Türk - İran İlişkileri ve Atatürk'ün Öngörüsü / Mithat AKAR

Üniversiteli Gençler Burada Yazıyor

Türk - İran İlişkileri ve Atatürk'ün Öngörüsü / Mithat AKAR

İletigönderen mithat akar 1923 » Çrş Ağu 16, 2017 13:10

Müttefik Kİmdir?

Önce bir alıntı. "...Türkiye’nin doğusunda beşte birlik bir bölüm işgal edilmiş bir bölge olarak görülmelidir. Suriye ve İran Kürtleri de mümkün olsa bağımsız bir Kürdistan’a katılmak isterlerdi. Dünyanın meşru demokrasilerinin Kürt bağımsızlığını muzaffer kılmayı reddetmeleri medyamızı sık sık heyecanlandıran, beceriksizce yapılan hafif günahlardan çok daha kötü bir insan hakkı ihlalidir. DİYARBAKIR ‘DAN TEBRİZ’E UZANAN BİR KÜRDİSTAN, BULGARİSTAN VE JAPONYA ARASINDA EN BATI YANLISI DEVLET OLACAKTIR.”
Resim


Bu cümleler, Amerikan Savunma Bakanlığı’nda İstihbarat Müdür Yardımcısı olan Albay Ralp Peters 'e ait. Bu fikirlerini söz konusu Albay, arkadaşları ile tavla oynarken de söylemiyor. 2006 Haziran ayında yayınlanan, “Armed Forces Journal”’da ( Silahlı Kuvvetler Dergisi'nde “Blood Bordeers - How a Better Middle East Would Lok” ( Kan Sınırları - Daha İyi Bir Ortadoğu İçin ) adlı makalede yer alan ifadeler.

Çok kez İfade ettiğimiz gibi. ABD Irak, Suriye, İran ve Türkiye'den koparmak istediği parçalarla, "Bağımsız Birleşik Kürdistan" kurarak, Ortadoğu ve Türkiye üzerinden Asya'nın tamamını denetim altında almak istiyor.

Irak ve Suriye'de bir taraftan parçalanma süreci yaşanırken, ABD'nin Suriye'de istediğini tam olarak elde edememesi ise işin başka bir boyutu. Suriye, Irak gibi kısa bir zamanda düşmedi. Düşmediği gibi Türkiye'nin de dahil olduğu, Rusya ve İran; Suriye meselesini görüşmek için Asya'nın merkezinde, Astana'da bir kaç kez bir araya geldi.

ABD'nin Kıyamet Senaryosu ve Karşısındaki Asya İttifakı

Küreselleşmeci ideologlardan Brezinski'nin ifade ettiği gibi: ABD için en büyük kabus, Ortadoğu ve Asya ülkelerinin bölgesel birlikteliğe gitmesi. Şimdi bu senaryo ABD'ye göre gerçek oluyor.

Irak'ta hali hazırda konuşlanan ve kendi denetiminde bir aşiret devleti kuran ABD, diğer yandan da Suriye'nin kuzeyinde ağır silahlarla destek verdiği PYD/PKK ile bir ittifak kurmuş durumda. Bölgede, NATO'ya dahil olmayan ve ABD'nin doğrudan nüfuz edemediği ülkelerden biri İran. İran'ın bölgesel işbirliği yaptığı ülke Rusya; Rusya'nın ittifak kurduğu devletlerden biri ise Çin... Eğer tabloyu kafamızda oturtabilir ve dünya haritasını göz önüne getirirsek, ABD'nin İran üzerinden Asya'yı tehdit ettiğini rahatlıkla anlayabiliriz.

ABD, Irak'ta elde ettiği konum ve Suriye'de destek verdiği terör örgütlerini manivela olarak kullanıp, İran'a yönelik bir cephe oluşturma gayretinde. Bunun için ABD iki seçeneği masaya yatıracaktır. Bir, doğrudan askeri müdahale seçeneği… İki, İran'ın yumuşak karnı olarak görülen Tebriz'de bir karışıklık yaratma. Bilindiği gibi Tebriz bölgesi Türk nüfusun yoğun olarak bulunduğu, ancak aynı zamanda bölücü terör örgütünün İran'daki kolu PJAK'ın da kısmi olarak etkin olduğu bir bölge. Bu noktada ABD, Suriye ve Irak'taki ittifak gücünü kullanabileceği gibi, Türkiye'de de kendisine bağlı dinamikleri devreye sokabilir.


Burada en uyanık olması gereken kuvvet, Türkiye ve Tebriz'deki Türkler olarak biz olmalıyız. ABD, bir taraftan İran'a karşı Tebriz'deki soydaşlarımıza destek verdiği gibi bir algı yaratırken, diğer taraftan PJAK'ı da, PYD/PKK üzerinden etkin güç olarak kullanabilir. Bu durum, bölgede bir çatışma iklimi oluşturur. Bölgedeki bu çatışma zemini üzerinden, Tahran'ı etkisizleştirme planı yapan ABD, İran'daki bu gerilim üzerinden, Türkiye'ye dönük yeni müdahale yöntemlerini mutlaka düşünecektir.


