SANA NE, BANA NE, BAHANE

SANA NE, BANA NE, BAHANE

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Mar 27, 2017 22:18

SANA NE, BANA NE, BAHANE


Geçen yazdan, Temmuz ortasından beri televizyon izlemiyorum.
Ne haber, ne tartışma, ne de özel hazırlanmış afyonlu diziler...

Aklım başımdayken kendime söz verdim: Algımla oynanmasına izin vermeyeceğim. Kimsenin paralı aklına, yıkanmış, güdümlü beynine ihtiyacım yok. Gazeteler, kitaplarım yeter. Okumak, en güzel bilgilenme yolu.

Sıradan bir küçük gazete bile verdiği haberleriyle gündemi önüne koyuyor insanın. Haberin yorumunu kendin yaparsan, düşünürsen bir an. Haberin arkasını, denmeyenleri, olacakları görürsün. Kimsenin seni uyuşturmasına, uyutmasına gerek yok. Herkesin aklı kendine yeter.

Son zamanlarda, ara sıra başvurduğum bir kaçış yöntemi, gırgır dediğimiz şeylere takılmak. Gündemin ağırlığından kaçma, böylece birazcık soluklanma. Saçmalayan, ihanet eden, yemek yediği kaba - köpek bile pislemezmiş - pisleyen, kendini yetiştiren, adam eden, bulunduğu yere getiren Cumhuriyete kötülük etme yarışına giren, esen kükreyenleri, kendilerine aydın denilenleri gördükçe; “Burası bizim ülkemiz mi, ne oluyor?” derken, elimde değil, kararıyorum.

Ya açık havaya koşacaksın bu durumda, ortam değiştireceksin, ya eline güzel bir kitap alacaksın, ya da kendini işe güce vereceksin...

İşte bu yüzden, arada, bilgiağındaki gazetelerin magazin haberlerine eğlence olsun diye göz gezdiriyorum. Okuyorum demiyeyim, bakıyorum. Ne yazılıyor ki, düzgün, okunacak gibi? Ivır zıvır haberler, kim olduklarını bilmediğim yeni türetilmiş bir sürü ünlü, bunların abuk subuklukları, saçmalıklar... En azından siyasetçinin ettiği kötülüğü edemiyorlar belleğimize, ruhumuza. Kötülükleri de kendilerine, iyilikleri de. İstenilen, bu ünlülülerin ünleri sürsün, cepleri dolsun, bunları fotoğraflayıp yazanların da ücretleri ödensin, işleri yürüsün... Gazete de aptallaştırdığı magazin okurları sayesinde satışını artırsın, suya sabuna dokunmadığı, iktidar yanlısı, bölücü ünlülere en çok yer verdiği için de, sırtı sıvazlansın, geleceğini kurtarsın.

Rahatlamak için o sayfalara ara sıra göz gezdiriyorum dedim ama rahatlamak olası mı? Her olay, her durum birbiriyle ilişkili.

Buralarda en çok dikkatimi çeken, gazetecilerin Türkçesi. Türkçe bilmeyen, ilkokulu bile bitiremeyenlere gazetede yazı yazdırıyorlar, bellli. Bu nasıl bir anlatım, bunlar nerede yetişmiş derken, o anlattıkları ünlülerin bozuk dilleri, Türkçeye ettikleri kötülükler kendi yetersizliklerini kat kat geçiyor.

İki gün önce, şu haberi okudum, Mart ortasından beri (16 Mart) gazetede (Sözcü) aynı yerde dururmuş: “Zuhal Olcay’ın annesi yaşamını yitirdi. Sanatçı Zuhal Olcay...” haber böyle sürüyor.

Bu neden haber, o ayrı konu. Burada insanı sarsan şey, koydukları fotoğrafla haberin çelişkisi. Yüzü güleç, ağır makyajlı, bir artistik resmini koymuşlar şarkıcının, altında da, “Şarkıcı Zuhal Olcay, annesinin vefatıyla sarsıldı.” yazıyor.

