SONGÜL, SON GÜLEN!

SONGÜL, SON GÜLEN!

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Nis 16, 2017 21:36

SONGÜL, SON GÜLEN!



Adı da yakışmış haspama.

Oylama günü, bu Pazar, anahaber başlıklarının hemen yanında, Sözcü’de bir resimli haber.

“Fenomen gelin adayı Songül evlendi!”

Demek, o şikayet edilen, kaldırılsın, kaldırılmasın diye tartışılıp durulan evlilik yayınlarının bir gediklisiymiş buradaki Songül. Fenomen (olay) ve gelin adayı dediklerine göre.

Resme bir baktım bir daha bakamadım. Tanrım cadılar gerçek yaşamda da mı var yoksa? Yoksa bu kadıncağızı özel olarak mı bu kadar çirkinleştirmişler. Bir bakış bu kadar boş, anlamsız olabilir. Songül beyaz gelinlik giymiş. Gelinlik, gelinlik olalı böyle işkence görmemiştir. Temizlik, saflık, güzellik duygusu vermek nerede, buradaki binbir surat masal cadısı nerede? Damat şişman, kısa boylu, piknik (rahat) bir tip, boyu Songül’den epeyce kısa. Koyu takım elbisesini giymiş, cepte mendil, içte yelek, neye gülüyorsa sırıtıyor öyle. Songül’ün ön plana bir resmini daha koymuşlar, elinde mikrofon, kulakta halka küpe, yine omuzları açıkta. Haber şöyle:

“Katıldığı evlilik programında, söylediği şarkılarla fenomen haline gelen gelin adayı Songül, sonunda muradına erdi. Songül'ün önce Zuhal Topal'da başlayan macerası, Esra Erol'da son buldu.”

Bu işlerin iki kıvırıcısı diye okumuştum Emin Çölaşan’ın yazılarında bu iki kadının adını. Birbirleriyle paslaşırlarmış. Büyük paralar kazanırlarmış bu insan derleme işinden. Kendilerini rezil etmeye meyilli, utanmaz, aklı kıt, zavallı insanları da bulur oynatırlarmış kukla gibi.

Songül, ailelerin son çocuklarının adıdır çoğu kez. Yaşları geçmeye yakın anaların, doğan çocuklarına, doğurganlığına bir vedası gibidir bu ad. Son gülüm, son kızım.

Eh benim de bu adla çok öğrencim olmuştur. Birini, öyküsü yüzünden hiç unutamadım. Orta son sınıftaydı Songül, gurbetçi, işçi çocuğu, on dört – on beş yaşlarında falan. Sanılanın tersine evin ilk çocuğu. Burada baba, erkek çocuk istermiş, erkek adam ya, kız doğunca ilk çocuğu, son olsun, erkek çocuk doğsun diye adına Songül demişler. Songül, bir gün ağlayarak okula geldi. Duyduk ki annesi ve en küçük kardeşi gece bir trafik kazasında ölmüşler. Düğün çıkışı, düğün salonunun bulunduğu caddenin karşısına geçerlerken bir aracın altında kalmışlar. Babası hemen cenazelerle Türkiye’ye, memlekete gitmiş. Kız da evde yalnız ne yapsın, okula gelmiş. Orta Anadolu'da bir kentti, adını unuttum memleketlerinin. Böyle aradan bir hafta geçti geçmedi, Songül, babam geldi öğretmenim dedi, sevinirek. “E... ne oldu, niye seviniyorsun?” “Analığım da gelecek yakında, babam evlenmiş."

Songül’ün babası olacak çapsız, karısıyla küçük çocuğunun cenazelerini toprağa veriyor, aynı gün köyünden birini gözüne kestiriyor veya önceden gözü varmış birinde, acele yıldırım nikahıyla evleniyor. Cenaze toprağa, baba yeni karısını nikahlamaya... Ne o, vize işleri iki ay sürermiş, evdeki çocuklarına kim bakacakmış! Oysa Songül kocaman bir kızdı, diğer iki erkek kardeşi de, ilkokul üçe mi dörde mi ne gidiyordu.

