olarak: Siz Peygamberimizin hilafet benden 30 yıl sonra bitecektir, hadisine inanıyorsunuz, öyleyse Hilafeti TBMM'de koruyalım demeniz, inandığınız hadisle çelişiyor, demiştir. Siz Hilafet'in dünyadaki bütün Müslümanların başkanlığı olduğunu söylüyorsunuz, TBMM ise dünyadaki bütün Müslümanların değil, yalnızca Türkiye'nin yönetimidir, öyleyse TBMM hilafet görevini üstlenemez, demiştir. Siz, Hilafet yalnız Türklerin değil, dünyadaki bütün Müslümanların yönetimidir, diyorsunuz, öyleyse, yalnız Türklerin değil bütün müslümanların seçeceği birinin Halife olması gerekir, TBMM bütün müslümanlar adına hareket edemez, demiştir.
Atatürk'ün hangi sözünün hilafeti TBMM'de korumak isteyenlerce ileri sürülen hangi argümanı çürütmek üzere söylendiği bilindiğinde, Atatürk'ün hilafeti kaldırma eyleminin, aşağıda yeniden aktaracağımız sözleriyle çelişmediği apaçık görülür.
* * *
“Halife, bütün islam ehlini (dünyadaki bütün müslümanları) bir birlik noktasında toplayacak; halife, bütün İslam aleminin (dünyadaki bütün müslümanların) hukukunu (haklarını) haysiyetini, şerefini (onurunu) refahını (geçimini) saadetini (mutluluğunu) muhafaza edecek (koruyacak); muhafaza ve korumaya muktedir (yetkin) olabilecektir. Halife, İslam alemine (dünyadaki bütün müslüman ülkelere) her nereden vuku bulursa bulsun her türlü tecavüzleri (saldırıları) engelleyebilecek, reddedebilecek (karşı koyabilecek) ve (saldıranları) söküp atabilecek ve bunun için kuvvetli ordulara ve her şeye sahip olacaktır! Buna göre bütün bu saydıklarımızı yapmış, yapan, yapabilen (kişi) “Halife-i Müslimin” (Müslümanların Halifesi) olmak lazım gelir!” (...) “Efendiler! Halife ve hilafet (...) yalnız Türkiye ve Türkiye halkı için söz konusu olamaz. Belki bütün islam alemini (yeryüzündeki bütün müslümanları, islam ülkelerinin hepsini) kapsayan ve müşterek (ortaklaşa) bir makam olarak söz konusu olabilir. (...) Hoca efendilerden biri diyor ki; “Meclis Halifenindir.” Efendiler bu kadar sakat manasız (anlamsız) bir şey olamaz. Bu dünyada benliğini, insanlığını ve milli hakimiyetini (ulusal egemenliğini) anlamış bir toplumsal heyetin (birliğin) hiçbir vakitte kabul edemeyeceği bir safsatadır. Meclis halifenin değildir ve olamaz, (alkışlar).” (...) Bütün İslam alemini (dünyadaki bütün müslümanları ve islam ülkelerini) kapsayan bir hilafet makamı söz konusu olabilir.” (...) “Hilafetin yalnız Türkiye halkını değil bütün islam alemini (dünyadaki bütün müslümanları ve islam ülkelerini) kapsaması hasebiyle, bu makam (Hilafet) hakkında bir karar vermek Türk milletinin selahiyeti haricindedir (yetkisi dışındadır).” [21] “Peygamber’in kendisi demiş ki: Benden otuz sene sonra krallıklar olacak. Bu bir hadistir. O halde, hilafet vardır, hilafet olacaktır, hilafet devam edecektir demek, hadisi nebeviye (Peygamber’in sözüne) aykırı bir şeyin tahakkukunu (gerçekleşmesini) talep etmek (istemek) demektir.” [15] “Bu devletin (Türkiye Devleti’nin) halife ile alaka ve münasebeti yoktur. (...) Bizim hükümet şeklimize göre böyle bir makam-ı hilafet mevcut olamaz.” [16]“Hakikaten vazifesini yapmak, bütün Müslüman milletlerini idare etmek istiyen bir halife, buna nasıl muvaffak olur? İtiraf ederim ki, bu şerait dahilinde (şartlar içinde) beni halife tâyin etseler, derhal istifamı verirdim.”[18]“Büyük Millet Meclisi, hilafeti lağvettiği zaman, Antalya Meb’usu, ulemadan Rasih Efendi, (...) mülakat (görüşme) talep ederek şu beyanatta bulundu: Seyahat ettiği memleketlerde, ehli islam, benim halife olmamı istiyormuş.. (...) Rasih Efendiye verdiğim cevapta, (...) dedim ki: Zatı aliniz ulemayı dindensiniz! Halifenin reisi devlet demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında, kıralları, imparatorları bulunan tebaanın, bana isal ettiğiniz (ilettiğiniz) arzu ve tekliflerini ben, nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna, o tebaanın (o halkın) metbuları (hükümdarları) razı olur mu?! Halifenin emir ve nehyi (buyruk ve yasakları) ifa olunur (yerine getirilir). Beni halife yapmak istiyenler emirlerimi infaza (buyruklarımı yerine getirmeye) muktedir midirler? Binaenaleyh (bunun üzerine, bundan dolayı) mevzuu (konusu) medlûlü (manası, mefhumu, anlamı) olmıyan mevhum (anka kuşu gibi gerçekle hiç bir ilgisi olmayan bütünüyle düş ürünü) bir sıfatı (unvanı) takınmak gülünç olmaz mı? Efendiler, açık ve kat’î (kesin) söylemeliyim ki, ehli islâmı (dünyadaki bütün Müslümanları) bir halife heyulâsile hâlâ işgal (uğraştırma) ve iğfal (kandırma) gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak ehli islâmın (dünyadaki bütün müslümanların) ve bilhassa (özellikle) TÜRKİYE’NİN DÜŞMANLARIDIR! Böyle bir oyuna raptı hayal eylemek de (umut bağlamak da), ancak ve ancak cehil (bilgisizlik) ve gaflet (bilinçsizlik) eseri olabilir.” [19]“Asırlardan beri cihanda bir tek islam hükümeti esasını (yeryüzündeki bütün Müslümanları yöneten bir tek hükümet, “Pan-İslamist Devlet” ilkesini) tahakkuk ettirmek (gerçekleştirmek) için muhafaza edilmiş (korunmuş) olan hilafet makamı maksadı (dünyadaki tüm müslümanların bağlı oldukları tek islam hükümeti amacı) hiç bir zaman tahakkuk ettirilememiş (gerçekleştirilememiş) bilakis (tersine) Müslümanlar arasında daima nifak (ikilik, ayrışma, bölünme, çatışma) ve anlaşmazlık vesilesi olmuştur. Halbuki menfaatlar (çıkarlar) toplumların bağımsız hükümet (ler) teşkil edebilmelerini (oluşturabilmelerini) esas (ilke) olarak kabul etmektedir.” [20]
* * *
Bay "Kuvayi Milliye";
Atatürk'ün bu sözlerinin, Atatürk'ün hilafeti kaldırma eylemiyle çeliştiği iddianız, uydurmadır.
Çelişkiyi kendinizde arayınız.