TAKIL TAKIL

TAKIL TAKIL

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Kas 09, 2017 22:47

TAKIL TAKIL


Can Ataklı’nın “Korkusuz” gazetesindeki köşesinde bazı günler bir yazı başlığı görürüm: “Aklıma takılanlar” diye.

Benim de aklıma bir kaç konu takıldı dün. Ne birinden, ne ötekinden geçebiliyorum. En iyisi ikisinden birer parça alıp katayım yazıya. Kimsenin ilgilenmediği, unutulmaya aday bu konuları bir karıştırayım -olmaz ya-ortalığı sarsayım:

Önce o Konya kız yurdundaki pespayelik. Birileri birileriyle kafayı buldular ama kim bunlar?

Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı bir kız öğrenci yurdu düşünün. Yüksek öğrenim için yapılmış. Hem de göğe direk bir yapı, dile kolay on katlıymış. Üst üste doldurmuşlar kızları, otelde yaşar gibi yaşatıyorlar, asansörler, kat kat üstüne kat çıkmalar, bin beş yüzün üstünde kızı bir araya toplamak kolay mı? Çok özendirilen, örnek aldıkları Amerika’da arasak var mıdır acaba böyle bir yurt binasının eşi benzeri? İnsan doğasına, bir genç insanın isteklerine ne kadar ters bir yapı. Dört beş katta duraydınız bari, oralarda arazi kıtlığı mı var, toprak mı yok üstüne bahçeli yapılar kuracak, düz ayak girilip çıkılacak... Adı da ibretlik. Saraylı adı neden verilir ki Cumhuriyetin bir öğrenci yurduna.”Nefise Sultan!” Sultandan padişahtan aşağısı kesmiyor artık kurumlara ad verilirken. Yitip gitmiş dönemlerin, tarih olmuş eski devirlerin özlemini yaşatmak kimin ne işine yarar, neden bu tür adlar pıtırak gibi dağıldı her yana?

Gelelim oradaki gülünç olaya. “Kız yurdunda yaşanan esrarengiz (gizemli) olay”,“ Kız yurdunda esrarengiz iddia”,”Kız yurdunda tuhaf olaylar...” başlıklar böyle sürüp gidiyordu kaç gündür. Bölge gazetesi işi iyice cıvıtmıştı:

“Karaman’daki kız yurdu karıştı. Yurtta geceleri öğrencilere gelen gizemli kişi kim?”

Bir film çevriliyor ama bu nasıl film? Yetmiyor, en sonunda işe polisi, cankurtaranları, her şeyi karıştırıyorlar. Bir şamata, bir hay huy... Duyan bir şey var sanacak. Televizyonlar canlı yayına geçmişler, tüm büyük gazeteler olaya atlamış. Amaç haber yaratmak, insanları oyalamak, onların gerçek sorunları düşünmelerini, görmelerini engellemek miydi, neydi acaba? Buna kanan, yurt kapısında bekleşen cankurtaranlara şaşırdım en çok. Ülkemizin iş gücünün, sağlık gibi önemli bir kurumun tufaya getirilmesinin, yurtta sanki bir TV(teve) dizisi çevrilmesinin...

Böyle bir tiyatro, ancak üçüncü dünya ülkelerinde olabilirdi... Yazık ediyorlar ülkemize...

Sonra da dün koskocaman bir haber ajansı saçmalığı şöyle sürdürüyor:

“Şakayı yapan 'Samara'lar da korkmuş / Muammer Şen /Karaman, (DHA) 08.11.2017 “

Olayı duyurmadıkları kalmamıştır ama televizyon izlemeyenlerin, gazete okumayanların olabileceğini var sayarak olayı özetleyelim.

Haberi bir kişi yazmış, belli, hep aynı sözlerle tanıttılar kızların korktukları sözde görüntüyü: “ Siyah giyimli, yüzü saçlarıyla örtülü” bir kız (yüz nasıl saçla örtülü oluyorsa, resimlerdeki kızların neredeyse hepsi başörtülü ya, yüze dökülen saç bile örtü olarak görünüyor demek gazeteciye), odalarda görünüyor, kızları korkutuyormuş, öleceksiniz yazılı kağıtlar bırakıyormuş, kapıları işaretliyormuş... Kızlar da bağrışıyorlarmış. Ayılan, bayılan, hastaneye kaldırılan... Çağrılan anne babalar... Kameralara konuşanlar...