Buradaki Songül de böyle bir evin songülü olmalı. Ya istenmeyen kız çocuk, ya tekne kazıntısı...

Boyunun iki katında, sırık kadar bir de oğlu varmış, Songül haberleri diye sorunca karşıma çıkıverdi Songül'le oğlu. Oğlan da sahnelere çıkarılmış, eğlenceye malzeme edilmiş...

Bir insan hiçbir şeyden utanmasa oğlundan utanır herhalde. Yaşamda bizi yaşatan, bizi besleyen değerler vardır. Onurumuz, saygınlığımız...

Bu tür yayınlarda kimse öyle bir duyguyu, kavramı tanımıyor...

Songül kaç yıl, kılıktan kılığa girmiş. Her verilen rolü noksansız oynamış. O sunucu kadından ötekine atlamış... Saçının rengi ne belli değil, kırk peruk takmış çıkarmış... Bir de hızlı konuşuyor, Türkçesi, dilimiz Türkçe değil, yabancı bir kılığa bürünmüş... Kafana çekiçle vuruyorlar sanki. Güzel Türkçemizin ne akıcılığı, ne ezgisi kalmış onun dilinde. Robot konuşuyor gibi.

Söylemeyi unuttum bir de şarkıcılık yaptırıyorlar Songül’e. Sesi şarkı söylerken bir kartlaşıyor, bir inceliyor, bir kulak tırmalıyor, evlere şenlik... Bir kere bunu yaptırmak, millete bu sesi dinletmek ayıptır günahtır. “Prenses” şarkısıyla ünlenmiş Songül. Bunu okuyunca, besteciymiş demek, dedim. Hani bir zamanlar “Çikita muz!” diye kendi uydurduğu bir şarkıyı okuyan mühendis bir oğlan vardı, ablakça suratlı. Songül de öyle bir şey okuyacak sandım. Bir şaşkınlık da burada yaşadım. Kadıncağız, Hadise adlı, sahnesine Ermeni bayraklarıyla çıkan, “Hepimiz Ermeniyiz!” diyen, sözde Ermeni soykırımı yalanlarıyla ülkemizi suçlayan bir hatuncuğun şarkılarını taklit edermiş.

Şarkı sözleri öylesine bayağı, öylesine çirkin ki, duyar duymaz içinden insanın, bu sözler yasaklanmalı, sözleri düzeltmezse bu kişiye Türkçe şarkı okuma izni verilmemeli, dileği geçiyor.

“Kadının gücünü hafife alma. / İstersen bana ukala mukala de.” diyor Songül, bebekçesine, bir tekerleme okur gibi, Prenses adlı bu şarkıda. Bir de, başka bir çekimden, “Nerdesin Aşkım?” şarkısını dinleyebildim yarısına kadar, bittim tükendim...

Kısacık boylu, yüzü tavrı palyaçolarla eş damat adayı biriyle sahnede karşılıklı okuyorlar. Bakarken insan soyundan tiksiniyorsun, isyan ediyorsun.

“Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım. / Nerdesin aşkım? Burdayım aşkım.” Sunucu Topal, veriyor coşkuyu, veriyor coşkuyu...

Adamcık şöyle diyor :”Burdayım aşgım!” Boğazdan çıkıyor “k” sesi, “g”ye dönüşüyor, ağzında sözler, garıl gurul gurulduyor. Bir de of yeri var şarkının:

“Aşka geliyorum, of!” Ne diyor açıktan açığa şarkıda:

“Bu gece geliyosun, mazeretin yok.”/ Marşla yürüyosun, bahanen çok.”

