SOSYAL DEMOKRASİ (Nedir, Ne Değildir)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

SOSYAL DEMOKRASİ (Nedir, Ne Değildir)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Eyl 13, 2017 11:18

SOSYAL DEMOKRASİ
(Nedir, Ne Değildir)
Başlarken
2000’li yıllara girerken Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin üçte ikisinde, İngiltere’den Yunanistan’a, Portekiz’den İsveç’e değin ‘Sosyal Demokrat’ partilerin hükûmet olduklarını görüyoruz.
Her ne kadar ‘Sosyal Demokrat’ diyorsak da, bunlar ‘İşçi Partileri’nden ‘sosyalist’lere uzanan bir ‘yelpaze’ oluşturmaktadırlar.
Ancak, Avrupa Birliği ülkelerinde, belki ağız alışkanlığıyla ve ya da gerçek bir ‘kavram kargaşası’ dolayısıyla, ‘Pazar Ekonomisi’ni savunmak koşuluyla ‘Sosyal Devlet’i savunan partilere ‘sosyal demokrat’ etiketi vurulmaktadır.
Demek ki ‘Avrupaî Sosyal Demokrasi’nin iki ayağı var; ‘Sosyal Devlet’ ve ‘Pazar Ekonomisi’.
Oysa ‘Sosyal Demokrasi’nin tarihsel kökeninde bir başına Marksizm yoksa bile ‘Sosyalizm’ haydi haydi vardır.
Ve sosyalizmde Lenin’in NEP dönemi hariç ‘Pazar Ekonomisi’nin yeri ya yoktur ya da göreli olarak belirleyici değildir.
Öte yandan ‘Sosyal Devlet’ kavramına, örneğin Alman Ulusu’nun kurucusu denilebilecek Bismark’ın en önemli katkılarının olduğu bilinmektedir.
Tam da bu nedenle, örneğin Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin, gerçekte ‘Sosyal Demokrat’ bir parti olup olmadığı da tartışılmalıdır.
‘Biz sosyal demokrat bir partiyiz’ demekle sosyal demokrat olunamadığı gibi, ‘sosyal devlet’i savunuyor olmakla da ’sosyal demokrat’ olunamamaktadır.
Çünkü, ileride değineceğimiz üzere, günümüzde ‘sosyal devlet’ anlayışı olmasa da, bu doğrultudaki ‘politika’lar ‘merkez’ ya da ‘sağcı’ partilerin de göreli bir başarıyla uyguladıkları ‘politika’lar olmuşlardır.
O halde, özellikle sosyal demokratlığıyla övünen CHP’lilerin olduğu gibi, CHP’yi ‘sosyal demokrat’ olduğu savıyla eleştiren kesimlerin de ‘sosyal demokrasi’yi gereğince ‘bilmedikleri’ üzerinde durulması gerekmektedir.
Bu yazı dizimizde, kusura kalınsa da olur, ‘bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır’ diyen uzsözümüz anımsatılarak, bu konuda ‘bilinti’ (information) değil ama olabildiğince ‘bilgi’ (savoir)verilmeye çalışılaşılacaktır.
Çevrim Yöntemi
2000’li yıllardan itibaren ‘Sosyal Demokrasi’yi savunan siyasal partilerin seçimlerde giderek başarısız olmaları ‘Sosyal demokrasinin sonu’ olarak değerlendirilmelere yol açtı.
Gerçekten Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla nasıl ‘komünizmin sonu’ ilan edildi ise, Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin başarısızlıkları da ‘sosyal demokrasinin sonu’ olarak ilan edilir oldu.
Burada sorun, ‘moda’ olduğu üzere, ‘olgu’lara ya da ‘oy yüzde’lerine bakarak değil, ama bir ‘ideoloji’ olarak ‘sosyal demokrasi’nin sonunun gelip gelmediği açıklanacaksa eğer, bir ‘yöntem sorunu’ ile karşı karşıya olduğumuzun bilinmesidir.
Örnek olarak, bir zamanlar revaçta olan ‘İskanidav modeli’ ya da somut olarak ‘İsveç Modeli’ üzerinde durulacaktır.
Baştan söylenecek olursa, ‘İsveç Modeli’, ekonomik çevrimlerin dayattığı olumsuz etkiler sonucu belli bir gerileme yaşamış olmasına karşın yeniden ‘canlanma’ya başlamıştır.
