DÖN DÖN DÖNELİM!

DÖN DÖN DÖNELİM!

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Oca 15, 2018 22:22

DÖN DÖN DÖNELİM!



Dünyayla iletişimi kesmek kolay aslında. Bir süre bilgisayarını açma, akıllı telefon kullanma, gazete alma, televizyon düğmesine yanılıp da basma… Kimseyle de görüşme, konuşma…

Varsa yoksa oku, nerede yanlış yapmışızı bulmaya çalış, eski – yeni yayınları, edebiyat yıllıklarını, eski basım ders kitaplarını, romanları, oyunları, çevirileri karıştır dur… Kitaptan bir tepe kur, onu çek onu indir…

Bir sürü ipucu yakala, bitmeyen, süre gelen Cumhuriyet düşmanlığını izle okuduğun satırlarda, görevden kaçanları, boşa geçirilen yılları, boş vermişliği, sevgisizliği, ihaneti gör…

Sonra dön gerçek dünyaya. Yüzleş!

Böyle geçen bir on günden sonra, çekinerek, kıyısından köşesinden şöyle bir baktım, neler olmuş diye çağdaş iletişimin araçlarına. Bilmezken iyisin, olanları bildiğin an, o boşladığın, unutmaya çalıştığın gerçeklerin verdiği acı gelip yeniden gönlüne yerleşiyor, yüzün kararıyor, gözün buğulanıyor…

“Bu biz miyiz? Ülkemize ne olmuş? Nereye gidiyoruz?”

Sor dur, kim yanıtlayacak? Kim, işin, kötü gidişin ayırdında?

Burası bir gerçek, en doğru, en önemli haberleri sosyal iletişimden öğreniyoruz. Orada saklı gizli yok. Ne kadar akla ziyan iş, oluş, eylem varsa hepsi buradan duyuruluyor… Duyduğuna şaşırıp, “şakadır şaka!” demek lüksün bile yok, çünkü yıllardır, şaka olması gerekenlerin gerçekten olduğu, düş gücümüzü çoktan aşmış, olağanüstü günler yaşıyoruz.

İlk gözüme çarpan akıl dışı haber, Ankara’da iki sokağın adının değiştirilmesi, sokaklara yeni tabelalarının asılmasıydı. Haber küçücük, önemsiz ama çok şey anlatıyor. Yardımcı doçentliğin kaldırılacağı haberinin önceki günlerden bir gün, ansızın (askeri okullarımızın, eğitimdeki sınav sistemlerinin, Özel Harekat Daire Başkanlığının kaldırılmasında olduğu gibi) pat diye verilmesine bile tepki gösterilmemişken, tartışmasız, ilgili kurumlara söz hakkı verilmeden, bir kişinin buyruklarıyla yönetilmeye alıştırılan toplumumuzda bu haberi kim takar? Başkanı, iktidar partisi başkanlığınca istifaya zorlanarak yenice değişen Ankara belediyesinin verdiği çocukça, gülünç bir tepki. “Birleşik Arap Emirlikleri” büyükelçiliğinin önündeki yeni cadde ve sokak adlarıymış bunlar. Eski adları ne miymiş? Sormayın, sanki Amerika Newyork’ta sokak, cadde adı, biri, 613. Sokak, diğeri, 609. Cadde. Taklidin böylesi şaşırtıcı. BAE’nin bir bakanının sosyal iletişim sayfalarında yazıyla söz dokundurduğu olayın kahramanı paşamızın adı (Fahreddin Paşa), yazılmış bu numara adlı sokağa yeni ad olarak, Türkçe yazım yanlışıyla. Fahrettin, adın doğru yazımı, dilimizin kuralına göre. (Mehmed diye nasıl yazılmıyorsa, Mehmet yazıyorsak, öyle. Hem çok mu zor TDK’ye başvurmak, oradan doğrusunu öğrenmek.)

“Sen bize laf attın ama bak elçiliğinin kapısına ne astık, oku!” demek bu yapılan. Dış işleri, sokak çocuğu taktikleriyle, sokak ağzıyla yürütülür olmuş. Üstelik bir de Arap’ın sözünü kullanarak, Arapça yazım kuralıyla, yalnızca yargıda kalan, avukat, savunan anlamında kullanılan eskimiş bir sözle yazmışlar diğer adı: “Medine Müdafii”. Bu tanımlamayı gören Arap elçilik görevlileri çaktırmadan iyi gülmüşlerdir. Fahrettin’in Arapçada anlamı da, “Dinin övünç kaynağı” demekmiş.

Sonra Bahçeli’nin son batışını okudum, bilineni ilan edişini, ben görevliydim, sizleri kandırdım yıllarca demenin başka türlü ifadesini: “Bahçeli, MHP Cumhurbaşkanı adayı göstermeyecek, AKP’yi destekleyecek… dedi.” yazıyordu gazeteler 8 Ocak’ta. O da tüm dediklerini yutarak, döndü gitti yeni yoluna. Olan ona inananlara, aldananlara oldu…

Pazar günü yapılan CHP İstanbul il başkanlığı seçimi de karanlık geleceğimizi bir iyice gösterdi. İktidara muhalefet etmesi gereken, milliyetçi, ülkücü parti lideri Bahçeli döndü. CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu da zaten başa geldiğinden beri dönüktü. Bölücü sevicileri, Atatürk, ulus devlet karşıtlarını partiye boşuna mı doldurmuştu, dönenlerin başıydı. CHP de böylece, kendine hâlâ inanan güvenen varsa sapılan yolun son dönemecinde el salladı onlara. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” söyleminden rahatsız olan, hepimiz Ermeniyizci, HDP’ci dolayısıyla PKK’cı, devletine “Katil devlet hesap verecek!” diyebilenlerle yola çıkan bir kadını partilerinin İstanbul başkanı yaptılar. Anlayana, anlamayana, kafası kalınlara, selam çaktılar, dön dön döndüler. Şu söz de bayanın en son sözü. İktidar partisine tıpkı AKP’liler gibi sesleniyor, böylece ne de inandırıcı oluyor, aferin ona:

“Bu salondan el ele çıkıp AK Parti faşizmini yok etmeye gideceğiz.”