Çok mu komplocu bir yaklaşım oldu? Bu yaklaşıma "komplo" diyenlerin, hala yaşanmakta olan Suriye iç savaşının, Türkiye'ye yansıyan sonuçlarına bakmalarını isterim. IŞİD, PYD, El Nusra tipi örgütler Türkiye'ye Mars'tan gelmedi, değil mi?


Ancak İran'a müdahale etmek, Suriye ve Irak'a müdahale etmek kadar kolay olmaz. Bu düşünceyi, sadece İran'ın gelişkin teknolojik olanaklara sahip olan ordu yapısına bağlamıyorum. Bir ülke savunmasında silah ve donatımın mutlaka etkisi var. Ama bu etkiden daha büyük olan gerçek, İran'ın bölgedeki devlet geleneğidir. Irak ve Suriye'ye göre tarihsel derinliği daha fazla ve çok daha köklü olan bir devlet teşkilatına sahip olan İran'ın konumlanması, elbette ki hesaba katılması gereken temel bir olgu. Bununla beraber İran’ın bölgede elde ettiği konum ve ilişki kurduğu ülkeler, bir başka temel gerçek.

"Bu kadar komplo teorisi ürettiğin tamam da, biz ne yapacağız, onu söyle?" diyen arkadaşlara, yakın tarihimizi örnek almamız gerektiğini belirteceğim.


Devletlerin milli menfaatleri doğrultusunda belirledikleri stratejiler, dış ve iç politikaya, diplomasiye, diğer devletlerle kurulan ilişkilere mutlaka yansır. Farklı bir ifadeyle, bir devletin dış politikasına yön veren, o devletin ürettiği stratejiye göre şekillenir. İttifaklar, müttefik ilişkileri de bu stratejiye göre belirlenir.


Eğer, bir devlete milli fayda sağlayan etmen, diğer devlete de aynı ya da yakın oranda milli fayda sağlıyorsa; bu iki devlet ittifak kurar. İttifak kurulan devletlerin birinin uğrayacağı zarar veya yaşadığı milli bir sorun, diğer devletin de aynı ölçekte soruna yaşamasına neden olacağından, ORTAK SORUNA ORTAK ÇÖZÜM ÜRETMEK esassına dayalı bir dış politika geliştirilir. Bu açıdan müttefik ilişkiler veya ittifak ilişkileri; devletlerin ( veya ulusların ) birbirini sevip sevmemesi gibi ergence bir anlayışla değil; somut, nesnel, objektif bir durumun, milli çıkarlara uygun, doğal sonucu olarak gelişir.

Konuyu, somut bir örnekle kapatalım:


Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde ve sonrasında ilan edilen Cumhuriyet döneminde Atatürk tam da bu mantıkla hareket etmişti. Bu yüzden yaşadığı dönem boyunca hiçbir Batılı devletle ittifak kurmadı.

O dönem düşman Batı’ydı ve Batı’nın hedef aldığı ülkelerle Ankara merkezli anlaşmalar imzalandı. Bu anlaşmalar sonucu ortaya çıkan, 8 Temmuz 1937’de İran, Irak ve Afganistan’la imzalanan Sadabat Paktı’nın temel gerekçesini okuyalım:
Resim

Kürt İsyanlarına Karşı Ortak Tavır: Pakta üye devletlerin tümünün İran'la sınır sorunu bulunmaktaydı. Ayrıca bu sınır sorunları nedeniyle özellikle Türkiye-Irak-İran üçgeninde Kürt aşiretleri sınır tanımayan isyanlar yapmaktaydı. Bu durum, paktın imzalanmasının en önemli nedenidir.

Milli Bağımsızlığa Saygı: Taraflar; antlaşmada genel olarak birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklarını, ortak çıkarlarını ilgilendiren hususlarda birbirlerine danışacaklarını, birbirlerine karşı saldırıda bulunmayacaklarını ve sınırlarının korunmasına saygı göstereceklerini taahhüt etmişlerdir. Ancak paktın temel nedeni olan Kürt aşiretleri sorunu, 7. maddenin şu ifadelerinde saklıdır: Bağıtlı taraflardan her biri, kendi sınırları içinde diğer bağıtlı tarafların kurumlarını yıkmak, düzen ve güvenliğini sarsmak veya politik rejimini bozmak amacıyla silahlı çeteler, birlikler veya örgütlerin kurulmasını ve eyleme geçmelerini engellemeyi yükümlenir.

Nasıl? Sadabat’ta tanımlanan sorunlar yakın zamandaki bir yerlerden tanıdık geliyor mu?

Yani, içinde bulunduğumuz soruna karşı, çok uzaklara değil, yakın tarihimize ve Atatürk’ün milli dış politikasına bakmak ve onu anlamak bize çok fayda sağlar. Öyle, kibirli aydın tavrıyla “Stratejik Derinliklere” dalarsak, daldığımız yerden çıkamayız. Bilmem anlatabildim mi?

Mithat Akar / Gaziantep

https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Kullanıcı küçük betizi
mithat akar 1923
Üye
Üye
 
İletiler: 298
Kayıt: Çrş Ağu 28, 2013 16:18

Şu dizine dön: Gençlik Diyor ki

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x