Peki o doktorlar, hemşireler, sağlık görevlileri... Yurt görevlileri... Nasıl bu oyunun figüranı olabilmişler, biri dese de öğrensek...

Sonra açıklamalar, açıklamalar. Ne keskin bilgiler... Bir ünlü korku filmi varmış da, adı “Halka” mı neymiş, o filmin başrölündeki Samara adındaki kız (sanki adı bize çok lazım) bir kuyudan çıkarmış da, kaset izletirmiş de, öleceksin dermiş de, izleyen yedinci gün ölürmüş... Ne miymiş bu? Yeni bir Amerikan filmi! Ne reklam ama. Şimdi sormalı: Sonunda papaz mı çözmüş filmde bu gizemi, hep öyle olur ya, vampiri, cini perisi bu tür Amerikan filmlerinin hep misyonerlik ederler, haç görünce titrerler, papazı görünce tutulurlar, yüreklere gizliden papaz dinine hayranlık aşılarlar, yoksa gizem daha çözülmemiş de yeni filmleri mi geliyormuş bu kokuşmuş konunun? Film reklamı mıymış izletilenler? Yurt yetkilileri bazı kızların şakasıymış derlerken bu iğrençliklere, iki yüz kızı sorgularlarken hiç mi utanmamışlar? Yüksek öğretim gören bu kızlarımıza da bir alkış tutalım, çok büyük yerlere geleceklerini muştulayalım. Kolay mı bu denli boş beyinli olabilmek, yabancı kültürlerin tutsağı olmak... Tuzak da o biçim ama...

Bu konunun dumanı tütüyordu daha dün, hâlâ bunlara kanacak bu kepazeliği haber sayacak safları buluyorlardı; o ara başlıklar arasında bir haber ilişti gözüme. Manisa Ortaca’da bir ortaokulun adı değiştirilmiş. Törenle yeni adı konulmuş. Törende, camide gibi, orası okul kapısı değilmiş gibi “Kur’an tilaveti” (usulüne uygun, yüksek sesle) okunmuş, bir öğrenci okumuş. Bir öğrenci de İstiklal marşını okumuş. Okul kapısında (?) dualar edilmiş. Okulun adı Aydınlar Ortaokulu'ymuş, şimdi adı “Şehit Mustafa Ayna” olmuş.

Okullara ad verilmesi, şehit adı verilmesi bu kadar kolay olmamalı. On binlerce şehidimiz var bizim, son otuz kırk yılı düşünürsek; asker, polis, sivil... Pkk bölücü terör örgütünün pusuyla, silahla, bombayla şehit ettiği Türk evlatları... Okullara ad verilecekse hepsinin adı verilmeli, ayırım yapılmaksızın. Bu olamayacağına göre, neye göre seçiyorsunuz okula ad olacakları şehitlerin arasından?

Sonra, belki çok önemli bir simge olaya karışmışlarsa, bir dönüm noktası olmuşsa o şehitlerin şehitlikleri, adları ülkede bir kaç okula verilebilir, örnek olarak. Yoksa bir öğretim kurumuna şehit adı neden verilir? Orası okul. Ülkenin bilim, yazın, düşün, asker, devlet kurucu, kahraman olarak en büyüklerinin adlarının verileceği yerler... Tüm dünyada bu böyle değil midir? Bizde, bir de, siyasilerin yakınlarının, okula bağış yapanların, parasal katkıda bulunanların adları hemen o okula ad oluverir, neden? Bağışçıların, kutlu şehitlerin adını koyacak kütüphane, toplantı salonu... gibi yerler bulunamaz mı? Belediyelerde, kaymakamlıklarda, meydanlarda şehitlere köşeler, anıtlar hazırlanamaz mı?