“- İyor” şimdiki zaman eki, şarkıda olmuş, “yo”. Sondaki “r’yi bir güzel atmışlar. Sözler bayağıymış, bel altıymış orayı karıştırmayalım, bu şarkılarla, Songül’le, ekran başında aileleri oyalayanlara, toplumu oyalatanlara ne diyelim? Şu söze bakın:

“Ay aman, zillerimi çalıp nereye kaçıyosun?” “Yakınını göremiyosun, niye beni kesemiyosun?”

Durun daha bitmedi. Bu çirkefe, Beyaz adlı televizyon ünlüsü de katılmış. İşleri kesat mıymış, ben de bir şeyler nasipleneyim mi demiş bu bayağılıklara adıyla, ünüyle yardımcı olmuş. Kadını aşağılayan, tüyleri diken diken eden sahnelerle kısa film çekmişler, Songül’le birlikte şarkı okuyacaklarmış, Songül bunun için Beyaz’ı sıkıştırıp duruyor, kabusu oluyormuş. Beyaz kovuyor, Songül hem de gelinliğiyle bacadan giriyor. Gelin, gelinlik giymek kavramları yerlere düşürülmüş...

Geçen senelerde yaşanmış tüm bunlar. Bunları izleyen çoluk çocuğu, gençleri, geçkin, yaşlı, eğitimsiz ev kadınlarını, bu tip yayınların tutkunlarını düşünüyorum, bunları gördüğümden beri. Vatan hainliğine eş bu yapılanlar. Bir toplumu çökertmek, yozlaştırmak, değerlerini tuz buz etmek; çirkinlikleri seyrettirmek, benimsetmek, örnek aldırtmak... En kötüsü de bu çirkinliklere gülebilmek...

Demin gördüm bir sayfada “Turan Akıncı “son yazısını bir resimle yayınlamış. Meclis’te Anayasa maddeleri oylanırken bazı iktidar vekilleri yasaları çiğnemiş, açıktan göstere göstere oylarını vermişlerdi, anımsarsınız. Bu olmaması gereken, cezalandırılması gereken üzücü durumda ilgili vekiller ne yapıyorlar dersiniz? Hepsi gülüyor, bazısı gülmekten arkaya kaykılmış, kiminin ağzı bir karış açık. Bazısı göze bakarak kahkahayı patlatmış, size ne oluyor, ulan sana ne, demişler bir kısmı buna itiraz edenlere zaten o gün... Tepine tepine gülen, yaptığından utanmayan, yasadışı eylemi cezasız kalan bir takım vekil kişiler...

Burada iki şarkıcı parçası, Türkçenin canına okumuş, en çirkin sözlere şarkı sözü denmiş, tümcelerin sonlarındaki eylem sözleri bozularak söylenmiş, sesler yutulmuş, hiçbir güzellik incelik gözetilmeden güzellik duygusu vermeden mahallle ağzıyla şarkı sözleri yazılmış, çok mu?

Yakışmış, yakıştı...

Bakınız, böyle önemli bir günümüzde Songül yine gündemde. Hüseyin adlı biri kapmış onu sonunda. Sözcü bunları boşa mı yazar?

“Gelin adayı Songül için herkes “Evlenemez” diyordu; ama Songül herkesi şaşırtmayı başardı ve damat adayı Hüseyin ile evlendi.”

“Beyaz'ın kabusu olan Songül evlendi!” başka bir başlığı bu haberin.

İç acıtan, egemenliğin oylaması olur mu dediğimiz, ülkemize bir oldu bittiyle dayatılan halk oylaması biteli iki saat oluyor. Bizim bir türlü bırakamadığımız, hileye açık olduğu belgelendiği halde ısrarla kullandığımız şaibeli bilgisayar seçim sistemi “SEÇSİZ” in eli çabuktur, az sonra, sonuçları( iktidara yarıyorsa sonuçlar), çıtlatmağa başlarlar...
*
Sonra gelen kim ise kapıyı o kaparmış...

Biri bugün kapıyı kapasa...

Sonumuzu düşünmekten, sonra açan bu güllerden bir kurtulsak...

Son gülen iyi gülse...

Feza Tiryaki, 16 Nisan 2017
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x