Ne var ki, bu İsveç’teki ‘sosyal demokrat’ partilerin ‘başarım’ (performans)ından çok, ‘sosyal devlet’in belli bir ‘yapı’ya kavuşturulmuş olmasındandır.
Demek ki, ‘sosyal demokrasi’ salt bir ‘parti politikası’, ‘program’ı olmaktan öte, bir ‘sosyal yapı’ konusudur.
Her ne kadar, bir ara ‘Gönenç Devleti’nin sonu gibi savlar ileri sürülse de, bu belli düşünce üretim merkezlerinin üniversite çevrelerine sunduğu bir ‘düşünce’ olmasının ötesine geçemedi.
Çünkü, bu tür ‘moda düşünce’ler, ekonomi ve politika düzeylerinde kalıp ‘toplumsal yapı’, ‘örgütlenme’ ve çok daha önemlisi ‘Devlet’ ve ‘Ulus’ gibi temel kavramların ‘derinlik’lerine inememişlerdir, inememektediler.
Örnek olsun, bugün Türkiye’de ağızlara sakız yapılan bir ‘üretim’, ‘üretim ekonomisi’ gibi boş laflar revaçtadır.
‘Kamuculuk’, ‘kamu önderliği’ ve hatta ‘plan’dan sözedenler de yok değildir.
Oysa ‘üretim’in bir ‘toplumsal işbölümü ve işbirliği’ ve dolayısıyla bir ‘Devlet’ ve konumuz olan ‘sosyal devlet’ sorunu olduğundan ‘haberdar’ olan yok gibidir.
İşte bu yazı dizimizde, ister istemez bu konulara da değinilecektir.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem, 8 Eylül 2017
SOSYAL DEMOKRASİ
(Nedir, Ne Değildir ) II
Sosyal
Konu Sosyal Demokrasi olunca, hani ‘demokrasi’ iyi bilinen (!) bir kavram olduğuna göre ‘Sosyal’inden başlanabilir.
Peki ama, ‘sosyal’ sözcügü ne zamandan beri ne için kullanılmış diye sorulacak olsa, hangi ‘sosyolog’, ‘politolog’, ‘ekonmosit’ türü ‘akademisyenler ile çok bilmiş ‘politikacılar’dan kaçı Google’a bakmadan bir tanım verebilir acaba?
‘Sosyal Medya’dan tutun da ‘Sosyal Sigorta’ya değin bir dizi alanda kullanılan ‘sosyal’ sözcüğünü hele ‘Sosyal Devlet’ gibi bir tamlamada, öyle ileri geri kullanmamak gerekir.
Bugün Yılmaz Özdil ‘Arakan’ üzerine yazdığı yazıyı ‘bizim bundan haberimiz yoktu’ diyorsanız ben de size ‘haberiniz olsun diye yazıyorum’ biçiminde bitirmiş.
Bendeniz de ‘Devlet’ üzerine yazdıklarıma ek olarak ‘Sosyal Devlet’ üzerine yazıyorum ki, haneriniz ola.
Öncelikle de ‘Sosyal Demokrat’ CHP’lilerin haberi olmasında yarar var.
Engels, 1844 yılında, ‘İngiltere’nin Konumu’ başlıklı makalesinde, hristiyan duyarlılığı ağır basan Almanlar ‘Felsefe Devrimi’ yapmışlardır diyor; materyalist Fransızlar ‘Politik Devrim’ yapmışlardır ve her iki halkın karışımı olan İngilizler ise her iki devrimin bileşimi sayılabilecek daha ‘evrensel’ olan ‘sosyal devrim’ yapmışlardır.
Burada ‘Üç Kaynak Kuramı’ üzerinde duracak değilim (*)
Engels’ten sonra Kautsky ve Lenin de ‘Alman Felsefesi’, Fransız Sosyalizmi’ ve İngiliz ‘Ekonomi Politik’inin ‘bilimsel sosyalizm’in üç ana kaynağı olduğu üzerinde durmuşlardır.
İngiliz Ekonomi Politiği denir de, ‘herşeyi bilen yaşlı kadın’ lakaplı John Stuart Mill (1806-1873)’den sözetmeden olur mu?