Bir yanda sanatçı, iki satır altında şarkıcı yazıyor bu adın önünde. Sanat, yaratıcılık; sanatçı, yaratıcı demek. Neden şarkıcılara, işi, bulduğu şarkıyı okumak olana, tekrarcıya sanatçı der dururuz yıllardır, kim başlattı bu saçmalığı araştırmak gerek. Şarkıcı, şarkı okuyan, tamam... Sonra yazdığınla resmettiğin uyumlu olacak. Annesinin ölümüyle sarsıldı diyorsan, ona göre ara bul, resim koy. Ne o gazino afişinden beter sırıtık bir resim? Bu kadar mı naylonlaştı duygularınız?

Bunu okuyup sayfanın aşağısına inerken bir şarkıcı haberi daha:

“Ne de olsa Kutsi’nin kızı” başlığıyla, bir kız çocuğu resmi, yanında babası.

Şarkıcı Kutsi, kızının gittiği okulda, okul yararına sahneye çıkmışmış, kızı söylemiş, o gitar çalmış.

Buraya kadar bir şey yok. Anladığımız şu: Bir okulda (buradaki okul, ilkokul) bir şarkıcının sahneye çıkması o okula yarar (?) sağlıyor. Bu yararı bildirmek de yararlı bir iş o halde. Haber, bir resim, iki satır yazıyla sınırlı değil, mecburen neden bunu haber diye yazdılar diyerek, haberin ayrıntılarını okuyorsun. Sonra da keşke okumasaydım, diyorsun. Yüreğin burkuluyor, için yanıyor. Yurdumuzun eğitim sisteminin düşürüldüğü duruma isyan ediyorsun.

“Çocuklar sahneyi bastılar”, yazının ortasındaki başlık. Çocuklar, burada ilköğretimdeki çocuklar, yanlış anlamayın, liseli falan değiller, daha, çocuklar...

Beş yüz kişilikmiş konser salonu, içeri yedi yüz elli kişi girmiş. Çoğu, merdiven altlarında kalmış. Neden? Kutsi sahneye çıkacak ya. Ne yapacak? Kızı şarkı söylerken gitar çalacak. Az iş mi?

Sonra bu salonun adını başka bir haberden öğreniyorum. Geçen yıl yapılmış. Adı: “Heredot Kültür Merkezi.” Yanlış duymadınız, Atatürk Kültür Merkezi değil, “Heredot!” Bu konuya hiç girmeyelim en iyisi, çıkamayız, yalnızca yakışmış (?) diyelim, öyle saça böyle tarak, yine devam edelim:

Kimmiş bu Kutsi, bilmiyorum, yüzünü bir yerlerden anımsayacağım ama çıkaramıyorum. Bir arıyorum bu adı bilgiağında, ortalığı pıtırak gibi sahte çürük raporu haberleri, (askerliği geciktirmek, askere gitmemek için alınan) dolduruyor. Mahkemelerin istediği cezalar, savunmalar, bir de iktidar yandaşlığı haberleri... İyiymiş... “... Danacı” İlköğretim okulunun sayfasına girip bakıyorum. Vizyonlarını açıklamışlar: “... eğitim başta olmak üzere ekonomik, kültürel, sosyal, bilimsel ve teknoloji alanında Türk Milli Eğitimine ilham veren ve örnek teşkil edecek bir okul olmak.” Bu da iyiymiş.

Ayrıca yine ögreniyorum ki, burada da, 23 Nisanlarda, bayramı sulandıran uluslararası şenlik kutlamaları kaç yıldır başlatılmış. İyi. Küreselcilerin oyununa katılan katılana...