Mustafa Ayna’nın öyküsü şöyle: Geçen yıl Mardin’de, bir eve ihbar üzerine aramaya giden askeri araçtaki iki askerimiz araçtan iner inmez evden açılan ateşle şehit olmuşlar. Yeniçağ gazetesi olayı ayrıntılı vermiş:

“Mardin’in Derik ilçesine bağlı Soğukkuyu köyünde bir evde arama yapmak üzere operasyona giden askerler, evin önünde araçtan inerken uzun namlulu silahlarla saldırıya uğradı. Hain saldırıda Jandarma Uzman Çavuş Oğuz Emre Koç ve Jandarma Üstçavuş Mustafa Ayna şehit oldu.”

İlgilenene: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/mardi ... ri-sehitle
Aynı gün (24 Haziran 2016), bu haberi verirken Yeniçağ, “Hakkari'de ise dört asker şehit oldu.” diye yazmış. Aynı tarihte altı asker şehit. Sonra şehitlerin yaşam öyküleri, özel bazı haberleri verilmiş. Mardin’deki olayda şehit olan iki asker de Çorumlu. Babaevleri Çorum’da. Cenazeleri Çorum’da toprağa veriliyor. Jandarma Üstçavuş Mustafa Ayna’nın Manisa ile tek ilişkisi eşinin ailesinin oralı oluşu.

Aynı yıl ( 28 Eylül, 2016) gazetelere bu haberle ilgili şunlar geçmiş:

“Şehit Mustafa Ayna Anısına At Yarışı”
“Mardin´in Derik ilçesinde PKK´lı teröristlerin uzun namlulu silahlarla askeri araca düzenlediği saldırıda şehit olan Osmancıklı Astsubay Üstçavuş Mustafa Ayna anısına at yarışması düzenlenecek. Osmancık/ Çorum.”

Geçen Temmuz’dan bu haber: “Şehit Mustafa Ayna anısına mevlit. Geçtiğimiz yıl şehit olan Mustafa Ayna´nın ölümünün birinci yılı dolayısıyla baba ocağında mevlit okutuldu. 12 Temmuz 2017, Osmancık.”

Osmancık Haber Gazetesi 19 Eylül 2017’de de şunları yazmış:
“Kılıçdaroğlu, Şehit astsubay Mustafa Ayna ve Şehit öğretmen Aybüke Yalçın'ın (2016’da Batman’da şehit edilen) Çorum’un Osmancık ilçesinde yaşayan ailelerini ziyaret ederek taziyelerini sundu.”

Bu arada yine 12 Temmuz 2017’de, Çorum yerel gazetesinde öyle bir haber var ki, inanılmaz. Karaman’daki kız yurdu olayına beş çekiyor:

“Çorumlu şehidi rüyasında gördü”. Haberin devamı şöyle:

“Geçtiğimiz yıl Mardin’deki çatışmada şehit düşen Mustafa Ayna’yı rüyasında görerek İsviçre’den Çorum’a gelen aile şehidin isteğini yerine getirdi.” Olayın başlık özeti böyle. Ayrıntılarını okursak:

“... hain pusuda şehit düşen Ast. Üstçavuş Mustafa Ayna İsviçre´de yaşayan Çorumlu kadının rüyasına girdi. Kadın, rüyasında “Kendisinin Çorum’un Osmancıklı olduğunu Mardin’de şehit düştüğünü fakat ölmediğini, yaşadığını ailesini gördüğünü ama ailesinin onu görmediğini söyleyerek babasının resmini gösterip bu benim babam Muzaffer Ayna ona gidip 100 frank verir misiniz” dediğini dile getirdi.”

Yine birileri birilerini kafaya alıyor, akıl dışılık kol geziyor, şehit ailesi kullanılıyor...