‘Birey’den ‘Bireysellik’e geçiş yapan ilk düşünür olarak John Stuart Mill, kendinden önceki İngiliz Ekonomi Politiğinin ‘tümdengelim’ yöntemine karşı ‘tümevarım’ yöntemini uygulamış; kendinden önceki ‘sosyal adalet’ anlayışını da Saint-Simoncu bir yaklaşımla ‘Sosyal Devlet’ kuramına ulaştırmaya çalışmıştır.
Avrupa’daki 1848 Devrimi Marks ve Engels kadar Stuart Mill’den de etkilenmiştir denilebilir.
Zaten ‘sosyalizm’ terimi de 1830’larda İngiltere’den ‘ithal’ edilmiştir.
Çoğu yerde ‘İngiliz Devrimi’ diye birşey yoktur diye yazdım.
Görüldüğü üzere İngiliz’lerin yaşadığı daha çok bir ‘evrim’.
Demek ki, hem ‘sosyal demokrat’ ve hem de ‘Devrimci’ olmak, tarihsel olarak da kuramsal olarak da olanaklı değil.
Zaten özünde ‘liberalizm’ olduktan sonra, ister ‘yüksek’ (haut libéralisme), ister ‘radikal’ isterse ‘modern’ olsun liberalizm liberalizmdir ve onun ‘sosyal libéralizm’ olması çok şeyi değiştirmez.
İşte Stuart Mill’ci ‘Sosyal Devlet’ özünde bir ‘sosyal liberalizm’ temeli üzerine kurulu olacak, bu Amerika’da ‘Sol’, Avrupa’da daha çok ‘Merkez’ partilerin ‘felsefesi’ olacaktır.
Türkiye’de de diyelim ‘Merkezin Solu’ ya da ‘Ortanın solu’ diye tanımlanabilecektir.
Akşener’in kurulacak partisi de ‘Ortanın sağında’ olacak ise ‘Sosyal’den o denli uzak olacak demektir.
Bu arada, ‘Sosyal’ teriminin açıklamasından uzaklaşmış olabiliriz.
Terimin birbiriyle ilintili ama üç farklı anlamı var:
Biri, İngiltere’de ‘kendiliğinden’ başlayan kapitalizmin ‘ekonomik gelişmesi’. Ve bunun ‘toplum’ üzerindeki ‘derin dönüşümü’.
İkincisi, bu ‘derin dönüşüm’ içinde yine İngiltere’de işçi sınıfının ‘oluşum’, ‘bilinçlenme’ ve ‘örgütlenme’si. Ancak bu da belli bir ‘mekanik’lik (otomatiklik de denilebilir) biçiminde olmadığı gibi ‘idealleştirilecek’ bir durum da değildir.
Üçüncüsü ise ‘işçi sınıfı’nın ‘kendiliğindenlik’e yüklenen aşırı iyimserlik.
İşte bu üç ‘yön’üyle ‘sosyal’ terimi, zaman zaman Fransız Devrimi’nin ‘karşısı’nda, zaman zaman ‘ileresi’nde görülmüş ama her koşulda ‘politik’ bir devrim olan Fransız Devrimi’yle bir uyuşmazlığın belirtisi olmuştur.
Zaten Engels de, daha 1844’lerde ‘İngiliz Demokrasisi’ diye yazmaktadır bir ‘sosyal demokrasi’ olmayı beklemektedir.
Tıpkı Türkiye’de bugün CHP’nin beklediği gibi.
Ancak ve ne var ki, henüz kavramın doğduğu 19.ncu yüzyılın ilk yarısındayız.
Yüzyılın sonuna doğru Alman ve Avusturya’da ‘sosyal demokrasi’yi kuramlaştıracak düşünürler ve savunacak partiler doğacaktır.
Yirminci yüzyılda ise ‘sosyal demokrat’ düşüncenin halden hale konulduğuna tanıklık edeceğiz.
Tarihsiz ve felsefesiz ‘sözde’ bir ‘düşünce’ye dönüşüp dönüşmediğini de ilerledikçe göreceğiz.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(*) Bu konuda benim ‘Bilim ve Bilimsel Sosyalizm’ yazımın üçüncü sayısına bakılabilir.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1526
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x