Bir yanda, başka okullarda (bunları gazetelerde gördük) kafası gözü sarılı kızlar tabutlara sarılmışlar, Çanakkale’yi anlatacaklar böyle, başka bir temsilde, anaokulu öğrencileri Türk bayraklı tankın önüne yatmışlar, böyle de düşmanı anlatacaklar, yerde ölü taklidi yapıyorlar. Gösterilerin çoğunda, erkekler eski zaman giyimli, başlar takkeli, kızlar arap giyimli. Namaz ibadeti, sahne gösterisine dönüştürülmüş. Yine sahnedeler, imam hatip ortaokullu öğrenciler, İstiklâl Marşı’nı Arapça şiir şeklinde okuyorlar. Tek bir erkek çocuk var aralarında, kısa kollu gömlekle, en başta duruyor, kendine güvenli, elleri arkada. Kızların hepsinde giysilerinin üstünde uzun kollu, eteği yerlerde hırka, altta uzun etek, tek bir pantolonlu kız yok, sanki çocuk değiller, okulda değiller... Çocukların duruşu ezik, bakışlar sönük. Başlarını, söylemeye gerek yok, aklı karalı koca örtülerle bir iyice sarıp sarmalamışlar. Bir yanda da böyle, coşup sahne basanlar. Pop müzik kurbanları... İşin ortası yok. Ya yüz yıl öncesindesin, ya da uçtun uçtun eğlenirken Amerika’nın bir okuluna kondun! Hani eski Amerikan filmlerinde görürdük, ergen kızlar - oğlanlar sahnedeki şarkıcılar için ağlar, ayılır bayılırlardı...

Bodrum’da bir kültür merkeziymiş burası. Kutsi çocuklara “Sana Ne” şarkısını söylerken çocuklar sahneyi basmışlar. Şarkıyı birlikte söylemişler...

Buraya kadar yine bir şey anlamadım. Bu “Sana Ne” şarkısı demek ki, çocuklar üzerine, çok güzel sözleri, çok güzel müziği var, çocuklar o sözlerde geleceklerini görüyor, coşuyorlar, diye düşündüm. Aferin dedim, bak sen şarkıcıya, ne iyiliksever. Okul yararına gitar çalıyor, kızına, kızı şarkı söylerken. Bir de en sevilen şarkısını çocuklara, çocuklarla okuyor. Sahnesi basılıyor! Aldı beni bir merak, nasıl bir şarkıymış bu? Sözleri nasıldır? Eskiden olsa kaç telefondan sonra bir tanıdığından öğrenirdin neymiş ne değilmiş sorduğun. Şimdi öyle mi? Bir “tıkla,” şarkı da , sözleri de karşında:

“Sana ne benim çektiğim acılardan / Daha ne alabilirsin ki bu canımdan.”

Ne bu şimdi? Olmadı. Çok bir mahalle ağzı. Arabesk. “Canımdan daha ne alabilirsin”, falan... Çocuk ağzına hiç yakışmaz, basit, ucuz, çirkin sözler...

“Aşka, dostluğa, insanlığa inanmış insandır ozan,” diye tanımlar Cumhuriyetle doğan yazarımız (1923) Oktay Akbal, ozanı, şiir yazanı. Bu sözleri yazana ne derdi acaba yaşasaydı?

Bakalım, devamını okuyalım:

“Açtığın yaraları saramadım / Saracak birini henüz bulamadım.”

Yine olmadı. İlkokul çocuğu ne anlar bu yakarıştan. Devam, belki bundan sonrası:

“Ayrılık zor değil üç gün ağlarsın / Sonra vur patlasın çal oynasın yâr.”

Biz ayrılığın zor olduğunu bilirdik, ayrılık üzerine şarkılar bestelenir, romanlar yazılır, ağıtlar yakılırdı... Karacaoğlan, dayanılmaz acıları sıralamıştır, anımsayın:

“ Üç derdim var birbirinden seçilmez / Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.”


Bu şarkıya göreyse ayrılık meğer zor değilmiş. Üç gün ağlarsın bitermiş. Yoksa bu söz mü çocuklara iyi gelmiş, sahneyi basmışlar? Ya da ya da, sonrasında önerilenler: “Vur patlasın, çal oynasın.” çocukları azdırmış... Çılgıncasına oyna, kıvırt, çal, söyle! Kim yapacak bunu? “Yar.” Kim kim? Türkçedeki uçurum değil, “yar” burada Farsça, sevgili. Artık inceltme imi kullanmıyorlar yazıda, zor geliyor kimilerine. Biz de öyle yazdık. Canım, siz bilmiyor musunuz yar ne demek, çocuklar bile bildiğine göre bunu... Sözlükte eski kelime yazsın karşısında, ne olacak, toptan eskiye dönülmeyecek mi yakında?