Olayı okuduğumuz gibi aktaralım: İsviçre’deki kadın (nedense kadının adı yok, resmi yok hiçbir yerde, kadın deniyor yalnızca) rüyasına inanamamış. Gördükleri gerçek mi değil mi anlayamamış. Eşine anlatmış rüyayı. Sonra film başlatılıyor. Kadın birkaç gün rüyanın etkisinde kalıyor, bir süre sonra da Çorum Jandarma Komutanlığını arıyor, soruyor. Rüyasına giren “Mustafa Ayna”nın şehit olduğunu öğrenince de şoke oluyor,” yazılan masala göre. “Hemen Çorum’un Osmancık ilçesine geliyor, yine gazeteye göre. Olağanüstü olaylar art arda oluşuyor, tarih Ortaçağ, zaman aydınlanma öncesi. Bu denilenler başka nasıl gerçek gibi anlatılabilir ki!

İsviçre’den gelen kadın (?), önce şehidin babasının çalıştığı belediyeye gidiyor babayı bulmak için. Mesai bitti, burada yok diyorlar. Kadın kimlerle gelmişse yalnız değil, babanın adresini alıyorlar oradan, babayla telefonla görüşüyorlar. Şehidin babasının evine giderlerken, yolda tam Ziraat Bankası kavşağında- haber aynen böyle- babayla karşılaşmazlar mı? İşte bu sözler yazılı haberden. “O” adılı da büyük yazılmış, ermişliği anlatmak için olmalı. Hurafelere bu çağda insanları inandıracaklar: “ Şehidin babası Muzaffer Ayna´yı da Şehit Mustafa Ayna ile birlikte rüyasında gördüğünü belirten kadın Muzaffer Ayna´yı görür görmez hiç tanımadığı halde işte bu O dedi.”

Bakınız: http://www.corumtime.com/corumlu-sehidi ... nda-gordu/
Gazete yok, bilgiağı yok, akıllı telefonlar yok, kadıncağızın hiçbir iletişim aracı yokmuş demek... Şehidin babasının resmini hiç görmemiş. İsviçre’de değil Afganistan’da yaşıyor... Rüyada görüyor, gidiyor, gördüğünü eliyle koymuşçasına buluyor. Ermişlik kolay mı?

“Olayın sonrası, “Masal masal maniki / Yolda saydım, on iki...” çocuk tekerlemesini solluyor, yaya bırakıyor...

Şehit babasını iyi kullanmışlar burada. Onuruyla oynanmış. Belki de tüm şehitler incitilmiş, küçük görülmüşler... Buluştukları evde önce rüyayı bir güzel anlatmışlar ev halkına. Adamcağız normal olarak parayı almamış, ısrar edilmiş, sonunda uzatılan üç yüz Türk lirası karşılığı olan rüyadaki yüz İsviçre Frangı babaya verilmiş. Baba da yine gazetede yazıldığına göre, “örnek davranış” göstermiş, bu parayı yanan bir köye (Alioğlu Köyü) bağışlamış, bağışı köyün vatandaşlarının ihtiyaçları alınsın diye imiş, böylece rüya bir hayra sebep olmuş... Günümüzde üç yüz lira bir paraymış gibi anlatmışlar tüm bunları. İyice bir lokantada yemek parası... O parayla alsan alsan üç kile (ölçek) ceviz, bir iki teneke zeytin alabilirsin Antalya pazarından. Köye yemek dağıttırsan üç binden az paraya yemek değil simit dağıtamazsın. Parayı da bayağı az tutmuşlar değil mi? Niye bin, on bin değil ki, rüya bile sadakaya ayarlı, tam sadaka parası kadar bir miktar, bu da çok akıllıca...

Bu haberlerin ardından çok bir süre geçmeden, 7 Kasım 2017’de şehidin memleketi bile olmayan bir yerde, eşinin girişimleriyle bir okul adı değiştirilerek bu şehidimizin adı okula verilmiş. İlçedeki dokuz okulun adı şehit adı. Şehidin eşi şunları demiş törende:

“Mutluyum hem de çok mutluyum, çünkü bunu ben kolay elde etmedim. Bir senedir uğraşıyorum eşimin isminin verilmesi için ve Vali Hanım'ın sayesinde bunu başardım. “

(http://www.dha.com.tr/…/sehit-astsubayin-ismi…/haber-1549651)

Feza Tiryaki, 9 Kasım 2017
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x