Yine Bahçeli, akıldan geçirmeye bile korktuğumuz, içimizin cız ettiği Cumhuriyetimizin gelecekteki durumunu açık açık, kafası basmayanlara anlatmış:

“Cumhuriyet tarihimizde üçüncü dönem başlayacak.” Artık, saklısı gizlisi, çekindiği bir kitlesi yok ki, sözlerini, seçmeni biraz da korkutarak, göz dağı vererek sürdürüyor:

“Türkiye, artık yeni bir siyasi sürece girmiştir. Bundan geri dönüş yoktur. Milletvekili ve cumhurbaşkanı seçiminde, AK Parti ile hareket ederek katkı sağlamayı hedefliyoruz. Milletimizin beklentilerine kulak veriyoruz. Birileri, çılgına dönüyor…”

Doğru, herkes, her kurum dönüyor, dönüşüyor. Döneklere bakıp çılgına dönenler de bizler olmalıyız…

14 Ocak çok bereketli bir günmüş. CHP Beylikdüzü ilçe teşkilatı, eski Yunan başbakanı Yorgo Papandreu’ya, nasıl bir akılla bilemeyiz, “Uluslararası Vefa Ödülü” verivermiş.

Böyle başa böyle tarak boşuna denmemiş…

Yunan, adalarımızı tek tek elimizden alırken, Kıbrıs kuş olup avucumuzdan uçarken, işgalci Yunan’ın iştahı AKP iktidarınca bunca kabartılmışken, CHP’ye de bu yakışırdı.

Sonra tam yazıyı yayınlayacağım, bu sabahın şöyle bir haberi yanıp yanıp sönüyordu bilgiağının yürüyen haber bantlarında:

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında soruşturma başlattı.”

Bu bayan, bu lafları altı yıl önceden demiş, savcılıklar görmemiş, daha ne sözleri görmedikleri gibi. Dün seçim, şimdi birden soruşturma…

Sıradan insanın aklının alacağı şeyler değil yaşadıklarımız…

Çok değişik kitaplar okudum demiştim sözün başında. Bunlardan en ilginci, “Atatürk Devri Fikir Hayatı” (Kültür Bakanlığı Yayınları) adlı biri beş yüz sayfayı, ikincisi yedi yüz sayfayı geçen bir dizi kitaptı. İçerikteki yazılar düşündürücü, bilgilendirici. Dilimizdeki gelişmeleri, Atatürk dönemi düşün yazılarını, toplumu aydınlatan yazarları, kimin ne yazdığını gözünüzle birinci elden görebiliyorsunuz… Evren dönemi deyip geçmemeli. Güzel işler de yapılmış. Ya bu temmuzda basılan Livaneli’nin bir garip “Elia ile Yolculuk” kitabına, Ayşe Kulin’in 2005 basımı, yeni elime geçen, okudukça irkildiğim “Bir Gün” üne, hatta hatta Nihat Sami’nin, yine yeni okuduğum eski dili savunan, yeni sözcükleri, sözcük sözünü, öğretmen sözünü, örnek, görev sözünü bile beğenmeyen, yeren, divan edebiyatını öven “Türkçenin Sırları” kitabına ne diyeceğiz? En iyisi onlardan, kitaplardan, Cumhuriyetimizin en önemli devrimi dil devrimiyle adam olup da, yazın yoluyla Cumhuriyetimize, Cumhuriyet kazanımlarına kötülük edenlerden sonra söz edelim, konuyu şimdilik bitirelim.

1938’de Yaşar Nabi (1908 – 1981), Varlık dergisinde şunları yazmış:

“Her şeyimizi bu Cumhuriyete borçluyuz. İstikbalimiz, milli birliğimiz, hariçte her gün biraz daha artan itibarımız ve bunun neticesi olan milli haysiyetimiz, hudutlarımızı her türlü muhtemel düşmanlara karşı aşılmaz bir çelik duvar gibi çeviren kahraman ordumuz… “ diyerek Cumhuriyet kazanımlarımızı saymış saymış, sözünün sonunu şöyle bağlamış:

“… Cehaletin asırlarca hüküm sürmüş olduğu bir ülkeye bilgi ve ülkünün ışığını yayan yeni harflerimiz ve bu sayede genişleyen maarifimiz, imar hareketimiz, hatta dilimiz ve tarihimiz.”

Bu dönemin, o dönemin döneklerinin unuttuğu, akıllarına bile getirmedikleri gerçekleri şöyle sayıyor yazar:

“Türk milletine dünyanın en eski dili olan dilini ve dünyanın en eski tarihi olan tarihini öğretmek için bile büyük Şef’in rehberliği lâzım geldi.”

Son öğüdü de şu:

“ Maziyi hatırlamak, bize her şeyimizi kazandırmış olan Cumhuriyet inkılâbına ve onun ulu Önder’ine karşı bir vicdan ve vazife borcumuzdur.”

Bilginin sınırı yok, durmadan yeni şeyler öğreniliyor.

Dönenler bizi yıldırmasın!

Yeter ki dönenleri iyi bilelim. Birbirimize de bildirelim…

Hem, Cumhuriyetimize borcumuzu ödemeden nereye!

Feza Tiryaki, 15 Ocak 2018
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x