Şimdi çocuğun anlayacağı: Ayrılık zor değil, üç gün ağlarsın geçer, ardından vur patlasın çal oynasın eğlenirsin, sevinirsin... Bunu da sevgiline dersin: “Beni üzdün ama boş ver, sen de ben de, çılgınca eğlenelim hem de öyle böyle değil, vur patlasın çal oynasın!" Sözlükteki anlamıyla, “Aşırıya kaçan bir eğlence şekliyle.” Deliler gibi...

Bunlar da şarkının nakaratları, uyumlu olsun diye uydurulan söz öbekleri: "Bana ne bana ne, bahane bahane, sana ne sana ne.” Birbiriyle ilişkisiz, gülünç sözler. İçi boş, tıngır mıngır sözler...

Sevgiliye söylenen şu sözü çocuklar nasıl anlar dersiniz?

“Yeni yeni sevdaların çiçeği misin?” Sevgilinden ayrılıyorsun, sonra soruyorsun ona, yeni bir sevdanın çiçeği de değil, yeni yeni sevdaların çiçeği oldun mu? diye, daldan dala, ondan ona atladın mı?

“Bana ne, sana ne”ye uydurulan “bahane bahane” sözünü de alkışlamalı.

Bir de, çiçeği misin sorusundan sonra denilen şu söz, yılın sözü ödülünü almalı:

“Bana ne, bana ne, bana ne, bana ne be!” Bakın, kaliteye, Türkçeye özene, okul çocuklarıyla söylenilen şarkının Türkçesinin güzelliğine... “Be!” demiş sonunda. “Bana ne be!” Alkışlıyalım.

“Allah’ın sopası yok ki gökten indirsin” deyimi kullanılmış şarkının son bölümünde, hani şu TDK sözlüğünden, duyduğumuza göre, günah (?) diye çıkarılan söz. Şarkının bu sözlerine göre sevgilisi sürünüyormuş, söz dinlememenin cezasını almış... “Allahından bulmuş...”

“Geldin mi sözüme sürüne sürüne.” Şarkıda “yâr” diye seslenilen kadını ne kadar alçaltan, sevgiliye denebilecek ne kadar çirkin bir söz. Bu sözü çocuk anlar mı? Bunu da sormayın canım. Yetişkinler bu şarkıya, bu sözlere bayıldıklarına, bu şarkıyı okuyacak şarkıcı için beş yüz kişilik salonu yedi yüz elli kişi doldurduğuna, çocuklar da sahne bastıklarına göre...

Bizler aslında boşa konuşuyoruz, boşuna ülkemiz tehlikede, uyanalım, uyandıralım diyoruz...

Oysa sıradan bir magazin sayfası bile, yüzümüze ayna tutarak, suçun çoğunun bizde olduğunu, bu duruma gelmemize kendimizin neden olduğunu bakın ne güzel söylüyor.

Okulun adından, okullara, yaptıranın, parasal katkı sağlayanın adının verilmesi, paranın sözünün her yerde geçmesi anlayışından, çocuklarımızın düşürüldüğü acınası durumdan başlayarak durumumuzu bir gözden geçirelim. Yıllarca neleri yanlış yaptık, yapıyoruz, neredeydi ülkemiz, nerelere geldi...

Kimseyi suçlamayalım.

Olanlardan, bu akla ziyan halk oylamasından “Bana ne?" derseniz, iki yüz yıl geriye döndürülünce ülkemiz, yüz yıl önce yırtılıp parçalanan Sevr işletilmek istenince yeniden, yobazlığın sopasını yerken, durdurun şunları dediğinizde, size de “Sana ne!” diyecekler.

“Evet de hayır da” diyen, bizim insanımız arada bir fark yoktur diyerek kendinizi aldatmayın, egemenlik oylanamaz, sorumluluktan kurtulmaya bahane üretmeyin.

Hem böyle arsızca şımaranlar, şımartılanlar, Batı’dan çok Batıcı olanlar, dilimizi çekinmeden bozanlar, iktidar borazanları, gözü paraya, üne doymayanlar; hem de dilini bırakıp Arapçaya sarılanlar, İngilizceye köle edilenler, böylelerinin ardından gidenler, sorumuz size, felaket geliyorum diyor:

Gelsin mi?

Feza Tiryaki, 27 Mart 2017
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x